MHP'den FETÖ şerhi: 2002 sonrası siyasiler neden yok?
MHP'nin 15 Temmuz Darbe Araştırma Komisyonu raporuna itiraz geldi: 2002 sonrası beraber hareket ettikleri siyasiler neden yok?
DUVAR - MHP, 15 Temmuz Darbesini Araştırma Komisyonu Raporu için hazırladığı muhalefet şerhini basın toplantısıyla açıkladı. Basın toplantısını düzenleyen MHP MYK üyesi ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan, partisinin muhalefet şerhini 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Başkanlığı'na sundu. "Rapor kaleme alınırken FETÖ’nün yıllardır var olduğu ve siyasetle en güçlü bağı yakın zaman içinde kurduğu göz ardı edilmiştir" denilen şerh metninde, 2002 öncesi FETÖ’nün 'birlikte hareket ettiği' söylenen siyasilerin açık açık isimleri verilirken 2002 sonrası 'siyasi ayağa' ilişkin hiçbir ismin yer almaması eleştirildi.
MHP'nin muhalefet şerhinin tam metni şöyle:
Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan ve her yönüyle ihanet kokan hain kalkışma girişimini aynı zamanda bir işgal girişimi olarak gören ve yok edilmeye çalışılan devlet otoritesini yeniden tesis etmek adına üzerine düşeni eksiksiz bir şekilde yapmayı kendisine görev edinmiş bir siyasi partidir. Bu sebeple muhalefet şerhimiz de bu yönde kaleme alınmıştır. Bu vesileyle, 15 Temmuz FETÖ’cü Darbe Girişimini gerçekleştirenleri lanetliyor, şehitlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, gazilerimizi de saygıyla anıyoruz.
Rapor kaleme alınırken FETÖ’nün yıllardır var olduğu ve siyasetle en güçlü bağı yakın zaman içinde kurduğu göz ardı edilmiştir. Yapılan ihmallerin ve izlenen yanlış politikaların sonucunda en büyük ve en önemli kaynağımız olan insan kaynağımızın heba edildiği ise ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir husustur. 15 Temmuz Darbe Girişimini gerçekleştiren FETÖ’nün devletimize ve milletimize faydalı kişiler olabilecek yetenekli yüz binlerce gencimizi devşirdiği ortadadır. FETÖ’nün devşirdiği ve beynini yıkadığı yetenekli insanların yarattığı hasarın, 1915 yılında Çanakkale savaşında kaybedilen neslin yarattığı hasardan bir farkı yoktur. Anılan tarihte Harbiye, Tıbbiye ve Anadoludaki liselerimiz mezun vermemiştir. Çanakkale’de verdiğimiz 253 bin şehidimizin çoğu eğitim görmekte olan gençlerimizden oluşmaktaydı.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonucu FETÖ ile irtibatlı, iltisaklı ve darbe ile fiilen bağlantılı olan, bu iddialarla ihraç edilen, açığa alınan, tutuklu bulunan kamu görevlilerinin sayısına bakıldığında FETÖ’nün açtığı hasarın Çanakkale savaşlarının bu minvalde açtığı hasardan bir farkı yoktur. Velhasıl Çanakkale’den 1 asır sonra tekrar bir nesil kaybedilmiştir. Bu sebeple olayları masaya doğru yatırmak, çalışmalarımızı doğru yapmak ve sağlıklı sonuçlara ulaşarak yeni 15 Temmuzların önünü kesecek tedbirleri almak konusunda hem zorunluluk hem de komisyonumuzun sorumluluğu vardır.
Günümüzde en önemli kaynak olan nitelikli insan kaynağına sahip çıkılmaması, fikri buhran yaşayan hastalıklı ruhların pençesine düşürülmemesi en büyük amacımızdır. Muhalefet şerhimizin bu minval üzere, Türk Milletine ve Türk Devletine sahip çıkma gayesiyle kaleme alındığının bilinmesini isteriz.
15 Temmuz FETÖ’cü Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 26.07.2016 tarihli 118. Birleşiminde görüşülmüş ve kurulmuştur. Kararı 02.08.2016 tarihli Resmî Gazete ’de yayımlanmış ve komisyon ilk toplantısını 04.10.2016 tarihinde yapmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisinin 1 üye ile temsil edildiği Komisyon, 04.10.2016 tarihinde gerçekleştirdiği ilk toplantısında 3 ay sürecek olan çalışmaları için bir takvim belirlemiş, bu takvime mecburi hallerin gerektirdiği bir durum oluşmadığı müddetçe riayet edileceği hususunda mutabık kalmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi 15 Temmuzdan sonra da aziz Türk Milletinin takdirle karşıladığı yapıcı üslubunu komisyon çalışmalarına da yansıtmıştır. FETÖ’nün 15 Temmuzda hain saldırılarına maruz bıraktığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tüm sorunların çözümünün yegâne adresi olduğu bilincini komisyon çalışmalarına hâkim kılmak istemiştir.
3 aylık sürenin en verimli şekilde değerlendirilmesi için azami gayreti sarf etmiş ve bu minvalde çalışmalarını sürdürmüştür. Bu kapsamda ortaya çıkan uyuşmazlıkların yapıcı bir üslupla çözülmesi, komisyonun daha verimli çalışması için yapılması gerekenlere ilişkin öneriler komisyon çalışmalarına fiili olarak başlamadan önce başkanlık divanı ve komisyon üyeleriyle paylaşılmıştır. Birçok önerimizin komisyon üyelerinin kahir ekseriyeti tarafından haklı bulunduğu komisyon tutanaklarında sabittir.
Tüm bunların yanında; 15 Temmuz 2016’da yaşanan FETÖ’cü darbe girişiminin herhangi bir kişi ya da kuruluşun ötesinde, doğrudan Türk milletine ve Türk devletine yapılmış bir saldırı olduğu konusundaki fikirlerimizi her defasında beyan ederek, konuya bu açıdan bakılmasının faydalı olacağını ifade ettik. Söz konusu darbe girişiminin hedefinde, sadece iktidar partisi ve Sayın Cumhurbaşkanın ya da kişilerin olduğu noktasından olaya bakılırsa çalışmanın alanının daraltılmış olacağı tespitimizi komisyonun diğer üyelerinin de bilgisine sunduk.
Bunlara rağmen; komisyonun çalışma usulüyle ilgili alınan kararlara riayet edilmediği, komisyonun nihai hedefine ulaşacak şekilde çalıştırılmadığı, 3 aylık sürede verimli bir çalışmanın tam manasıyla gerçekleştirilmediği müşahede edilmiştir.
Diğer yandan, komisyonda dinlenilen kıymetli isimlerin değerli fikirlerinin komisyonumuzun çalışmalarına sunduğu katkı göz ardı edilmemelidir. Özellikle devletin çeşitli kademelerinde yıllarca görev almış ve kamuoyuna mal olmuş isimlerin tespitleri ve komisyonumuza sundukları bilgiler önemli ve dikkate değerdir.
Dinlenilen isimlerin yanı sıra dinlenemeyen isimlerin olması da önemlidir. Dinlenemeyen isimlerin konumları da göz önünde bulundurulduğunda bu hususun komisyonun çalışmaları açısından büyük bir eksiklik olduğu ortadadır.
Bu durum bazı sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Öyle ki;
· Toplumun tüm kesimleri komisyonumuzun çalışmaları neticesinde birçok sorunun cevap bulacağına inanmıştır. Haklı olarak böyle bir beklenti içerisine girmiştir. Ancak bu soruların cevabının bulunması bir kenara vatandaşlarımızın kafasında yeni soru işaretleri ortaya çıkmıştır.
· Özellikle örgütün siyasi ayağının ve 15 Temmuz gecesi darbeciler adına bildiri okutan Yurtta Sulh Konseyi’nin tam olarak ortaya çıkartılmaması, bu minvalde yapılmak istenen çalışmalarımızın ve önergelerimizin bir şekilde Komisyon Divanı tarafından engellenmesi yeni şüpheleri beraberinde getirmiştir.
· Örgütün mali ayağı ile ilgili somut adımlar atılmamış bu kadar güçlü bir mali ayağın oluşmasında “katkısı” olanların araştırılması tam anlamıyla yapılmamıştır.
· Darbe gecesi yaşanan olayların karanlık noktalarının aydınlatılması da sağlanamamıştır.
· Komisyonun çalışmalarının ilk gününde, çalışmalara Başbakanlığın sunacağı kapsamlı bir brifing ile başlanılmasının faydalı olacağı, söz konusu brifingden edinilecek olan somut verilerin ışığında devletin kılcallarına kadar işlediği bilinen bu örgütün ve darbe girişiminin araştırılması gerektiği tarafımızca ifade edilmiştir. Ancak Başbakanlık günler sonrasında aklımızla alay eden bir brifing vermiştir. Dolayısıyla komisyonun yapacağı çalışmalar sağlam temellere ve verilere oturtulamamıştır.
· Dinlenecek kişilerin öncelik sıralamasına göre dinlenilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Esas dinlenilmesi gereken isimlerin dinlenmesinden sonra, alınan bilgilere göre diğer dinlenecek isimlerin belirlenmesi gerektiğine ilişkin ifadelerimiz tutanaklarda mevcuttur. Tüm bunların yanında mutlaka dinlenmesi gerektiğini düşündüğümüz isimler de önergelerimizle Komisyon Divanına sunulmuştur. Ancak bu isimler dinlenmeden komisyon çalışmalarının sonuçlandırılması (TBMM İç Tüzüğüne göre Komisyonun çalışmalarını 1 ay daha uzatma hakkı var olmasına rağmen) ile karşı karşıya kalınmıştır.
· Komisyon olarak haftanın 3 günü çalışma kararı alınmasına rağmen bazı haftalar 1 gün dahi çalışılmamıştır.
· MİT Müsteşarı Hakan FİDAN ve Genel Kurmay Başkanı Hulisi AKAR’ın bütün ısrarlarımıza rağmen komisyona çağırılmaması sebebiyle darbe girişiminin yaşandığı gün veya öncesinde devletin herhangi bir birimine veya üst düzey yöneticisine bir ihbarın gelip gelmediğine bile netlik kazandırılamamıştır. O gece karanlıkta kalmıştır. Tarafımızdan Sn. Akar ve Sn. Fidan’ın Komisyona davet edilmesi noktasında önerge ile başvuruda bulunulmuştur. Komisyon Başkanı tarafından önerimizin değerlendirildiği ifade edilmiştir. Komisyon Başkanının bu iki önemli isme davet göndermediğini 30.05.2017 tarihinde televizyon kanallarına verdiği bir röportajında öğrendik!
· BYLOCK kullanan üst düzey bürokratların ve siyasilerin listesinin MİT tarafından komisyona iletilmesi tarafımızca talep edilmiş ancak bu talebimiz; Komisyon divanı tarafından adli soruşturmanın sürdüğü gerekçesiyle yerine getirilmemiştir. Hâlbuki süren bir adli soruşturma idari bir soruşturmaya engel teşkil edemez. Bu durum 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun ilgili maddelerinde açık bir şekilde ifade edilmiştir.
o Üst düzey bürokratların ve BYLOCKCU siyasilerin listelerinin komisyonumuza bildirilmesi talebimizin yerine getirilmemesi gerekçelerinden bir diğeri olan “kişisel verilere girilmemesi” gerekçesi de temeli olan bir gerekçe değildir.
o BYLOCK, FETÖ terör örgütüyle iltisakı gösteren somut bir veridir. Dolayısıyla bu kişilerin açıklanmasının kişisel verilerin kullanılması bakımından hukuki bir sıkıntı yaşatmayacağı açıktır.
o MİT her kuruma kendi mensuplarının BYLOCK listesini göndermiştir. Bu çerçevede MİT siyasilerin ve üst düzey bürokratların da listesini pekâlâ ayrıştırarak komisyonumuza gönderebilir ve komisyonun hedefine ulaşmasını kolaylaştırabilirdi.
o Alt kademedeki BYLOCK kullanıcılarının tutuklandığı bir dönemde üst kademedeki bürokratların ve siyasetçilerin kimliklerinin ve listelerinin açıklanmaması, bunlar hakkında herhangi bir adli ya da idari soruşturma yapılmaması anlaşılır bir durum olmadığı gibi vicdanları da rahatsız eden bir uygulamadır.
