Kılıçdaroğlu'ndan AYM'ye çağrı: Milletvekilinin hapiste ne işi var?

CHP lideri Kılıçdaroğlu, Anayasa Mahkemesi'ne Enis Berberoğlu ile ilgili kararını bir an önce vermesi için çağrıda bulundu. Kılıçdaroğlu, "Milletvekilleri hapse atılmaz. Milletinvekilinin hapiste ne işi var?" dedi. Şeker fabrikalarının satılmasına karşı çıkan "Kılıçdaroğlu, "Yılda her vatandaşımız 35 kilo şeker tüketir. Bir kişi hariç, sarayda yaşayan. O şeker kullanmıyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin haftalık meclis grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu'nun mesajları şöyle:

HAKİM ARKADAŞLARA SORUYORUM: Hep konuşuyoruz ama bir milletvekilimiz her seferinde aramızda yok tam 301 gündür; Enis Berberoğlu. 301 gündür içeride, esir. Hiçbir suçu yok. Konu bir gazete haberi. Önce müebbette hapsettiler, ‘casus’ dediler. Müebbet olmaz dediler, 25 yıl dediler. Sonra yine bozuldu 25 de olmaz bunu 5 yapalım dediler. Ya ne yapıyorsunuz siz? Hakim arkadaşlara soruyorum ne yapıyorsunuz siz? CHP grubundan AYM üyelerine açık ve net çağrı yapıyorum. Sizden bir an önce, nasıl olursa olsun bir karar bekliyoruz. Adaletsizliği yaratıyorsunuz, büyütüyorsunuz.

ESKİDEN KARAR VERİRDİNİZ: Kardeşim 'Enis Berberoğlu hapiste kalsın' diyorsanız verin kararınızı. Adalet arayacağız. Önüne set çekiyorsunuz. Eskiden karar verdiniz, benzer bir olayda da karar verdiniz. Şimdi ‘suç yoktur’ diyemiyorsunuz. ‘Suçludur’ da diyemiyorsunuz. 301 gündür bekliyorum artık. Bu ülkenin vicdanlı insanları bekliyor 301 gün. Niye içeride? Hangi gerekçeyle içeride? Milletvekilleriyle ilgili de aynı şeyi söylüyorum. Milletvekilleri hapse atılmaz. Milletin vekilinin hapiste ne işi var? Gelirler Meclis’te oturur konuşurlar.

15 Temmuz’u fırsata çevirenler, 20 Temmuz’da darbe yapanlar Türkiye’yi farklı bir sürecin içine soktular. Bugün darbe süreci yaşıyoruz. Yargı korkuyor darbecilerden. Korkmuyoruz, korkmayacağız. Bu ülkeye herkes için demokrasiyi getireceğiz. Bizi sevsin, sevmesin. Oy versin vermesin, bunlar önemli değil.

POLİS ARKADAŞLARIMIZI SAYGIYLA SELAMLIYORUZ: “Polis kanun adamıdır. Polisler memleketimizde huzur ve sükunu korumak için gecesini gündüzüne katarak çalışan insanlardır” diyor Mustafa Kemal Atatürk. Bugün Polis Teşkilatının kuruluş yılı. Bütün polis arkadaşlarımıza yürekten başarılarımızı diliyoruz ve onları saygıyla selamlıyoruz. 173’üncü kuruluş yıl dönümü. Yaklaşık 200 yıllık bir birikimi bünyesinde barındıran bir kuruluştan söz ediyoruz. Bir polis teşkilatı, kurum varsa bu kurumda liyakatin olması lazım. Geleneklerinin örfleri adetlerinin olması lazım. Bu kurumun sağlıklı yönetilmesi lazım. Toplumun mal ve can güvenliğini sağlayan en önemli aktör olarak ortaya çıkmasın. Görev yapan kardeşlerimizin ‘kimse müdahale etmiyor, yasa dışı talimat vermiyor’ diye görev yapması lazım.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 10 Nisan Polis Haftası nedeniyle TBMM'ye gelişinde yol boyunca rastladığı polislere karanfil vererek başarı ve kolaylıklar diledi.

POLİS KANUNUN İLK 4 MADDESİ: 2018 verilerine göre, 268 bin 992 kişi çalışıyor, görev yapıyor bunlar. Peki şu soruyu soralım. Polisler hayatımızın hangi aşamasında var? Önce bizim yaşamımızda var. Kimimizin dayısıdır, amcasıdır, damadıdır, gelinidir. her ailede şöyle veya böyle bir polis vardır. Ya biraz uzakta, ya da yakında bir akrabalık ilişkisi vardır. Dolayısıyla polis arkadaşlarımız zaten bizim hayatımızın bir parçasıdır. O zaman dönüp biraz geçmişe bakalım. Polis teşkilatı kurulurken hangi felsefeden yola çıkılmış? 4 temmuz 1934’te, özellikle polis arkadaşlarımın kendi kanunlarının ilk dört maddesini dikkatle okumalarını isterim.

