Sezai Temelli: Kayyımlar seçim işareti

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, aralarında kayyım atamalarının da yer aldığı iktidarın son dönem politikalarıyla ilgili AK Parti içinde de rahatsızlıklar olduğunu söyledi. Temelli, “Artık siyaset yapamaz hale gelmiş bir siyasi partiden bahsediyoruz. Deyim yerindeyse MHP iktidar, AKP bürokrasi olmuş durumda” dedi. Kayyım atamalarına tepkinin siyasetçiler için turnusol kağıdı olduğunu belirten Temelli, HDP’nin kapatılması tartışmalarıyla ilgili de, “Bu ülke Vatan Partisi’nin, Destici’nin, Perinçek’in aklı ile yönetilecek bir yere sıkışmışsa vay halimize!” dedi. Temelli’ye göre kayyım atamaları da seçimlerin yaklaştığının göstergesi.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - HDP, Demokratik Anayasa, Yargı Paketi ve Demokrasi İttifakı kapsamında siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerini ziyarete başladı. Siyasi partiler de ilk adres CHP ardından ÖDP oldu. Saadet Partisi ve parlamento dışındaki siyasi partilerin yanı sıra İYİ Parti’den de randevu talep edildi.

31 Mart seçimlerinden sonra ortaya koydukları demokrasi ittifakı stratejisi kapsamında bu görüşmeleri yaptıklarını belirten HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, CHP ziyaretini değerlendirdi. Kayyımın kabul edilemezliği, ekonomi, yolsuzluklar gibi birçok konuda aynı düşündüklerini gördüklerini belirten Temelli, “Hem CHP hem de HDP tabanında ama her ikisinin dışındaki tabanda da bir beklenti var, bu beklentiye yanıt üretmemiz gerekiyor” dedi. Kayyımların batı illerine de uzanacağı yönündeki görüşlerini CHP’nin de kısmen paylaştığını belirten Temelli, AK Parti içinde de rahatsızlıklar olduğunu söyledi. Temelli, “Artık siyaset yapamaz hale gelmiş bir siyasi partiden bahsediyoruz. Deyim yerindeyse MHP iktidar, AKP bürokrasi olmuş durumda” dedi. Kayyım atamalarının siyasetçiler için bir turnusol kağıdı olduğunu belirten Temelli, HDP’nin kapatılması tartışmalarıyla ilgili de, “Bu ülke Vatan Partisi’nin, Destici’nin Perinçek’in aklı ile yönetilecek bir yere sıkışmışsa vay halimize!” dedi.

HDP Eş Başkanı Temelli’nin CHP ziyaretinin ardından aralarında Gazete Duvar’ın da bulunduğu bir grup gazetecinin sorularına yanıtları şöyle oldu:

CHP'yi ziyaret ettiğiniz diğer muhalefet partilerini de ziyaret ediyorsunuz, bunun amacı nedir, kayyım sonrası işbirliği mi talep ediyorsunuz?

31 Mart seçimlerinden sonra demokrasi ittifakı stratejimizi ortaya koyduk. Bu çalışmaların bir ayağı anayasa, bir ayağı yargı reformu, bir ayağı da toplumun demokrasi, barış, savaş karşıtlığı konusunda taleplerinin açığa çıkmasını sağlayacak görüşme-müzakere süreçleri yaratmak. Siyasi partileri de içine alacak ziyaretimizi ekim ayı içinde planlıyorduk. Fakat bu kayyım meselesiyle birlikte programımızı yeniden düzenledik. Bu çerçevede CHP'den başlamak üzere bütün siyasi partileri ziyaret etmeyi amaçlıyoruz. Hem diğer programı yürüterek hem de bu kayyım konusunda özellikle hem muhalefetin hem de toplumun tepki vermesini talep ediyoruz. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Bu iktidarın son 4 yılda yaptığı ne kabul edilebilir. Muhalefetin yapması, ortaklaşması gereken konuları var. Biz bu vesileyle CHP'yi ziyaret ettik, hem kayyım konusunu hem de diğer konuları konuştuk.

İYİ PARTİ İLE DE GÖRÜŞMEK İSTİYORUZ

Biz tabii bu görüşmeyi merak ediyoruz ama diğer muhalefet partilerinden randevu talep ettiniz mi, iktidar cephesi de olacak mı? 