· Mehmet PARTİGÖÇ, Mehmet DİŞLİ ve Akın ÖZTÜRK gibi darbe girişiminin en önemli aktörlerinin dinlenilmesi yine adli soruşturma gerekçe gösterilerek, komisyon başkanlığı ve AKP’li komisyon üyelerinin oylarıyla engellenmiştir. Bu durum;
o Darbe başarılı olsaydı siyasi ayağın kimlerden teşekkül ettirileceğinin ortaya çıkarılmasını engellemiştir.
o Darbe bildirisinin altında ismi bulunan Yurtta Sulh Konseyi’nin kimlerden oluştuğunun öğrenilmesi engellemiştir.
o Darbe girişiminin ardında bulunan dış desteklerin kimlerden ve hangi uluslararası kuruluşlardan oluştuğunu öğrenmemizi engellemiştir.
o Bu tutum FETÖ üyelerinin yurt dışında kimlerle bağlantıda olduğuna ilişkin bilgilere ulaşmamızı engellemiştir.
· Rapordaki dipnotlara bakıldığında en çok alıntının Ankara Çatı İddianamesinden olduğu görülecektir. Bu durum Komisyonun bu iddianamede ismi geçen darbecileri dinlemesinin ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.
· Bilgi ve belge talepleri kapsamında 86 kişi ve kuruma yazı yazılmış ancak 4’te 1’inden cevap gelmemesine rağmen, hukuken var olan komisyonun çalışmalarının 1 ay uzatma hakkının da kullanılmayarak gelecek cevapların değerlendirilmesinin önüne geçilmiştir.
· Komisyonun esas maksadı yaşanan acıları ortaya çıkarmak ile birlikte bundan sonra benzer acıların yaşanmasının önüne geçmektir.
· Darbe girişimi öncesi belediyelerden FETÖ’ye ciddi kaynak aktarıldığı kamuoyunun malumudur. Ancak komisyonumuzun çalışmaları içerisinde Belediyelerle ilgili hiç bir işlem ve araştırma yapılmamış, Belediyelerdeki FETÖ yapılanmalarıyla ilgili hiçbir çalışma sürdürülmemiştir.
· Özerk bütçeye sahip üniversiteler üzerinden FETÖ’ye kaynak aktarıldığı, FETÖ mensuplarına ciddi kadrolar kullandırıldığı, akademik ünvanlar verildiği, yurtdışı kadroların FETÖ mensuplarına tahsis edildiğine dair kamuoyunda ciddi ve gerçekçi iddialar bulunmaktadır. Ancak komisyonumuz tarafından bu konunun üzerine de gidilmemiştir.
· Elbette komisyonda 3 ay içerisinde 50 kişi dinlenilerek, Özel Harekât Daire Başkanlığı, Ankara Özel Harekât Şube Müdürlüğü, TÜRKSAT gibi stratejik önem arz eden yerler ziyaret edilip yerinde tespitler yapılarak, Marmaris ve İstanbul’ da bazı ziyaretler gerçekleştirilerek komisyonun kurulma amacına yönelik birçok değerli bilgiye de ulaşılmıştır.
o Emekli Jandarma Kurmay Albay Mustafa ÖNSEL cemaatin ordu içerisindeki yapılanması noktasında önemli bilgileri komisyonumuzla paylaşmışlardır.
o Genel Kurmay İkinci Başkanı Sn. Ümit DÜNDAR yine 15 temmuz gecesi yaşananlar ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesine yol gösterecek fikirlerini komisyonumuzla paylaşmıştır.
o Yine bu manada Eski Genel Kurmay Başkanları; Sn. Hilmi ÖZKÖK, Sn. Işık KOŞENER, Sn. İlker BAŞBUĞ, Emekli Jandarma Genel Komutanı Galip MENDİ, Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Arif ÇETİN, Bursa Jandarma Eski Bölge Komutanı Seyfullah SALDIK, Jandarma İstihbarat Eski Başkanı İbrahim Aydın, İstanbul İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Sn. Hüseyin KURTOĞLU ordu içerisindeki FETÖ yapılanmasıyla ilgili yapılanmayla alakalı olarak yapılanlar ve yapılmayanlar hakkında komisyonumuza teferruatlı bilgiler vermişler sorularımızı yanıtlamışlardır.
§ Bu dinlemelerde; bir öğrencinin FETÖ tarafından askeri liselere ve harp okuluna nasıl hazırlandığını, FETÖ’nün bu öğrencileri nasıl takip ettiğini, sistem içinde nasıl korunduğunu ve yollarının nasıl açıldığını, sisteme dâhil olmayanların ise nasıl bertaraf edildiğini de gözlemlemiş olduk.
o Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki; özellikle askeri yapılanma konusunda son dönemlerin üç önemli ismi; Eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar BÜYÜKANIT, Necdet ÖZEL çağırılmalarına rağmen komisyona gelip bilgi vermemişlerdir. Diğer yandan mevcut Genel Kurmay Başkanı Sn. Hulisi Akar’ın komisyona çağırılmasını yazılı ve sözlü olarak ısrarla talep etmemize rağmen komisyona gelmesi sağlanamamıştır.
o Yine komisyonumuza gelen eski İçişleri Bakanları Efkan ALA ve Mehmet AĞAR, Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin ASLAN, Eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet KILIÇLAR, Eski Emniyet Genel Müdürü Celalettin LEKESİZ, mevcut Ankara Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa ÇALIŞKAN, Adana Emniyet Müdürü Osman AK, Sakarya Emniyet Müdürü Eyüp PINARBAŞI, Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet SARAL gibi isimler de FETÖ’nün Emniyet yapılanmasıyla ilgili komisyonumuza teferruatlı bilgiler sunmuşlardır.
§ Bir öğrencinin FETÖ tarafından polis kolejine, polis akademisine hazırlanma yöntemlerini, abilere zimmetlenilmelerini, FETÖ’nün tayin ve terfi sistemlerini birinci ağızdan dinleyip değerlendirme şansı bulunmuştur. FETÖ’nün bu öğrencileri nasıl takip ettiğini, sistem içinde nasıl korunduğunu ve yollarının nasıl açıldığını, sisteme dâhil olmayanların nasıl bertaraf edildiğini müşahede etme fırsatımız olmuştur. 1992 yılında Emniyet Genel Müdürü Olan Ünal Erkan’ın Polis Akademisinin kura çekme törenini basarak FETÖCÜ ve FETÖCÜ olmayanların nasıl ayrı torbalardan kura çekmelerinin sağlandığını komisyonumuzda dinlediğimiz bu isimlerden öğrenmiş olduk.
o Yine komisyonumuzda dinlediğimiz, hâlihazırda YÖK üyesi olan, daha önce ÖSYM’de Yönetim Kurulu Üyeliği yapan, bir ara da TÜBİTAK’da Başkan Yardımcılığı yapan Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu yaşanan sınav yolsuzlukları ve TÜBİTAK’da yapılanlarla ilgili komisyona detaylı bilgiler sundular. Ancak komisyona, ilgisi olmamasına rağmen, 17-25 Aralık tapeleri ile ilgili yaptığı “montajdı” yorumu, “bu konuşmalarının tamamının montaj olduğunu” iddia etmesi verdiği diğer bilgileri gölgede bıraktırmıştır. Kendisi TÜBİTAK’ın FETÖ tarafından nasıl kullanıldığını teferruatlı bir şekilde komisyonumuza anlatmıştır.
o Komisyonda dinlediğimiz bir diğer önemli isim de Eski MİT Müsteşarı Emre TANER’dir.
§ Emre Taner’in FETÖ ile ilgili en dikkat çeken tespiti, örgütün 1970 yıllardan itibaren içinde bulunduğu nurculuk platformundan ayrışarak farklı bir kulvara yöneldiğini ifade etmesidir.
§ Özellikle eğitim alanında, çok iyi bireylerin iyi bir eğitimden geçirdikten sonra çok iyi yerlere hazırlandığının görüldüğünü dikkatlerimize sundu.
§ Yine Sayın Taner komisyonumuza yaptığı açıklamalarda 1970’li yıllardan itibaren Fettullah Gülen oluşumunun “Batı” kadrajına girdiğini “Batı” merkezli bir yönlendirme altında olduğunu ifade ettiler. 1970’lerden itibaren angajmanların başladığını, temasların kurulduğunu ifade ettiler. 1975’li yıllar, bu minval üzere, hareketin içte ve dışta gelişmesiyle devam ettiğini bilgilerimize sunmuştur.
§ Örgütün finans kaynaklarında yaşanan gelişmeler ve açılımların dikkat çekici olduğunu söyleyen Taner; yetişmiş kadroların meydana getirilmesiyle daha sonra bürokraside yer alma gayretlerinin başladığını ifade etmişlerdir. Yeri gelmişken darbe girişiminde en aktif rol alan Generallerin 1982 yılında Harp Okuluna giriş yaptıkları anekdotunu paylaşmanın uygun olacağını düşünmekteyiz.
§ Emre Taner’e göre 12 Eylül 1980 darbesi gurubun genel Nurculuk platformundaki ayrışmasını daha da hızlandırmıştır. Gülen oluşumunun 12 eylül darbesine diğer “Nurcu” grupların aksine “evet” dediğinin de altını çizmiştir. Bu “evet”in örgüt için faydalarının olduğu da ortadadır. Öyle ki sıkıyönetim uygulamalarında örgüt en az zararla çıkmış, en önemli gelişimini de bu dönemde sağlamıştır. Özellikle okullarda ve eğitim faaliyetlerinde örgütün sıkıyönetim döneminde de yol aldığı görülmektedir. Buna benzer bir diğer stratejinin örgüt tarafından 28 Şubat sürecinde de uygulandığı ortadadır.
o İş adamı Galip ÖZTÜRK'de FETÖ’nün iş adamlarına nasıl şantaj yaptığını, baskı yaptığını ve örgüte mali kaynak aktardığını detaylı olarak anlatmıştır. Para transferleriyle ilgili, kumpaslarla ilgili detaylı bilgileride komisyonumuz ile paylaşmıştır. Bu konuşmalardan FETÖ tarafından iş adamlarının emniyet, yargı, maliye gibi güçlerle nasıl baskı altına alındığını, oralardan nasıl para transfer edildiği ile ilgili detaylı yöntemleri içeren bilgileri de edinme şansımız olmuştur.
o 15 Temmuz gecesi olup bitenler ile ilgili olarak da Ankara Valisi, Ankara Emniyet Müdürü, İstanbul Valisi, İstanbul Emniyet Müdürü ve Başbakanlık Yetkilileri komisyona detaylı bilgiler vermişlerdir.
o Dinlediğimiz isimler arasında komisyonumuza en çok katkı sağlayan isimlerin arasında olduğunu düşündüğümüz eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Sn. Ali BARDAKOĞLU ilahiyatçı ve eski Diyanet İşleri Başkanı olarak ciddi özeleştirilerde bulunmuş ve bazı acı gerçekleri de komisyonumuz ile paylaşmıştır.
§ Diyanetin alanı boş bırakmaması gerektiği konusunda fikirlerini beyan etmişlerdir. Burada en çok dikkat çeken tespitini direk aramızda geçen diyalog ile paylaşılmasında fayda görmekteyiz. Kendisine: “ Herkes bir dinî yayın yapabiliyor bu ülkede. Belki hukuki olarak da buna bir engel yok. Ama, İslam diniyle ilgili yapılan yayınları inceleyen bir yapısı var mı Diyanetin? Bugüne kadar böyle bir şey yapıldı mı? Eğer bugüne kadar yapılmadıysa bundan sonra böyle bir şeyin yapılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?” soruları tarafımızdan yöneltilmiştir. Sn. Bardakoğlu’nun sorumuza cevabı ise tutanaklara şu şekilde yansımıştır: “Türkiye’de en çok satan dinî kitaplar üzerinde bir çalışma yapalım, Türkiye’deki dinî hareketlilik, dinî düşüncedeki yönelişler nedir diye bir çalışma yapalım dedik. Çok acı bir sonuç ortaya çıktı.