Diyor ki birinci madde, polis asayişi, menfaatini, halkın ırz can ve malını korumak zorundadır. Hatta bir de insani değerlere önem veren bir paragrafı var. “Yardım isteyenlerle, yardıma muhtaç olan çocuk, engelli ve acizlere yardım eder. Vazifelerini yapar.

İkinci maddesi enteresandır. Temel iki görev vardır. Bir kanunlara, iki tüzüklere, üç yönetmeliklerine, dört hükümet emirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesine önlem almak. Ve bunun devamı olan bir paragraf var. Bu çok önemli. “Kamu güvenliğinin sağlanmasından sorumlu olan polis, amirinden aldığı emri, kanun tüzük yönetmelik hükümlerine aykırı görürse yerine getirmez. Ve bu aykırılığı emri verene bildirir. Ancak amir emrinde ısrar eder ve bu emrini yazılı olarak yenilerse emir yerine getirilir. Bu halde emiri yerine getiren sorumlu olmaz. Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir şekilde yerine getirilmez. Yerine getirenler sorumluluktan kurtulamaz.” 1930’ların polis anlayışı budur. Devletin polisi, halkın polisi.

Dördüncü madde şöyledir: “Polis vazifesinden başka bir işte kullanılamaz.”

LİYAKAT SİSTEMİ OTURMADI: Ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk polis için şunu söylüyor. “Asker kadar disiplinli, hukukçu kadar adalet adamı, bir anne kadar şefkatli olmalıdır” Yani biber gazı kullanırken, cop kullanırken bir anne kadar şefkatli olmalıdır. O nedenle biz polis teşkilatımızın yasanın verdiği anlamla yoluna devam etmesini isteriz. Ama bazı sorularımız var. 173 yıllık bir polis teşkilatında liyakat sistemi gerçekten oturdu mu? Hayır oturmadı. Sorumlusu kim? Yönetenlerdir, hükümet edenlerdir. Polis teşkilatını A’dan Z’ye kadar FETÖ’ye teslim eden kim? Bir numaralı adamı söyledim, sarayda oturan zat. Siyasi ayağı odur. Ben size yaklaşık 200 yıllık bir kurumdan söz ediyorum. Bir terör örgütü tarafından, siyasi iktidarın desteğiyle teslim alınabiliyor.

POLİS HÜKÜMETİN DEĞİL, DEVLETİN VE MİLLETİN POLİSİDİR: İkinci sorumuz. Polis kimin polisidir? Hükümetin mi, devletin mi? Maaşını kimden alır? Hükümet mi öder maaşını? Az önce okudum, polis devletin polisidir. Devletin polisi olduğu için, hükümetten aldığı konusu suç oluşturan emirleri yerine getirmez diyor. Hükümet yasa dışı iş yaparsa onu da takip edeceksin diyor. Maaşı kim öder? TBMM belirler, parayı vatandaş millet öder ve polis maaşını alır. O nedenle polis hükümetin değil, devletin ve milletin polisidir. O nedenle söylüyorum. Polise sıkılan her kurşun, milletimize sıkılmıştır.

POLİS DEVLETİNDE POLİS CAN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAYAMAZ: Üçüncü soru, polis devletin değil de hükümetin polisi olursa ne olur? Hükümetin polisi olursa halkı baskılamak için bir araç olur. Siz hükümetin polisi olmayı tercih ederseniz siz halktan koparsanız. Hükümet edenlerin çıkarlarını savunmuş olursunuz. Peki hükümetin polisi olmak, polise saygınlık kazandırır mı? En büyük saygınlığı itibarı kendisi kaybetmiş olur. Ama 1934’te çıkan yasa açık ve net biçimde, ‘polis devletin polisi olmak zorundadır’ diyor. Peki polis devletinde polis halkın can ve mal güvenliğini sağlayabilir mi? Hayır. Polis, polis devletinde hükümet olanların ve onların yandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlar. Talimatı oradan alıyor, yasalardan değil, hükümeti yasaların üstünde organ olarak görüyor. Hükümeti ve yandaşları korumak için yoluna devam ediyor.

EN ÇOK BENDEN KORKUYOR: Polis teşkilatı üzerinde son zamanlarda ciddi oyunlar oynanıyor. Bir zat geliyor, AK Parti Genel Başkanı olarak konuşuyor. Meclis eli uzun namlulu silahlarla polis dolu. Bu polise duyulan güvensizliği gösterir. Bizden biri kimsenin can ve mal güvenliği yok diyince kıyameti koparıyorsun. Demek ki sen korkuyorsun. Laf aramızda en çok da benden korkuyor. Bu zayıflık göstergesidir.

