Baydemir: Tekerlekli sandalyeleri kayyım geri aldı
HDP Sözcüsü Osman Baydemir: Van Belediye Eşbaşkanı Bekir Kaya'nın engellilere sağladığı tekerlekli sandalyeleri kayyım geri aldı. Allah’ım yanlarına bırakma.
DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Osman Baydemir, partisinin grup toplantısında konuştu. Baydemir konuşmasında, "Silopi'deki çocukların katledilmesinin politik sorumlusu polislere 'Vurun, öldürün yargılanmazsınız' diyen hükümettir. 'Çocuklar ölmesin' diyen Amedspor'a dava açılıyor, Ayşe öğretmene ceza veriliyor. Peki, 'Oluk oluk kan akıtacağız' diyene?" diye sordu. Baydemir ayrıca Engelliler Haftası'na değinerek, Van'da DBP'li Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın engellilere dağıttığını tekerlekli sandalyelerin kayyım tarafından geri alındığını söyledi.
HDP Sözcüsü Osman Baydemir'in grup toplantısında yaptığı konuşmadan satır başları şöyle:
ENGEL YOKSA ENGELLİ YOKTUR: Eğer bir coğrafyada engel yoksa engelli de yoktur, engelli toplumun içerisine karışamıyorsa A’dan Z’ye bütün kamu imkanlarından faydalanamıyorsa her şeyden önce o toplumun idarecileri yöneticileri mesuldür. HDP, aynı zamanda engelleri aşma partisidir. Engelleri aşan bu parti, sizin karşılaştığınız engelleri aşma yolunda da önemli bir mesafe kat etmiştir.
15 yıldır bu ülkeyi yöneten iktidar kliği var. Neredeyse nüfusun yüzde 12.7’si neredeyse 8 buçuk milyon insan dezavantajlı. Ama sokağa çıktığınızda engelli göremezsiniz. Sanırsınız ülkede engelli yok. Oysa Avrupa’da, demokrasisi ilerlemiş ülkelerde her kamusal alanda mutlaka bir engelliyle karşılaşırsınız. Sanırsınız ki orada da engelli nüfus fazla. Orada dezavantajlı nüfus daha mı fazla hayır, onların sokağa, kamusal alana ulaşımının önünde engel yok. Engellilik tanımı ve algısı yanlıştır. Bu algıyı ortadan kaldırmanın çabasını ortaya koyuyoruz. Her insan doğuştan eşit onura sahiptir. Her engellinin topluma eşit katılımını sağlamanın politikasını ortaya koyuyoruz. MYK’sında engelli temsili olan yegane parti olmanın onurunu yaşıyoruz Musa (Piroğlu) kardeşim, hoş geldin. HDP’nin ürettiği her siyasette yaşamın her alanına dair mutlak surette bütün dezavantajlı kardeşlerimizin bakış açısı siyasetimize yansıyor.
EN BÜYÜK ENGEL... Bu siyasetin yerel yönetimler idaresinde hizmet üretme onuruna kavuştum. Türkiye’de ilk defa bir büyükşehir belediyesi engelli şubesini oluşturdum. İlk defa bir kampusta engelli kardeşlerimizin hayatın her alanına katılmasını sağlayacak olanaklar oluşturduk. 24 saat telefon hizmeti sunduk. Bir engelli kardeşimizin dilediği yerden alınıp, dilediği yere götürüleceği bir mekanizma kurduk. Diyarbakır öyle bir şehir ki en sonunda görevi devrettiği arkadaşlarımın yerine kayyum atandı. Emin olun yürüyememek bir dezavantajdır. Ama yürüyememenin getirdiği engelden daha büyük engel vardır o da yönetenlerin demokrasi zihniyeti önünde engel oluşturma pratikleridir. Biz bu engeli aşma çabası içindeyiz. Bütün bu sorunların aşılması konusunda 8 araştırma önergesi verdik. Kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Maalesef hükümet oylarıyla bu önergelerin hepsi reddedildi. 29 kez soru önergesi verdik En çok veren Nursel Aydoğan’dı, cezaevine konuldu; Meral Danış Beştaş’tı, cezaevine konuldu. En büyük engel demokrasi düşmanlığıdır, adalet düşmanlığıdır. Bu ülke 21. yüzyılda, KHK’ler ile yönetiliyor ve bu hükümet her gün yeni engeller ortaya çıkarıyor. KHK ile en az iki binden fazla engelli kardeşimizin işine son verildi. Rızkına el konuldu. Bir hadis var ki rehberimizdir; “Nerede bir engelli varsa o bizimdir.”