Türkiye’de en çok satan 20 dini kitabın 20’si de sorunlu kitaplardır. İsim vermeyeyim, 20’si de din konusunda zihinleri iyice alıp bir taraflara doğru savuran kitaplardır ve vahim bir durumdur. En çok satan 20 kitap. Şimdi, bir çalışma grubuyla onlar üzerinde çalışılıyor.” Yani Sn. Bardakoğlu Türkiye’de en çok satılan 20 dini yayının dinen sakıncalı olduğunu komisyonumuzda açık bir şekilde ifade etmişlerdir.
§ Yine Ramazan programları ve televizyon kanallarında yer alan bazı programların muhakkak gözden geçirilmesi gerektiğini, buna karşı halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini, bu görevin de Diyanet İşleri Başkanlığında olduğunu komisyonumuzla paylaşmışlardır.
§ Kendisine bir paralel yapıdan ülke olarak çok çektiğimizi, bundan sonrası için ne yapılması gerektiği, ne gibi önlemler alınması gerektiği sorusu tarafımızca sorulduğunda ise kendisi yine önemli gördüğümüz şu cevabı vermişlerdir: “Türkiye’deki dinî cemaatleşmelerin dikkatle izlenmesi ve kendi alanında kalmasının sağlanması gerekmektedir. Bir cemaatleşme, siyaset, ticaret ve eğitim gibi üç alana kaydığı sürece zihinlerde benzeri sapmaların yaşanabileceğini ve bunun da ileride bir başka boyuta doğru evrilebileceğini ben şahsen düşünürüm. Tarih boyunca böyle oldu. On dört asırlık İslam tarihi boyunca ne zaman bu sahanın dışına çıkılmış ise bu böyle olmuştur.” Bu sözler hangi oluşum dini bir cemaat hangilerinin farklı bir oluşuma doğru evrilebileceği konusunda komisyonumuza ve gerekli önlemleri alacak olan TBMM’ye yol gösterici mahiyettedir.
o Dinlediğimiz bu isimlerin yanında AKP’li üyelerin önerileriyle dinlediğimiz ilginç isimlerin olduğunu da paylaşmak isteriz. Komisyona geliş maksatlarını açık eden, birileri tarafından kendilerini veya birilerini aklamak üzere komisyona gönderildiğini müşahede ettiğimiz isimlerin olduğunu üzülerek gördüğümüzü de ifade etmemiz gerekmektedir. Bu isimlerden birisi de cemaatin eski Kıbrıs İmamı Dr. Hasan POLAT’dır.
o Polat komisyon üyelerine, sanıyoruz ki yanlışlıkla, referans olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat ALBAYRAK’IN isminin yazdığı özgeçmişini dağıttırmıştır. Tabii özgeçmiş hemen toplattırılmıştır. (Ancak biz de bir örneği hala bulunmaktadır.) Kendisine sorulması üzerine de referans olarak yazdığı kişiyle iki senedir dargın olduğunu söylediğini de eklemek de fayda vardır.
o Bunun gibi bazı örnekler olmakla beraber bu kişinin komisyona anlattığı hususların birkaç tanesini rapora girmesi açısından paylaşmak gerekliliği görüyoruz.
- Konuşmasının bir bölümünde Fettullah Gülen’in çağın müçtehidi olduğunu ifade etmişlerdir. Tepki göstermemiz üzerine de bu çağdaki dini literatüre hâkim olduğunu söylemişlerdir.
- Kendisinin Kıbrıs İmamı olduğu dönemde Sayın Başbakanın oğlunun kendileriyle beraber olduğunu ifade etmişlerdir.
- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Berat Albayrak cemaatin okullarında okuduğunu, ancak hiçbir zaman cemaatçi olmadığını da söylemişlerdir!
· Komisyonumuza bilgi sunan bir diğer isim Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sn. Cevdet Saral “Onu da bilemem, bir şey söyleyemem, mütalaa edemem ama genelde, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır. Bakın, istisna etmiyorum, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır; şöyle veya böyle, vardır.” İfadelerini kullanmıştır.
o Bu çok ciddi bir iddiadır. Bu durumda gelecekte nelerle karşılaşabileceğimizi iyi hesap etmenin ve yeni paralel yapılara alan açılmamasının gerekliliği ortadadır.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi komisyon çalışmaları esnasında dinlediğimiz isimlerden birçok bilgi alınmıştır. Ancak dinlenemeyen ve dinlenme taleplerimizin reddedildiği kişilerin vereceği birçok bilgiden de mahrum kalınmıştır.
Çok sayıda kamu görevlisi açığa alınmış veya ihraç edilmiştir. Hakkında adli veya idari tahkikatları devam edenler vardır. Bu işlemlerin de hukuk çerçevesinde makul ve mantıklı bir sürede sonuca bağlanması, mağduriyetlerin artmasını engelleyecektir. Ayrıca haklarındaki adli tahkikatları sonuçlanan ve her hangi bir ceza almayan insanların hala pasaport alamaması, SGK kayıtlarının açılmaması gibi durumlar da vardır. Adli tahkikat bittikten sonra temel haklar ile ilgili sınırlandırmaların hala devam etmesi mantıksızdır. Bu aynı zamanda gerçekten suçlu olan FETÖ’ cülerin ekmeğine yağ sürmekte, FETÖ ile mücadelenin sulandırılmasına zemin oluşturmaktadır.
Raporun içeriğine ilişkin tespitler
Fethullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirdiği hain Darbe girişiminin ardından kurulan TBMM Araştırma Komisyonu çalışmalarının ardından taslak raporunu 26.05.2017 tarihinde kamuoyu ile paylaşmıştır. 639 sayfadan oluşan raporda komisyonda dinlenen konukların ifadelerinden, iddianamelerden ve açık istihbarat kaynağı olan yayınlardan yaptığı alıntılardan oluşan ayrıntılı bir rapordur. Ancak; raporda yer alan birçok hususun sorunun çözümü noktasında eksik kaldığı ortadadır. Diğer yandan, bazı hususlara raporda yer verilmemesi, raporun yazım sürecinde siyasi saplantılara mahkûm kalındığı, bazı isim ve kurumları aklama çabası içinde olduğu da tespit edilmiştir.
Bu sebeple raporda yer alan bazı konularda tespit edilen eksikliklerin katkı sunulmak maksadıyla dile getirilmesi, yer verilmeyen hususların ifade edilmesi gerekliliği ortaya çıkmıştır.
FETÖ’ nün Siyasi Ayağı ve FETÖ Kontenjanı
· Raporun 184 ve 185. sayfalarında, Fethullahçı Terör Örgütü kontenjanından bazı isimlerin milletvekili olarak siyasi mecrayı dizayn etme çalışması yaptığından bahsedilmiştir. Bu isimlerin kimler olduğundan bahsedilmemiştir. Bu durum bazı soruları da beraberinde getirmiştir. Cevap arayan bazı sorular şunlardır:
o 2011 Milletvekilliği Genel Seçimlerinde FETÖ iktidar partisinden milletvekilliği kontenjanı kullanmış mıdır?
o Böyle bir kontenjan varsa iktidarı elinde bulunduran AKP kadrolarında bu kontenjandan kaç isim milletvekili seçilmiştir?
o Örneğin FETÖ lideri Fetullah Gülen’in ilk öğrencilerinden olan, yani çekirdek kadroda yer alan, İlhan İşbilen kimin veya kimlerin talebi üzerine AKP’den milletvekili yapılmıştır?
o Raporda olduğu söylenen FETÖ kontenjanından milletvekili seçilen isimlerin yanında Belediye Başkanı seçilen isimler de var mıdır?
o Yerel yönetimlerde FETÖ kontenjanı uygulamasıyla seçtirilen isimler hakkında şimdiye kadar ne gibi işlemler yapılmıştır?
Tüm bu sorular komisyonumuzun çalışma maksadının ve nihai hedefi olan FETÖ ‘yü araştırma ve gerekli önlemleri alma gayretinin sulandırılmasına ve vicdanları rahatsız etmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla FETÖ’nün siyasi ayağının tespit edilmesi ve gerekenin yapılması elzemdir.
· Raporda FETÖ’ nün etkin olduğu, ele geçirdiği veya geçirmeye çalıştığı her türlü kurum- kuruluş ve meslek grubuyla ile ilgili yorum veya tespitte bulunulduğu görülmektedir. Ancak FETÖ’ nün siyasi ayağından hiç bahsedilmemiştir.
· FETÖ’yü besleyen, ona alan açan, onun tetikçiliğini yapan, siyasi partileri dizayn etme çabası içindeki FETÖ’nün figüranlığını yapan, kanal kanal dolaşıp FETÖ’yü zamanında aklamaya çalışan siyasilerden hiç bahsedilmemesi ve bunların “bulunup yargı önüne çıkartılması gerektiği” önerisinin raporda yer almaması kabul edilemez.
· FETÖ’ nün her türlü siyasi yapıyla diyalog halinde olduğu veya olmaya çalıştığı doğrudur. Ancak bu yapıya kucak açanlar ile bu yapıyı en başından beri elinin tersiyle itenler aynı kefeye konamaz. Ödenen bedeller göz ardı edilemez. Bu yapıyla mücadele eden, her türlü siyasi çıkarı bir kenara bırakıp aziz Türk Milletinin bekasını düşünen siyasi partilerin öngörüleri ve uyarılarının raporda yer bulması, alınması gereken tedbirler açısından önemlidir.
· ByLock ve Eagle kullanan kişilerin makam ve mevki gözetilmeden yargılanmasının ve soruşturulmasının önemine raporda değinilmemiştir. 10 binlerce kullanıcısı olan bu gibi programları hiçbir siyasetçinin kullanmamış olması ve hiçbir bürokratın bu programlar aracılığı ile haberleşmemiş olması gülünç ve hakkaniyetten uzak bir tespit olacaktır.
· MİT raporundan da anlaşılacağı üzere FETÖ ‘nün 7 katmanlı bir yapıdan oluştuğu görülmektedir. Ancak bu 7 katman içinde siyasilerden hiç bahsedilmemesi manidardır.
· 2002 öncesi FETÖ’nün birlikte hareket ettiği siyasiler açık açık isim verilerek yazılmışken 2002 sonrası beraber hareket ettiği siyasi ayağa ilişkin hiçbir ismin yer almaması ilginçtir.
· Raporda Abant Platformundan kısaca bahsedilmiştir. Ancak bu platformun ne denli zehirli bir platform olduğu geç olmadan ortaya çıkmıştır. Bu platformda yer alan, zehir saçan fikirlerini bu millete dayatan, siyasilere, bürokratlara, gazetecilere, sözde aydınlara, akademisyenlere ve iş adamlarına dikkat çekilmemiştir. Toplumun temel direklerine dinamit koyan bu platform ve yayımladıkları bildirilerin ardında FETÖ’ nün olduğu artık ortaya çıktığına göre sorgulanması gereken hususların ve kişilerin varlığı ortadadır.
· Raporun 65. Sayfasında FETÖ’ nün 2009 yılında AKP iktidarına bayrak açtığından bahsedilmektedir. Bu tespit temelsizdir. Çünkü aynı FETÖ ile 2010 referandumunda AKP iktidarının gerçekleştirmiş olduğu seçim ittifakı nasıl açıklanacaktır. Yine raporda yer alan 2011 yılında FETÖ kontenjanından bazı isimlerin milletvekili seçildiği tespiti nasıl açıklanacaktır?