Bütün partiler aslında ajandamızda var. Fakat şu anda iktidar bloku AKP ve MHP'nin kamuoyuna yansıyan açıklamaları, kayyımı, kayyımcı anlayışı destekler nitelikte. Aldığımız program içinde AKP, MHP yok. Bugün ÖDP, yarın Saadet Partisi ile görüşeceğiz. Gelecek hafta İstanbul'da parlamento dışındaki birçok partiyle görüşeceğiz. İYİ Parti’den de randevu almak, görüşmek istiyoruz.

İYİ Parti’ye talep ilettiniz mi? Dönüş oldu mu?

Arkadaşlarımız taleplerimizi iletiyor, şu anda iktidar bloku dışında bütün partilere ulaşmak istiyoruz. İYİ Parti’den henüz dönüş yok.

KILIÇDAROĞLU İLE BİRÇOK KONUDA AYNI DÜŞÜNÜYORUZ

Muhalefete hangi taleple gidiyorsunuz? CHP ziyaretinde talebiniz ne oldu, nasıl bir işbirliği, güçbirliği konuşuldu. 

CHP ile görüşmemizde Sayın Kılıçdaroğlu ile aynı şeyi düşünüyoruz diyebilirim. Nedir onlar? Bir kayyım kabul edilemez. Bu bir darbedir, demokrasinin içinde kalarak çözümler üretilmelidir. Bu konuda tüm muhalefet, tüm toplum üzerine düşeni yapmalıdır. Bu konuda aynı şeyleri düşünüyoruz ve bunda bir gariplik yok. Çünkü siyasetin doğası böyle olmak zorunda. Böyle düşünmeyen olağanüstü durumu kabul ediyor anlamına geliyor ki, bugünkü kayyım uygulaması OHAL uygulamasıdır aslında. OHAL’ci bir zihniyet kendisini bir kez daha teşhir etmiştir. Bunların nedenleri konusunda da aynı şeyleri düşündüğümüzü gördük. Bir tanesi iktidarın ekonomi politikaları, yolsuzluk. Kayyımda talan meselesi çok net ortaya çıkmıştır. Diğer önemli bir konu kayyıma karşı çıkmak aslında bir demokrasi arayışıdır. Bu demokrasi meselesinde herkes üzerine düşeni yapmak zorundadır. Evet siyasi partilerin farklılıkları vardır, farklı çizgileri vardır ama bütün siyasi partiler bir demokrasi zeminine ihtiyaç duyar. Bu konuda da aynı şeyleri düşündüğümüzü söyleyebilirim. Yani Türkiye'nin bir anayasaya ihtiyacı vardır, bu anayasa bir demokrasi zemini sunmaktadır. Eğer bizim 12 Eylül anayasasından kurtulmuş toplumun kendini içinde bulabileceği bir anayasası olsaydı, bugün zaten bir kayyım rezaletiyle karşı karşıya kalmayacaktık. Genelde bu konular üzerinde konuştuk.

'PROTESTOLARA SICAK BAKMIYORUM' AÇIKLAMASI

Kılıçdaroğlu’nun protestolara sıcak bakmadığı yönündeki açıklamasını eleştirmiştiniz. Bu konuyu gündeme getirdiniz mi?

Evet onu ben de eleştirdim, kamuoyu da eleştirdi, ama görüşmede o konu gündeme gelmedi. Her partinin kendine has siyasi çizgisi, kendine has bir eylem programı var. Benim eleştirim Palet Fabrikası üzerineydi. Gerçekten ülke yangın yeri, herkesin yangına müdahale etmesi lazım, yangını söndürmesi lazım. Yangın metaforunu da özellikle kullandım. Türkiye'de orman kalmadı. Şu anda toplu iş sözleşmeleri sürüyor, yoksulluk göstergelerine baktığımızda bütün ocaklar yanıyor ve bir de tabii bu kayyımlarla birlikte vicdanlar yanıyor. Yani insanlar artık adalet duygusunu yitirmeye başladılar. Çağrımız bu yöndeydi, yani bir adalet meselesi üzerindendi. Görüşmede bu konu gündeme gelmedi ama bir şey yapmalı konusunda şunu söyleyebilirim, herkes bunu hissediyor. Evet, bir şey yapmalıyız, özellikle Türkiye'nin demokrasi konusunda barış konusunda toplumsal barış konusunda çözmesi gereken acil sorunları var ve bu acil sorunları konusunda bir mutabakat var. Zaten bizden sonra MYK'ları vardı, sonra da sözcülerinin açıklamalarına baktığınızda bu minvalde açıklama da kendilerinden geldi.

