Barış Atay: Milletvekilliği düşündüğüm bir kariyer değil
Oyuncu Barış Atay, HDP'den milletvekili adayı oldu. Son ana kadar milletvekilliğine aday olmayı aklından geçirmediğini belirten Atay, kutuplaşmanın sona erdiği bir Türkiye'de yaşamak istediğini söylüyor. Bunun da kutuplaşmayı yaratanların hesap vermesiyle mümkün olacağını savunan Atay, neden milletvekili olmak istediğini anlattı.
ANKARA - Oyuncu Barış Atay geçtiğimiz günlerde "TİP adına HDP'den adayım" sözleriyle milletvekilliği adaylığını ilan etti ve Hatay birinci sıradan aday gösterildi. 22 Eylül 1981 tarihinde Almanya'da dünyaya gelen Atay 1999 yılında Çukurova Üniversitesi Biyoloji Bölümüne girdi, buradaki eğitimini yarıda bırakarak Yeditepe Üniversitesi Tiyatro bölümünde öğrenimine başlayan Atay 2011 yılında Kadir Has Üniversitesi Sinema-Televizyon bölümünde yüksek lisans yaptı.
Arka Sıradakiler dizisindeki 'Saffet' rolüyle dikkatleri üzerine çeken Atay birçok sinema filmi ve televizyon dizisinin yanı sıra "İstibdat Kumpanyası", "Görünmeyen" ve "Sadece Diktatör"ün aralarında bulunduğu tiyatro oyunlarını sergiledi. Kadıköy, Artvin ve Ankara'da "Sadece Diktatör" oyunu Valiliklerin aldığı kararlarla yasaklanan Atay'a çok sayıda sanatçı destek açıklaması yaptı.
Soma Katliamı sırasında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik protestolar sırasında bir işçiye tekme atan Yusuf Yerkel, katliamın 4'üncü yılında özür dilediği bir açıklama yayınladı. Yerkel'in açıklamasına sosyal medya hesabından yanıt veren Atay, "hesabını vereceksiniz" notunu paylaştı. Atay'ın mesajını Hürriyet'teki köşesine taşıyan Ahmet Hakan, Cumhurbaşkanı adayları Muharrem İnce ve Meral Akşener'e seslenerek, "Lütfen bu adama haddini bildiriniz" diye yazdı. Yazının ardından gözaltına alınan Barış Atay sorgusundan sonra serbest bırakıldı.
HDP tarafından Hatay'dan milletvekili adayı gösterilen Barış Atay Gazete Duvar'da "Milletvekilleri Adaylarıyla 5 Soru- 5 Cevap" köşesine konuk oldu.
'SEYİRCİ OLMANIN ETİK OLMADIĞINA KARAR VERDİM'
Neden Adaysınız?
Uzun yıllardır bir şekilde bildiğim yöntemlerle siyasi mücadelenin içerisindeyim. Lisede de üniversitede de meslek hayatımda da mücadele içerisinde yer aldım. Politik görüşü olan ve kendisini siyasetin içerisinde hisseden bir oyuncu olarak gündemden ve Türkiye'nin ulusal ve uluslararası sorunlarından kendimi ayrı tutmadan mücadelemi vermeye çalıştım. Özellikle 16 yıldır yaşadığımız bu gittikçe gericileşen düzenin sorumlusu AKP'nin mimarlarının, yönetici kadronun Türkiye'ye yaptığını düşündüğüm şeylerin hesabını vermesi ve adil bir şekilde yargılanmaları gerektiğini düşünüyorum. Ama geldiğimiz noktada bu sorumluluğu başkalarına yüklemenin ve buna seyirci kalmanın kendim açısından çok etik olmadığına karar verdim. Bunun bir parçası olmak ve bir tarafından tutmam gerektiğini düşündüm. Öte yandan da Türkiye İşçi Partisi olarak Halkların Demokratik Partisi ile bir ittifak açıkladık. Devrimci dayanışmaya, Türkiye'deki sol sosyalist güçlerin ittifakına inandığımızı söyledik. HDP'nin barajı geçme gerekliliği de malum. Barajı geçmediği bir durumda AKP'nin ne denli güçlenebileceğini herkes biliyor. Bütün bunları topladığınızda böyle bir şeyin içerisinde olmam gerektiğini düşündüm.