Bank Asya
· Raporda Bank Asya adlı bankanın direk FETÖ’ye bağlı bir kuruluş olarak görev yaptığına atıfta bulunulmuştur. Ayrıca söz konusu bankada hesapları olanların ve dikkat çekici hesap hareketlerine sahip olanların araştırıldığı da kamuoyunun malumudur. Ancak; 24 Ekim 1996 tarihinde dönemin siyasi figürlerinin çoğunun katılımıyla açılan bu bankayla ilgili yapılan çalışmalarda bazı eksikliklerin olduğu gözlemlenmiştir. Bu eksiklikler ışığında, FETÖ ile mücadelenin etkin bir şekilde devam ettirilebilmesi için aşağıdaki soruların cevaplarının bulunması gerekir:
o 24 Ekim 1996 tarihinde Bank Asya’nın açılışına kimler katılmıştır?
o Açıldığı tarihte Bank Asya’da hesap açma yarışına kimler katılmıştır?
o Bank Asya’da yıllarca üst düzey yöneticilik yapmış, bu bankada çalışmış kaç kişi başka bankalarda (özellikle devlet bankalarında) halen üst düzey yönetici olarak görev yapmaya devam etmektedir? (Bu hususun araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması şarttır. Çünkü bu bankayla çalışanlar, bankada alt düzeyde çalışanlar FETÖ ile mücadele kapsamında soruşturulmakta ve bazı incelemelere tabii tutulmaktadır. Ancak üst düzey yapıda görev yapanlar hakkında hiçbir işlem yapılmaması vicdanları ziyadesiyle rahatsız etmekte FETÖ’ ye 15 Temmuz gecesi yaşattıklarına rağmen alan açmaktadır.)
o Ayrıca Bank Asya’nın marka değerini arttırmasında bir hayli katkısı olan 1. Lig sponsorluğunun nasıl gerçekleştiği, kimlerin katkısı olduğu soruları da cevap bulmamıştır.
Sınav Yolsuzlukları
· Raporda sınav yolsuzluklarının birçok alanda yıllardır yapıldığı yer bulsa da, sadece 2010 Kamu Personeli Seçme Sınavının odak noktayı teşkil etmesi yanlış ve eksiktir. Son yıllarda yapılan bütün kurum sınavlarının, Askeri okul sınavlarının, Polis Koleji ve Akademisi sınavlarının, hatta SBS, TEOG, LYS sınavlarının da mercek altına alınması ve bu sınavlarda FETÖ’ nün etki alanının araştırılması şarttır.
Dinler Arası Diyalog Ve Diyanet İşleri Başkanlığının Konumu
· Komisyonun kamuoyu ile paylaştığı Taslak Raporda üzerinde sık sık durulan hususlardan birisi de Papalık projesi olan ve FETÖ’ nün figüranlığını yaptığı “Dinler Arası Diyalog” hususudur. Dinler Arası Diyalog safsatası ile ilgili tespit ve eleştirilere katılmakla beraber bu hususta bazı soruların hala cevap beklediğini de eklemek gerekmektedir.
o Hatay’da, Antalya’da ve muhtelif yerlerde gösterişli organizasyonlarla, dinler arası diyaloğa destek veren dinler bahçesi açılışlarına kimler katılmıştır?
o Bu açılışlar gerçekleştirilirken Diyanet’in sessiz kalması, hatta destek verir tavırlar sergilemesinin İslam âleminde meydana getirdiği tahribatın sorumluları kimlerdir? Bu sorumlular hakkında ne gibi işlem yapılmıştır veya yapılmalıdır?
o Dinler arası diyalog o dönemde hangi siyasiler tarafından övülmüştür? (Bu husus önemlidir. Çünkü o dönemde uygulanan yanlış politikaların sorumlularının kimler olduğu, hangi gerekçeyle kimler tarafından, neyin karşılığında yönlendirildiği bir daha böyle sapkın düşüncelere hizmet edecek politikaların uygulanmaması açısından önemlidir. )
o Raporda “Dinler Arası Diyalog” adı altında Papalığa hizmet edildiği hususu sıkça ifade edilmesine ve bu haklı tespitte bulunulmasına rağmen “Dinler Arası Diyalog” başlığı altında Cuma hutbelerinde “Allah katında hak din İslam’dır” Ayet-i Kerimesinin okunmasından vazgeçilmesine ve bunu yapan diyanet görevlilerinin görevlerini kötüye kullanması hususuna hiç değinilmemesi eksik ve yanlış bir tutumdur.
· Raporda “ 15 Temmuz kalkışması, kimilerince iddia edildiğinin aksine dini yapılara ve kavramlara yönelik bir nefret doğurmamıştır.” ifadelerine yer verilmiştir. Ancak unutulmamalıdır ki dini yapıların gelecekte FETÖ gibi bir örgüte dönüşme endişesi toplumun kahir ekseriyetinde olan bir endişedir. Bunun önüne geçilmesi için de devletimize ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza büyük görevler düşmektedir.
o Özellikle denetim konusunda zafiyet gösterilmemesi ve denetim mekanizmasının güçlendirilmesi önemlidir.
o Diyanet İşleri Başkanlığımızın kadrosu geniştir. Yapmak istediği her işi yapabilecek genişlikte ve kabiliyette kadroları mevcuttur. Diyanet İşleri Başkanlığına düşen ise elindeki un, şeker ve yağ ile helva yapmaktır. Mazeret üretme politikası kabul edilemez.
o Diyanet İşleri Başkanlığı elindeki insan kaynağını ve mali gücü kullanarak bu ve buna benzer tehlikelerin önüne geçecek çalışmalar yapmak zorundadır.
o Ayrıca; dini saiklerle kurulmuş olan uluslararası yardım kuruluşlarının mali hareketliliklerinin yanında misyonerlik faaliyetlerinin de yakından ve etkili biçimde takip edilmesi gerekmektedir.
· Din- Devlet- Cemaat İlişkilerinin yeniden düzenlenmesinden bahsedilen raporda Eski Diyanet İşleri Başkanı Sn. Ali Bardakoğlu ‘nun fikirlerine ve ifadelerine yer verilmemesi büyük bir eksikliktir.
· Raporda Diyanet İşleri Başkanlığının iç hizmetlerinde görev yapması için nitelikli eleman yetiştirme maksadıyla Diyanet Akademisi Kurulması önerilmektedir. Ancak; aynı maksatla, yani kendi bünyelerinde çalıştırılmak üzere elaman yetiştiren Polis Akademilerinin, Harp Akademilerinin kapatıldığı bir dönemde Diyanet Akademisinin önerilmesi anlaşılamamıştır. Bu kurumların içinde FETÖ’ cülerin yuvalanması bu kurumların gerekliliğini ortadan kaldırmaz. Bu kurumlar yanlış kadroların elinden kurtarılmalı ve devletimize nitelikli insan yetiştirmeye devam etmelidir. Ayrıca kapatılan Polis Akademisi ve Harp akademilerinin FETÖ’cüler tarafından ele geçirilmesinde bu kurumların bağlı olduğu amirinden bakanına, görevini kötüye kullanan, ihmal eden kim varsa hesap vermesi sağlanmalıdır.
· FETÖ’nün İslam’dan çok Hristiyanlık ve diğer dinlere hizmet ettiği konusunda kamuoyunun aydınlatılması gerekmektedir. Uyguladıkları yöntemler, benimsedikleri usuller ve hizmet ettikleri odaklar bunu açık bir şekilde göstermektedir.
· Vatandaşların kolaylıkla erişebildiği, dini yayın organları, kitap, dergi ve televizyon yayınları ciddi bir şekilde denetlenmeli, başı boş bırakılmamalıdır. Bu konuda Eski Diyanet İşleri Başkanı Sn. Ali Bardakoğlu’nun komisyonumuzda yapmış olduğu konuşmada dikkat çektiği bir husus durumun vahametini ortaya koymaktadır. Sn. Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanı olduğu dönemde bir çalışma yaptıklarını ve Türkiye’de en çok satan ilk 20 dini yayının listesini çıkardıklarını ifade etmişlerdir. Yine kendi ifadeleriyle bu en çok satan 20 dini kitabın hepsinin dinen sakıncalı olduğunu vurgulamışlardır. Bu noktada da Diyanet İşleri Başkanlığına ertelenemeyecek çok büyük görevler düşmektedir.
· Diyanet İşler Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleri arasında işbirliğinin ivedilikle sağlanması gerekmektedir. Bu yönde yapılacak bir çalışma Diyanet İşler Başkanlığını faaliyetlerini daha iyi yapılmasına vesile olacaktır.
Polis Akademisi-Polis Kolejleri ve FETÖ
· Yine FETÖ’ nün en etkin olduğu kurumların arasında Polis Akademisi ve Polis Kolejleri gelmektedir. Sistematik olarak üyelerini akademi ve kolejlere yönlendiren FETÖ, hedeflerine ulaşmak için bu iki kuruma özel bir önem vermiştir. Ancak bu kurumların FETÖ tarafından ele geçirilme süreciyle ilgili kuşkular komisyonun raporunda net bir şekilde cevap bulmamıştır.
o Polis Akademisinde ve Polis Kolejinde FETÖ ne zamandan bu yana etkilidir? En etkili olduğu yıllar hangi yıllardır?
o Polis Akademisi ve Polis Kolejinde FETÖ mensuplarının yönlendirdiği öğrencileri dışında bu kurum ve kuruluşlara idareci olarak atanan kişilerin atamasını yapan makamlar bu kişilerin FETÖ ile irtibat halinde olduğunu bilmiyor muydu? Bu atamalar yapılırken yapılan güvenlik soruşturmalarında hangi kriterlere riayet edilmiştir?
o Söz konusu kurumların denetiminden sorumlu olan makam sahiplerinin bu kurumlardaki işleyişleri takip etmemesi görevi kötüye kullanmak olarak tanımlanabilir. Görevini kötüye kullanan üst düzey bürokratlar ve siyasiler kimlerdir?
o FETÖ’nün bu kurumlarda etki alanlarını genişletip operasyonel kabiliyet kazanmasında ihmali olan Bakan, Müsteşar veya üst düzey sorumlular kimlerdir?
FETÖ ile etkin bir mücadele için yol gösterici olması beklenen raporun bahsi geçen bu soruların cevaplarını içinde barındırmadığı ortadadır. Yine aynı sorular ve değinilmeyen cevaplar Harp Akademileri, Askeri Lise ve Harp Okulu için de geçerlidir.
Raporda Abdullah Gül ve FETÖ Mücadelesi
· Raporun 97. Sayfasında Eski Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman Demirel’in FETÖ lehine yazdığı referans mektuplarına atıfta bulunulurken yine eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül’ün FETÖ için yazdığı tavsiye mektuplarından, büyükelçiliklere yayınladığı genelgelerden, FETÖ mensuplarından Dışişleri Bakanlığına alınan meslek memurlarından hiç bahsedilmemesi manidardır. Bu durum raporun tarafsızlığına gölge düşürmekte, FETÖ ile mücadeledeki samimiyetini sorgulatmakta, bazı çevrelerin FETÖ ile mücadele kararlılığını sorgulatmaktadır. AKP iktidarları döneminde kendisine tarihinde hiç olmadığı kadar alan bulabilen ve en sonunda Türk milletine kasteden FETÖ’ nün bugünlere kendiliğinden gelmediği ortadadır. Bugün FETÖ tutuklusu olarak yargılanmalarına devam eden birçok üst düzey bürokratın atanmasında imzası bulunanların sütten çıkmış ak kaşık rolüne büründürülmeye çalışılması samimi ve gerçekçi bir tutum değildir. Yapılan yanlışlıkların bir daha tekrarlanmaması için alınması gereken önlemler tespit edilirken bu denli “çekingen” bir tavır sergilemek Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesiyle örtüşmeyen bir tutumdur.
MİT Müsteşarının İfadeye Çağrılmasının Milat Kabul Edilmesi
· 7 Haziran 2012 tarihinde MİT Müsteşarının ifadeye çağırılmasına atıfta bulunularak FETÖ’ nün siyasi iktidarı ele geçirme/devirme girişimlerinden bahsedildikten sonra siyaseti dizayn etme çabasına değinilmiştir. Ancak, FETÖ ‘nün sadece AKP’yi dizayn etmeye çalıştığı algısı burada da oluşturulmaya çalışılmaktadır. Öyle ki;
o Yıllardır FETÖ’ nün her türlü iftirasına ve algı politikalarına maruz bırakılmaya çalışılan Milliyetçi hareket Partisi’nden hiç bahsedilmemiştir.
o MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli’nin ve Genel Merkezinin bu hain örgüt ile ilgili tavrının haklılığı bugün daha iyi anlaşılmaktadır. MHP’nin tek başına aldığı önlemlerden ve tarihi mücadelesinden hiç bahsedilmemiştir.
o Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi’nin üzerine oyunlar oynanırken, Liderimiz Devlet Bahçeli’ye hakaretler sıralanırken, gerçekleri söyledi diye türlü asılsız ithamlara muhatap bırakılırken, sırf FETÖ’ye karşı savaş açtığı için türlü operasyonlara maruz kalırken hangi siyasilerin hangi söylem ve eylemlerde bulunduğu, MHP’nin FETÖ’ye karşı cephede tek başına bırakıldığına hiç yer verilmemesi de manidardır.
o Yine kaset operasyonlarıyla siyaseti dizayn etmeye çalışan bu örgütün CHP’ye yaptığı operasyonlar da ortadadır.
