Selçuk Mızraklı: HDP Meclis’te denetleme mekanizması olacak
HDP'nin Diyarbakır milletvekili aday listesinin ilk sırasında yer alan Doktor Selçuk Mızraklı "Biz önümüze konulan barajları, karşımızda partilerin kurduğu ittifakı, tuzakları tek tek yıkacağız. Yine Meclis’in denge ve denetleme mekanizması HDP olacaktır. Herkesten de buna inanmasını bekliyoruz. Biz kazanacağız" diye konuştu.
DİYARBAKIR - Birkaç gün önce HDP’nin Diyarbakır milletvekili adayları ilk kez toplu olarak seçmen karşısına çıktı. 12 kişilik aday listesi açıklandığından bu yana Diyarbakırlı seçmen HDP’nin özellikle genç adaylarını merak ediyor, gençlerin siyaset arenasında nasıl bir performans sergileyeceklerini tartışıyorlardı. Merak etmedikleri ve yakından tanıdıkları isim ise aday listesinde 1’inci sırada yer alan Doktor Selçuk Mızraklı’ydı. Çünkü Mızraklı Diyarbakır’da bilinen ve sevilen bir doktor. KHK ile kapatılan Sarmaşık Derneği’nin başkanlığı görevinde bulunmuş, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) komisyonlarında yer almıştı. DTK çalışmaları nedeniyle tutuklanmış ve iki ay kadar hapis de yatmıştı.
HDP Diyarbakır milletvekili adaylığı kesinleşince en hastalarından “Nereden çıktı bu siyaset” şeklinde eleştiri aldığını söyleyen Mızraklı, “En haklı eleştiri de bu oldu” diyerek siyasetin bundan sonraki hayatında ağırlıklı yer tutacağını ifade ediyor.
Mızraklı ile kendilerini nasıl bir siyasi sürecinin beklediğinden, barajı aşıp aşamayacaklarına kadar merak edilen soruların cevaplarını almaya çalıştık.
Her seçim için siyasetçiler, “Bu seçim çok önemlidir, hayati önemdedir” der. Bu seçim için de benzer şeyler söyleniyor. Siz bu önemi nasıl tarif edersiniz? Nasıl bir önem atfetmek lazım?
Her şeyden önce Türkiye’nin birçok alandaki birçok meselesinin açığa çıktığı bir dönemdeyiz. Kürt sorununun çözümü noktasında Cumhuriyet’in tarihinin gerilerine giden bir anlayışın hakim olduğunu görüyoruz. Ekonomik olarak baktığımız zaman, 1994 krizini, 2001 krizini aşma potansiyeline sahip gizlenmeye çalışılan bir krizin olduğunu, işsizlik oranının iki haneli tarif edildiği, toplumun alım gücünün gerilediğini, sermaye transferi sermaye sahiplerine yapılırken yoksuldan bunun nasıl. Yoksullaşma, emeğin sömürüsü, kimliklere yönelik ayrıştırıcı veya yok sayıcı açıklamalar geliyor. Son yıllarda yaşananlar vicdanlarda ciddi yaralar açan durumlarla karşılaştık. İnsana layık görülen bu durum kahredicidir. Mezarlıkların tahrip edilmesinden yaşamını yitiren insanların cesetlerine yapılan uygulamalar gördük. Bunlar siyaset diliyle açıklanacak bir şey değildir. Bu insanlığın tükendiği ve kabul edilemeyecek durumlardır. Bütün bunların biriktiği bir dönem yaşıyoruz.
Bütün bunların yanı sıra Türkiye’nin idari, hukuki, yerel ve parlamento düzeyindeki organlarının da berhava edildiğini görüyoruz. Dünyanın birçok yerinde başkanlık sistemi vardır ve bu sistemleri denge ve denetim mekanizmalarıyla sistemin yanlış yapmasını önler. Türkiye’de bugün denge, denetim diye bir şey kalmadı. Yani Cumhurbaşkanı olarak tariflenen kişinin ne denetçisi var dengeleyicisi var. Bunun karşılığı Cumhurbaşkanlığı ya da başkanlık sistemi değildir. Başbakan ülkenin kaderi ile partisinin kaderini özdeşleştirdi. Hiç kimsenin, hiçbir partinin kendi kaderi ile ülkenin kaderini özdeşleştirme lüksü yoktur. Esasında eğer sistem böyleyse bunun kötü bir sistem olduğunu bilmesi, görmesi gerekir. Tek adamın kaderi, tek adamın iki dudağı arasından çıkanlarla Türkiye’nin idare edilmesi insanları çok ciddi sorunlara taşıyacaktır. Asrı Saadet döneminde bile bir denge ve denetleme mekanizması vardı, meclisler marifetiyle idare i maslahat oluşturmaya çalıştıklarını görürüz. Özendikleri başbuğlukta bile ihtiyarlar meclisi vardır ve onlarla kararlar alınır.
