Alper Taş: Olabildiğince çok ortak aday çıkarmak için çalışacağız
ÖDP, 31 Mart'taki yerel seçimlere meclis üyelikleri için parti olarak katılmaya hazırlanırken belediye başkanlıkları için 'ortak aday' formülünü geliştirmeye çalışıyor. ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş ile yerel seçim öncesi ÖDP'nin hazırlıklarını, Birleşik Haziran Hareketi'nin seçim süreçlerinde ortaklaşamamasının nedenlerini konuştuk.
ANKARA - Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) 31 Mart'taki yerel seçimlerde 30 büyükşehirdeki il meclis üyeliği ve 51 ildeki il genel meclisi seçimlerinde parti olarak kendi adaylarıyla katılacak. Belediye başkanı adaylığı için ise yerelde ortak aday çalışmalarını sürdüren parti Hopa, Çamaş, Borçka ve Şavşat gibi ilçelerde çalışmalarına devam ediyor.
ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, Türkiye'nin farklı yerlerinde AK Parti'ye ait olan belediyelerin ortak aday formülü ile "kazanılabileceği" görüşünde. Yerel seçimlerin partilerin ilişki sürecine hapsolmadan ilerlemesi gerektiğini belirten Taş, ÖDP'nin de üyesi olduğu Birleşik Haziran Hareketi'nin "toplumsal mücadele" alanında ortaklaşırken seçimler öncesi ortak adım atamamasının nedenlerini ve muhalefetin yerel seçimler öncesi yapması gerekenleri anlattı. Bir de örnek verdi: "Ordu Çamaş'ta yerel halk meclisi oluştu ve çatı CHP... ÖDP'li ilçe başkanımızı o meclis, aday olarak istiyor."
'HER YERDE ADAY ÇIKARMA GİBİ BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP DEĞİLİZ'
31 Mart'ta yapılacak yerel seçimde ÖDP nasıl bir yol izleyecek?
Daha önceki seçimlere katılmadık ama bu seçimlere katılacağız. Yerel seçimlerin birkaç başlığı var. 30 büyükşehir ilinde belediye meclis üyeliği seçimine, büyük şehir olmayan 51 ilde de il genel meclisi seçimlerine kendi adımızla ve kendi adaylarımızla katılacağız. Amacımız uzun zaman sonra kendimizi bir Türkiye sathı mailinde görmek. Neyiz, ne kadarız diye kendimize bakarak gerçekliğimizi görmek. Türkiye'nin genel tablosuna ilişkin düşüncelerimizi ve çözüm önerilerimizi sunmak istiyoruz. Özellikle sorun haline gelen kentsel meselelere ilişkin çözüm önerilerimizi ortaya koymak açısından seçimlere katılacağız.
Belediye başkan adaylığı seçimlerinde ise yerel meclislere dayalı, yerel programlar etrafında ortak adaylar belirleyeceğiz. AKP'den rahatsız olan halkın katılacağı ön seçimlerle, ortak adaylarla seçime girmek istiyoruz. Belediye başkanlığı adaylığı konusunda her yerde aday çıkarma gibi bir düşünceye sahip değiliz.
'ÇATININ CHP YA DA FARKLI BİR PARTİ OLMASI ÖNEMLİ DEĞİL'
Sizin deyiminizle, "AKP'den rahatsız tüm kesimlerin" ortaklaşacağı yerel seçim platformlarıyla, ortak adaylarla seçime hazırlanıyorsunuz. Bunun için Hopa'da yapılan toplantıyı biliyoruz. Hopa dışında nereler var?
Bunu mümkün mertebe her yerde yapmayı arzuluyoruz ama buna ilişkin yeterli bir siyasi olgunluk yok. Bu siyaset tarzına bazı yerlerde örnek oluşturabilir miyiz diye düşündük. Temsili demokrasinin krizde olduğu bu dönemde bu çaba doğrudan demokrasinin ürünü. Bakıldığında halk siyasete yabancılaşmış durumda. Solun değerlerine ait farklı bir örnek olarak Hopa ve Şavşat'ta bunu deneyeceğiz. AKP, geçtiğimiz dönemde buraları Cumhuriyet Halk Partisi'nin yanlış politikaları sonrası kazandı. Kazanmaması gereken yerlerdi. Oraları yeniden kazanmak açısından AKP'nin karşısında olan halkın katıldığı ön seçimlerle adayımızı belirleyelim istiyoruz. Bu çatının CHP ya da farklı bir parti olması da önemli değil. Örnek olarak Ordu Çamaş var. Orada yerel halk meclisi oluştu ve çatı CHP... ÖDP'li ilçe başkanımızı o meclis, aday olarak istiyor. CHP genel merkezi de olur verirse böyle bir pratik yaşayacağız. Borçka'da ÖDP, Halkevleri ve CHP'nin 16 Nisan referandumundan bu yana tabanda geliştirdikleri bir ortak aday süreci var.