Bu tespitlerimizin ışığında; yaşanan bunca olaydan ve ihanetten ders çıkarılmaması vicdanları rahatsız eden ve Yenikapı ruhuna uymayan hususlardır.
Dolayısıyla; “FETÖ ‘nün nasıl bir terör örgütü olduğu AKP iktidarı ile ortaklık bozulunca mı ortaya çıktı?” sorusunu soranların aklındaki soru işaretlerinin kalkması da engellenmiş olmaktadır.
FETÖ Figüran Mı Yoksa Tek Başına Mı?
· Fethullahçı Terör Örgütü zehirli bir sarmaşık gibi devletin bütün organlarını ele geçirmeye çalışmış, bulduğu fırsatları ve kripto üyelerinin açtığı alanı en iyi şekilde değerlendirmesini bilen, uluslararası arenada kendisine ait lobisi olan büyük bir örgüttür. Alt yapısı, bilgi, beceri ve kabiliyet açısından kendini geliştirmiş satılık ruhlu kişilerden oluşmaktadır. Bu sebeple; 15 Temmuz Darbe Girişiminin 1 numaralı şüphelisi olan, sığındığı Pensilvanya' dan getirdiği beddua seanslarıyla, nefret söylemleriyle, öfke nöbetleriyle cinayet örgütüne Türkiye'yi vur emri veren, sadece 2 yıl eğitim görmüş, hastalıklı bir ruha sahip Fethullah Gülen’in bunları tek başına başarıp başaramayacağı üzerinde iyi düşünülmelidir. Dolayısıyla, “Gülen’in bunları tek başına mı yaptığı, yoksa bu işleri yapan gizli ellerin figüranlığını mı yaptığı” sorusunun cevabı üzerinde iyi düşünülmelidir.
FETÖ’ nün Kamu Kaynaklarından Gelir Elde Etmesi
· Raporda FETÖ’nün kamu kaynaklarından gelir elde etme yöntemleriyle ilgili tespitlere de yer verilmiştir. Ne yazık ki AKP iktidarının bu tespitleri 15 Temmuz’dan sonra yapması büyük bir eksikliktir.
o FETÖ’nün en büyük kadro ve mali kaynaklarından birisi olan Üniversitelerden mali kaynak aktarımı yapmasının detaylarına inilmemesi rapor açısından eksikliktir.
o Belediyeler FETÖ’ye mali kaynağın aktarıldığı en önemli kurumların arasında yer almaktadır. Öyle ki hala hafızalarımızdan çıkmayan, damadı FETÖ tutuklusu Eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında yaşanan tartışmada Bülent Arınç’ın Gökçek’e yönelik “Ankara'yı parsel parsel sattı. Yurt yerleri verdi” sözleri iddialı ve belediyelerin FETÖ’nün gelişmesi sürecinde ne denli etkin rol alabileceğini göstermektedir. Bu sadece Ankara için geçerli olan bir durum da değildir. Büyükşehirler başta olmak üzere belediyelerin içinde örgütlenmiş, kritik noktalara yerleştirilmiş FETÖ mensuplarının FETÖ lehine maddi ve manevi birçok işe imza attığı kamuoyunun malumudur. Dolayısıyla FETÖ’nün mali kaynaklarını incelerken belediyeleri üstünkörü geçiştirmek, görmezden gelmek büyük bir hata olacaktır.
o Belediyelerin hizmet alımlarının, ihalelerinin gözden geçirilmesi ve milletin kaynaklarını millete kurşun sıkanlara verenlerin ortaya çıkarılması şarttır.
İfade ettiğimiz sebeplerle belediyeler ve üniversiteler başta olmak üzere denetim mekanizmasının etkin bir şekilde çalıştırılması ve bu gibi yapılanmalarla mali kaynak aktarımlarına meydan bırakılmaması gerekliliğinin raporda kesinlikle yer alması gerekmektedir. Şimdiye kadar belediyeler üzerinden FETÖ’ye aktarılan taşınır, taşınmaz ve nakdi yardımlara dikkat çekilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması için önerilerin de raporda yer alması önem arz etmektedir.
İstihbarat Eksikliği
· Raporda yer alan bilgi ve dokümanlara bakıldığında ortaya çıkan çok net bir tespit bulunmaktadır. Gözüken o ki; uzun bir dönem istihbarat tersine işlemiş, FETÖ’ den veya başka bir oluşumdan istihbarat toplaması gereken kurumlarımız maalesef bu örgütlerin kendisinden istihbarat almasına olanak tanıyan bir şekle girmiştir. Devlet adına FETÖ ile ilgili istihbarat toplaması gerekenler devletin sırlarını FETÖ’ nün istihbarat havuzuna akıtmışlardır. İstihbarat eksikliğinden bahsedilirken sadece 15 Temmuz Darbe Girişiminin önceden öğrenilememesi üzerinde durulması eksik bir yaklaşım olacaktır. FETÖ’nün en çok alan bulduğu yıllar göz önüne alındığında, FETÖ’ ye alan açan, siyasetçiler ve üst düzey bürokratlar göz önüne alındığında istihbaratın yıllarca “zafiyet” içinde olduğu anlaşılmaktadır.
· Tüm bunların yanında MİT’in TSK içinde istihbarat toplama yetkisinin olmadığı ifade edilmiştir. Ancak TSK İmamları sivil kişilerdir. Asker kişiler değildir. Darbe planlarının ve darbe girişimiyle ilgili toplantıların yapıldığı yerler askeriyenin içinde değil dışarıdaki sivil mekânlardır. Ayrıca Adil Öksüz gibi sıradan bir kamu görevlisinin onlarca kez yurt dışına çıkış yapmasının dikkat çekmemesi de mümkün değildir. Dolayısıyla ileri sürülen mazeret de temelsizdir.
· Kilit yerlere FETÖ’ ye bağlı Emniyet Müdürlerinin yerleştirildiği, raporda yer bulan bir diğer ifadedir. Ancak bu kamu görevlilerine ait istihbarat bilgileri toplanırken çok büyük ihmallerin yapıldığı ortadadır.
o Emniyet İstihbaratın iyi çalışmadığını söyleyerek bu durum açıklanamaz. Emniyet İstihbaratının iyi çalışmadığını varsaysak bile, yanlış bilgi verdiğini var saysak dahi Jandarma İstihbaratın ve MİT’in bu kamu görevlileriyle ilgili yaptığı hiçbir çalışmanın olmadığını düşünmek tabiri caiz ise adeta saflık olur. Dolayısıyla istihbarat konusunda ciddi sorunların ortada olduğu görülmektedir.
· MİT Müsteşarının ifadeye çağırılması hususunun değerlendirildiği bölümlerde haklı ve isabetli tespitlerde bulunulduğu görülmüştür. MİT’in Başbakana bağlı olması ve başbakana bağlı olan MİT Müsteşarlığı gibi önemli bir makamda bulunan Hakan Fidan’ın ifadeye çağırılması hadisesi değerlendirilirken Başbakana Bağlı olma hususu ön plana çıkarılmaktadır. Doğrudur da. Ancak 15 Temmuz gecesi MİT Başbakana bağlı olduğunu unutmuş mudur? 15 Temmuz gecesi yaşanan işgal girişiminde MİT’in ve diğer koordineli çalışması gereken birimlerin koordinasyonsuzluğu dikkat çeken bir husustur. Bu mesele kişiselleştirilerek algılanmaması gereken tamamen kurumsal olarak düşünülerek üzerinde durulması gereken bir durumdur.
FETÖ’NÜN Siyaseti Dizayn Etme Çabası ve MHP’nin Duruşu
· Raporda 30 Mart Yerel Seçimleri Başta olmak üzere FETÖ’nün AKP’ nin aleyhinde sürdürdüğü siyasi faaliyetlerden özenle bahsedilmektedir. Ancak bu raporda 2010 referandumunda haklı bir şekilde uyarılarını sıralayan MHP ‘ye ve lideri Sn. Devlet Bahçeli aleyhine FETÖ’ün sürdürdüğü “siyasi faaliyetlerden” bahsedilmemektedir. Ayrıca 2011 seçimleri öncesi ve sonrasında ardı arkası kesilmeyen komplolardan, MHP’ye karşı sürdürülen asimetrik saldırılardan hiç bahsedilmemesi büyük bir eksikliktir. Belirtmek gerekir ki; yaşanan rezaletlerin sorumluların ortaya çıkartılmasının bugüne kadar gerçekleştirilmemiş olması bu operasyonları yapanlar kadar, yapanları ortaya çıkarmayanları da zan altında bırakmaktadır.
FETÖ’nün İnsan Kaynağı, Yurt ve Işık Evleri
· FETÖ en önemli kaynağı olan “insan” kaynağını öğrenci yurtları ve okullardan devşirmiştir. Bu durum raporda haklı olarak yer bulmuştur. Ancak;
o Öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamayan ve yıllarca öğrencileri FETÖ’nün yurtlarına ve Işık Evleri organizasyonuna mahkûm eden KYK’nın hiç mi suçu yoktur?
o KYK’nın yurt ihtiyacını karşılamaması öğrencileri bilerek FETÖ yurtlarına yönlendirmesi ihtimali göz ardı mı edilmektedir?
Soruları maalesef cevap bulamamıştır.
Üniversitelerdeki FETÖ Kadrolaşmaları Ve Üniversitelerden Akademik Unvan Dağıtılması
· FETÖ’nün Üniversitelerdeki yapılanması ve üniversiteleri ele geçirme girişimleri raporda yer bulmuştur. Akademik kadroları ele geçirmek için sınavlarda yolsuzluk yaptıklarına da değinilmiştir. Ancak Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in “sakıncalı” olarak gördüğü ve atamadığı rektörlerin Cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül tarafından atanmalarına değinilmemiştir. “Abdullah Gül döneminde atanan rektörlerden kaç kişi 15 Temmuz sonrası tutuklanmıştır?” sorusunun cevabı her şeyi açıklayacaktır. Ayrıca FETÖ mensubu akademisyenlerin birçok kamu görevlisine akademik unvan dağıttığı da bilinen bir gerçektir. Bu hususun da raporda yer alması, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusunda oldukça yardımcı olacaktır.
Teftiş Kurullarının Etkisizleştirilmesi ve FETÖ’nün Holdingleri
· Kaynak Holding gibi direk FETÖ’ ye bağlı olan, FETÖ’ nün mali ayağına ilişkin kuruluşların kamuya yüklü miktarda mal ve hizmet satışları yaptığının tespit edildiği rapora yansımıştır. Ancak; bunun olmasına sebep olan, AKP’nin 2002 yılından itibaren teftiş kurullarını etkisizleştiren politikalarından hiç bahsedilmemesi, teftiş kurullarının pasifize edilmesine değinilmemesi raporun bir diğer eksikliğidir.
· Raporda Koza İpek Holding’in FETÖ’ye sağladığı büyük kaynaklardan bahsedilmektedir. Ancak Koza İpek Holdingin işlettiği Bergama Altın Madeni İşletmesinin nasıl ruhsatlandırıldığı, birçok itiraza rağmen bu işletmenin ruhsatlandırılması noktasında kimlerin devreye girdiği sorgulanmalı ve müsebbipleri hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır.