Dolayısıyla şimdi içinde bulunduğumuz durumu Hitlerle, Mussolini ya da Saddam dönemiyle tarif etmek mümkün. Onların da akıbeti belli, ülkelerini götürdükleri uçurum belli. Sıkıntılı bir coğrafyadayız ve bu sıkıntılı coğrafyada Türkiye’deki mevcut yönetimin komşu ülkelerle istikrarı temin etme yerine istikrarsızlığı üreten bir pozisyonda olduğunu görüyoruz. Son yıllara baktığımız zaman dış politikada dost bırakmayan, tehditkar bir diplomasinin yürütüldüğünü görüyoruz. Dolayısıyla böyle bir süreçte, gerçekten bir arada yaşamayı düşünen halkların, inançların, farklılıkların kendini eşit ve özgür hissedebildiği bir ortamı sağlamak için mücadele etmenin tam da zamandır. Uçurumların bu kadar derinleştiği bir süreçte müdahale etmemenin büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bütün bu olumsuzluklara karşı yüreğimizi, değerlerimizi, bugüne kadar biriktirdiğimiz her şeyi, yeri geldiğinde feda ederek, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğinin karartılmaması için bir sorumluluk olarak görüyorum.
Kürt seçmende şöyle bir algı var: milletvekili seçiyoruz hapse atıyorlar; belediye başkanı seçiyoruz, yerlerine kayyım atıyorlar. Bu seçimin sonunda yine böyle bir durumla karşılaşacaksak neden seçime gidelim? Bunu nasıl değerlendirmek isterseniz?
Halkımızın şunu unutmaması gerekiyor: Demokratik mevzilerde sorumluluğu ile karşı karşıya kalmak zorunda kaldığımızda hiçbir şeyden kaçınmadık. Hukuksuzluk ortamında bile demokrasiyi, adalet arayışımızı, eşit ve özgür bir yaşam için, yeni bir anayasanın yapımı için biz bu seçim sürecinde yeniden yer alıyoruz. Yarın bizlerde cezaevine girebilir ve tutsak olabiliriz. Arkadaşlarımız bir suç işlemediler ve AKP rejimine teslim olmadıkları için tutsak durumundadırlar. Bu nedenle halkımızla birlikte bu işe gönülden inanmış ve değer katacağına inandığımız her kesimle beraber, demokratik bir ittifak gibi bu duruma müdahale edeceğiz. Bütün eşitsizliklere, OHAL rejimin gölgesinde, bir tarafta devlet ve devletin bütün imkanlarını kullananlara rağmen, bu duruma müdahale edeceğiz ve özgür yarınlara kapı aralayacağız.
Aday tanıtımı yapılırken “Hayfımızı alacağız” demiştiniz. Bunu açıklar mısınız?
Dikkat ederseniz ben “hayf” dedim. Buradaki öç alma, rövanş alma veya bize yapılan hayırsız uygulamalara hayırsız cevaplar vermek değildir. Demokrasi ve özgürlükler zemininde, hukukun değerleri ve kavramları içinde hem yüzleşme hem de bu güne kadarki uygulamaları mahkum etme davranışını göstermektir. Türkiye toplumu şunu yapmaktan kaçınıyor: bazen ülkeler, devletler, rejimler ve ya halklar bazen çok hayırsız işler yapabiliyorlar. Bu yaptıkları hayırsız işlerle yüzleşmedikleri sürece onlar geleceğe doğru sağlıklı adımlar atamazlar. Eğer Alman toplumu yapılan soykırımı görmezden gelip dönemin idarecilerini yargılanmasalardı bugünlere ulaşamazlardı. Dolayısıyla halklar kendi tarihlerindeki hayırsız olaylarla yüzleşmelidirler. Başka türlü aydınlık yarınlara ulaşamazlar. Taybet Ana'nın cenazesi 7 gün boyunca yerde kalmışsa, eğer insanlar evlatlarının cenazelerini günlerce soğutucularda tutmak zorunda kalmışlarsa, bununla hesaplaşmak gerekir.