'YERELDE YAN YANA GELMEK MÜMKÜN'
CHP ve HDP'nin de içerisinde olduğu bir ortak aday formülü AK Parti'nin karşı söylemiyle karşılaşabilir mi? Bu konuda çekinceler var mı?
Bunu partiler temsiliyeti üzerine kurduğunuzda orada sıkıntı doğmaya başlıyor zaten. Yerelde yan yana gelmek mümkün. AKP, CHP-HDP-ÖDP ya da diğer partilerin yan yana gelmesini kendisine karşı bir 'cephe' olarak algılatıp kitlesini konsolide ediyor. Bunun yerel inisiyatif zeminlerinin, partilerin yan yana gelip inşa ettiği süreçler olarak değil bütün halkın katılımıyla olan ve partilerin geride durduğu bir süreç olarak ilerlemesi gerekiyor. Örneğin Hopa... AKP karşısında CHP-ÖDP-Halkevi ortak adayını değil gerçekten yerel halk meclisinin ortak adayını görmesi gerekiyor. Partilerin ilişkisi düzlemine hapsolmuş bir adaylık sürecinin ilerlememesi gerekiyor.
'SEÇİMCİLİK DÖNEMİ BİTTİ’
16 Nisan Referandumu ile 24 Haziran Seçimleri öncesinde sistem değişikliğine atıf yapılarak muhalefetin, "son seçim" vurgusu öne çıktı. Önümüzdeki yerel seçim bir şeylerin sonu mu yoksa başlangıcı mı?
Doğrusunu söylemek gerekirse ne başlangıç ne de son. Seçimcilik dönemi bitti. Seçimlere dayalı olarak 'AKP rejimini yeneceğiz' etrafında büyük umut dalgası yaratma konusunda temkinli olmakta fayda var. Bu siyasal İslamcı rejim öyle bir ortam yarattı ki, seçimleri kendisinin kazanabileceği bir düzene sokmuş durumda. Bütünüyle adaletsiz, eşitsiz, antidemokratik, devlet olanaklarıyla, hile hurdayla sandıktan önemli oranda iradeyi değiştirebilme yeteneklerine sahip hale geldi. AKP'ye karşı mücadeleye toplumsal mücadele içerisinden bakmak lazım ve yerel seçimleri de bu mücadelenin parçası olarak bir tür mevzi kazanmak olarak ele almak lazım.
'MUHALEFET AÇISINDAN DA DEZAVANTAJLARI VAR'
Birçok yerde de AKP'nin elinden yerel yönetimler alınabilir ama bunun muhalefet açısından da dezavantajları var. Burada bir iktidar manipülasyonu, iki rejimin karakteri, yani tek adam rejimine oturması. Yerel halka bu süreci rüşvet olarak işletiyorlar. 'Merkez biziz ve dört yıl da seçim yok, yerel hizmet almak istiyorsanız bize oy verin' söylemini geliştiriyorlar. Bu etkili olabilir. Gerçekten yerel yönetimlerin kendine ait bir özerkliği kalmamış, Sarayın tahakkümüne bağlı bir tablo var karşımızda. AKP ve MHP koalisyonu bunları halk kitleleri üzerinde kullanacaktır. Ama unutulmamalı ki ekonomik krizle seçime giriyoruz. Yerel seçim sürecini krize karşı mücadele süreci olarak ele almazsak krizin yarattığı tablo da muhalefetin lehine yansımaz. O yüzden seçimcilik havasına, kim aday olacak havasına hapsolmadan yerel seçim sürecini krize karşı mücadele süreci olarak güçlendirmeliyiz. Böyle bir bakış açısı içerisinde olursak AKP'yi birçok yerde yenebileceğiz.