LÖSEV, Mehmetçik Vakfı Gibi Vakıflara İtibarsızlaştırma Operasyonları Ve FETÖ
· FETÖ’ nün LÖSEV ve Mehmetçik Vakfı gibi önemli vakıflara asılsız iddialar ile yaptığı operasyonların gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Ancak o dönemde istihbarat bu operasyonların bir algı oluşturulması için yapılan operasyonlar olduğunu neden görememiştir? Gördüyse bu hususta neden tedbir alınmamıştır?
HSYK’nın ve Yargının FETÖ Tarafından Ele Geçirilmesi
· Raporda FETÖ’ nün yargıyı ele geçirme girişimlerinden, yargı üzerinden yaşattığı mağduriyetlerden bahsedilerek FETÖ’ nün yargı üzerindeki çirkin emelleri de yeniden keşfedilmiştir. Ancak FETÖ’ nün bu amacının yeni bir şey olmadığı da kamuoyunun malumudur. Bu sebeple:
o FETÖ’nün yargı yapılanmasında en etkin olduğu dönem hangi dönemdir?
o Söz konusu dönemde Adalet Bakanı kimdir? Hangi siyasi partiye mensuptur?
o Adalet Bakanlığında FETÖ ile işbirliği yapan, yargıyı ele geçirmesine zemin hazırlayan sorumlu üst düzey bürokratlar kimlerdir?
o FETÖ’ nün yargı alanında adaleti sarsacak derecede operasyonel kabiliyet kazanmasının önünü açan siyasiler ve bürokratlar kimlerdir?
o 2010 Referandumu sonrası yapılan HSYK Seçimlerinde Adalet Bakanlığı niçin FETÖ’nün listesini desteklemiştir. Bu seçim sonrasında Yargıtay’a ve Danıştay’a yeni üyeler seçilmiştir. Bunların çoğu maalesef FETÖ’ cüdür.
Sorularının cevaplarına ilişkin tespitlerin raporda yer alması ve buna göre yasal düzenlemeler de dâhil önlemlerin alınmasının sağlanması FETÖ ile mücadelede önem arz ettiği gibi yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının tesis edilmesi konusunda da önem arz etmektedir.
o FETÖ’nün Yargıyı ele geçirmesinde önemli bir dönüm notası olan HSYK’yı ele geçirme girişiminin temelini oluşturan, 2010 yılında gerçekleştirilen referandumda payı olanlardan ve HSYK’nın şekillenmesinde aktif rol alan Bakanlardan bahsedilmemesi büyük bir talihsizlik ve eksikliktir.
o Raporda “HSYK Teftiş kurulunun yapmış olduğu olağan denetimlerde örgüt mensubu hâkim ve savcıların lehine, hedef olarak görülenlerin ise aleyhine haksızlıklar yapıldığı, performans değerlendirme ve geliştirme formlarının düzenlendiği, ayrıca hedef olarak görülen hâkim ve savcılar hakkında yürütülen usulsüz disiplin soruşturmaları gerekçe gösterilerek terfilerinin uzun süre bekletildiği, bu şekilde terfi edemeyenlerin unvanlı görevlere atanmamalarına veya görev yerlerinin değiştirilmesine dayanak yapıldığı” tespitlerinde bulunulmuştur. Bu tespitler yerinde ve doğru tespitlerdir.
o Ancak gözden kaçırılan husus 2010 referandumundan önce Teftiş Kurulunun Adalet Bakanlığına bağlı olduğudur. Dolayısıyla burada görevi kötüye kullanma olup olmadığının araştırılması ve yargının böyle bir duruma düşmesinin müsebbiplerinin kimler olduğunun ifade edilip gereğinin yapılması için görüş bildirilmesi gerekmektedir.
o Adalet Mülkün temelidir. Yargının FETÖ tarafından ele geçirilmesi girişimi ile siyasete müdahale girişimleri birbiriyle paralel olan iş ve eylemlerdir. 2010 yılında aziz Türk Miletlinin oylamasına sunulan 26 Maddelik Anayasa Değişikliğinin 23 maddesiyle ilgili özellikle Milliyetçi Hareket Partisinin hiçbir eleştirisi olmamıştır.
o Ancak FETÖ’nün HSYK’yı ele geçirmesine olanak tanıyan, önünü açan HSYK ile ilgili değişikliği de içinde barındıran 3 maddeye ilişkin eleştirileri ve çırpınışları hala hafızalardadır. FETÖ’ nün HSYK ‘yı ele geçirmesinde büyük payı olan, eleştirilerin odağını teşkil eden 3 maddeden birisi olan söz konusu anayasa maddesini hangi bakan yazmış veya yazdırmıştır.
Bu yapıyla ilgili herhangi bir işlem yapılmaması, her hangi bir tespitte bulunulmaması vicdanlarda büyük bir huzursuzluk oluşturmuştur.
Vatansever TSK Mensuplarının FETÖ Tarafından Yıldırılması
· Raporda FETÖ’ nün TSK içindeki faaliyetlerinin ve ele geçirme girişimlerinin anlatıldığı bölümlerde “FETÖ mensubu olmayan veya bu örgüte boyun eğmeyen TSK'daki birçok subayın ise verilen notlar ile sicilleri bozulmuş, terfileri engellenmiş, sicilleri bozulan bu subaylar gelecek beklentileri kalmadığından ya ayrılmak ya da emekli olmak zorunda kalmışlardır.” ifadelerine yer verilmiştir. Söz konusu ifadeler gerçeği yansıtmaktadır. Ancak hala cevap bekleyen sorular bulunmaktadır.
o Tüm bunlar yaşanırken Genel Kurmay ve Birlik Komutanları ne yapmıştır?
o Bu yıldırma politikaları FETÖ tarafından sürdürülürken TSK’nın içinde yaşanan bu utanç verici olayları engellemesi gerekenler ne gibi tedbirler almışlardır? Ya da neden hiçbir tedbir almamışlardır?
o İstihbarat Teşkilatları TSK içindeki vatansever kişilerin yıpratılmasıyla ilgili, 15 Temmuzdan çok önceleri açık istihbarat şeklinde eski TSK mensupları tarafından yayılan ve içinde ciddi iddialar bulunan kitapları hiç mi fark etmemişlerdir?
o Ergenekon, Balyoz, Ay Işığı, Askeri Casusluk Davalarının mağdurlarının feryatlarını hiç mi duyan olmamıştır?
Hilmi Özkök Ve 2004 Yılında MGK’ya Sunulan Rapor
· Komisyonda dinlenen isimler arasında olan Eski genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün dinleme tutanaklarından alıntıların yapıldığı gözlemlenmiştir.
o Burada Hilmi Özkök ‘ün bazı ifadelerine yer verilirken bazı ifadelerine ise yer verilmediği gözlemlenmiştir.
o Özkök’ün MGK’da FETÖ ile ilgili raporun 2004 yılında siyasi muhataplarına verildiğine ilişkin ifadesine raporda yer verilmemesi FETÖ ile mücadele konusunda bazı kişi veya kişilerin hala ürkek veya çıkar merkezli davrandığı şüphelerini de beraberinde getirmektedir.
o 2004 yılında MGK’ya sunulan raporun Zamanın Başbakanlık Müsteşarı Ömer DİNÇER ‘in “Türkiye'de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor” adlı kitabında nasıl sümen altı edildiği detaylı olarak anlatılmaktadır. Ancak bu husus komisyon raporunda yer bulamamıştır.
o Raporda FETÖ’nün iç yüzünün ve nasıl bir tehdit olduğunun anlaşılması üzerine 2014 yılında toplanan MGK’da alınan kararara atıfta bulunulurken 2004 yılındaki MGK’ya sunulan raporun görmezden gelinmesi ve raporda yer verilmemesi iyi niyetle açıklanabilecek bir durum değildir.
· Raporda TSK’nın içinin boşaltılması çalışmalarının bir parçası olan Balyoz, Ergenekon, Ay ışığı gibi komplo operasyonlarının baş aktörü olan savcı ve hâkimlerin isimlerinin baş harfleriyle verilmesinin sebebi de anlaşılmış değildir. Hâlbuki iddianamede isimler açık bir şekilde verilmiştir.
Kozmik Oda Operasyonu ve FETÖ
· Raporda değinilen konular arasında yer alan bir diğer husus da “Kozmik Oda” hadisesidir. Türk Devletinin işgal, istila, savaş, olağanüstü hal, ayaklanma gibi durumlarda ne gibi önlemler alacağı, hangi yöntemlerle tedbir alacağının artık Türkiye Cumhuriyeti düşmanları tarafından bilinmesine sebep olan, FETÖ’ nün bu yolla Türkiye’nin savunma ve güvenlik politikalarını İsrail ve ABD’ye sızdırarak ülkemizi zor durumda bıraktığı ifadeleri haklı ve isabetli olarak raporda yer bulmuştur. Burada bir hususun da eklenmesinde fayda bulunmaktadır. Kozmik Oda hadisesinin yaşandığı tarihlerde, MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin aylarca ve defalarca sorduğu “Kozmik Odada yer alan bilgiler kimlerin elindedir.” Sorusuna 15 Temmuza kadar hiç kimsenin cevap vermemesi de manidardır. Bu sorulara AKP hükümeti sessiz kalmış, yetkililer sorunun derinliğini ve olayın tehlikeli boyutunu görememişlerdir.
Eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in Açıklamaları, Çözüm Süreci ve FETÖ
· Komisyonda dinlediğimiz Eski MİT Müsteşarı Emre Taner, sözde çözüm özünde ise çözülme süreci olan ve Habur gibi bir rezaleti bu millete yaşatan sürecin “bozulmasına” cemaatin sebep olduğunu, yaşanan rezaletlerin müsebbibinin de FETÖ olduğunu işaret eden beyanlarda bulunmuştur.
· Çözüm sürecinin bu milletin hayrına bir süreç olmadığını defalarca dile getiren, bu minvalde mitingler düzenleyen, “morg bekçileri”, “kandan beslenenler” gibi ithamlara maruz kalan ama haklılığı defalarca ortaya çıkan bir siyasi parti olarak bu sürecin çözülmeyi tetikleyeceği fikrimizde bir değişiklik yoktur. Terörle müzakere değil mücadele azim ve kararlılığımız aynen devam etmektedir. Bunların sebeplerinin ve sorumlularının iyi araştırılması gerekmektedir. Yaşanan süreç yüzlerce kahraman evladımızın şehit düşmesine mal olmuş, aziz vatan toprakları çözüm süreci denen melanet sürecin sonucunda büyük acılara şahit olmuştur.
· Özellikle bölgede hâkimiyetini arttıran ve kendi “otonom” bölgesini kurma hayallerini dillendiren PKK’ya çok büyük alanlar açılmıştır. Bu alanların açılmasında FETÖ’nün ve siyasi kanadının etkisinin olup olmadığı ciddi bir biçimde araştırılmalıdır.
· Devlet- millet kucaklaşmasına darbe indiren çözüm adlı çözülme süreci hala aklanmaya çalışılmaktadır. Türk Milletinin feraseti ile ortadan kalkan bu sürecin raporda doğru bir şeymiş gibi pazarlanmaya çalışılması rahatsız edici bir diğer husustur.
17-25 Aralık Yolsuzluk Operasyonları
· 17-25 Aralık Operasyonlarının yapılmasına gerekçe oluşturan yolsuzluk iddialarının hala ciddiyetini koruduğu unutulmamalıdır.
o FETÖ’ ye malzeme veren, yolsuzluk üzerinden siyaseti dizayn etme fırsatı veren, alan açan ve mal varlığında yükselişler olan bakanların hiç mi suçu yoktur?
o Bu bakanların bağımsız yargı önüne çıkarılması, suçlu iseler cezalarını almaları, suçsuzsalar mahkemede aklanmalarının gerekliliği ortadan kalkmamıştır.
o Bu bakanların mal varlığındaki artışlar, bir bakanın kolundaki 700 bin liralık saat gibi hususlar hala kafalarda soru işareti olarak durmaktadır.
o FETÖ gibi eli kanlı bir terör örgütüyle mücadele edilirken bunlara alan açan, milletin hakkını kendine helal gören zihniyetle mücadeleden de geri durulmamalıdır.
