Saruhan Oluç: Sağlık üzerinden politika yapmak tarzımız değil

HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, TSK'nin Suriye'ye düzenlenmesi olası harekatı eleştirdi. Harekatın 'barış, huzur ve demokrasi getirmeyeceğini' söyleyen Oluç, Bahçeli'nin sağlık durumuyla ABD büyükelçiliği tarafından Twitter'da yapılan Babahan'ın mesajının paylaşılması ile ilgili olarak da, "Biz bugüne kadar Bahçeli dahil olmak üzere hiç kimsenin sağlığı üzerinden politika yapmadık, yapmayı da doğru bulmuyoruz" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, AK Parti - MHP iktidarının sarsıldığını ve ittifakın iktidarını Suriye’ye askeri harekat ile sağlamlaştırmaya çalıştığını söyledi.

Oluç kendisine, Amerikan elçiliğinin Ergun Babahan'ın tweet'ini beğenmesi üzerine maslahatgüzarın Dışişlerine çağrılması hakkındaki düşünceleri sorulduğunda şu yanıtı verdi:

"Biz bugüne kadar Devlet Bahçeli dahil olmak üzere hiç kimsenin sağlığı üzerinden politika yapmadık, yapmayı da doğru bulmuyoruz. Tarzımız değildir ve olmayacak. Bizim derdimiz insan sağlığı ile ilgili değildir. Bizim derdimiz politik görüşler ve önerilerle ilgilidir. Dolayısıyla sağlık üzerinden politika yapılması, beklentiye girilmesi bizim tarzımız değildir. Bundan sonra da olmayacaktır."

MHP Lideri Bahçeli'nin Kılıçdaroğlu'nun yargılanması teklifini değerlendiren Oluç şu ifadeleri kullandı:

"Bu aynı zamanda AKP ve MHP ittifakının zaafiyetini de gösteren bir öneridir. Seçimde kazanamadığını, dokunulmazlık zırhını kaldırarak elde etmek ya da 3 büyükşehire kayyımlar atayarak elde etmek. Bunların demokrasi ile demokratik zihniyetle hiçbir alakası yoktur. Hele hele şu CHP-HDP ilişkilerini araştırma komisyonu kurulması meselesi en ilginç olanıdır. Biz bunu pek ciddiye aldık doğrusu. Hatta diyoruz ki, gelin Meclis’te bir araştırma komisyonu kuralım. Böylelikle bu işi MHP tek başına yapmamış olur. Hep beraber araştırırız. İşin mizahı bir yana, böyle adımların, böyle bir zihniyetin demokratik siyasetle zerre kadar alakası yoktur. Hedef toplumsal ve siyasal muhalefeti susturmak ve bastırmaktır. Hakları çiğneyerek bunu yapmaktır, özgürlükleri ortadan kaldırarak bunu yapmaktır ve hukukun üstünlüğünü tamamen yok ederek bunu yapmaktır."

Oluç'un konuşmasından satır başları şöyle:

'HAREKAT BARIŞ VE HUZUR GETİRMEYECEK'

"Yine bir askeri harekat haberiyle güne başladık. Haftalardır sürdürülen açıklamaları, gelişmeleri ve haberleri yakından takip ediyorduk. Konuya yönelik çeşitli zamanlarda görüşlerimizi ve eleştirilerimizi ifade ettik. Öyle anlaşılıyor ki, artık son aşamaya gelindi. Harekat huzur, barış ve demokrasi getirmeyecek.

Suriye’nin kuzeyine ve doğusuna yönelik bir askeri harekat her an başlatılabilir. Öyle bir durumdayız. Şunu en başında özellikle vurgulamak istiyorum: Suriye’nin kuzeyine ve doğusuna yapılacak bir askeri harekat bu bölgeye barış, huzur ve demokrasi getirecek özellikte olmayacaktır. Bunu net olarak söyleyelim. Biz bunu ilk defa da söylemiyoruz. Daha evvelki tartışmalarda hep dile getirdiğimiz bir konudur. Evet, başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da çok ciddi sorunlar var ve bu sorunların aşılabilmesi için hangi adımların atılması gerektiğine ilişkin fikirlerimizi söyledik defalarca."