Bu ülke bugün ırkçılıkla yönetiliyor. Savaş, bütün insani değerlerimizin hayat bulması önündeki en büyük engellidir. Savaş engelli üretir. Lisa Çalan kardeşimiz burada. Biz sana borçluyuz. Savaşı durduramadığımız için borçluyuz.
ÇIKIŞ YOLU VAR: 5 Haziran 2015’te Diyarbakır’daki patlamada yüzlerce yaralı, yüzlerce engelli. Suruç Katliamında, Ankara Barış Mitingi Katliamında onlarca engelli. Savaş engelli üretiyor. Bir kez daha Hükümete, Cumhurbaşkanına, savaşta çözümsüzlükte ısrar eden bu zihniyete bir kez daha soruyoruz. Savaştan, patlamalardan kaynaklı kaç insan hayatını yitirdi, kaç insan engelli duruma geldi? Müzakere masasının devirmenin sonuçlarıdır bunlar. Tam da bu noktada bir kez daha adalete, insanı insan yapan değerlere dikkat çekmemiz gerekiyor.
Suruç saldırısından 21 ay sonra ancak dava açıldı. Mahkeme heyetinde tek bir sanık yok. Sanıksız dosya yürütülüyor. Ama tanıklık yapan Ceren Çoban hakkında, ifadesinde dolayı suç duyurusunda bulunuldu. O dosyanın mağduru 8 insan şu anda tutuklu. Davanın mağdurları tutuklu ama IŞİD sanıkları her gün patır patır serbest bırakılıyor. Kabul edilebilir mi böyle bir adalet? Mağdurun tutuklandığı, sanığın serbest bırakıldığı bir ülkede yaşıyoruz Taşların bağlandığı itlerin salındığı bir coğrafyadan bahsediyoruz. Bütün bu tablodan elbette ki çıkış yolu vardır. Çıkış yolu hakka, adalete sahip çıkmaktır. Kimden gelirse gelsin zulme karşı çıkmaktır, mazlumun hakkına sahip çıkmaktır.
POLİTİK SORUMLU HÜKÜMET: 5 Mayıs gece yarısı 6 yaşındaki Furkan ve 7 yaşındaki Muhammed, bir panzer, bir güvenlik aracı gece yarısı evin içine dalıyor ve iki çocuğu katlediyor. Bu bir kaza değil, bu bir cinayettir. Bu çocuk öldürmedir, bu zulümdür, bu sabi öldürmedir. ‘Panzer şoförü alkollü mü diyorlar. Mesele alkollü olup olmaması değil. Mesele 2 çocuğun hayatına kastedilmesidir. Niye kıyamet kopmuyor? Niye başbakan ağlamıyor? Çünkü bu çocuklar Kürt. Son bir yıldır Cizre’de, Silopi’de geverde 141 çocuk katledildi. 141 çocuk aramızdan alındı. Bir panzerin makineli tüfeği sözüm ona tutukluk yapıyor, 4 insan katlediliyor. Diyadin’de kömürlükten ses geliyor, taranıyor iki çocuk katlediyor. Neymiş asker panik yapmış. Bunların tamamı cinayettir. Sessiz kalmak cinayete ortak olmaktır. Politik sorumlusu hükümetin ta kendisidir. “Vurun, öldürün yargılanmazsınız” diyen hükümettir. Ceylan Önkol’dan, Roboski’den bugüne yöneltilen bu saldırılardan kaç tane güvenlik görevlisi yargılandı? Bu tablodan sadece hükümet sorumlu değil. Sessiz kalan, gözyaşı dökmeyen “Benim evladımla eşdeğerdir” demeyen Türkiye’nin batı yakasındaki her bir insan bundan mesuldür. Hiçbirimiz vareste değiliz.