TABANDAKİ BEKLENTİYE YANIT ÜRETMELİYİZ

Nasıl bir işbirliği olabilir, bir yol-yöntem önerdiniz mi?

31 Mart'a giderken de, 23 Haziran'a giderken de işbirliği ya da alışılagelmiş ittifaklarla gitmedik. Demokratik kamuoyu dediğimiz geniş halk kesimleri tarafından desteklenen bir kabul oldu. Bu kabulün kıymetli olduğuna vurgu yaptım. Hem CHP hem de HDP tabanında ama her ikisinin dışındaki tabanda da, aslında bir beklenti var, bu beklentiye yanıt üretmemiz gerekiyor. Bu beklentiye yanıt üretirken, kendi özgürlüklerimizi koruyarak, kendi siyasi parti farklılıklarımızı koruyorsak ortak bir zeminde bunları üretebiliriz. Bunlar için illa bir pazarlığa işbirliğine gerek yok. Siyaseten ortaya koyacağımız atacağımız adımlar toplumun beklentilerini karşıladığı sürece mesele hallolmaya başlar. Şu anda bir seçim atmosferinde değiliz. Seçim stratejileri, taktikleri ya da o dönemde ortaya çıkmış ittifaklar ötesinde bir toplumsal ittifaka ihtiyacımız var, bunu yaparken de bu hassasiyeti gözeten bir yerden adım atmalıyız. Toplumun gerçekten de beklentileri bu yönde. Kayyım atanan illerde, sadece Kürt halkında değil, batı da aynı şeyi görüyorsunuz. Eğer bu konuda bir şey yapmazsak, sadece Kürt illeri ile sınırlı kalmayacağını dile getirdim. Çünkü bu bir zihniyet. Bu demokrasiden, hukuktan kaçan ve ülkeyi kayyımcı anlayışla yönetmeyi arzulayan bir zihniyet. Şimdi buna karşı çıkmazsak, bu yayılacak. Kürt illeri ile başlamalarının nedeni Kürt düşmanlığı, savaş politikaları ve buradan yarattıkları yoz milliyetçilik konsolidasyonu üzerinden bunu topluma dayatabiliyorlar. Böyle bir hafızaları var, böyle bir bagajları var.

Sezai Temelli başkanlığındaki HDP heyeti dün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü.

CHP, kayyım atamalarının batı illerine de uzanabileceği görüşünüzü paylaşıyor mu?

Evet kısmen paylaşıyor. Bir kayyım riskinin devam ettiği, bu otoriter anlayışın burada durmayacağı konusunda farklı bir şey dile getirmediler. Ama buna karşı ne yapmalı konusunda tabii ki farklılıklar söz konusu. Ama özellikle demokrasi mücadelesi dediğimiz meselede anayasa konusu bu görüşmede ön plana çıktı diyebilirim. Bir dosya sunduk. Gittiğimiz her yere de bu dosyayı sunacağız. Dosyamızda, demokrasi ittifakından ne anladığımızı ifade eden bir çalışmamız var. Bir de anayasa ve yargı reformu çalışmamız var. Orada da ifade ettik. “Ben anayasamı yazdım, reçetem budur” değil. Bir anayasa strateji belgesi yazdık. Yargı reformu konusunda “yol temizliği” diyoruz biz buna. Çok büyük mağduriyetler var, bu mağduriyetleri nasıl kaldırılabilir üzerinden bir tartışma metni yazdık. Bu strateji tartışma metni bir çalışmaya davet. Bunu Meclis’te yapacağız. Bunun asgari koşullarını belirleyip harekete geçmek büyük önem taşıyor. Adalet Bakanı da çalışma yaptı ama Meclis'e gelmedi. Ekim ayında gelecek mi muallak. Ama bizim adım atmamız lazım. Hem yargı reformu, hem anayasa meselesi, hem de bu icraatları durduracak bir inisiyatife ihtiyaç var ki, öncelikli inisiyatif alanı da Meclis görünüyor. Meclis'te muhalefet partileri başta olmak üzere bu adım atılabilir.

