Duvar Arkası: Gıda fiyatlarına OHAL müdahalesi olur mu?
OHAL 'narh'ı canlandırır mı? Bomba paranoyasının ulaştığı son nokta... AK Parti'nin referandum planında 'federasyon' mu var? Haluk Koç siyaseti neden bırakıyor? Meclis'ten televizyon yayını nasıl bir cerraha kaldı? Ankara Üniversitesi'nde neler oluyor? Hepsinin yanıtı yine Duvar Arkası'nda...
OHAL’DE TAVAN FİYAT MÜDAHALESİ (NARH) DEDİKODUSU
Türk Lirası döviz karşısında değer kaybettikçe ekonomide tehlike çanları daha güçlü çalıyor. Piyasalarda türlü dedikodular dolaşıyor. Esnaf soruyor, “Mal fiyatlandırmalarında güncel kurla maliyet hesabı yapılıyor. Özellikle gıda maddelerine OHAL kapsamında fiyat müdahalesi olabilir mi?”
Osmanlı hatta Selçuklu’dan kalma adıyla ‘Narh sistemi’, tüketim mallarına konulan azami fiyatı ifade eder. 1940 yılında çıkartılan Milli Koruma Kanunu da hükümete fiyatları saptamada, ürünlere el koymada hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede sınırsız yetkiler veren bir yasaydı. Şimdi esnaf ‘Acaba 1940’lara mı dönülecek?’ endişesi taşıyor.
BOMBA PARANOYASININ GELDİĞİ NOKTA
Ankara’da bir taksi şoförü geçtiğimiz hafta otobüs terminali AŞTİ’den bir yolcu aldı. Ağır valizi yolcuyla birlikte bagaja yükleyen şoför içten içe bunun bir 'bomba' olduğundan şüphelendi. Endişesinin asıl sebebi ise yolcunun uzun sakalı ve kıyafetiydi!
Sürekli yolcusunu dikiz aynasından izleyen şoför uygun anı kolladı, gördüğü ilk polis arabasının peşine takılarak selektör yapıp polisleri durdurdu. İşte tam o anda arabasının kapısını açıp “terörist, bombaaaaa!!!” diye bağırarak koşmaya başladı.
Polisler derhal yolcuyu indirip bagajı açtı. Şaşkın yolcu, “Sakalım ve memleketimden peynir ve başka yiyecekler koyduğum şu valizim yüzünden AŞTİ’de de aynı muameleyi gördüm. Vallahi de billahi de masumum” dedi. Kimlik kontrolü, kısa bir güvenlik taraması ve valizin de açılmasının ardından polis yolcudan özür dileyerek şoförü arabasına tekrar bindirdi.
Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Gaziantep gibi büyük şehirlerde bomba paranoyasının geldiği noktayı sadece bu örnek bile anlamaya yetiyor.
BAŞKANLIK TEKLİFİNİN ‘FEDERASYON’LA İMTİHANI
Anayasa değişikliği teklifinin 10’uncu maddesinde yer alan, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir” ifadesini ‘federasyona yeşil ışık’ olarak yorumlayanların sayısı az değil.
Kimi hukukçular, bunun 'zorlama' bir yorum olduğunu ifade etse de siyasetçiler için federasyon konusu iyi bir malzeme. Bazı siyasetçiler, "bu yüzden hayır demelisiniz" kampanyasına çoktan başladı bile.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, geçen ay, teklife ilişkin, milletvekillerine dağıtılmak üzere hazırladığı “35 soru 35 cevap” başlıklı çalışmasında, “Üniter devlet tehlikede mi?”sorusuna, “Evet. Cumhurbaşkanına, kararname çıkararak merkezi idare kapsamında bölgesel yönetim birimleri, bölgesel yapılar, bölgesel kamu kurum ve kuruluşları oluşturabilme yetkisi veriliyor. Bu federasyona geçiş hazırlığıdır” demişti.