'HDP BARAJI AŞTI AMA BİR ŞEY İFADE ETMEDİ'
24 Haziran seçimlerine ilişkin "Hem kendimizi hem halkımızı seçeneksiz bıraktık" değerlendirmesi yapmıştınız. 31 Mart'ta seçeneklerin artırılması noktasında nasıl sorumlulukların alınması gerekiyor?
Cumhurbaşkanlığı bir merkezi seçimdi. CHP var ve bir de HDP var. Birisi sosyal demokrat birisi de radikal demokrat. Bu ikisinin de düzen içinde belli sınırlılıkları var. Biz bu iki çizginin dışında sosyalist solun, devrimci solun bağımsız ve kolektif bir ekiple Türkiye'ye ilişkin fikrini toplumla buluşturma konusunda ortak adayla seçime girelim istedik. Bu olmadı. HDP tamam barajı aştı ama bir şey ifade etmedi. Sonuçta Türkiye'nin siyasi tablosu değişmedi. Barajı geçmesin diye demiyorum, barajı geçmeye büyük misyonlar biçtiğinde bunun karşılığı da olmuyor. Bugün memlekette sosyalist bir hareket eksikliği var. HDP bunun karşılığı değil. İçerisinde sosyalistlerin olması sosyalist hareket anlamına gelmiyor. Solda başka bir alan açmamız gerekiyor. Bu Kürt hareketi için de sosyal demokrat hareketi için de önemli. Her ikisi de kendilerinin dışında gelişebilecek emek-sınıf eksenli sosyalist hareketin büyümesiyle pozitif anlamda kendilerini şekillendirebilirler.
'BU SÜREÇTE PROGRAMLAR HİÇ KONUŞULMUYOR'
Biz bu eksikliği gidermek adına özellikle cumhurbaşkanlığı adaylığı etrafında ortak aday ve program önerdik. Bu yerel seçime merkezi seçimde olduğu gibi tek bir bağlamdan bakmamak gerekiyor. Yerel zeminlerde, oradaki halk dinamikleriyle başkan adaylığı konusunda program oluşturmak gerekiyor. Bu süreçte programlar hiç konuşulmuyor. Önümüzdeki yerel seçimde kamuculuğu yerel seçimin gündemi yapacak mıyız? Ekonomik kriz var ve bunun önemli nedeni özelleştirme politikaları. Bunun kente yansıması ve kentlerin rant alanına dönüşmesi... Biz sol demokrat güçler olarak yerel hizmetlerin kamulaştırılmasını öne alacak mıyız, almayacak mıyız? Bir siyaset oluşturacaksak fikren zeminler oluşması lazım. Bu Hasan, Ayşe meselesi değil. Yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi, kentlere ekolojik bakış açısı, yerel yönetimleri demokratik merkezler olarak inşa etmek, yerel yönetimleri toplumsal aydınlanma olarak inşa etmek önemli. Yerel yönetim anlayışını yeniden ele almamız ve yenileyerek bu seçime girmemiz gerekiyor.
'HAZİRAN HAREKETİNİN PROBLEMİ MECLİSLEŞEMEMEK'
Birleşik Haziran Hareketi'nin bir seçim platformu olmadığının, toplumsal mücadele alanı olduğunun altını defalarca çizdiniz. Birçok yapının, toplumsal mücadele alanında ortaklaşırken seçimlerden önce farklı tutum almasının nedeni nedir?
Seçim siyasetleri insanları başka tür hissiyatlara, düşüncelere taşıyor. Haziran Hareketi'nin handikaplarından birisi şu: Haziran, ‘AKP rejimini seçim-sandık düzlemiyle yenmek mümkün değil. Antidemokratik bir süreç işletiliyor’ saikiyle kuruldu. Haziran Hareketi, AKP'yi yenmeyi birleşik bir toplumsal mücadele içerisinde kavrıyor. AKP'nin karşısında toplumsal muhalefetin en geniş kesimini kapsayabilecek, 'laikliği kazanacağız' ekseninde yükselmesinin nedeni de buydu. Arkasından seçim geldi ve nereden temsil edileceğiz sorusu sorulmaya başlandı. Haziran böyle bir zemin olarak kurulmadı. Olgunlaşmamış ve hattını toplumsal kurtuluş mücadelesine bağlamış bir hareketin önüne ilk seçimleri koyup, Haziran ne yapacak tartışması içine girdiğinizde doğal olarak farklı eğilimler ortaya çıkabiliyor. Haziran Hareketi'nin problemi, o yaptı bu yaptı değil, meclisleşmemek. Hareketlerin hareketini oluşturamadıktan sonra oradaki siyasi yapıların yan yanalığı fazla bir şey ifade etmiyor.