ASKERİ GÜÇLE BÖLGE GÜCÜ OLUNMAZ: Suriye’de ve Irak’ta demokratik rejimlerin tesis edilmesi ve geliştirilmesi için askeri güçle değil demokrasiyle, müzakereyle adımların atılması gerekiyor. Özellikle Suriye’de iç savaşın sona ermesi ve demokratik bir rejimin gerçekleşmesi için bu adımların atılması gerekiyor. Askeri güçle bölge gücü olunamaz. Askeri güçle bölgede hakimiyet sağlama hedefleri tarihsel olarak da baktığımızda her zaman geri tepmiştir. Suriye‘de, Irak’ta, komşularımızda demokratik rejimlerin gelişmesi için Türkiye’nin demokrasiyi, insan haklarını savunan, barış ortamını tesis eden, güçlü ekonomisi ve demokrasisi ile hukukun üstünlüğünü ören örnek ülke olmasıdır gerekli olan.

ÇÖZÜM ASKERİ HAREKATTA DEĞİL: Bu konudaki görüşlerimizi bir kez daha vurgulamış olalım. Çözüm askeri harekatta değildir. Çözüm politikadadır, çözüm demokrasidedir, insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü sağlamaktadır. Özellikle Suriye’de farklı inanç ve etnik kimliklerin varlıklarını ve eşitliklerini korumak ve birlikte yaşam alanlarını genişletmektir. Esas itibariyle böyle bir anlayış üzerine Suriye’de, Irak’ta ve diğer bölge ülkelerinde demokrasi, barış ve huzur sağlanabilir. İtirazlarımıza ve yanlış bulduğumuz noktalara kısaca değinmek istiyorum. Aylardan beri bunu söylüyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesi, sorunların güçlü yerel demokrasiyle çözülmesi gerekiyor dedik ve bunu söylemeye devam ediyoruz.

GÜVENLİ BÖLGEYLE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ SAĞLANMAZ: Suriye’nin toprak bütünlüğü, güvenli bölge anlayışı ile sağlanamaz. Güvenli bölge anlayışı Suriye’nin toprak bütünlüğünün ihlal edilmesi demektir. Bir komşu ülkenin toprakları üzerinde ameliyat yapılmasıdır güvenli bölge anlayışı. Bu nedenle mesele Suriye’nin toprak bütünlüğünün savunulmasıysa, ki biz bunu savunuyoruz, o zaman söyleyelim ki, güvenli bölgeyle bu toprak bütünlüğü bağdaşmaz. Uluslararası hukuk, devletler arası hukuk ve egemen devletler arasındaki ilişkiler açısından baktığınızda güvenli bölge anlayışı toprak bütünlüğü ile uyuşmaz.

ABD TÜRKİYE'NİN KUCAĞINA SAATLİ BOMBA BIRAKTI: İkinci konu, komşu ülkenin bir bölgesinde demografik yapının değiştirilmesi anlayışıdır. Bu da o ülkeye huzur, barış ve refah getirmez. Tam tersine o ülkedeki karışıklıkların, kaosun sürmesi ve artması anlamına gelir. Orada yaşanacak her türlü olumsuzluğun da dönüp dolaşıp Türkiye’ye taşınması anlamına gelir. Yapılan açıklamalara dair çok büyük bir tehlikeye daha işaret etmek istiyorum. ABD, yaptığı açıklamayla, IŞİD’li esirlerle ilgili açıklamasıyla Türkiye’nin kucağına adeta bir saatli bomba bırakmıştır.

KAÇ BİN IŞİD'Lİ ESİR VAR?: IŞİD’li esirler meselesi son derece ciddidir. Avrupa ülkelerinin kendi ülkelerinden gitmiş olan IŞİD’lileri geri almaması uzun zamandır tartışma konusuydu. Ve şimdi ABD’nin “bundan sonra IŞİD’li esirler meselesinin sorumluluğu Türkiye’dedir” demesi son derece büyük bir sorun yaratmıştır. Kaç bin kişidir IŞİD’li esirler? Rivayet muhtelif 3 bin mi, 7 bin mi, 10 bin mi belli değil. Bunların yaratacağı sorunlar Türkiye açısından çok büyük iç huzursuzluklara neden olacaktır. Bu konu öyle hafife alınabilir bir konu değildir. Uyarıyoruz. Neden bunun üzerinde duruyoruz? Bu tür adımların her biri, yanlış dış politikaların Türkiye’nin iç politikasını doğrudan doğruya etkilemesi anlamına gelmektedir.