AMEDSPOR OLMALIYIZ: Her birimizin Amedspor olması lazım. Her birimizin, “Çocuklar ölmesin” diyen Ayşe Öğretmen olması lazım. Amedspor’a dava açılıyor, Ayşe öğretmene ceza veriliyor. “Oluk oluk kan akıtacağız” diyen meczuplar hakkındaki suç duyuruları, takipsizlikle sonuçlanıyor. Vicdan muhakemesine ihtiyaç var. İnsan olmaya davet etmeye ihtiyaç var. Tıpkı Pir Sultan Abdal’ın dediği gibi, “Ben bu dünyaya insan olmaya geldim” demeye ihtiyaç var.
İşini, evladının cenazesini isteyenler açlık grevinde, Adalet Bakanı Reza'yı kurtarma peşinde
Bir babanın evladından daha önemli ne olabilir? Bir baba, Kemal Gün 75 gündür evladının cenazesini almaya çalışıyor Evladının cenazesini alabilmek için açlık grevi yapıyor. Hemen yanı başımızda iki can, Nuriye Gülmen ve Semih Özakca 62 gündür açlık grevinde. İşlerinden, öğrencilerinden oldular. Bu insanlar sadece adalet istiyorlar. Peki bu ülkenin adalet bakanı ne yapıyor? Amerika’da Reza’yı kurtarma operasyonu yürütüyor. Sana sormazlar mı, senin ülkendeki adalet hangi
HERKES DAMAT OLAMAZ Kİ: Artık memleket fıkralarından adalet fıkralarını anlatır hale geldik. Adına FETÖ denen cemaat yapılanması bir sanığı sorguluyor. Sanık beyanını verdikten sonra sanığı tahliye ediyor. Sanığı tahliye eden hakim, bir başka hakim tarafından o sanıktan hem rüşvet aldığı için ama aynı zamanda da cemaatle bağlantılı olduğu için serbest bırakan hakim 3. hakim tarafından tutuklanıyor. Bir süre sonra o hakimi tutuklayan hakim, cemaatle ilişkili olduğu gerekçesiyle 4. Bir hakim tarafından tutuklanıyor. Onun da durumunu, bir sonraki grup toplantımıza kadar belli olur. Herkes büyükşehir belediye başkanı damadı olamaz ki!
Bir ülke düşünün ki KHK yani padişah fermanlarıyla yönetilsin. Muhaliflerin tasfiye edilmesi, söz söyleme kabiliyeti olan insanlar derdest ediliyor. Adalet mayadır, maya. Yani tuz kokarsa tutacak tutkal görevi görecek hiçbir şey kalmaz. Bir büyükşehir belediye başkanının damadı darbe suçlamasıyla, aynı zamanda sağlık gerekçesiyle serbest bırakılıyor. Allah şifa versin, ne diyelim!
Darbeye karşı çıkan, Başbakanla Meclis Başkanıyla aynı metne imza atan İdris Baluken hastane yatağından alınıp tutuklanıyor. Meclisteki sıvacı, bu suçlamayla tutuklanıyor ama Kavurmacı serbest bırakılıyor. Sen sıvacı olmayacaksın Kavurmacı olacaksın. Bank Asya’ya para yatırmayacaksın, damat olmayacaksın; Büyükşehir Belediye Başkanına damat olacaksın Ama bu milletin hepsi de Büyükşehir Belediye Başkanına damat olamaz ki. Sen bir öğretmensen, emekçiysen maruz kalacağın uygulama bu olacak ama darbenin siyasi ayağı sorgulanmayacak, tek bir işlem yapılmayacak.
