Ahmet Türk: Kürtler PKK müdahalesini makul kabul ediyordu ancak Afrin'i nasıl kabul edecek?
Ahmet Türk: PKK silahlı mücadele verdiği için Kürtler devletin müdahalesini doğru ya da makul diye kabulleniyordu. Ama şimdi Afrin'deki insanlara müdahaleyi Kürtler nasıl kabullenecek?
DUVAR - Mardin Büyükşehir Belediyesi'nin görevden alınan eş başkanı Ahmet Türk, Türkiye'nin olası bir Afrin operasyonunun "yüzyıllarca sürecek bir kin ve nefrete neden olacağını" söyledi. Türk, böyle bir müdahalenin sonuçlarının "çok ağır olacağını" söyledi.
Ahmet Türk, Türkiye'nin olası bir Afrin operasyonunu Kürtlerin kabullenemeyeceğini belirterek, "Geçmişte, PKK silahlı mücadele verdiği için Kürtler devletin müdahalesini doğru ya da makul olarak kabulleniyordu. Ama şimdi Afrin'deki insanlara müdahaleyi Kürtler nasıl kabullenecek?” dedi. Türk, Afrin'e düzenlenebilecek bir askeri operasyonun Türkiye'ye muhtemel yansımaları ve HDP'nin politikalarıyla ilgili DW Türkçe'den Aslı Işık'ın sorularını yanıtladı.
Afrin'e askeri müdahalenin Türkiye'ye yansımaları nasıl olur?
Türkiye, Afrin'e girdiğinde bu sorun çözülmez. Ortadoğu'ya baktığınızda 40 milyonun üzerinde Kürt'ü bir savaşla, tehditle, ortadan kaldıracağını mı zannediyor? Bu yanlış bir politikadır. Kürtlerin, Ortadoğu'da rahatça, ortaklaşa yaşayabileceği tek ülke Türkiye'dir. Türkiye bu imkânı kullanmak istemiyor. Afrin'e müdahale yüzyıllarca sürecek bir kinin, nefretin öfkenin büyümesine neden olacaktır. Bu hiçbir zaman Türkiye için olumlu ya da kazanımcı bir politika olmaz.
ABD'nin YPG ile askeri işbirliği yapmasını ve Türkiye'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ABD'nin ve Rusya'nın Ortadoğu'da etkin bir rol almak istediği ortada. DEAŞ ve radikal İslamcılarla mücadelede, sahada olan Kürtlerdir. Bu nedenle, Kürtlere ihtiyaç duyuldu. Keşke Türkiye, bunlara karşı Kürtleri destekleyip, bugün bu noktaya gelmeseydi. Kobani olayına baktığımızda, bugüne kadar Kürtlerin Türkiye sınırını taciz eden bir eylemi yoktur. Türkiye'yi taciz etmek Kürtlerin de işine gelmez. Süleyman Şah Türbesi'ni Kobani'ye taşırken bir taciz olmamıştır.
Afrin'e müdahalenin Türkiye'de iç savaş çıkaracağını söyleyen HDP sözcüsü Ayhan Bilgen'in açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sınırların ötesindeki bir halka müdahale doğru değildir. Afrin Türkiye'nin bir parçası değildir. Başka bir devletin içinde bir bölgeye, orada Kürt olduğu için müdahale ediyorsunuz. Bu kolay kabullenilecek bir durum değildir. Sonuçları çok ağır olacaktır. Bu ülkede yaşayan 25 milyon Kürt var. Geçmişte, PKK silahlı mücadele verdiği için Kürtler devletin müdahalesini doğru ya da makul diye kabulleniyordu. Ama şimdi Afrin'deki insanlara müdahaleyi Kürtler nasıl kabullenecek? Afrin halkının Türkiye'ye ne zararı olmuş? Afrin'e toplarla, tanklarla saldırdığınızda siviller ölmeyecek mi? Bu, Türkiye halklarının demokratik bir anlayışla bir araya gelmesinin ve kucaklaşmasının önünü keser. Demokrasi, özgürlükler, adalet ve eşitlik halkları birleştirir. Bunun dışındaki formüller büyük sorunlar çıkarır. Afrin'e müdahale ettiğinizde, Kürtler bitecek mi? Geçmişte de bunlar yaşandı ama Kürtler bitmedi.
HDP, OHAL koşulları altında kongre yapacak. Sizce parti yeni eş başkanlarla birlikte yeni bir politik açılım yapmalı mı?
HDP, barışcıl bir sürecin gelişmesi, demokrasinin kalıcı hâle gelmesi için her türlü mücadeleyi vermiştir. HDP'nin bu rolü oynamasına izin verilmemiştir. Eş genel başkanlar, vekiller ve belediye başkanları hapisteler. Şimdi nasıl bir açılım yapacaksınız? Hak, demokrasi, adalet talebiniz olduğunda terörist ilan ediliyorsunuz. Demokrasi konusunda direnmekten başka bir seçenek kalmıyor.
HDP, 2019 seçimlerine yönelik nasıl bir strateji izleyecek? Siyasi ittifak kurma olasılığı var mı?