AKP İÇİNDE DE RAHATSIZLIKLAR VAR

AKP'nin de içinde bu gidişattan önemli rahatsızlıkların olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık siyaset yapamaz hale gelmiş bir siyasi partiden bahsediyoruz. Kendi varlık nedeninin artık sorgulandığı bir durumla karşı karşıyayız. Düşünsenize bir partinin politikalarına seçimlerde ittifak yaptığınız, blok oluşturduğunuz bir başka parti karar veriyor. Kamuoyuna çıkıp Devlet Bahçeli ne açıklarsa AKP onun uygulayıcısı haline geliyor. Yani deyim yerindeyse MHP iktidar, AKP bürokrasi olmuş durumda. Böyle bir yapı AKP nin de içine sindirebileceği, AKP de birçok siyasetçinin de içine sindirebileceği bir şey değil. Zaten sinmediği için çeşitli açıklamalar geldi, işte MR çekecekler, rehabilite edecekler gibi. Böyle bir blok siyasetiyle hareket etmenin sıkıntıları var. Diğer taraftan AKP içinde geçmişin bakanları, başbakanları yeni parti çalışmaları yapıyorlar. Şimdi her şey gül gülistanlık olsa, AKP siyaset üretebilen bir mekanizma olsa, bu çalışmalar böyle karşımıza gelmez. Dolayısıyla Meclis inisiyatif almalıdır. Meclis, özellikle iktidarın vesayetinden kendini kurtarmalıdır. Bu konuda muhalefetin birlikte hareket etmesi yol açıcı olabilir. Muhalefet birlikte demokrasi, barış adına ortak adımlar, güçlü kararlı adımlar atabilirse Türkiye'deki bu gidişatı değiştirebilir.

KAYYIM ATAMALARI TURNUSOL KAĞIDI OLDU

Eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kayyım ile ilgili eleştiren açıklamaları oldu. Bu açıklamaları nasıl değerlendirdiniz?

Gül ve Davutoğlu anında bir refleks gösterdi. Yeterlidir, değildir bu ayrı bir tartışma ama refleks göstermeleri önemlidir, kıymetlidir, çünkü bunun kabul edilebilir olmadığı çok açık şekilde ortada. Demokrasinin birinci adımı sandıkla başlıyor. Bir seçme-seçilme hakkıyla başlıyor. Ondan sonra temsiliyet, katılım mekanizmalarını, sürekliliği geliştiriyorsunuz. Bu başlangıç. Buna tepki vermek çok önemli. Bu kayyım atamaları siyasetçilere bir turnusol kağıdı sundu. Demokrat mıyım, değil miyim? Tepkiler veya tepkisizlikler bunu gösteriyor.

Gül ve Davutoğlu ile bu temaslar kapsamında bir görüşme talebiniz oldu mu?

Şu an için yok.

DAVUTOĞLU KONUŞMALI AMA SORUMLU OLARAK KONUŞMALI

Davutoğlu’nun 7 Haziran-1 Kasım arasına işaret ettiği, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz” sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu açıklamaya özellikle o dönemin mağdurları olmak üzere kamuoyundan tepkiler geldi. Bizden de tepkiler geldi, çünkü o dönemin en büyük mağdurlarından biri HDP’ydi. Önemli. 7 Haziran öncesi de var. 5 Nisan mutlak tecridin başladığı süreç ile 7 Haziran arasında ciddi provokasyonlar, saldırılar yaşadı bu ülke. Erzurum’da aracımız yakıldı. Mersin il binamıza bomba konuldu. Diyarbakır mitinginde katliam oldu. 7 Haziran sonrası, adeta 23 Haziran sonrası yaşanan bir akıl devreye girdi. Ceylanpınar’da 2 polis katledildi. Bunların katilleri diye gözaltına alınıp, tutuklananların hepsi beraat etti ve olay açıklığa kavuşmadı. Sonrasında Suruç, Ankara katliamı, Cizre, Sur... O tarihten bu yana yaşadıklarımızın temel nedeni 7 Haziran seçim sonuçlarının kabul edilmemesi. Yine sandığa karşı çıkan bir irade ortaya konuldu. Sanki o dönemin muhalefet partisi lideri gibi konuşuyor ama bunun içinde Davutoğlu da var. Evet konuşmalı, ama bütün bu dönemin birinci elden sorumluları olarak bizatihi tanık olduğu, içinde bulunduğu şeyleri açıklamalı. O dönemin mağdurları, mağdur aileleri, herkes bunu bekliyor. Meselenin kapısı aralanmıştır. O dönemin kirli sırları saklı kalamayacaktır. Davutoğlu’nun sözleri bu kapıyı aralamaktır. Biz kendisinden açıklama bekliyoruz.