FETÖ AKP İlişkilerinin Bozulması
· Gözüken odur ki; rapordan da anlaşılacağı üzere AKP iktidarı, daha önce iş birliği içinde olduğu, hatta rapora göre Milletvekilliği Genel Seçimlerinde kontenjan bile ayırdığı FETÖ ‘nün kendi alanına girmesi ve mevcudiyetini tehdit etmesiyle birlikte tehlikenin farkına varmıştır.
· Bir zamanlar Zekeriya Öz’ün heykelinin dikileceğini söyleyen gazeteciler elini kolunu sallayarak gezerken, hala köşelerinden fitne ve fesat yayan, Gazeteciler ve Yazalar Vakfında yemeklerle ağırlanan sözde gazeteci eskimişleri elini kolunu sallayarak gezerken, FETÖ kontenjanından AKP’den milletvekili olanlar elini kolunu sallayarak gezerken, Belediye Başkanı seçilenler elini kolunu sallayarak gezerken FETÖ ile mücadele yapıldığına kim nasıl inanacaktır?
Türk Milletinin Sokağa İnmesi - Sn. Cumhurbaşkanının Çağrısı- Darbenin Kronoloji
· Raporda 15 Temmuzda yaşanan hain işgal girişimine vatandaşlarımızın gösterdiği muazzam duruşa da haklı olarak yer verilmiştir. Ancak yine bu tespitler paylaşılırken de darbe girişiminin sadece AKP’ye yapıldığı algısının etkisi altında kalındığı gözlemlenmektedir 15 Temmuzda meydanlara inen ve canı pahasına işgal girişimini durduran aziz Türk Milletinin hakkı ödenemeyecektir.
o Raporun 333. Sayfasında Aziz Türk Milletinin FETÖ’ nün hain işgal girişiminin karşısında dimdik durmak adına meydanlara inmeye başladığı saat 22.45 olarak ifade edilmiştir. Fakat raporda aziz milletimizin Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamadan sonra meydanlara indiği vurgusu defalarca yapılmıştır. Hâlbuki raporda da ifade edildiği gibi, aziz Türk Milletinin meydanlara inip refleks gösterdiği saat 22.45’dir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ilk açıklaması da yine rapora göre gece 00.04 ‘dür. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ nun açıklamaları ise 23.35’dir. MHP Lideri Sn. Devlet Bahçelinin Başbakan’ı arayarak demokrasinin, devletin ve seçilmiş hükümetin yanında olduğunu, darbenin karşısında olduğunu beyan ettiği saat 22.00, darbe karşıtı açıklamasının ajanslara düşmesi de 22.35’dir. Bu durumda vatandaşlarımızın sokağa inmesini kim sağlamıştır? Bütün gerçekler ortadayken gizlemeye çalışmanın FETÖ ile mücadeleye ne gibi katkısı olacaktır?
o Burada açık bir şekilde ifade etmeliyiz ki maksadımız herhangi bir şekilde bu hain işgal girişiminden bir kişiye pay çıkartmak değildir. Tepkimiz siyasi ikbal uğruna esas gayesinden uzaklaştıranlara bazı gerçekleri hatırlatmaktır.
o Bu komisyon birilerini aklamak ve birilerini yüceltmek için değil Türk Milletinin canına kast eden FETÖ ile mücadele için kurulan bir komisyondur.
o Komisyon birilerinin siyasi ikbalini garanti altına almak için gösterişte bulunulması için kurulmamıştır. Aziz Türk Milletinin canına kasteden FETÖ ile mücadele için kurulmuştur. Aziz Türk Milletinin bu denli güvendiği komisyonun sulandırılarak, esas görevinin dışında farklı maksatlara evrilmeye çalışılması kabul edilemez.
· “Darbe Girişiminin Bastırılmasına Yönelik Faaliyetler Kronolojisi” başlığı altında hadiselerin sıralanışı eksiktir. Saat 22.00’da MHP lideri Sn. Devlet Bahçeli’nin Başbakanı arayarak demokrasinin ve hükümetin yanında olduğunu, bu darbe girişiminin karşısında olduğunu ifade etmesinin ardından bu beyanının basına duyurulduğu 22.35’den itibaren bütün haber kanallarında duyurulduğuna kronolojide yer verilmemiştir.
· Darbe Girişiminin bastırılma çalışmalarının devam ettiği 16 Temmuz 2016 tarihinde, saat 17.00 sularında toplanan TBMM Genel Kurulunda Tüm Siyasi Parti Liderleri konuşma yapmışlardır. Ancak raporda sıkça yapıldığı gibi sadece AKP ‘li siyasilerin yani Başbakanın ve Meclis Başkanının konuşmalarına isimleri verilerek atıfta bulunulmuştur.
o Diğer Siyasi parti liderlerinin konuştuklarına yer verilmemiştir. Tekraren ifade etmek gerekir ki bu raporun yazımında etkin bir rol alan başkanlık divanı ve Komisyon Başkanı Sn. Reşat Petek’in FETÖ’nün hedefini, Yenikapı Ruhunu ve mücadele kavramını çok yanlış anladığı ortadadır. Ancak her şeye rağmen Milliyetçi Hareket Partisi komisyona ve Türk Milletine karşı sorumluluğu gereği gerekli katkıyı sunmuş ve sunmaya devam edecektir.
Darbenin Engellenmesinde TSK’nın Etkisi
· Raporun 371. Sayfasında yer alan “Darbenin askerî analizi yapılırken girişimin terör niteliği taşıyan eylemlerle sınırlı kalarak kısa sürede bertaraf edilmesinde; başta üst komuta kademesi olmak üzere, demokrasiye bağlı TSK mensuplarının çoğunluğunun direnişi nedeniyle darbeci unsurların yeterli kuvvete ve askerî kapasiteye sahip olamamasının ve bu nedenle başarı algısı yaratamamasının büyük etkisi olduğu değerlendirilmektedir” ifadeleri doğru ve isabetli bir ifadedir. Eklemek gerekir ki; işgal girişiminin başarısız olmasında katkısı olan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içerisindeki FETÖ’yü bilen, FETÖ’ nün darbe girişiminin başarıya ulaşması neticesinde Türkiye’yi ve Türk Milletini ne gibi tehlikelerin beklediğini öngörebilen, vatansever TSK mensuplarının mücadelesi de önemlidir.
Darbenin Engellenmesinde Emniyet Güçlerinin Etkisi
15 Temmuz gecesi yaşanan işgal girişiminin engellenmesinde kahramanca mücadelesini unutmayacağımız Polis Teşkilatımıza olan minnettarlığımızı bu vesileyle bir kez daha ifade etmek isteriz.
Raporda Askeri Yargının Kaldırılmasının Öneri Olarak Sunulması
· Raporun 592. Sayfasında Askeri Yargının kaldırılması gerektiği ifade edilmiştir. 16 Nisan referandumunda Askeri Yargının kaldırılması zaten oylanmış ve aziz Türk Milleti “evet” oyu ile bunu tasdik etmiştir. Raporun yazımında etkin rol alan ve aynı zamanda Anayasa Komisyonu Başkan Vekili olan, Komisyonumuzun da başkanlığını yapan Reşat Petek’in bunu bilmemesi mümkün değildir. Bu gibi örnekler raporun hazırlanması sürecinin ne kadar ciddiyetten uzak olduğunu da göstermektedir.
İltica Talep Eden Diplomatik Pasaport Sahipleri
· Komisyon çalışmaları esnasında Milliyetçi hareket Partisi’nin Komisyon Üyesi olarak, diplomatik pasaporta sahip ve iltica talebinde bulunan kişilerin listesinin komisyonumuza ulaştırılması talebi yerine getirilmemiştir. Halihazırda böyle bir listenin oluşturulup oluşturulmadığı da merak konusudur.
o Yabancı ülkelere sığınma talebinde bulunan diplomatik pasaport sahiplerinin kimler olduğunu öğrenmeye herkesin hakkı vardır. Bu tespit bir an önce yapılmalı ve kamuoyuna açıklanmalıdır.
Taziyeye Gelen Liderler Ve Temsilcilere İlişkin
· Yine raporda sayısı 30’u geçen ülkeden devlet erkânı ve uluslararası kuruluş yetkililerinin dayanışmalarını ortaya koymak amacıyla ülkemizi ziyarete geldikleri ifade edilmiştir. Ancak bu ülkelerin temsilcilerinin ve kuruluş temsilcilerinin ülkemizi ne kadar zaman sonra ziyaret ettiği de ortadadır. Birçok Batı ülkesinin yaşananları sütre gerisinden takip edip darbe girişiminin başarılı olma ihtimalini, az da olsa, beklemede kalması da manidar olduğu kadar Batının çirkin yüzünü bir kez daha göstermesi açısından önemlidir.
Prof. Dr. Sn. Abdullah ÇAVUŞOĞLU’nun Anlattıkları ve FETÖ
· Komisyonda dinlenen Prof. Dr. Abdullah Çavuşoğlu’nun ÖSYM Üyesi olduğu dönemde, 13.09.2009 tarihinde PMYO Sınavı sorularının dışarıya sızdırılması sebebiyle sınavın iptal edildiğini ifade etmişlerdir. Bu sızmayı şahsi dikkatiyle tespit ettiğini ve şahsi gayretiyle iptal ettirdiğini de ifadelerine eklemiştir. Durumu Savcı Şadan Sakınan’a gidip anlattığını ancak o savcının da FETÖ’cü çıktığına konuşmasında yer vermiştir. Bu husus raporda yer bulmuştur. Ancak sorduğumuz bir soru karşısında sınav yolsuzluğu hakkında bir idari soruşturma yapılmadığını da ifade etmiştir. Raporda sınav yolsuzlukları ile ilgili idari tahkikat yapmayan yöneticilerden hiç bahsedilmemiştir.
Darbe Tatbikatı Yapılması Önerisine İlişkin
· Raporda yer alan “Valilik ve Kaymakamlıklar koordinesinde yılda bir olası kalkışmalara müdahale planlarının yapılarak tatbikat yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.” ifadesi yanlış bir ifadedir. Düşünülen tatbikat kime karşı yapılacak, nasıl bir bölünmeye yol açacak iyi düşünülmelidir. Ordunun ve Emniyet teşkilatının yeniden yapılandırılarak her iki kurum da rencide edilmeden farklı önlemlerin alınması daha doğru olacaktır. Başka bir çarenin olmadığı iddia ediliyorsa da ülkenin iki kahraman teşkilatını birbirine karşı tatbikat yapacak hale sokanları kendi iç dünyalarında bir muhakemeye girmeye davet etmek zaruridir.
Emniyet, FETÖ ve Eski Emniyet İmamı Kemalettin Özdemir
· Kemalettin Özdemir 1970’lerden bu yana bu örgütle irtibatlı ve örgüt liderinin en yakınında yer almıştır. Bugün Kemalettin Özdemir’in bu örgütten tamamen koptuğu hangi delillere göre söylenebilmektedir. Emniyet Teşkilatındaki FETÖ yapılanmasının yıllarca imamlığını yapan bu kişinin hala Emniyet Teşkilatında FETÖ’den ayrıldığını iddia ederek koruduğu veya kolladığı kişilerin olması muhtemeldir. Dolayısıyla bu tip yapılanmalarda geçmişte katkısı olan kişilere dikkat edilmesi önemlidir. Bu tip kişilere alan açılmamalı, fırsat verilmemelidir.
Eski Emniyet Genel Müdürü Sn. Mehmet Kılıçlar’ın Anlattıkları ve FETÖ
· Komisyonda dinlenen Eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Kılıçlar göreve başladığında 65 il Emniyet Müdürünün FETÖ’ cü olduğunu görevden ayrılırken bu sayının da 75 olduğunu ifade etmiştir. Kılıçlar konuşmasında bu durumu bilmesi gereken herkesin de bildiğini ifade ederek 75 il emniyet müdürünün FETÖ’cü olmasının kendisinin tasarrufunda olmadığını söylemiştir. Bu husus önemlidir. Ancak raporda yer verilmemesi de manidardır. Burada şu soruları da sormak kaçınılmazdır
o Eğer FETÖ’nün Siyasi ayağı yoksa bu kadar Emniyet Müdürünü bile bile kim atamıştır?
o Bu atamaları yapanlardan hesap sormak için neden beklenilmektedir?