Aydınlar, sosyalistler ve demokrasi isteyenlerle her zaman dayanışma içindeyiz. Ama siyasi partilerle böyle bir diyalog kurmaya gerek yok. Bir yürüyüşe katılmamızdan bile rahatsız olan bir parti nasıl Kürtleri kucaklayacak? CHP'nin demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda üzerine düşeni yapmasını ve demokratik mücadeleyi geliştirmesini isterdik ancak CHP, mehter marşı gibi bir ileri, iki geri adım atarak politika yapıyor. Bugün iktidarın sorumsuzca yaptığı her şey meşru ve makul gösteriliyorsa, burada CHP'nin de sorumluluğu ve suçu vardır. OHAL geliyor, belediye başkanları içeri alınıyor, Meclis'in hiçbir etkinliği kalmamış; CHP'nin yerinde olsam, "Siyaset bitmiştir” deyip Meclis'ten çekilirdim. "Buyurun, Türkiye'yi yönetin" derdim. Hep Meclis'te olmanın mücadelesini verdik ama bugünkü koşullarda Meclis'te olmanın maaş almaktan başka anlamı yok. Gerçekten demokrasi isteyenler, Meclis'ten çekilirdi. CHP, 12 milyon oy alan, devletin kurucu partisi. Meclis'ten çekilmesinin etkisi olurdu. Tek başına HDP'nin çekilmesinin anlamı olmazdı. Pervasızca siyasetin izlendiği yerde, radikal kararların elbette etkisi olacaktı. "OHAL'i kaldırın" demekle, OHAL kalkmıyor.
Kamuoyundaki yaygın kanaate göre HDP, PKK'nın gölgesinde politika yapıyor. Bu algıdan kurtulmak için HDP ne yapmalı?
Barış süreci bu algıdan kurtulmak için çok değerli bir fırsattı. Hükümet bu süreçten yararlanacağını ve Kürtlerin kendisine oy vereceğini hesaplıyordu ama tam tersi oldu. HDP daha kazançlı çıktı ve bunu görünce barış sürecinden vazgeçildi. 7 Haziran seçimleri AKP'nin lehine olsaydı bu süreç devam ederdi. Kürtler veya PKK "Bu süreci hükümet bozdu” diyor. Ben olsaydım, barış sürecini hükümet bozmuş olsa da sabırlı davranırdım, halkın bunu görmesini beklerdim.
HDP'nin yeni bir politika üretmesinin koşulları var mı?
Yeniden demokratik bir yaklaşımın ortaya çıkması için bu sürecin değişmesi gerekiyor. Bataklığa dönüşen bölgede, insanları ikna etmek ya da yeni bir sürecin başlatılması için çaba göstermenin çok sonuç alıcı olmayacağını görüyorum. "Barış, demokrasi olsun” derseniz, yarın birileri çıkıp, "Biz bellerini kırdık, bu yüzden böyle konuşuyorlar" diyecek. Bu aşamada yapılacak şey güçlü bir örgütlülüğü sürdürmektir. Ortak bir demokrasi mücadelesi veriyoruz. Türkiye'deki aydınlara, sosyalistlere, demokratlara ihtiyacımız var. Bu nedenle Hasip Bey'in sözlerini demokrasiye inananlar açısından olumlu karşılamıyorum. Doğru bulmuyorum. Ama Kürt sorununun çözümünde, dostlarımızın da Kürtleri yönetmek için değil, katkı sunacak bir rol oynaması lazım. Ortada, 6.5 milyon oy almış bir parti var. Bu oyda elbette dostlarımızın desteği oldu ama büyük çoğunluğu Kürtlerin oyu. Bu insanlar, kendisini temsil edenlerin orada olmasını ister. Tamamen de Kürtlerin yönetiminde olmadığı bir parti, tartışmaya neden olabilir. Bunu milliyetçi bir anlayışla söylemiyorum.
HDP'nin önemli figürlerinden Selahattin Demirtaş genel başkanlığa aday olmayacak. Bu nedenle HDP siyasette güç kaybeder mi?
Demirtaş, değerli bir arkadaşımız, siyasete ve partimize önemli katkıları oldu. Ne Demirtaş, ne de diğer yöneticilerimizin asla illegal bir çalışma içinde olmadığını, biz de, Kürtler de, vicdan sahibi insanlar da biliyor. Onlar demokrasi mücadelesi verdikleri için hedef oldular. Demirtaş, keşke çekilme kararını vermeseydi. Kongreye kadar ikna edilir mi, onu da bilmiyorum. Ben ikna olmasını isterim. Ama sonuçta bu parti, kişilerin çok iyi çalışması sonucu bir yerlere gelmiş bir parti değildir. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlerin ortaya koyduğu örgütlü mücadelenin sonucudur. Bu nedenle kişilerin değişmesi, partiyi çok etkilemez.
1980'leri, 1990'ları ve 2000'li yılları yaşamış bir siyasetçi olarak, önümüzdeki dönem için ne öngörüyorsunuz?
O dönemlerin geçici olduğunu hep düşünüyorduk ama şimdi çok sistematik bir yaklaşım var. Bunun sonu nereye varacak, ne kadar sürecek bunu hesaplamak çok zor. O dönemde askeri mahkemeler vardı, müdahaleler oluyordu. Buna rağmen bağımsız karar veren yargıçlar da vardı. Bugün AYM'den tutun, mahkemelerine kadar bütün kurumlar kendi iradesini teslim etmiş durumda. İradelerini kullanacak cesareti gösteremiyorlar. Bu sistematik hâle geldi, bugün farklı bir noktadayız. Kurumların inandığı değerleri savunma refleksi kalmadı. Bugünkü koşullar çok daha ağır. Şu açıdan eksik de olsa, kurumlar ve kurallar işliyordu. Kurumlar ve demokrasiyi savunacak reflekslerin tamamen ortadan kalkması bizi ciddi biçimde endişelendiriyor.