Temelli: Rüşvetin belgesi olurmuş, kayyım illerinde açığa çıktıTemelli: Rüşvetin belgesi olurmuş, kayyım illerinde açığa çıktı

SEÇİMLER BİZE YAKLAŞIYOR

Bu gelişmeler erken seçim olasılığını artırdı mı yoksa tersine 2023’te olma ihtimalini güçlendirdi mi?

Daha önce bir röportajda seçimin tarihini siyaset belirler demiştim. Bu gelişmeler aslında seçimi hızla öne çekiyor. Seçimlerin 2023’te olmasını sağlayacak yegane şey demokrasi konusunda atılacak adımlardı. Türkiye demokratikleşmeye dönük adımlar attıkça mevcut siyaset kabul edilebilir bir yol alabilirdi. Bunun için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gerçek anlamda masaya yatırılmalıydı. Cumhurbaşkanının partili olması konusu, Parlamentonun yetki ve inisiyatiflerinin artırılması, Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yönetilen bir ülke değil, yasalarla yönetilen bir ülke olması, yargı bağımsızlığı gibi konular önümüze geldikçe seçimler 2023’e doğru gidebilirdi. Tüm bu konularda bırakın çözüm üretmeyi sorun üreten bir mekanizma çalışıyorsa, seçilmişlere 4 ay sonra kayyım atanıyorsa bu seçim tarihini hızla öne doğru çekiyor anlamına gelir. Seçimler şimdi bize yaklaşıyor.

BU ÜLKE PERİNÇEK AKLIYLA YÖNETİLECEKSE VAY HALİMİZE!

Son dönemde HDP’nin kapatılması yönündeki çağrılar görüyoruz. Batasuna örneği verildi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, kapanma olasılığına karşı bir yedek parti hazırlığınız var mı?

Bu ülke Vatan Partisi’nin, Destici’nin Perinçek’in aklı ile yönetilecek bir yere sıkışmışsa vay halimize. Parti kapatma meselesi zaman zaman önümüze geliyor. Batasuna örneği bir kere çok anlamlı bir örnek değil. AİHM’e ya da o döneme baktığınızda alıp değerlendireceğiniz bir örnek değil. Böyle bir şey bulmuşlar bunun üzerinden gündem yaratmaya çalışıyorlar. HDP’nin kapatılması mevzusunu bu dönem gündeme getirmeleri ne kadar acze düştüklerini, çaresizliklerini gösteriyor. HDP, demokrasi, barış konusunda konuşuyor. Siz iktidar olarak toplumsal barışı dinamitliyorsanız, savaştan başka bir politika elinizde kalmamışsa, siz demokrasiden kaçar bir hale gelmiş, bütün demokratik kurumları tasfiye etmekten başka elinizde bir şey kalmamışsa evet parti kapatmak da gündeminize gelebilir. Bu ne denli acze düştüğünüzü gösteriyor. Türkiye’de parti kapatma koşulları zorlaştı ama bütün bu konuştuğumuz meseleler hukuki değil siyasi mesele. İktidar ile HDP bugün karşı karşıya gelmiş durumda. İktidar bir darbe aklı, HDP ise bir demokrasi aklı ile hareket ediyor. Türkiye bu iki meseleyi değerlendirecek. Tüm bu gelişmelere siyaset karar verecek.İktidar tekçi bir anlayışa kendisini hapsetmiş görünüyor. Bu Türkiye’nin hayrına değil. Bu konunun tartışılması bile bugün dünya kamuoyuna bakıldığında Türkiye’yi çok kötü bir yere sürüklüyor.

ULUSLARARASI KURUMLAR HAREKETE GEÇMELİ

Kayyım atamalarını uluslararası platforma taşıyacak mısınız?

Tüm uluslararası platformlara taşıdık. Şu an tepki düzeyinde. AP, Avrupa Konseyi kapalı şu anda. Ama önemli tepkiler var. Platformlara taşımakla kalmayacağız. Önemli olan harekete geçmelerini sağlamak. Özellikle uluslararası kurumların harekete geçmesini sağlayacak çalışmalarımız var. Türkiye içinde de bu konuda hukuki süreci başlattık.

Nasıl bir hukuki süreç ileteceksiniz?

Özellikle İdare Mahkemesi'ne itirazımız olacak. Çünkü İçişleri Bakanlığı tasarrufu olduğu için idari işlem. Buna itiraz edeceğiz. Danıştay, Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yolu ve AİHM.