İTTİFAK İRTİFA KAYBEDİYOR: Bu adımlar Türkiye’nin içinde çok ciddi sorunlara ve huzursuzluklara yol açacaktır. AKP ve MHP ittifakının iktidarı, özellikle 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinden sonra çok ciddi bir sarsıntı yaşamıştır. Özellikle 23 Haziran seçimlerinden bugüne kadar yapılan kamuoyu araştırmalarına baktığımızda - ki bu araştırmalar sadece iktidar yanlısı şirketler değil diğer şirketler tarafından da yapılmaktadır - güvenilir bütün kamuoyu araştırmaları AKP-MHP ittifakının çok ciddi bir şekilde mevzi kaybettiğini,  çok ciddi şekilde irtifa kaybettiğini göstermektedir. Çekirdek oyların yüzde 27 ile yüzde 30 arasında değiştiği bir AKP oy oranı söz konusudur. İşte AKP-MHP ittifakı sarsılmakta olan iktidarlarını yeni bir askeri harekat temeli üzerinde sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Bu harekat Suriye’ye huzur, demokrasi getirme harekatı değildir. Türkiye’de AKP-MHP iktidarını sağlamlaştırma harekâtıdır. Bunların hepsi son derece vahim göstergelerdir.

BUNLARIN HEPSİ TÜRKİYE'YE TEHDİT: Bakın Urfa’da bir otelde bir grup insan toplanıyor ve Suriye Milli Ordusu’nu ilan ediyor. Bu Türkiye’nin alışmış olduğu bir şey değildir. Siz komşu ülkede savaş sürdürecek bir ordunun ilanını kendi ülkenizde yaptırıyorsunuz. Siz Hamza Tümeni ve Süleyman Şah gruplarının askeri eğitimlerini yaptırıp Suriye topraklarına onları gönderiyorsunuz. Bunların hepsi son derece vahim sonuçlara yol açacak olaylardır. Bunların hepsi Türkiye açısından tehdittir.

DOKUNULMAZLIKLARI KALDIRMAK DÜŞMANLIK TEKLİFİDİR: Bakın bu ortam geliştiği zaman Türkiye nelerle karşı karşıya kalıyor? Başlatılmış olan yeni bir dokunulmazlık tartışması var. Kimin dokunulmazlığı CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı tartışması. Elbette bu başka milletvekillerine de sirayet edecek bir tartışmadır. Türkiye, dokunulmazlıkların Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen kaldırılmasıyla büyük sorunlar yaşamıştır, yaşamaya da devam etmektedir. Şimdi bir kez daha bu konu gündeme getirilmiştir. Yani seçimde yenemediğini, hapse attırarak sorunu çözme teklifidir dokunulmazlıkların tekrardan tartışılması ve kaldırılması. Yani bu tartışma aslında demokrasideki bazı mekanizmaları kullanarak demokrasiyi ortadan kaldırma teklifidir. Demokratik siyasete düşmanlık teklifidir.

YARGIDA TUZ KOKTU: Hukukun üstünlüğü deyince, bir de yargı paketi geldi. Komisyonda görüşmeler  devam ediyor ve bu hafta komisyonda sonuçlanacak. Bu paket geldiği zaman da söyledik, bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Türkiye’de yargı reformu ihtiyacı çok açıktır. Çünkü yargıda tuz kokmuştur. Yargı bağımsız ve tarafsız değildir artık. Dolayısıyla yargıda demokratik bir reforma gerçekten ihtiyaç vardır. Ama gelen paket yargıdaki bu demokratik reform ihtiyacına cevap veren bir paket değildir. Adında adalet kavramı olan bir parti iktidardadır. Ama Türkiye’de kamuoyu yoklamalarına baktığımızda adalet mekanizmasına, yargıya olan güven en alt seviyeye düşmüştür. Yıllardan beri bu kadar aşağıya düşmüş yargıya güven oranıyla karşılaşılmamıştır. 12 Eylül döneminde bile durum böyle olmamıştır.

BU PAKET İHTİYACA CEVAP VERMİYOR: Dolayısıyla adında adalet kavramı geçen bir partinin iktidarında yargının bu kadar büyük adaletsizlik dağıttığı; adaletsizlik duygusunun bu kadar derinleştiği bir dönem hiç yaşanmamıştır, şimdi yaşanıyor. O zaman demokratik bir yargı reformu ihtiyaçtır, ama bu paket bu ihtiyaca cevap vermiyor. Uluslararası alanda da bunun ihtiyaç olduğu görülüyor. AİHM’in 2018 kararlarına baktığımızda bu çok net olarak ortadadır. Türkiye aleyhine verilmiş olan 146 kararın 41'i adil yargılama hakkının ihlali, 40’ı düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali ile ilgilidir. Demek ki AİHM’deki kararlar da Türkiye’deki yargı sisteminin çöktüğünü ortaya koymaktadır.