Aysel Tuğluk, insan hakları ve hukuktan sorumlu eş gene başkan yardımcımız. Sadece Demokratik Toplum Kongresi’ne (DTK) başkanlık yaptığı için tutuklanıyor. Aynı DTK’yi, bu meclisin başkanı davet ediyor, anayasaya dair görüşünü alıyor. Olması gereken budur ama bugün muhalefet, HDP şahsında yok edilmeye çalışılıyor.
TEKERLEKLİ SANDALYELERE EL KONDU: Demirtaş’ı, Yüksekdağ’ı tutuklayan zihniyet bir yargı mekanizması değildir. Bu bir siyasi talimattır. İdris Baluken’i tahliye eden ve tahliye derken de Balbay içtihadına atıfta buluna hakim sürgün ediliyor, ağır ceza hakimi icra mahkemesine gönderiliyor. Bir vekil serbest bırakılıyor, Ankara’daki klik derhal devreye giriyor tutuklayan hakim talimat alıyor. Bu hukuksuzluk, Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını vermediği müddetçe devam edecek. AYM kararsızlığı, kararına sahip çıkması kendini, adaleti yok saymadır.
İhsan Uğur, Hizan Belediye başkanımız, engelli politikasında da en büyük emeği gösteren belediye başkanımız Kayyum atandı ve şu anda cezaevinde. Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Bekir Kaya, yüzde 93 engelli yurttaşlarımıza tekerlekli sandalye verdi. Kayyum, o engelli yurttaşın elinden o sandalyeyi geri aldı. Allah’ım yanlarına bırakma.
Bütün bunlar niye bu kadar fütursuzlukla yapılıyor. Çünkü hakikate erişim önünde engel oluşturuluyor. Bunun en büyük sebebi medyanın susturulmuş olması. Ahmet Altan, Mehmet Altan, Kadri Gürsel, Ahmet Şık, Deniz Yücel, İnan Kızılkaya ve 157 gazeteci dışarıda olsaydı bütün bunları yazacaklardı. Şu anda kalan medya ne yapıyor. Basın emekçilerini tenzih ediyorum; iktidarın zurnası olmuşlar deseniz zurnanın bir değeri var. Düdük olmuş deseniz, düdüğün de kıymeti var. Medya AKP’nin fittiği olmuş, kim parayı verirse fittiğı o çalar. (Fitik: Kürtçe’de, kamıştan yapılan düdük.) O zaman başkasının fittiği olursunuz. Gelin başkasının fittiki olmayın. Barışın sesi olanlara ekranlarınızı açın.
HASTALIKLARI KÜRDOFOBİ: Yargı bağımsızlığından partili yargıya hızla kayış var. Adalet Bakanına sormak istiyoruz Eğer Reza’yı kurtarma operasyonundan fırsat bulursa cevap versin. Deniliyor ki 800’ü aşkın AKP’ye yakın kişi herhangi bir yetkin sınava tabi tutulmaksızın hakim olarak atanmış. Mülakat yapmışlarmış. Reis kimdir diye mi sordunuz?
Memleket öyle bir hale getirildi ki, 2 engelli çocuğun savcı olan babaları cemaat soruşturması sonucu tutuklandı, açığa aşındı. 2 çocuk engelli, engelli aylıkları kesildi. Cumhurbaşkanı “Merhamet etmeyin, merhamet ederseniz acınacak duruma gelirsiniz.” İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmeyecektir.
HDP, zulüm kime yapılırsa yapılsın zulme hayır diyor. Memleketi bu hale getiren zihniyet bu hali görmüyor mu?
Adana’da düğün alayındaki yeşil sarı kırmızı şallara el konuldu. 90’larda Türkiye'de tafik lambaları yeşil sarı kırmızı diye değişmişti. Kayyumlar Diyarbakır’daki yeşil sarı kırmızı laleleri söktüler. Bunların doktora gitmesi lazım. Ama doktor teşhisi koyamayabilir. Şimdiden tüm doktorlara çağrı; bu türler size gelirse teşhis Kürdofobi’dir.
