Duvar Arkası: Kamu çalışanına zorunlu Külliye mesaisi!
Kamu çalışanlarına zorunlu Külliye mesaisi... AK Partili vekile göre, 'Kürt illerinin öncelikli konusu'... CHP ve HDP'nin referandum kampanyasında 'sakin' gitmesinin sırrı... Erdoğan'ın iş dünyasına mesajı... AK Parti İl Başkanı'nın referandum başlangıç toplantısındaki 'arama' isyanı...
KAMU ÇALIŞANLARINA ZORUNLU KÜLLİYE MESAİSİ
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi artık neredeyse tüm kamu kurum ve kuruluşlarının önemli toplantılarına ev sahipliği yapıyor. Duyduğumuza göre tüm bakanlıkların Beştepe'de gerçekleştirdiği bu toplantılara katılmaları için kamu kurumlarına ‘zorunlu davet’ gidiyormuş. Programa katılmamak için mazeret bildiren kamu çalışanları, ya sözleşmelerinin yenilenmemesinden korkuyorlar ya da bir sonraki ihraç listesinde isimlerini görmekten.
Geçtiğimiz hafta Beştepe'de gerçekleştirilecek tek bir toplantı için farklı kurumlardan toplam 550 kişiye ‘zorunlu davet’ gitti. Referandum sürecinde her toplantının ‘evet’ için oy istenen seçim mitingine dönüştüğü göz önünde bulundurulursa ‘bu uygulama ile bir taşla birden çok kuş vurmak hedefleniyor’ yorumu haksız sayılmaz. Beştepe'ye gitmemek için rapor alan bir bürokratın yorumu şöyle, “Kamu çalışanlarını hem hazır kıta olarak kullanmak hem de gelmeyenlerin kimler olduğuna bakarak kendince bir tasnif yapmak… Bence bir yolunu bulup bizleri kamudan gönderecekler bu sürecin sonunda.”
KAYYIMIN YARATTIĞI EKONOMİK SIKINTILAR
AK Parti’nin etkili isimlerinden biriyle HDP seçmeninin referandum sandığı kurulduğunda tutumunun ne olacağını konuşurken, önemli bir uyarıda bulunuyor: “Sizin zannettiğiniz gibi Kürt illerinin şu an öncelikli konusu ne özgürlükler, ne demokrasi, ne başkanlık! Şu an varsa yoksa kayyımın götürdükleri ve getirdikleri konuşuluyor oralarda.”
'Nasıl?' diye soruyoruz. İşte AK Parti milletvekilinin yorumu, “Her yere kayyım atandı. Buralarda çok ciddi işten çıkarmalar oldu. Kayyımlar gittikleri yerlere kendi insanlarını istihdam ettiler. Bu çok büyük sorun. Ayrıca işin bir de ihaleler boyutu var. Büyük ihalelere çıkılıyor ve kayyım bu işleri yeni, kendine yakın şirketlere veriyor. Sermaye oralarda tamamen el değiştirdi. İş yapan yılların firmaları kaybolunca onlarla çalışan on binlerce insan da dolaylı olarak işini kaybetti. Yani yeni bir sermaye grubu türedi ve onun yarattığı ciddi bir sıkıntı var. Bir patlama olursa bundan olur. Halk büyük ekonomik sıkıntı çekiyor.”
MUHALEFETİN 'SAKİN' GİTMESİNİN SIRRI
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamanın ayrıştırıcı tonu dikkat çekiciydi. Soylu, “Kılıçdaroğlu’na söylüyorum, adamlarını bir araya topla terör örgütünün propagandasını yapmasınlar. Onların teminatı olmasınlar. Milletimizi istismar etmesinler” dedi. Yıllar önce siyasi iktidardan gelen benzeri çıkışlara ana muhalefet partisi derhal yanıt verirdi. Ancak bu kez durum farklı. Referandum sürecinde hem CHP hem HDP bu tip tahriklere rağmen ‘ringe çıkmama’ taktiğini izliyor. CHP’liler “Bize küfür de etseler karşılık vermeyeceğiz. Seçmen bizim pozitif dilimizi çok güzel karşıladı. Onlarla muhatap olmayacağız” derken, HDP'de milletvekillerine sık sık “Üslubunuzu bozmayın” uyarısı yapılıyor. HDP’lilerin gözaltılara, tutuklamalara, hatta Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesine karşı dahi üslubunu koruyarak yanıt vermesi bu yüzden. Seçimlerde öfkeli bir dil ve kutuplaştırıcı söylemle oylarını arttırmaya alışık olan AK Parti'de bu kez akıllar karışmış görünüyor. Nitekim zaman zaman Başbakan veya farklı isimler hayır diyenlerin terörist olmadığını belirten açıklamalar yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini.
ERDOĞAN İŞ DÜNYASINA, 'HERKES SEVDİĞİNİN ARKASINDA DURUR' DEDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta iş dünyasının önde gelen isimleriyle buluştu. Bu görüşmelerde temel konu tabii ki referandumdu. Erdoğan bu özel sohbetlerde iş dünyasının önemli temsilcilerinden ‘Evet için ekranlara çıkmalarını’ istedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisine bağlılıklarını bildiren iş adamlarına, “Herkes sevdiğinin arkasında durur. Siz de durun o zaman” dedi. Anlaşılan yakında patronlar ekran ekran gezerek referandumda oylanacak anayasa değişikliğine evet için kamuoyunu ikna etmeye çalışacak.
AYAKKABI ATAN PROFESÖR KİM?
Recep Tayyip Erdoğan henüz Başbakan iken, 2008 yılının sonuna doğru başlayan ‘akreditasyon’ uygulaması artık tüm kurumlarda yerleşmiş durumda. Siyasi iktidarın istemediği hiçbir yayın organı kamu kurum ve kuruluşlarının ve tabii AK Parti’nin programlarını izleyemiyor. Dönemin Başbakanlık Basın Müşaviri Akif Beki’nin yaptığı açıklama gazetecilerin hafızalarında tazeliğini korurken Erdoğan akreditasyonu o günlerde şu sözlerle savunmuştu, “Yalan yanlış haberler yapan gazetecilerle yola devam etmeyiz!” Şimdi gelinen noktada duyduğumuza göre akreditasyonlarda son kararı Cumhurbaşkanlığı veriyor.
AK Parti’nin referandum kampanyasının başlangıç toplantısını yaptığı Ankara’da yine akreditasyona takılan gazeteciler salona alınmadı. Olağanüstü güvenlik önlemlerinin alındığı salonda içeri giren parti il başkanlarının dahi ceplerindeki çakmakların toplanması ise dikkat çeken detaylar arasındaydı. Bir il başkanı, “Bunu ne yapacağım, birine atacak halim yok ya!” deyince kapıda arama yapan polis kendisine, “Bu ülkede profesör ayakkabısını çıkartıp fırlattı!” cevabını verdi. Sırada bekleyenler öyle bir profesör olup olmadığını düşünürken polisin örnek için aklına son KHK’ların hedef seçtiği bir meslek grubunun gelmesi de manidardı.