DOĞRU DEĞİŞİKLİK YAPIN, MAKYAJ YAPMAYIN: Hak temelli ve vicdan temelli bir yargı sistemine ihtiyaç vardır. Yargının bağımsız ve tarafsız olduğu bir sisteme ihtiyaç vardır. Adaletsizlik duygusunu derinleştirecek değil, tam tersine adaletsizliğin ortadan kaldırıldığını hissettirecek bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Hukuk ve yargı alanındaki gerilemelere düzeltecek maddeler bu pakette yer almamaktadır. Bu yargı paketinin içinde olan TMK 7/2 maddesine ilişkin düzenlemeye kısaca değinmek istiyorum. Niye yapılıyor bu düzenleme? AİHM içtihatlarına uyum sağlamak için yapılıyor. Peki ilk kez mi yapılıyor? Hayır. Bakın 5 kez TMK 7/2 bugüne kadar değiştirildi. Şimdi 6’ncı kez değiştiriliyor. Hedef ne? AİHM içtihatlarına uyum sağlamak. AİHM içtihatları çok açık ve net. Bunun için 6. kez değiştirmeye ihtiyaç varsa, doğru dürüst bir değişiklik yapın. Bir makyaj yapmayın. Yargı paketi ile ilgili eleştirilerimizi sunmaya devam edeceğiz. Genel Kurul’da da bunları tartışacağız. Önergelerimizle somutlaştıracağız. Fakat bir kez daha vurgulamış olalım ki, bu yargı paketi tuzun kokması halini ortadan kaldıracak bir paket değildir.

HAREKAT BASKILARI ARTIRACAK: KHK’liler, Soma madencileri, Kaz Dağları protestoları engelleniyor, Kürtler saldırıya uğruyor. Diyorum ki, Suriye’ye yönelik bir askeri harekat Türkiye’de olan gerilimin ve baskının artmasına neden olacak. Son günlerde olan birkaç olaya değineyim. Hafta sonunda Ankara’da KHK ile ihraç edilenlerin toplantıları yasaklandı, toplantı yapmaları zor kullanarak engellenmeye çalışıldı. Bir toplantı yapmakta sorun nedir, belli değil. Öbür taraftan yıllardır haklarını alamayan Soma madencileri haklarını almak için yürüyüş yapmak istiyor, hala engelleniyorlar. Kaz Dağları protestocularına gözaltı yapıldı. Daha sonra bırakıldılar, ama Kaz Dağları meselesini kaşımayın denildi. Bir Amedspor taraftarı ‘Kürt müsün?’ diye sorulup linç edildi. Bir taksi şoförü ‘Kürt müsün?’ diye sorularak polisler tarafından dövüldü.

ÇELİK'İN SÖZLERİ ŞAKA GİBİ: Bizim örgütlerimiz, il ve ilçe teşkilatlarımız imza topluyorlar. Ne için; seçme ve seçilme haklarımızın ihlali sona erdirilsin diye. Yani kayyımlarla ilgili operasyonlar sona ersin, görevden alınanlar görevlerine geri dönsün diye imza topluyorlar. İmza toplayanlara gözaltı yapılıyor. Şimdi bütün bunlar yaşanırken, Ömer Çelik diyor ki, “Yeni İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıyoruz.” Şaka gibi. Siz bir taraftan askeri harekat yaparken, öbür taraftan buna ilişkin her türlü eleştiriyi ya da toplumsal sorunlara ilişkin her türlü muhalif adımı baskı ve zor yoluyla engelleyeceksiniz, aynı zamanda da İnsan Hakları Eylem Planı açıklayacaksınız. Tamamen bir şaka, bir makyaj. Daha önce 1 Mart 2014'te bu içerikli bir eylem planı açıklanmıştı. Ne oldu bu 35 sayfalık eylem planına? Son 5 senede bu plana çok uyuldu da, şimdi onun bir adım sonrasını mı planlıyorsunuz? Öyle bir şey de söz konusu değil. Bugün Türkiye’de yargı alanında, demokraside, hukukun üstünlüğü, insan hakları konularında adımlar atılması elzemdir. Ama bunun yolu Türkiye’nin bölgede askeri harekatlara girişmesi, Suriye üzerinde ameliyat yapması değildir. (HABER MERKEZİ)