Bir düğün konvoyu niye durdurulur, ben de düğün konvoyu durdurdum, benim düğün konvoyum da durduruldu. Neden? Hediye için. Ama bunların gözü o düğün konvoyundan alınacak hediyeyle doymayacak kadar açtır. Allah gözlerini doyursun.
ROJAVA FIRSATTIR: Memleket acınacak durumda. Bu tablodan rahatsız olan her kim varsa bu tablonun değişmesi konusunda güç birliği yapalım. Ortak akılda buluşalım. Cumhurbaşkanı ve hükümete de çağrımız var; eğer son 2 yıllık politikada ısrarlıysanız ne kadar kaygılansak yeridir. Ama bu politika böyle sürmez. Çünkü adaletsizlik, hukuksuzluk zulüm almış başını gidiyor. Gelin değişimin çabasını birlikte ortaya koyalım. Dönüştürecek, değiştirecek en önemli adım "bizi bu hale getiren ne" diye sormaktır. En önemli neden de Ankara’nın Rojava politikası, Kürt karşıtlığı politikasıdır. Astana’da çatışmasız bölgeler oluşturulacak diyorsunuz, peki Suriye’nin DAEŞ’ten arındırılmış bölgelerine niye operasyon düzenliyorsunuz, çatışma olmayan yerlere çatışma götürerek neyi hedefliyorsunuz. Rojava bir tehdit değil, PYD tehdit değil tam tersine altın değerinde fırsattır. Türkiye’deki tüm acıların dinmesinin en önemli fırsatlarından biri haline dönüştürülebilir. Rojava, Kürt halkı tehdit değil tıpkı Güney Kürdistan gibi Türkiye’nin partneri olabilir.
Çağrımız herkesedir, siyaset sadece eleştirmek değildir. Elbette eleştireceğiz ama bununla birlikte çıkış yolu öneriyoruz. Eğer kulak assaydınız 12 Ağustos 2016’da bu kürsüde konuşan ve şu anda cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın çağrısı var. Figen Yüksekdağ’ın çağrısı var. Yol ve yöntem öneriyorlar. Sorunların çözümü için diyalogla iş birliği yapmak, sivil özgürlükçü çoğulcu anayasa yapmak, her türlü kimlik, mezhep ve farklılıkların tümünü hukuk güvencesi altına almak. Devlet gücünü yereller paylaşmak, barış içinde bir toplumun inşası için hep birlikte çalışmak. İşte bu çağrılar ekmek kadar su kadar oksijen kadar önemlidir. İnşallah tuzun kokmasına izin vermeyeceğiz.
2019 ACİL GÜNDEM DEĞİL: Önümüze yüzde 10 engelini koydular. O yüzde 10 engelini dayanışmayla çabayla nasıl aşıldıysa birlikte yaşamamız önünde adalet önünde özgürlük önünde oluşan bütün engelleri de aşacağız. Bu ülkeye hak ettiği barışı armağan edeceğiz. Lisa kardeşimizin yarasını barışla özgürlükle ve adaletle saracağız. Bu ülkenin acil gündemi 2019’u tartışmak değildir. 2019’a giden yolda temeli yanlış atılan binanın üzerine koyacağınız her bir tuğla sağlam olmayan yapı üretecektir. Bu anti demokratik paket, meşru olmayan paket bir gömleğin yanlış iliklenmiş ilk düğmesidir. Parlamentoda yanlış iliklemeye devam etmektense dönüp yanlış olanı düzeltmemiz lazım. Bu da ancak içeride ve dışarıda barış mücadelesiyle mümkün olur. Diliniz, kimliğiniz, inancınız ne olursa olsun yüreği barış, özgürlük, adalet için çarpan herkese yüreğimizin kapısı açıktır.