Bekaroğlu: CHP 'şunlar', 'onlar' tuzağını bozarsa kazanacak

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu CHP Kurultayı öncesinde gündemi değerlendirdi. “Kim genel başkan olmalı?” yerine iktidar olmak için “Ne yapmalı?” sorusuna yanıt aranması gerektiğini söyleyen Bekaroğlu'na göre, CHP'nin “Milletin önüne, herkesin kendisini içinde bulacağı bir gelecek tasarımı/ütopya koyması” gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - 3-4 Şubat’ta yapılacak CHP Kurultayı için geri sayım başladı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Yalova Milletvekili Muharrem İnce arasında bir yarışa sahne olması beklenen Kurultay’da Parti Meclisi üyeliği için de kıyasıya bir mücadele yaşanacak. Kurultay öncesi liste tartışmaları, delege hesapları yapılırken bu tabloya içeriden eleştiri var.

CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu’na göre, CHP’nin “Kim genel başkan olmalı?” yerine iktidar olmak için “Ne yapmalı?” sorusuna yanıt araması gerekiyor. “Milletin önüne, herkesin kendisini içinde bulacağı bir gelecek tasarımı/ütopya koymalıyız” diyen Bekaroğlu’na göre öncelikle partinin “kimlik siyaseti”ni aşması gerek. Türkiye’nin yeni bir siyasete ihtiyacı olduğunun altını çizen Bekaroğlu, 3 temel sorunu “Kürt meselesi, toplumun inanç ve yaşam tarzı üzerinden kutuplaşması ve neo-liberal uygulamalar sonucu giderek derinleşen toplumsal adaletsizlik ve yoksulluk” olarak sıralıyor.

Kürt sorunuyla ilgili, “İki halk olarak birlikte yaşamanın formülünü bulmalıyız” diyen Bekaroğlu, “eşit vatandaşlık ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi” önerilerini gündeme getirip, “Sayın Cumhurbaşkanı ‘tek, tek…’ diye bağırıp duruyor biz de ‘bir’ diyelim. O teklik ararken biz bir olalım, birlik olalım” çağrısı yapıyor. Bekaroğlu’nun hem CHP’deki Kurultay süreci hem de genel siyasete dair değerlendirmeleri şöyle:

CHP Kurultayı yaklaşıyor. 3 aday adayı var. Kim gerekli delege sayısına ulaşır şimdilik bilmiyoruz ama bir genel başkanlık yarışı kesin görünüyor. CHP’de liderlik sorunu mu yaşanıyor?

CHP, ana muhalefet partisi ama uzun süreden beri iktidar partisinin aldığı oyun yarısını alıyor, yüzde 25’lerde saplanmış durumda. Bence şimdi sorulacak soru; CHP ne yapmalı ki, bu durumdan çıksın, iktidar alternatifi haline gelsin? Eğer bu soruya “CHP’nin sorunu genel başkandır, genel başkanı değiştirsin iktidara gelir” cevabı veriyorsanız isimler üzerinde konuşursunuz. “Kim genel başkan olmalı?” yerine “Ne yapmalı?” sorusunu sormak gerekir?

Peki, soralım, ne yapmalı?

Bu soruyu önce aday adaylarına soralım. Sayın Kocasakal ve İnce aday olduklarını açıkladılar, tebrik ediyorum, başarılar diliyorum ve onlara “CHP’yi iktidara taşımak için hangi politikalar öneriyorsunuz?” diye soruyorum. Biri, “CHP çizgisini, yolunu, yönünü kaybetti, kuruluş ayarlarına dönerse her şey hallolur” diyor. İkinci kez aday olan Sayın İnce ise CHP’yi hangi politikalarla iktidara taşıyacağını henüz söylemiş değil.

'CHP MİLLETİN ÖNÜNE BİR ÜTOPYA KOYMALI'

Sizce CHP ne yapmalı ki, 2019’da iktidarın alternatifi olup seçimi kazansın?

