Temelli: Aslolan insanın kendini ve kentini yönetmesi
HDP Eş Genel Başkanı Temelli: “Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir sistemimiz var” dedik. Siyasetin toplumsallaşması açısından yerel demokrasi, yerinden yönetim en önemli adımlardan biridir. Biz buna taban demokrasisi diyoruz, katılımcı demokrasi diyoruz.
DUVAR - HDP, yerel seçimlere ilişkin ilk kapsamlı toplantısına Diyarbakır'da başladı. 2 gün sürecek Yerel Seçimlere Hazırlık Toplantısı'nın başlangıcında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, "Biz radikal demokrasi perspektifimizle yerinden yönetim anlayışını, yerel demokrasi anlayışını hayata geçirmek istiyoruz. Aslolan insanın kendini ve kentini yönetmesidir" dedi. İdlib konusuna da değinen Sezai Temelli'nin açıklamalarından satır başları şöyle:
FAŞİZMLE MÜCADELE BİLİNCİYLE DEĞERLENDİRECEĞİZ: Seçimler bizim için bir amaç değil, uzun soluklu mücadelemizin, barış ve demokrasi mücadelemizin önemli uğraklarıdır. 24 Haziran gibi yerel seçimler de bizim için aynı kapsamdadır. Uzun soluklu bu mücadeleden geliyoruz ve bu mücadelenin uzun bir yolculuk olduğunu biliyoruz. Bu otoriter rejim koşullarında, bu faşizm koşullarında faşizme karşı mücadelenin tam da bu zeminlerde yürüyeceği bilinciyle yerel seçim çalışmalarını da bu anlamıyla değerlendireceğiz.
İDLİB'DE ÇÖZÜM BARIŞÇIL OLMALI: Barış sözcüğünün bile suç sayıldığı bir yere geldik. Ama biz ısrarla sadece Türkiye’de değil Ortadoğu’da, Suriye’de barışı savunmaya, dillendirmeye devam edeceğiz. Bu anlamıyla da İdlib’deki çözümün barışçıl olabilmesi için herkes elinden geleni yapmalıdır. Tüm dünyaya çağrıda bulunuyoruz. Bakın, Afrin’e sessiz kalanlar Afrin’de işlenen suçların ortağıdırlar. Bugün Afrin’de talan var, işkence var, kadınların pazarlarda satıldığı bir Afrin var. O günlerde Afrin’de barışı dillendirirken bizi suçlayanlar bugün İdlib pazarlığı yaparken yüzleri kızarmadan barışı ağızlarına alıyorlar. Ama bunun ne kadar samimiyetsiz olduğu gün gibi ortada. ABD ile arası bozulunca Rusya’ya koşanlar, Rusya’yla işini göremeyince Almanya’ya koşanlar tenis topuna dönmüştür. Bu gidişata son vermek bizim elimizde. Bu ancak bugünkü iktidara, bu otoriter rejime karşı barış özgürlük, demokrasi mücadelesi ile başarılabilir.
EKONOMİ BÖYLEYKEN S400, F35 ANLAŞMASI YAPIYORSUNUZ: Bakın tecritten bugüne demokratik siyasete yönelik saldırılar, milletvekili, belediye eşbaşkanı, eşbaşkan arkadaşlarımızın tutsak edilmesinin arkasında bu savaş politikası var. Suruç’ta başlayan savaş Cizre’de, Suruç’ta, Ankara’da devam etmiştir. Savaş hız kesmediği gibi tüm topluma büyük yıkım getirmiştir. Büyük yoksulluk getirmiştir. “Dış güçler Türkiye’ye karşı ekonomik savaş başlattı” diyorlar. “Birlikte milli karşı duruş gerçekleştirelim” diyorlar. “Yastıkların altındaki dolarları bozarsak savaşı kazanırız” diyorlar. Evet, bir savaş var ama bu savaş yoksullara, emekçilere, kadınlara karşı var. Savaş size karşı yok, siz savaşın müsebbibisiniz, siz tam da bu savaş ittifakının parçasısınız. Ülke ekonomisi bu kadar zor durumdayken siz S400, F35 anlaşması yapıyorsunuz. Bütün bunları Kürt düşmanlığı üzerinden toplumu ayrıştırarak gerçekleştirmeye devam ediyorsunuz. Biz yerel seçimlere giderken bu mücadelemizi daha da halklarımızın, emekçilerin, çocukların, kadınların geleceği için yükseltmeye devam edeceğiz. Bugün ekonomideki krizin en büyük sebeplerinden biri savaş politikaları. Bütçeden savaşa ayrılan kaynak devasa boyutta. Tabi artık ortada bütçe de yok. Bugün Rusya Dışişleri Bakanı diyor ki “artık İdlib’de drone düşürmekten bıktık” kim satıyor bu droneları? Bakın Afrin’deki ÖSO çetelerinin maaşları bu bütçeden ödeniyor. Ama bu bütçenin gitmesi gereken yer bu ülkenin emekçilerinin, yoksullarının eğitimi, sağlık haklarıdır. Ama bu kaynaklar ÖSO çetelerinin maaşı ve İdlib'deki çetelerin dronelarına, insansız hava araçlarına gidiyor.