Eğer böyleyse HDP neden bu teklife hayır diyor? Bunu sorduğumuz bir HDP yöneticisi, ‘Ulus devletin ne demek olduğunu en iyi biz biliriz ama hiçbir güç bize, tek adam diktasına da evet dedirtemez’ yanıtını verdi.
Peki AK Parti Kürt illerinde nasıl bir strateji izleyecek?
Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda parti yöneticisinin tutuklu olduğu bu ortamda HDP’nin, teklifin Meclis’ten geçmesi durumunda referandum için bir kampanyayı nasıl yürüteceği meçhul. Çünkü bölgede HDP seçmeninin oy verdiği belediyelere kayyım atandı, seçilmiş belediye başkanları cezaevinde.
Tam da böyle bir ortamda, MHP, 'bölünmemek için evet diyeceğiz' diyor; CHP, ‘Türkiye’yi böldürtmeyeceğiz’ sloganıyla seçmeni ikna etmeye çalışıyor. Aynı maddeyi dört partinin de farklı okumasına ise pek anlamlı görünmüyor.
Siyasi kulislerde konuşulanlara göre AK Parti Kürt illerinde beklenmedik bir strateji izleyerek 10’uncu maddenin o cümlesinin 'federasyona yeşil ışık yaktığını' savunacak, HDP’yi federasyona karşı çıkmakla suçlayacak. İktidar partisinin batıda aksini savunurken Doğu ve Güneydoğu’da bunu nasıl yapacağı ise merak konusu.
MECLİS’İN HÂLİ CHP’Lİ KOÇ’U SİYASETTEN SOĞUTTU
CHP’nin İdari ve Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili Haluk Koç, başkanlık teklifinin Meclis’teki görüşmeleri sırasında gazetecilerle sohbetinde gördüğü manzara karşısında siyaseti bırakmaya karar verdiğini açıkladı.
2002 yılından bu yana milletvekili olan Koç, “Siyasette kalite, saygınlık kalmadı. Siyaset yapmaktan anladıkları kutuplaşma, düşmanlık. Böyle siyaset yapılmaz. Bugüne kadar siyasete elimden gelen katkıyı sundum ama şu duruma bir baksanıza!” dedi.
Koç, Meclis’e girdiği 2002 yılından bu yana siyasette insan kalitesinin nasıl değiştiğini örneklerle anlatarak, “İktidar partisinin o günkü yöneticileriyle ve Meclis grubuyla da tartışırdık ama bir seviye vardı. Bugün gelinen noktayı kabullenmek mümkün değil” dedi.
ALİ ŞEKER’İN VEKİL TV’Sİ
CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, başkanlık teklifi görüşmelerinin en çalışkan isimlerinden. CHP ve HDP’nin önerisine rağmen Meclis TV Anayasa Komisyonu’ndaki görüşmeleri yayınlamayınca yayıncılığa soyunan Şeker, işi ilerletti. Ekipmanlarını genişleten CHP Milletvekili, Genel Kurul’daki önemli konuşmaları, tartışmaları Periscope üzerinden yaptığı yayınlarla anbean kamuoyuna duyuruyor.
Meclis basın koridorunda ise bu durum, 'Böyle önemli bir görevi üstlenmek onca gazeteci kökenli milletvekili varken neden cerrah kökenli bir milletvekiline düştü?' diye konuşuluyor.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ’NDE NELER OLUYOR?
Ankara Üniversitesi OHAL KHK’larını fırsata çevirerek Eğitim Sen’li ve ‘barış imzacısı’ hocalara savaş açmış görünüyor. Onlarca solcu akademisyen ihraç edilirken FETÖ şüphelisi olarak tutuklanan ve sonradan adli kontrol şartıyla serbest bırakılan bir üniversite rektörünün nasıl olup da Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi kadrosuna alındığı herkesin merak konusu. Üstelik Ankara Üniversitesi ile hiçbir bağı da yokken.