Millet olma, toplum olma vasıflarımızı kaybediyoruz. Parçalanıyoruz, dağılıyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi toplumun önüne artık bir gelecek tasarımı koyamıyor. Muhalif olanlar, farklı olanlar, 5 yıl sonra, 10 yıl sonra bu ülkede kendilerine bir gelecek göremiyorlar, hiç kimse “muhalif de, farklı da olsam, ben bu ülkede, işimle gücümle, çoluk çocuğumla yaşarım, bir haksızlıkla karşı karşıya kalırsam hakkım bana teslim edilir, Ankara’da yargıçlar var” diyemiyor. İşte CHP bunu yapacak; bu milletin önüne, herkesin kendisini içinde bulacağı bir gelecek tasarımı/ ütopya koyacak. Kurucu ayarlar diyorlar ya… İşte kurucu olmak. Atatürk ve arkadaşları 1920’lerde milletin önüne böyle bir ütopya koymuşlar, milleti peşlerinden sürüklemişlerdi. Herkesin hikâyesi farklı ama 1950’de Menderes, 1983’te Özal ve 2002’de de Erdoğan milletin önüne bir gelecek tasarımı koydular. Şimdi bunu yapacak tek siyasi parti olarak CHP var.

Nedir bu ütopya, nasıl anlatılacak bu hikâye, halk nasıl inandırılacak?

Ben paradigma değişikliği diyorum bazıları ayağa fırlıyor, “Ne demek, sen kim oluyorsun, kuruluş ideolojimizi, altı okumuzu mu değiştirmek istiyorsun?” diyorlar. Hayır, böyle bir şey yapmak istiyorum. 1920’lerde bu ütopyanın adı cumhuriyetti, eşit yurttaşlıktı, 1950’lerde demokrasi eklendi. Yine cumhuriyet ve demokrasi diyeceğiz ve elbette adalet. Bunu anlatmak için samimi olmanız yeterli; samimi olursanız, bu millet sizi anlar, size inanır.

'HEDEF, DEVLETİ ERDOĞAN’DAN ALMAK DEĞİL DEĞİŞTİRME OLMALI'

Bu kavramların altını nasıl dolduruyorsunuz?

Benim milletin ulusal sınırlar içindeki egemenliği anlamı ile ulus devlete bir itirazım yok, olamaz. Ama otoriter, tekleştirici, tüm imkânları/gücü ve kararı merkezde, bir yerde ve hatta bir kişide toplayan devlet anlayışı ve aygıtında sorun var. Böyle bir anlayışla devlet birikimin ve tahakkümün aracı oluyor. Kimin eline geçerse o devletin imkânları ile toplamaya, biriktirmeye başlıyor. “Demokratikleştireceğim” diye yola çıkan Erdoğan ve partisi AKP de devleti ele geçirdikten sonra onu birikim ve tahakküm aracı olarak kullanmaya başladı. Bugün “Erdoğan devleti” olarak eleştirdiğimiz heyulayı Tayyip Erdoğan icat etmedi, bu heyula dün de vardı.

Bu anlayış nasıl değişmeli?

Devlet, vatandaşların insanca ve istedikleri gibi yaşamalarını kolaylaştırmak için, yine vatandaşların iradesi ve kararı ile oluşan bir organizasyondur. İnanç, kimlik ve yaşam tarzı konusunda devletin tercihi olamaz; tercih yurttaşlarındır. Devlet, elindeki araçlarla (okul, ordu, radyo, TV, YÖK, RTÜK, Diyanet…) insanlara kimlik, inanç ve yaşam tarzı dayatmaz. Devlet; tüm imkanları (İhale, kredi, teşvik, arazi, vergi,…) merkezde toplayıp istediğini istediğine veremez, istediğinden istediğini alamaz. Sosyal demokrat bir parti olan CHP, devleti Erdoğan’ın elinden almayı değil, değiştirmeyi, dönüştürmeyi, demokratikleştirmeyi, tam bir hukuk devleti haline getirmeyi önüne hedef olarak koymalı, bunu yüksek sesle dillendirmelidir. Yetmez; bunun için tüm kurumları ve kuralları demokratikleştirecek yeni bir devlet organizasyonu projesi hazırlamalıdır.

'CHP, KİMLİK SİYASETİ TUZAĞINI BOZMALI'

Bunları Sayın Kılıçdaroğlu anlatmıyor mu? 7 Haziran Seçimleri öncesi yayınlanan seçim bildirgesinde bunlar vardı ama CHP’yi iktidar yapmadı.