· Darbe Girişimini gerçekleştirenler dinlenmemiştir. Bu manada raporda en eksik kalan alanlardan birisi de FETÖ’nün yurt dışı bağlantılarıdır. Bu sebeple;
o “Hangi yabancı istihbarat örgütleri hangi destekleri vermiştir?” sorusu cevapsız kalmıştır.
KHK’lar İle Müktesep Hakları Elinden Alınan İdareciler
· 2011 yılında çıkartılan KHK’lar ile kamuda idareci pozisyonundaki binlerce kişinin müktesep hakları ellerinden alınmış ve kamuda görev yapan idareciler müşavir, araştırmacı ve uzman kadrolarına atanmışlardır. Boşalan bu idari kadroların çoğu FETÖ tarafından kullanılmıştır. “Bu bakımdan bu KHK’ları kimler hazırlamıştır? Bu KHK’lar hakkında siyasi iradeyi kimler nasıl ikna etmişlerdir?” gibi sorular da cevap bulamamıştır.
Cumhurbaşkanlığına Bağlı Güvenlik ve İstihbarat Teşkilatının Oluşturulmasına İlişkin
· Raporda bir istihbarat ve Güvenlik Koordinasyon Merkezi kurulması, bunun da idarenin başı olan Cumhurbaşkanına bağlı olması önerilmektedir. Bu öneriyi yazanların, sanıyoruz ki 16 Nisan 2017 tarihinde oylanan Anayasa Değişikliğinden haberleri yok. Yeni hükümet sisteminde böyle bir yapı başka nereye bağlı olabilir?
Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir. Hain emellerin karşısında dimdik duran ve bundan sonra da duracak aziz Türk Milletinin birliği ve dirliği en büyük teminatımızdır. Bu ihanet şebekesinin ardında kim olursa olsun, hangi uluslararası güçten besleniyor olursa olsun mücadelenin kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini tekrar ifade ediyoruz.
Konulara her zaman “Önce Ülkem ve Milletim Sonra Partim ve Ben” düsturuyla yaklaşan Milliyetçi Hareket Partisi bundan sonra da ülkemiz ve milletimiz için elinden geleni değil gereği neyse onu yapmaya devam edecektir.
Çözüm önerileri
15 Temmuz Darbe Girişimi aziz Türk Milletinin duruşu ve tavrıyla, TSK’nın vatansever, vatanına milletine bağlı mensuplarının mücadelesiyle, Emniyet Teşkilatımızın onurlu mensuplarının mücadelesiyle püskürtülmüş ve ihanete boyun eğilmemiştir.
· Ancak; yaşanan işgal girişimi püskürtülse de devletimizin temel kurumları çok ciddi zarar görmüştür. Devletimizi ayakta tutacak bütün kurumların doğru bir şekilde yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bu yapılandırmaya da en çok zarar gören; adalet, mülki idare, ordu, emniyet gibi kurumlardan başlanması gerekmektedir.
· Kamudaki FETÖ Mensuplarının tamamen temizlenmesi sağlanıncaya kadar bu mücadele devam etmelidir. Ancak bu mücadele yapılırken FETÖ’nün ekmeğine yağ sürecek, mücadeleyi sulandıracak yeni mağduriyetlere zemin hazırlanmamalıdır.
· Bu mücadeleden istifadeyle devleti ele geçirmeye çalışan yeni paralel yapılara müsaade edilmemesi de elzemdir. Muhalefet şerhimizde yer verdiğimiz Eski Diyanet İşleri Başkanı Sn. Ali Bardakoğlu’nun görüşleri ile Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral’ın görüşleri bu doğrultuda yol gösterici olacak içeriğe sahiptir.
· Milli birliğimizin ve bütünlüğümüzün, vatandaşımız ile devletimiz arasındaki yakınlaşmanın sağlanması ve ön yargıların ortadan kaldırılması için önemli gördüğümüz din eğitimlerinin devlet eliyle okullarda verilmesi uygun olacaktır.
· Bundan sonra kamuya personel alınırken ehliyet, ihtiyaç ve liyakata göre, Türk Devletine ve Türk milletine sadakat noktasında şüphe duyulmayacak insanların alınması mutlaka sağlanmalıdır.
· Tayin ve terfilerde de liyakat, kıdem ve devlete sadakat kıstasının esas alınması sağlanmalı ve birilerinin adamı olmanın bir yerlere gelmek için yeterli olunmasına son verilmesi gerekmektedir.
· İstihbarat Teşkilatımızın Türk Devletinin ve Türk Milletinin İhtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması zaruridir. Bugün terörle mücadele başta olmak üzere yaşadığımız sıkıntıların temel sebebinin istihbaratın FETÖ tarafından çökertilmesinin sonucu olduğu göz önünde tutulmalıdır.
· Yeni paralel yapıların ve FETÖ benzeri terör örgütlerinin ortaya çıkmaması için güçlü bir İstihbarat Teşkilatının oluşturulması gerektiği muhakkaktır.
o Bunun gerekliliği Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Cevdet Saral’ın ““Onu da bilemem, bir şey söyleyemem, mütalaa edemem ama genelde, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır. Bakın, istisna etmiyorum, bütün örgütlerin arka ayaklarında istihbarat birimlerinin izleri vardır; şöyle veya böyle, vardır.” ifadelerinden de anlaşılabilir.
· Terörle mücadele kanunu, ceza kanunu ve personel mevzuatının devletin içerisine yerleşmeye çalışan örgütsel yapılara izin vermeyecek şekilde yeniden düzenlenmesi faydalı olacaktır.
· Bürokrasi düşmanlığından vazgeçilmelidir. Güçlü devletlerin tamamında etkin bir bürokrasi vardır.
· Belediyelerin FETÖ ve diğer terör örgütlerine kaynak aktardığı ve kadro kullandırdığı konusunda ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız. Belediyelerdeki bu tip yapılanmaların önün geçecek ve kamu kaynaklarının devlete karşı örgütler tarafından kullanılmasının engellenmesini sağlayacak bir yapı oluşturulması gerekmektedir
· Etkin bir şekilde kullanılacak denetim mekanizmasının mecburiyeti, finans ve kadro kaynağı olarak kullanılan Üniversiteler için de geçerlidir. FETÖ’ nün kadrolaşmaya önem verdiği kurumların başında üniversiteler gelmektedir. Üniversiteler sayesinde de kadrolarını tüm yurt çapına yayabilmişlerdir. Komisyon çalışmalarında bu hususun aydınlatılması için yeterli bir çalışma yapılmaması ve raporda bu hususa değinilmemesi büyük bir eksikliktir.
· Personel rejimi, liyakati esas alan ve performansı değerlendiren anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Kamu görevine girişle, ilerleme ve yükselmede objektiflik ve fırsat eşitliği esas olmalıdır. Kamunun şeffaflaşması sağlanmalıdır.
· Makamların, nüfuz ve güç yeri olmaktan çıkarılarak hizmet yeri olmalarının sağlanması; yolsuzluk ve adam kayırmanın önlenmesi, kamu görevlilerinin yaptıklarının yanında ihmallerinden de sorumlu tutulmaları temin edilmelidir. Kamu görevlilerinin yargılanma sürecini sekteye uğratan ve dokunulmazlık olarak nitelendirilen hükümler kaldırılarak etkin bir yargılama süreci tesis edilmelidir.
· 15 Temmuz sonrası sayısı 100 binlerle ifade edilen kamu görevlisi, kamudan ihraç edilmiş, açığa alınmış, haklarında adli tahkikat başlatılmıştır. Siyasi ayağı olmayan bir yapının kamu içinde bu denli yüksek sayılarla ifade edilen bir yapılanmaya sahip olması düşünülemez. FETÖ, PKK ve diğer terör örgütleri ile layıkıyla mücadele edilmek isteniyorsa Darbe girişiminin siyasi ayağına mutlaka ulaşılması ve bu ayak hangi siyasi partiye mensup olursa olsun cezalandırılmalıdır.
· Sınav yolsuzlukları sadece 2010 yalındaki KPSS yolsuzluğu ile sınırlandırılmamalıdır. Son yıllarda yapılan bütün kurum sınavlarının, Askeri okul sınavlarının, Polis Koleji ve Akademisi sınavlarının, hatta SBS, TEOG, LYS sınavlarının da mercek altına alınması ve bu sınavlarda FETÖ’ nün etki alanının araştırılması şarttır.
· Dershanelerin yasaklanması hususunda daha dikkatli davranılması gerektiği muhakkaktır. Dershanelerin yasaklanmasıyla ortaya çıkan boşluk, Türk Eğitim Sisteminin eksiklikleri sebebiyle dershane ihtiyacı ortadan kalkmadığı için FETÖ’ nün ekmeğine yağ sürebilir.
Bu durum “yer altı dershaneciliğine” kapı arayabilir. Bu sebeple dershanelerin kapatılması süreci, (sertifikası iptal edilen ve ihraç edilen FETÖ’ cüler) sertifikası iptal edilen öğretmenler de göz önünde tutularak yeniden gözden geçirilmelidir ya da önlemler arttırılmalı ve buna fırsat verilmemelidir.
· Okullarımızda çağdaş, bilim ve ilimden haberdar olan, sorgulayıcı ve biatçı olmayan nesiller yetiştirilmelidir. Bu sebeple geçmişte olduğu gibi liselerde mantık ve felsefe derslerinin maksada uygun olarak müfredatta yer alması sağlanmalıdır.
· Eğitim sisteminde yurttaşlık bilinci öne çıkarılmalı, Türk milletinin onurlu bir mensubu olmanın gururu öğrencilerimize anlatılmalı ve öğretilmelidir.
· Adalet mülkün temelidir. Bu da sağlam bir hukuk sistemi ve sağlıklı yargı ile sağlanabilir. Kanun Tasarı ve Teklifleri üzerinde yeterince ve titizlikle çalışılmalıdır. Kanunların yazım sürecine bürokrasi, sivil toplum ve muhalefetin etkin katılımı sağlanmalı, aceleci ve torbacı zihniyetten uzaklaşılmalıdır. Son yıllarda bu zihniyetle, yeterli çalışma yapılmadan çok fazla sayıda yasal düzenleme yapılmış, bu durum da FETÖ’nün ekmeğine adeta yağ sürmüştür.
· Devlet yapılanmasında en önemli unsur kuşkusuz insandır. Hangi mevzuatı yaparsanız yapın bu mevzuat insanla uygulanacaktır. Genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmanın avantajlarını da kullanabilmek için insanlarımızı iyi yetiştirmeli ve gençlerimizi başkalarının devşirmesine izin vermeyecek bir bilince kavuşturmalıyız. Unutulmamalıdır ki tarihimiz boyunca Türk Devlet Sisteminde sınıf ayrımı yoktur. Türk tarihinde fırsat eşitliği her zaman olmuştur. Bu sistemin de bozulmaması elzemdir.
· GATA, Askeri Liseler ve Harp Akademilerinin kapatılması çözüm değildir. Eksikliklerin giderilerek kendi kurumlarına kalifiye eleman yetiştiren bu eğitim kurumları tekrar devreye sokulmalıdır.
· Devlet KYK başta olmak üzere elindeki tüm sorumlu kurumları harekete geçirerek eğitim gören yavrularımızın barınma başta olmak üzere standart ihtiyaçlarını karşılayacak adımlar atmalıdır. Evlatlarımızın bu tip yapıların eline düşmesinin engellenmesi için bu adımın acilen atılması gerekmektedir.
· Genel olarak terör örgütlerinin para hareketlerinin en iyi şekilde takip edilmesini sağlayacak bir sistemin oturtulması gerekmektedir. Para muslukları kesilen hiçbir örgütün faaliyetlerine devam etmesi mümkün değildir.
· Yeni hükümet sistemiyle birlikte direk Cumhurbaşkanlığına bağlanacak olan İstihbarat Teşkilatının parlamento denetiminin Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu tarafından nasıl yapılacağının üzerinde çalışılması gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.