'SON GÜNE KADAR ADAY OLMAYI DÜŞÜNMEDİM'
Adaylık kararımda son süreçte yaşadıklarım etkili olmadı. Daha önce de gözaltına alındım. 7 Haziran'da ve 1 Kasım'da da adaylık yakıştırıldı fakat milletvekili olmayı hiç düşünmedim. Son güne kadar bu seçim için de düşünmüyordum. Açıkçası hayatımın içerisinde çok düşündüğüm bir kariyer değil. Bu seçim sürecinin ardından düşüneceğim de bir kariyer olduğunu zannetmiyorum. Ben oyuncuyum, yönetmenim ve mesleğimi de seviyorum. Onu yapmaya devam etmek istiyorum. Fakat bu zorlu koşullarda özellikle sanat alanında kendimle ilgili, mesleğimle ilgili baskıları gördüğüm zaman bir süreliğine bunun zor olduğunun da farkındayım. Bunun da düzeltilmesine katkı sağlayabilmek istiyorum.
'DİĞER PARTİLERİN GERİCİ DÜZENİ KIRMA DERDİ YOK'
Neden HDP'yi seçtiniz?
Toplumun farklı farklı kesimlerinden temsil kabiliyeti olan bir parti olmasının getirdiği o enerji bizlerin onlarla ittifak kurmasını kolaylaştırdı. Türkiye'de gerici bir düzen olduğundan bahsettik. Görünen o ki diğer partilerin bu gerici düzeni kırmak gibi bir derdi yok. O açıdan Türkiye İşçi Partisi kadroları olarak ittifak yapmamız gereken partinin HDP olduğuna karar verdik. 7 Haziran'dan sonra başlayan süreçte HDP'nin doğal tabanının, özelilikle Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgelerin AKP tarafından yaşadığı zulmü gördüğünüz zaman bırakın siyasetle ilgilenen bir insan olarak, siyasetle ilgilenmese dahi bir yurttaş olarak vicdanen sessiz kalmak mümkün değildir. Bu zulmün getirdiği dönemin sonucunda 6 milyon insanın bilfiil oy verip seçtiği temsilcilerin Meclis'te Anayasaya aykırı bir şekilde dokunulmazlıklarının kaldırılması kendini sosyalist olarak tanımlayan insanlar için de dayanışmayı zorunlu kılmıştır. Bu süreç, HDP'nin üzerindeki bu baskı ve TİP'in işçi sınıfı hareketleriyle, sınıf mücadelesiyle ilgili tavrı ortaklaşmayı, faşizme karşı beraber mücadeleyi gerektirdi.
'DEMOKRATLAR HDP'YE OY VERMELİ'
CHP'nin aday belirlemesi elbette kendi iç işleriyle ilgili aldığı bir karardır. Çok müdahil olmanın bir anlamı yok fakat şaşırttı desek yalan olur. CHP'nin var olan az sayıdaki milletvekilini ne kadar zorlanarak aday gösterdiğini ilk seçimlerden de biliyoruz. CHP'nin kadrolarının belli bir kesiminin sağa açıldıkça Türkiye'deki muhafazakâr tabanı daha kolay yakalayabileceğine dair bir yanlış öngörü var. Türkiye'nin içerisinde bulunduğu ekonomik, sosyolojik ve siyasal şartlar açıkçası bütün kesimler için sınıf mücadelesini ve sol değerlerin yükselmesini şart koşuyor. Kendisine sosyal demokrat diyen bir partinin esasında bunu baz alarak yüzünü sola dönmesi ve mücadelesini o eksenli yürütmesi beklenir ama bazı kronikleşmiş sorunlar CHP'nin her döneminde kendisini tekrar ediyor. O sorunlar bu dönemde de ortaya çıktı ve sol tabandan gelen milletvekillerini tasfiye ettiler. CHP'ye oy vermeyi düşünen, kendisini solda ve demokrat olarak tanımlayan birçok insanın tercihini bu durumda HDP'den yana kullanacağını düşünüyorum. Etkisi olacaktır ama yine de HDP'nin ittifakın içerisinde olmamasından kaynaklı bir baraj problemi var. Barajın sadece HDP'ye uygulandığı bir durum var. Bu yüzden Türkiye'deki bütün demokrat insanların bu durumu görerek özellikle milletvekili seçimlerinde HDP'ye oy vermesi gerektiğini düşünüyorum.
'GÜCÜMÜZÜN ÇOK ÜZERİNDE ÇABA SARF EDECEĞİZ'
Milletvekili olduğunuz takdirde ilk yapacağınız icraatlar neler olacak?