Sorun “kimlik siyaseti”. Algı şu: Birikim ve tahakkümün aracı olan devlet dün ‘onlar’ın elindeydi, bugün ‘şunlar’ın elinde. Şimdi ‘şunlar’ diyor ki, “aman devleti ‘onlara’ bırakmayalım, bizim elimizde kalsın, bizim elimizde kalsın ki devletin elindeki imkânları paylaşalım, biz zengin olalım, ihaleleri biz alalım, biz müdür olalım, bir müsteşar olalım, biz karar verelim, ağa da bey de biz olalım…”. ‘Şunlar’ dediğim, AKP’liler, muhafazakârlar, Sünni Türk dindarlar… nasıl derseniz deyin. ‘Onlar’ dediğim, dindar olmayanlar, laik/seküler olanlar, Aleviler…

Bakın Türkiye toplumunun sosyolojisine; şu meşhur yüzde 65-35. ‘Şunlar’ yüzde 65. Eğer siyaset kimlik üzerinden yapılacaksa, eğer ‘şunlar’ ve ‘onlar’ ölçü olacaksa ‘şunlar’ hep kazanacaktır. CHP’nin bu tuzağı bozması gerekiyor. Esas beka meselesi bu tuzağın bozulmasıdır. Türkiye’yi kimlik siyasetinden çıkarmak, hem ilkesel olandır, hem de CHP için siyasi olandır, yani CHP ancak böyle seçim kazanabilir. Sayın Kılıçdaroğlu, sürekli olarak anlatıp duruyor, “biz kimlik siyaseti yapmıyoruz, kimlikler, inançlar ve yaşam tarzları siyaseti yapmıyoruz” diyor. Kılıçdaroğlu yapmıyor ama toplumdaki CHP algısı hala bir kimlik partisi olduğu yönünde. Farklı yaşam tarzında olanlar CHP’de siyaset yapamazlar mı, yaparlar. Bakın ben hiç çizgimi, yaşam tarzımı değiştirmeden CHP’de siyaset yapıyorum.

Bir dakika; ilkesel olan tamam, siyasi olması da tamam, beka meselesi ne oluyor?

Bakın Nergis Hanım; bu iş, yani kimlikler üzerinden yapılan iktidar kavgası Türkiye’yi kutuplaştırmanın çok ilerisine götürdü, milleti böldü, düşman cephelere dönüştürdü. Allah korusun ama bu iş çatışmaya, iç savaşa kadar gidebilir. Gitmez mi diyorsunuz, öyle olsun tabii kim çatışma ister, komşularımızın durumunu görmüyor muyuz, kim bunu ister! Ama bu iş senin benim isteyip istemememle olan bir iş değil. Millet bölünmüş, neredeyse dağılıyor, küçük bir kıvılcım yangına dönüşebilir. İşte size beka sorunu; Allah korusun yok oluruz, bakın Irak’a, bakın Suriye’ye, nasıl yok oluyorlar. İşte kurucu parti olan CHP’nin görevidir bunu engellemek, hatta iddia ediyorum, bunu ancak CHP engelleyebilir. Niçin mi? Çünkü AKP bu konuda parmağını kımıldatmayacaktır. Kımıldatmayacaktır çünkü bu kutuplaşma, kimlik siyaseti onun işine geliyor, bu sayede seçimleri hep kazanıyor.

'TOPLUM HARİTASI AYNEN CHP’YE YANSIMALI'

Sayın Kılıçdaroğlu mu anlatamıyor, inandırıcı mı bulunmuyor, sorun genel başkan sorunu mu?

Hayır, mesele Kılıçdaroğlu meselesi değil. Mesele kişi meselesi değil. Bir bütün olarak, kurum olarak, örgütler olarak CHP’nin bu anlamda gayret etmesi gerekir. Sayın Kılıçdaroğlu, sürekli olarak anlatıp duruyor, “biz kimlik siyaseti yapmıyoruz, kimlikler, inançlar ve yaşam tarzları siyaseti yapmıyoruz” diyor. Gerçekten de öyledir; Sayın Kılıçdaroğlu kimlik siyaseti yapmıyor. Kılıçdaroğlu yapmıyor ama toplumdaki CHP algısı hala bir kimlik partisi olduğu şeklindedir. “CHP’de sekülerler var, laikler var, namaz kılmayanlar var, dindar olmayanlar var, oruç tutmayanlar var, içki içenler var, açıklar var, Aleviler var…” Böyle midir bu iş, farklı yaşam tarzında olanlar CHP’de siyaset yapamazlar mı? Hayır, böyle değil, çok küçük bir azınlığın dışında kimse kimseye ses çıkarmıyor; bakın ben hiç çizgimi, yaşam tarzımı değiştirmeden CHP’de siyaset yapıyorum.

Laiklik; devletin inanç ve yaşam tarzları arasında ayırım yapmamasıdır.

Ama yazar Yılmaz Özdil başta olmak üzere sizin CHP’de ne aradığınızı soranlar da var.