HAYVANCILIK BİTTİ ŞİMDİ ŞARBON KARANTİNASI VAR: Bugün savaşa karşı mücadele topyekün bir hak mücadelesidir. Savaş benden uzakta diyemezsiniz. Savaş artık herkesin kapısını çalmış durumda. Bakın bu savaş nedeniyle meralar yakıldı, Dêrsim yakıldı. Ne ağaç kaldı ne mera kaldı ne tarım ne hayvancılık kaldı. Bunun sonucunda bugün Silivri’de birçok mahalle karantina altında. İthal ette görülen şarbon mikrobu nedeniyle birçok insan hastalığa yakalandı. Tarım Bakanı daha dikkatli olmamızı söylüyor. Ne yapacağız, evde et laboratuvarı mı kuracağız. Sen tarım bakanısın. Sen mesulsün. Sağlık Bakanı ortada yok ama ortada olan bir bakan var. Suistimal bakanı. Ne zaman sıkışsa bize saldırıyor. Bizi bahane ederek annelere saldırıyor. Çünkü bu savaşı, bu yolsuzluk ekonomisini sürdürmenin yolu düşmanlıktan geçiyor. Gelin yan yana duralım. Gücümüzü birleştirelim, bu ceberrut iktidara karşı barış demokrasi ve özgürlük mücadelesini yan yana verelim.
KAYYUMLAR GİDECEK: Koca bir coğrafya kayyum coğrafyasına dönmüş durumda. 2016 yılında başlayan bu kayyum atamaları sonucunda bizim 102 belediyemizden 95’ine kayyum atadılar. 95 belediyede o güne kadar yürüttüğümüz belediyeciliği hayata geçirirken, kayyumlar döneminde bu belediyecilikten eser kalmadı. Halkın kaynakları çarçur edildi. Halkın değil iktidarın çıkarlarına aktarıldı kaynaklar. Sıfır borçla, hatta kasalarında kaynakla devraldıkları belediyeleri borçlandırdılar. Siyasi olarak da bu halkın değerlerine saldırdılar. Tabelaları indirdiler, kadın çocuk birimlerini kapattılar. Tek anladıkları şey çıkar ilişkisi ve bu ilişkiye uymayan her şey onlar için kayyumlaştırılmalı. Kayyumlaştırdılar ve kapattılar. İnsanların diline, halkın tarihine, doğasına saldırdılar. Tüm bunlar tüm dünyanın gözü önünde olurken kimse sesini çıkarmadı. Türkiye’nin batısı da sesini çıkarmadı ama onlara da dokundular. Şimdi yine merkezileştirme peşindeler. Bunlara izin vermemek için yan yana geleceğiz ve bu kayyumlardan kurtulacağız. Bu kayyumlar bu coğrafyadan bir daha gelmemek üzere gidecek. Giderken de nasıl bu belediyeleri bu kadar borca batırdılarsa o borçları da alıp gidecekler. Bu halk onların borçlarını sırtlamayacak. Biz yerel yönetimlerde tekrar iktidara geldiğimizde tabelalarımızı da asacağız, kapanmış kurumlarımızı da açacağız. Geçmişten aldığımız deneyimlerle yeni bir yerel yönetim anlayışını var edeceğiz.
ASLOLAN SİYASİ İRADENİN ÖRÜLEBİLMESİ: Önümüzdeki süreçte yerel seçimlere giderken bu 7 aylık dönemi verimli bir şekilde değerlendirmek istiyoruz. Biz radikal demokrasi perspektifimizle yerinden yönetim anlayışını, yerel demokrasi anlayışını hayata geçirmek istiyoruz. Aslolan insanın kendini ve kentini yönetmesidir. Aslolan siyasi iradenin toplumsal yaşam içinde yeniden örülebilmesidir. Yerel demokrasi anlayışımız Türkiye’nin önündeki tıkanıklıkları aşabilecek bir perspektiftir. 24 Haziran’da dile getirdik; “bu rejim değişikliğine karşı bizim alternatifimiz var” dedik. “Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir sistemimiz var” dedik. Siyasetin toplumsallaşması açısından yerel demokrasi, yerinden yönetim en önemli adımlardan biridir. Biz buna taban demokrasisi diyoruz, katılımcı demokrasi diyoruz. Bugün Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'na bile şerh koymuş bu zihniyete, bu kayyumcu zihniyete karşı gelişmiş bir demokrasi, insan haklarına saygılı, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde bir demokrasiyi bu ülkeye vaat eden bir yerel demokrasi anlayışıyla hepinizi bu yolculuğa bir kez daha davet ediyorum.