Prof. Ayşe Buğra: Umutlu olmamaya çalışıyorum!
Gezi eylemleri davasından 21 aydır tutuklu olan Osman Kavala'nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra, 'Umutlu musunuz?' sorusuna, "Umutlu olmamaya çalışıyorum. Çünkü umutlu olup da umutların çöktüğünü görmek çok zor oluyor. Bu günlerin geçeceğini ümit ediyorum” yanıtını verdi.
DUVAR - Prof. Dr. Ayşe Buğra, eşi Osman Kavala'nın tutukluluk durumuyla ilgili olarak, "Bana, 'Her hafta Silivri'ye gidiyorsun, ne kadar zor olmalı' diyorlar, ama bana orası kötü bir yer gibi gelmiyor, çünkü Osman’ı gördüğüm yer. Ben Silivri’yi kötü bir yer olarak hatırlamayacağım, Osman’ı gördüğüm yer diye hatırlayacağım" dedi.
HaberTürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Buğra, tutuklama öncesinde basın yayın organlarında Osman Kavala'ya yönelik karalama kampanyaları yürütüldüğünü hatırlatarak, eşinin, 'birtakım siyasi çekişmelerin içinde malzeme olarak kullanıldığının düşünülebileceğini' ifade etti ve ekledi: "Osman Kavala, sanat ve kültür faaliyetleriyle uğraşan, bu faaliyetler yoluyla da hem Türkiye’den hem Türkiye dışından pek çok insanla tanışan ve belirli projelerde işbirliği yapan bir insan. Ayrıca Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulunda bulundu. Bütün bunlar bazı insanlara çok uzak gelebilir. Rahat bir hayat yaşayabilecek, hali vakti yerinde bir insanın neden böyle şeylerle uğraştığını anlamayabilirler. Bu durumda, güçlü ve karanlık bir insan tipi çizip ona komplo teorileri içinde bir rol vermek mümkün olabiliyor."
Prof. Dr. Buğra, "Umutlu musunuz?" sorusuna “Umutlu olmamaya çalışıyorum. Çünkü umutlu olup da umutların çöktüğünü görmek çok zor oluyor. Bu asansörde kalmaya benziyor; bağırsanız da çağırsanız da faydası yok. Oturup bekleyeceksiniz ve sakin olmaya çalışacaksınız. Bu günlerin geçeceğini ümit ediyorum” yanıtını verdi.
"Osman Kavala kimdir? Ne iş yapar? Mal varlığı nereden gelir, bunları ne için kullanır?" sorusu üzerine ise "Osman Kavala, varlıklı bir tüccar ailenin oğlu. Mübadele sırasında, babası çocukken Kavala’dan gelmişler. Önce tütünle uğraşmışlar, sonra şirket başka işler de yapıp büyümüş. Eşim Amerika’da The New School for Socal Research’de lisansüstü çalışmalarını yürütürken babası vefat ediyor ve Türkiye’ye dönüp işlerle ilgilenmeye başlıyor. Bir süre sonra iş dünyasından yavaş yavaş uzaklaşıyor ve sivil toplum faaliyetleriyle uğraşmaya başlıyor. TEMA’nın kurucu üyelerinden. AnaBritannica ansklopedisi yayınlanırken onunla ilgileniyor. İletişim Yayınları’nın kuruluşunda epey aktif rol oynuyor. 2000’lerin başında da Anadolu Kültür kuruluyor" dedi.
"Osman Kavala, 'İddianamedeki kurgunun temel unsurlarını teşkil eden Soros, Açık Toplum Vakfı, Taksim Dayanışması, Otpor'la ilgili bana hiçbir soru sorulmadı. Gezi olaylarıyla aramdaki tek somut bağ olarak sunulanlar: Gezi olaylarından 3 ay sonra Brüksel'de gerçekleşmiş fotoğraf sergisi
ve Taksim Meydanı'nda çekilmiş 2 adet fotoğraf' dedi. İddianamedek iddialar ile sorgu arasında boşluklar mı var?" sorusuna da Prof. Buğra şu yanıtı verdi:
Aslında Osman Kavala ve müdafiler halen hiç bir savcı sorgulamasıyla karşılaşmış değiller. Ne sorguda ne tutukluluk incelemelerinde, ne de iki duruşmada. Eşimin 1 Kasım 2017’de tutuklanmasıyla sonuçlanan polis sorgusunda sorulanların önemli bir kısmı iddianamede yer almıyor. İddianame ise, tutukluluktan 16 ay sonra çıktı. Dolayısıyla savunma hakkı büyük ölçüde engellenmiş durumda ve 'Osman Kavala neden hala tutuklu?' sorusunun cevabı hç belli değil. Yer yurdu belli bir insanın, mesela adli kontrolla tutuksuz yargılanacak yerde, hangi kaçma veya delil karartma süphesiyle dört duvar arasında tutulduğunun açıklaması yok.
Hakkında iki dosya olması ne anlama geliyor?
Burada gerçekten acayip br durum var. Osman Kavala hakkında, tek bir sorgu ve tek bir mahkemenin (1. Sulh Ceza Mahkemesi) verdiği tek bir tutuklama kararı var. Soruşturma TCK 309 ve TCK 312 madde sayısıyla başladı. Ama soruşturma devam ederken, savcılık dosyanın tefrikne kara veriyor, tutukluluk kararını da ikiye bölüyor ve bunu bir mahkeme kararı olmaksızın yapıyor. Avukatlar bunu, eşini görmedikleri ve anlamakta zorlandıkları bir hukuksuzluk olarak görüyorlar. Çok acayip ve çok da ürkütücü, çünkü tek bir tutukluluk kararının ikiye bölünmesi tek bir tutukluluk kararının çoğaltılması anlamına geliyor. Birine yeteri kadar inandırıcı delil bulunamazsa ötekiyle devam edebilecek bir tutukluk durumuna zemin hazırlıyor."