Ben de bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu algının mutlaka yıkılması gerekir. Hepimiz; “CHP sosyal demokrat bir kitle partisidir; sosyal demokrasinin temel ilkelerine, yani eşitlik, demokrasi, hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri ve adalete inanan herkes, kimliği, inancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun CHP’de siyaset yapar” demeliyiz, bunu sadece Kılıçdaroğlu’nun demesi yetmez. CHP, seçimi kazanacaksa toplumdaki kimlik, inanç ve yaşam tarzı haritası CHP’ye aynen yansımalı.

CHP’ye girdiğinizde de bunlara yakın şeyler söylemiştiniz… Bunlar olacak ben katkı sağlayacağım demiştiniz. Ne oldu; dört yıl sonra şimdi neredesiniz?

Gördüğünüz gibi buradayım. Bu söylediklerimiz kolay şeyler değil, yılların alışkanlıkları, algıları, insanların hesaplarından, iktidar kavgalarından söz ediyoruz, bunları akşamdan sabaha aşamazsınız. Ama pes etmemeliyiz.

TÜRKİYE’NİN 3 ÖNEMLİ SORUNU VAR

Genel Başkan adayları ile ilgili “Türkiye’nin sorunları ile ilgili bir şey söylemiyorlar” dediniz, siz ne söylüyorsunuz, Sayın Kılıçdaroğlu ne söylüyor, bu kurultayda hangi mesajlar verilecek?

Sayın Kılıçdaroğlu’na danışmanlık yapıyorum ama onun adına konuşma hakkına sahip değilim. Türkiye’nin yeni bir siyasete ihtiyacı var. Bu siyaset ancak Türkiye’nin üç önemli sorun alanı ile ilgili sahici çözüm önerileri geliştirmekle inşa edilebilir. Bu sorun alanları; Kürt meselesi, toplumun inanç ve yaşam tarzı üzerinden kutuplaşması ve neo-liberal uygulamalar sonucu giderek derinleşen toplumsal adaletsizlik ve yoksulluktur. Aslında bu sorunlar, aynı zamanda bölgemizin de temel sorunları. O nedenle bu sorunlara bulunacak çözümler, CHP’yi sadece ülke için değil, tüm bölge için de bir ümit haline getirecektir.

'KÜRT SORUNUNDA ATILMASI GEREKEN 2 RADİKAL ADIM VAR'

Yine Kürt meselesine geldik; galiba en temel konu Kürt meselesi ve onun etrafında yaşananlar.

Kesinlikle. Kürt sorunu çözüme kavuşmadan bu ülkeye rahat yoktur, ne tam demokrasi, ne üreten bir ekonomi, ne de adalet mümkündür. Bu konuda atılması gereken iki radikal adım var. Birincisi; eşit vatandaşlığı tüm lazımeleri ile hayata geçirmek. İkincisi; ademi merkeziyetçi bir idari yapı ile merkezi hükümette toplanan yetkilerin bir kısmının yerel yönetimlere devredilmesidir. Birilerinin Türkiye’yi bölmek istediği, bağımsız bir Kürdistan’ın peşinde olduğunu biliyoruz; fakat biz Türkiye’nin birliğinden yanayız. Bu eşitsiz vatandaşlık tanımı ve bu merkezi yapı ile Türkiye’yi bir arada tutmak artık mümkün değil. Devlet iyi/ideal kimlik ve yaşam tarzı tanımlamaktan vazgeçmelidir. Türkiye’de barışı yeniden tesis edecek yeni siyaset, farklılıkları bir arada yaşatacak bir formül bulmak zorundadır. Dün Türkiye’nin birliği için anlamlı olan tek tip ulus inşa projesi bugün Türkiye’yi parçalanmaya doğru sürüklemektedir. Bu ülkede yüzyıllardan beri bir halk olarak Kürtler yaşamaktadır. Cevap verilmesi gerekli olan soru şudur: Kürtlerin bir halk olarak bundan sonra varlıklarını nasıl sürdürecekleri; ayrı bir (ya da birden çok) devlet olarak mı, yoksa diğer halklarla birlikte mi yaşayacaklar? Türkiye’de Türkler ve Kürtlerin iki halk olarak birlikte nasıl yaşayacaklarının formülünü bulmak zorundayız. Bu formülü bulmak bir sosyal demokrat parti olarak CHP’nin boynunun borcudur. Bunun için yeni bir keşfe ihtiyaç yok, farklı halkların tek çatı altında birlikte yaşadıkları birçok örnek var, ayrıca bu toprakların geleneğinde tekçilik değil, çoğulculuk, birlikte yaşama, birlik tecrübesi mevcut. Bakın Sayın Cumhurbaşkanı ‘tek, tek…’ diye bağırıp duruyor biz de ‘bir’ diyelim. O teklik ararken biz bir olalım, birlik olalım.