Kürt partilerinin bir ittifak kurma girişimi oldu ancak başarılı olmadı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bu sistemin mağduru olan herkesin ittifakına ihtiyacımız vardır. HDP’nin mevcut yapısına baktığımız zaman sol bir partidir. Bu sol parti sadece bir halkın partisi de değildir. Halkaların, inançların, farklılıkların partisidir. Doğadaki canlıların partisidir. Ekolojik demokratik toplum paradigmasıyla doğaya yapılan müdahaleye de itirazımız var. HDP’yi bazı şeylere kapıyı kapattı şeklinde suçlayamam. Özellikle Kürdistan’da Kürt siyasi partileri veya çevreleriyle bu seçimlerde işbirliğinin gerçekleşmesini çok değerli buluyorum. Bunun nicel bir birliktelik olduğunu düşünmedim, nitel bakıyorum. Partimiz de böyle bakıyor. Yani oy yüzdemizi şu kadar arttırırız, bu da şu kadar vekile tekabül eder gibi, ahmakça yorumlara fırsat vermemek gerekir. Bu süreç hakikaten böyle bir siyaset dilini kullanma hakkını bize vermiyor. Bundan sonraki süreçte Kürt halkının gelecek tasarrufunda ya da hayalinde bütün siyasal, toplumsal kesimlerin katkısıyla katılımıyla gerçekleşeceği aşikardır. Bugün sağlanamayan ittifak için kaçırılmış bir fırsat olarak telakki etmemek gerekiyor. Çabaların bugün de yarın da devam etmesi gerektiğini, düşünüyorum. Bu sürecin hepimiz takipçisi olmalıyız. Toplumsal mayalanmalar sadece kurumsal yapıların bir araya gelesiyle olmuyor. Toplumsal ve siyasal tabanımızda karşılık bulduğumuzda değerlidir. Bunu içselleştirebilmek için bu çabaların her daim olması gerekiyor. Herkes bu konuda üzerine düşen sorumluluğu her zamankinden daha fazla yerine getirmek için çaba harcamalıdır.
Bazı illerde parti stantlarına yapılan saldırıları da hatırlatarak, sizi nasıl bir seçim süreci bekliyor, diye sormak istiyorum…
Amed’in merkezinde MHP ya da BBP stant açsa kimse saldırmaz. Hatırlarsınız, MHP’li bir aile Ofis’te, kendi bayraklarıyla yürüyüş yapmışlardı ve kimsenin tepkisiyle karşılaşmamışlardı. Siyasi değerlere ve kavramlara bağlılığın göstergesi olduğunu düşünüyorum. Siyasi sağduyunun, siyasi nezaketin göstergesidir. Egemen, üstenci, başkasına yaşan hakkı tanımayanların ne kadar eksik olduğunu gösteren ölçeklerdir. Seçim sürecinde halkımızla buluşacağız. Bu seçim süreci boyunca esnafı dükkanda ziyaret ederek, evlerde çaylarını içerek, ellerimizin ellerine değmesine yüreklerimizin yüreklerine değmesini sağlayacağız. Bu sesi, bu soluğu ulaştırmak için çaba harcayacağız. Çağrımızdır, seçim bürolarımıza uğrayıp oradaki arkadaşlarımızla konuşsunlar.
HDP’nin Diyarbakır adayları içinde genç adaylar var. Aday kadrosu için ne söylemek istersiniz?
12 kişilik kadromuz var. Oldukça gençler. En gençleri de benim ve onlar adına da konuşabilirim. Lafa gelince bütün siyasetçiler “Gençler gelecektir” benzeri sözler ederler. Kadına ilişkin güzel sözler söylerler ama partilerinin seçim listelerinde kadınlar son sıralarda yer bulur. Bu konuda dürüst ve rüştünü ispatlamış tek parti bizim partimizdir. Aday listesini azami düzeyde kadın ve genç eksenli oluşturan, özellikle farklılıkların temsiliyeti konusunda azami hassasiyeti gösteren bir parti programımız vardır. Bunu pratikleştirdik, görünür hale getirdik. Genç arkadaşlarımız için bu siyaset sürecini bir mektep olarak değerlendirmek mümkün. Duygu ve aklı kolektifleştirme olarak da değerlendirebiliriz. Onlar da yerini aldığında bir tür temsilciler meclisi oluşturacağız. Listemize övgüler duyuyorum. Genç arkadaşlarımızın ve kadınların kendilerini gördükleri bir liste oluşturmaya çalıştık. Hep beraber yürüyeceğiz, beraber üreteceğiz. Diyalog içinde olacağız.
HDP barajı aşacak mı?
Geçen seçimde “barajları yıkmaya geliyoruz” demiştik. Biz önümüze konulan barajları, karşımızda partilerin kurduğu ittifakı, tuzakları tek tek yıkacağız. Yine Meclis’in denge ve denetleme mekanizması HDP olacaktır. Herkesten de buna inanmasını bekliyoruz. Biz kazanacağız. Kazanacağımıza olan umudumuz tam olmalı, cesaretimiz ve kararlılığımız her zamankinden daha fazla olmalıdır. Yolumuz açık ve aydınlık olsun.