'HAZİRAN AKP REJİMİNİN YENİLMESİNİ İSTEYEN BİR YAPI'
24 Haziran sürecinde HDP'ye açık destek verilmemesi noktasında eleştiriler getirildi Haziran Hareketi'ne.
Haziran, AKP rejiminin yenilmesini isteyen bir yapı. Bu bir parti de değil. Haziran Hareketi’nin en geniş tabanında CHP üyesi, sosyalist insanlar ve HDP'ye üye olmayıp HDP'ye oy veren insanlar var. Solun geniş bir zeminini içine alan bir yapı. AKP'nin yenilmesini istiyorsak, bir taktik olarak ‘AKP'ye oy yok’ ekseninde bir siyasi faaliyeti önüne koydu. Bundan hareketle bir kısım Haziran üyesi CHP'ye, önemli kısım bir Haziran üyesi de HDP'ye, -umut gördüğünden değil barajı aşsın diye- oyunu verdi. Ama bunu Haziran Hareketi, HDP'yle ve CHP'yle siyasi ittifak, temsiliyet üzerinden ele almadı. Biz ÖDP olarak Haziran Hareketi'nin bu hassasiyetini gözettik ve Haziran'ın kararına uyduk. Bizim seçim siyaseti uygulama hakkımız vardı ama bu hakkı kendi partimizin lehine kullanmadık ve Haziran'ın kaygılarını, hassasiyetini gözettik. İnsanları, git kendini HDP'de, CHP'de temsil et, buna veya şuna oy ver düzlemine sıkıştırmak istemedik. Büyük bütünlüklü toplumsal mücadeleyi ifade ettik.
'SİYASAL İSLAMCI REJİMİN İKTİDAR OLMASINI ENGELLEYEMEDİK'
Türkiye'deki sol hareketin bu süreçte yaşananlara ilişkin özeleştiri vermesi gerektiğini düşünüyor musunuz? Yapılan yanlışlar var mı?
Bunlara girersek çıkamayız ama her şeyden önce gerçeklik var. Biz bir siyasal İslamcı rejimin iktidar olmasını engelleyemedik. Engellemeye çalıştık, hakkımızı yemeyelim, direndik de. Özeleştiri verme konusunda çok büyük bir günah ve sorumluluğu olan arkadaşların adını burada zikretmeme gerek yok. 2010 referandumu çok kritik bir referandumdu. Orada, 'Yetmez Ama Evet' diyen arkadaşlar akıl tutulması mı diyelim, vicdan tutulması diyelim, ne dersek diyelim büyük bir aymazlık içine girdiler ve referandumda AKP'nin solda meşruiyetini sağladılar.
'GEZİ İSYANININ SONRASINI DA ÖRGÜTLEYEMEDİK'
Kürt hareketi de çözüm ve benzeri süreçler içerisinde boykot diyerek AKP'nin 2010 referandumunda sandıktan çıkmasını sağladı. O engellenemedi. Hepimizi aşan Gezi isyanının sonrasını da örgütleyemedik. Hem sandık bazında hem de toplumsal mücadele anlamında başaramadık bunu. Sonunda AKP, iktidarını perçinledi ve başkanlık sistemiyle siyasal İslamcı rejim inşa etti. Burada bizim sorumluluğumuz yok mu? Herkesin kendisini gözden geçirip bu sürecin engellenememesi noktasında düşen sorumluluğu üstlenmesi gerekiyor. Bu hesap da geçmişe iki de bir dönüp ağlayarak sızlayarak olmamalı. Bugünkü mücadele içerisinde bu yapılabilir. Rejim değişti biz ne yapacağız, değişmeyecek miyiz? Bize lazım olan örgütsel ve siyasal alanlarda köklü bir değişiklik. Süreç bu noktada engellenemez olarak yaşandıysa irili ufaklı herkesin sorumluluğu var ve bunun gereğini herkes üstlenmeli.
DSP Genel Başkanı Önder Aksakal: Türkiye'nin tek sol partisiyiz