Ben milletvekili olmayı bile iki gün öncesine kadar düşünmediğim için ilk yapacağım işi de doğal olarak henüz düşünmedim. Fakat Türkiye'de yapılacak birçok iş var. Bunu da hep beraber yapacağız. Genel olarak eğilim açısından söylemek gerekirse özellikle kendimin de içerisinde bulunduğu kültür sanat alanında iktidarın son yıllarda arttırarak hissettirdiği bir baskı söz konusu. Bu baskıyı, devlet ve şehir tiyatrolarına müdahil olmaktan işleyişini değiştirip kadrolarını belirlemeye, özel tiyatroların oyunlarını yasaklamaktan, Sinema Telif Hakları Genel Müdürlüğü'nün verdiği destek fonlarının hakkaniyetli aktarım sorununa, festivallere direkt Kültür Bakanlığı'nın ve AKP'ye bağlı belediyelerin müdahale etmesine kadar birçok örnekle sıralayabiliriz. Gücümüz yettiğince Türkiye'deki bütün emekçi kesimin, öğrencilerin, kadınların, bu sömürü düzeni içerisinde mağdur edilen ve hakları gasp edilen bütün insanların yanında olunması bir görevdir. İnsanın fiziki olarak gücünün yettiğince bunlar gerçekleşebilir ama gücümüzün çok üzerinde çaba sarf edeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
'HER GÜN DOLAR, EURO TAKİP EDER OLDUK'
Türkiye'nin en büyük sorunları nelerdir?
Türkiye'nin en büyük sorunu ekonomik problemlerdir. Çok ciddi bir çöküş yaşanıyor ve hepimiz her gün dolar, euro takip eder olduk. Ekonominin yaşadığı sorunlar halkın çok çok geniş bir kesimini birinci elden ilgilendiren bir problem. AKP'nin son KHK'lar ile yıllardır işini yapmaya çalışan birçok devrimciyi, sosyalisti yerinden ettiğini biliyoruz. Tutuklu gazeteciler, öğrenciler, milletvekilleri sadece sözünü söylemeye, en ufak bir tepkisini dillendirmeye çalışan halktan her kesimin bir korku iklimi içerisinde yaşatılmaya çalışıldığını görüyoruz. Bunlar bir ülke için çok büyük sorunlar. Şu an açlık sınırı 2 bin liranın üstünde yoksulluk sınırı ise 5 bin lira civarında. Asgari ücretin bin 603 lira olduğu bir ülkede bu insanların açlık hissetmemesi mümkün değildir. İnsanlar ucu ucuna yaşamaya çalışıyor. Bunu sokağa indiğinizde görebiliyorsunuz. AKP'nin çok uzun zamandır Türkiye halkları üzerinde yapmaya çalıştığı ve bir nebze başarılı olduğu şey elinde olana şükretme meselesidir. İnsanlar gerçekten AKP'nin gittiği zaman elindekilerden olmaktan da korktukları bir düzende yaşıyorlar. Bizim öncelikli görevimiz insanlara güzel günleri hep beraber, omuz omuza dayanışarak getirebileceğimizi göstermek. Ne bu düzen AKP ile kuruldu ne de AKP'den önce bunları yaşamamışlığımız var. Halkla beraber, söylediklerimizi doğru bir şekilde aktarabilirsek bu süreci atlatabileceğimizi düşünüyorum.
'YÜZÜMÜZÜN GÜLECEĞİ TÜRKİYE GÖRECEĞİZ'
Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz?
Aslında çok umutluyum. Bir süre sonra nefes alabileceğimiz, mutlu uyanabileceğimiz, yüzümüzün gülebileceği bir Türkiye göreceğimiz konusunda tereddüdüm yok. Uzun zamandır mücadeleyi yoldaşlarımla buna inanarak yürütüyoruz. Mesele sadece 24 Haziran'da seçilenler, 25 Haziran'da Meclise girmek meselesi değil. Bizim 25 Haziran'dan sonraki görevimiz öncelikle toplum olarak beraber yaşayabilme refleksini yeniden kazanabilmemizdir. Bu kutuplaşmayı, nefret iklimini kaldırabilmemiz gereklidir. Bu ancak bu iklimi yaratan yöneticilerin de hesabını verdiği zaman gerçekleşecek. Onun gerçekleşeceğini ve bu ülkenin çok daha güzel günler göreceğini biliyorum. Yargının adil bir şekilde işlediği ve insanların bir özürle ya da üstünü örterek, ellerindeki güce dayanarak kaçamadığı bir ülke hayal ediyorum. Hiçbir iktidar ne kadar güce sahip olursa olsun, ne istediğini bilen ve istediklerini yapmak konusunda iradesini ortaya koymaktan çekinmeyen bir halktan güçlü değil. Buna inanmak ve bu inançla mücadele etmek zorundayız.