ROMANLARIN 5 TEMEL SORUNUNU TESPİT ETTİK: 8 Nisan romanlar günü. Roman vatandaşlarımızla 8 Nisan'da buluştuk. Bütün roman kardeşlerimin romanlar gününü kutluyorum. Herkesi birinci sınıf vatandaş olarak kabul ettik. Romanların 5 temel sorunu olduğunu tespit ettik; eğitim, sağlık, istihdam, barınma, sosyal yardımlara ulaşma. İlk öğretime başlatıyorsunuz, bir süre sonra okulu terk ediyor. Sadece romanlar değil Türkiye'deki bütün fakir aileler karşı karşıya bu sorunla. Bedava kitap veriyorsun, defter, kalem, öğle yemeği neden vermiyorsun. Biz vereceğiz."

SANKİ 5-6 BİN LİRA VERDİNİZ DE GÜNLÜK YAŞADILAR: Onlara aile sigortasını da anlattım. Diyorlar ki “romanlar günlük yaşıyorlar” Sanki siz 5-6 bin lira para verdiniz de günlük yaşadılar. Yok arkadaşlar, çiçek satıyor, akşam eve götürecek miyim, götüremeyecek miyim. Onlar aile sigortasını anlattım. Hiç kimse gidip birinin önünde dilenmeyecek. Zorunlu olmadıkça çalışmayacak. Evinde oturmak mı istiyor? Aile sigortası kapsamına alacağız. O da memur gibi ay başında aylığını çekecek. Herkesin rızkını vereceğiz, parasını ödeyeceğiz. Daha önce de bu konuda roman hakları belgesini ilk kez hazırlayıp parlamentoya sunan yine CHP.

OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ'NDEKİ SALDIRI: Elbette ki güzel şeylerden bahsetmek isteriz. Ama Eskişehir’de Osmangazi’de yaşanan olay hepimizi yüreğimizden vurdu. Bir kişi, bir araştırma görevlisi ve üç akademisyeni katletti. Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu noktaya nereden geldik? Nasıl oldu da bir üniversitede katliam yaşanıyor. Sizi biraz yakın bir süre öncesine götüreyim. AK Partinin genel başkanı olan zat şöyle bir açıklama yaptı: 'Tanıdığınız FETÖ’cüleri ihbar edin.' Muhbirliğe zorladı. Vatandaşı, muhtarları, bakkalları muhbirliğe zorladı. Bir baktık ortalık ihbardan geçilmiyor. Bu katliamı yapan kişi de kime kızdıysa FETÖ’cü diye damgalamış. Herkes korkuyor. Bir cadı avı başlatıldı. Hapishaneler tıklım tıklım dolduruldu. FETÖ’cü diye suçlama varsa atın içeriye. Aile boyu suçlamalar yapıldı. Ve sonuçta bu katliamlara siyasal ortam hazırlandı. Ölen kişinin kanları, bu muhbirliğe vatandaşı davet edenin yakasındadır.

SARAYDA YAŞAYAN ŞEKER KULLANMIYOR: Bir şeker mitingi yaptık Çorum’da. Az önce arkadaşlarım dilekçelerini verdiler. Biz mitingi yaparken söyledik. Asla oraya bir partinin bayrağıyla gitmeyeceğiz, Türk bayrağıyla gideceğiz. Şeker vatandır, vatan satılmaz dedik. Yılda her vatandaşımız 35 kilo şeker tüketir. Bir kişi hariç, sarayda yaşayan. O şeker kullanmıyor. Balla besleniyor o, bal ve badem sütü. Bal ve badem sütünü kullanıyorsun, o nedenle şeker fabrikalarını satıyorsun dedim. Bir cümle dahi edemiyor. Sen badem sütünü nerede kullanıyorsun diye soruyorum, tık yok. Ama Kılıçdaroğlu deyince dili kapı gibi maşallah.

ŞEKERE İHANET ETMEK ONUN İÇİN BİR GÖREV: Memleketimiz çok güzel, bütün coğrafyamızda şeker pancarı üretilebilir. Şeker üret, Ortadoğu’ya sat. İngiliz satacağına alman satacağına sen sat. Otur şekerini üret sat. Bizim işçi, çiftçi kazansın. Hayır illa kapatacağım. Niçin? Hayatında 15 yıl içerisinde bir tek şeker fabrikası bile açmamış. Şekere ihanet etmek adeta onun için bir görev.

Şeker fabrikalarını Atatürk kurmuş, Menderes kurmuş, Erbakan kurmuş, Özal kurmuş. Ama bir kişi kurmamış. O da diyor ki, ben satacağım intikam alacağım diyor. Kimden? Özal’dan, Demirel’den Erbakan’dan. Babamın malı gibi satacağım diyor. (HABER MERKEZİ)