CHP, GEÇMİŞLE İLGİLİ ÖZ ELEŞTİRİ YAPMALI

Kutuplaşmaya karşı çözüm öneriniz nedir?

Erdoğan, Bahçeli’yi de yanına aldıktan sonra “Bu ülkenin tek yerli, milli, Müslüman partisi benim” diyor, CHP ve tüm muhalefeti, “yerli olmayan, milletin değerlerinden, dininden uzak, düşman” parantezine alıyor. Böyle yaparken de, CHP ve solun geçmişinden çok sayıda olayı, bağlamından çıkarıp kullanıyor ve geniş kitleler nezdinde inandırıcı da oluyor. CHP’nin “hayır öyle değil; camileri ahır yapmadık, din eğitimini yasaklamadık, imam hatipleri biz açtık…” şeklindeki savunmaları AKP’nin iddialarını güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor. CHP, bir öz eleştiri de yapıp geçmişteki yanlışlıklara “bunlar yanlıştı” demeli. Ama esas yapılacak iş; sosyal demokrat bir programı bu ülkenin gerçeklerine uygun bir şekilde sunmaktır. Bunun inandırıcı olması ise, an önce de üzerinde durdum, taşıyıcıların toplumun ortalamasını temsil edecek insanlardan oluşmasıdır. Aksi takdirde ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satma’ pozisyonuna düşülüyor.

Laiklik meselesi…

İnsanların inanç ve yaşam tarzlarının laiklikle bir ilgisi yok. Laiklik; devletin inanç ve yaşam tarzları arasında ayırım yapmamasıdır. Devlet seçkinlerinin, yurttaşların bir kısmına yaşam tarzı dayatması, inançları tercihine göre tanımlaması, devlet imkânları ile bu tanımı insanlara empoze etmesi laikliğe aykırıdır. CHP bunları söylüyor, Sayın Kılıçdaroğlu bunları söylüyor ama toplumda hala CHP’nin bir devlet partisi olduğu, iktidara gelirse insanlara tekrar din anlayışı ve yaşam tarzı dayatacağı şeklinde bir algı var. CHP’nin bu algıyı yıkması gerekiyor; bu ancak tüm yaşam tarzlarının CHP’de siyaset yapmasına kapı açarak mümkün olur.

Üçüncü temel sorun olarak ortaya koyduğunuz, toplumsal adaletsizlik ve yoksulluğa karşı nasıl bir çözüm önerisi geliştirilmeli?

Sosyal demokrat bir parti, eşitlik, özgürlük ve adalet değerleri üzerinden geliştireceği bir programla insanlara, herkesin güvenliğinin sağlanacağı, ekmeğin büyütülüp adil bir şekilde dağıtılacağı ve herkesin kimliğini ifade etmesi konusunda özgür olacağını anlatmalıdır. Yani ülkedeki her tür “eşitsizliği” ortadan kaldıracağını söylemelidir. CHP, neo-liberal politikaları açıkça reddedecek; adil paylaşımı sağlayacak, emeğin hakkını ve hukukunu koruyacak, herkesin insanca yaşamasını garanti altına alan bir ücret ve çalışma düzenini ön gören bir ekonomik program önermelidir. Öneriyor da bunları ama insanlar kimliklere hapsedilmiş durumdalar, esasen yıkılması gereken budur. Bizimkilerin bizden olduğu için kategorik olarak iyi, diğerlerinin ise bizden olmadıkları için kategorik olarak kötü olduğu algısı üzerine kurulan kimlik siyasetini reddetmeliyiz. “Ortak iyi”yi kimlik, inanç ve yaşam tarzları üzerinden değil, değerler çerçevesinde tanımlamalıyız. Bunu becerebildiğimizde Erdoğan’ın kurduğu tuzağı bozarız. CHP, toplumun önüne herkesin kendisini içinde bulacağı bir ütopya koyabilirse Türkiye’nin önü açılır. Özellikle CHP’ye oy vermeyenler; “Ben bunları beğenmiyorum, hatta sevmiyorum ama orada, CHP’nin kuracağı toplumsal ve siyasal işleyişte/sistemde ben, ben kalarak, haklarımla beraber var olacağım, hukukum olacak, haksızlığa/adaletsizliğe uğramayacağım, güvende olacağım, özgür olacağım” diyebilmeli.