Selçuk Mızraklı'ya tahliye çıkmadı

19 Ağustos'ta görevden alınıp yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın, itirafçı Hicran Berna Ayverdi'nin ifadeleri doğrultusunda 22 Ekim'de tutuklanıp hakkında "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla 7 yıl 6 ay ile 15 yıl arasında değişen hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması Diyarbakır 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesinde yapıldı. Mızraklı'nın tutukluluk halinin devamına karar veren mahkeme, duruşmayı 10 Şubat'a erteledi.

Google Haberlere Abone ol

DİYARBAKIR - Yerine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı hakkında açılan dava bugün görüldü. Savunmanın ardından mahkeme heyeti Mızraklı’nın tutukluluk haline devam kararı verdi. Bir sonraki duruşma 10 Şubat 2020’de olacak

Duruşmayı takip etmek üzere adliyeye gelenler arasında DBB Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, DTK Eşbaşkanı Bedran Öztürk, HDP milletvekilleri ve Diyarbakır İl Örgütü, CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, KKP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek, Emek Partisi MYK Üyesi Yusuf Karataş, Mardin Baro Başkanı Avukat İsmail Elik ile çeşitli kurumların temsilcileri yer aldı.

Mızraklı, yargılandığı duruşmaya tutuklu bulunduğu Kayseri Bünyan T2 Ceza İnfaz Kurumu’ndan Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katıldı.

TANIKLAR İDDİALARI DOĞRULAMADI

Duruşmada dinlenen tanıklara, Mızraklı'nın doktorluk yaptığı dönemde örgüt üyelerini tedavi ettiği yönündeki iddialar soruldu. Mızraklı ile birlikte aynı dönemde çalışmış olan tanıklar, bu ifadelerin doğru olmadığını söyledi. Selçuk Mızraklı ile aynı dönemde hastanede çalışmış olan anestezi uzmanı tanık doktor, kayıt altına alınmadan bir hastanın hastaneye kabul edilmesinin mümkün olmadığına dikkat çekti. Tanık doktor, hazırlık yapılmadan ve bizzat kendisinin kontrolünden geçmeden bir hastanın ameliyata alınamayacağını, böyle ağır ameliyat geçirmiş birinin sabah taburcu edilemeyeceğini, edilse derhal öleceğini, hiçbir hekimin bu sorumluluğu almayacağını söyledi. Tanık doktor, Selçuk Mızraklı’nın hastanede gece nöbetine kalmadığını da vurguladı.

TANIK İTİRAFÇIYI YALANLADI

Tanık olarak dinlenen hastane çalışanları da o dönemde Selçuk Mızraklı’nın kayıt dışı hasta ameliyat ettiğine tanık olmadıklarını anlattılar. Selçuk Mızraklı’nın bir örgüt üyesini ameliyat ettiğini iddia eden itirafçı bunu Mustafa isimli hastane çalışanından duyduğunu söylemişti. Tanık olarak dinlenen 'Mustafa' böyle bir şey duymadığını, itirafçıya da böyle bir bilgi vermediğini söyledi.

MIZRAKLI TAHLİYESİNİ İSTEDİ

Duruşmaya SEGBİS’le katılan Selçuk Mızraklı savunma yaptı. Başkanlığını yaptığı Sarmaşık Derneği hakkında bilgi veren Mızraklı, itirafçının beyanları üzerine ise, “Böyle bir ameliyat yapıp kişiyi aynı sabah taburcu etmiş olsam şu anda taksirle insan öldürmekten yargılanmam gerekirdi” dedi. Tutukluluk haline son verilmesini talep eden Mızraklı, şehrinden, memleketinden hiçbir yere gitmeyeceğini söyledi.

Söz alan Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın da mahkemede gerçek anlamda bir yargılama yapılmadığını, bütün bunların kayyım politikasını meşrulaştırmak için olduğunu söyledi. Aydın Selçuk Mızraklı’nın Kayseri'de hapiste olmasının AİHM kararına göre hak ihlallerine yol açtığını belirtti.

USULE AYKIRI İFADE ALINMIŞ

Cihan Aydın, Selçuk Mızraklı’nın katıldığı etkinliklerin, örneğin Newroz etkinliğine katılmasının yargılama konusu olduğunu, oysa bu etkinliklerin meşru olduğunu ve bir milletvekili olarak bu etkinliklere katıldığını, o dönemde dokunulmazlığı olduğunu anlattı. Cihan Aydın Selçuk Mızraklı aleyhine ifade veren tanığın usule aykırı bir şekilde tanıklık yaptığını, bu sebeple tanıklığının hükme esas alınamayacağını, bu ifadeye dayanılarak yargılama yapılmasının mahkeme heyeti dahil herkesin güvenliğini tehdit ettiğini söyledi.

DERNEK 4 BİN 600 AİLEYE DESTEK OLDU

Duruşmada söz alan Avukat Mehmet Emin Aktar, soruşturma aşamasındaki ve aleyhe tanıklık yapan kişinin tanıklığının alınmasındaki usulsüzlükleri anlattı. İddianamede yer alan istisnai doğru bilginin Selçuk Mızraklı’nın Sarmaşık Derneği Başkanlığı yapması olduğunu söyledi. Mehmet Emin Aktar, AK Partili siyasetçilerin de içinde yer aldığı Sarmaşık Derneği’ni kuran kişilerin ismini okudu. Derneğin bugüne kadar usule aykırı iş yaptığının tespit edilmediği, toplanan bağışlarla 4 bin 600 aileye düzenli olarak gıda yardımı yapıldığı, derneğin OHAL döneminde KHK ile kapatıldığı bilgisini verdi.

'TANIK DAHA ÖNCE DİKKATE ALINMADI'

Avukat Zülal Erdoğan da soruşturma aşamasında usulsüzlükler yapıldığını, benzer bir soruşturmada aynı tanığın usule aykırı ifadesinin dikkate alınmadığını, tutuksuz yargılama yapıldığını belirterek, “Bu dosyada da ancak benzer yönde karar verilmiş olması gerekirdi” dedi. Avukat Zülal Erdoğan, aleyhe ifade veren tanığın ifadelerindeki çelişkilere dikkat çekerek, “Tanık Selçuk Mızraklı ile aynı dönemde hastanede çalıştığını söylüyor ama SGK kayıtlarına göre aynı dönemde çalışmamışlar” dedi. Erdoğan, tanığın ifadesinin tamamen kurgu olduğunu söyledi.

Erdoğan, Selçuk Mızraklı’nın Veni Vidi Hastanesi'nde kıdemli cerrah olarak çalıştığını, hiçbir zaman gece nöbetine kalmadığını, tanıkların da bunu doğruladığını, dosyada kanuna uygun tek bir delil olmadığını söyledi ve tahliye talebinde bulundu. Karar için verilen aranın ardından mahkeme, Selçuk Mızraklı‘nın tutukluluk halinin devamına karar verdi. Bir sonraki duruşma 10 Şubat’ta görülecek.

Mızraklı’nın savunmasından bazı bölümle şöyle;

700 KM UZAKTAN SAVUNMA YAPIYORUM: Bu kadar çok mesnetsiz suçlamanın yapıldığı bir kovuşturmada insan neresinden başlayacağını sorguluyor. Hani malum hikayedeki gibi: Deveye sormuşlar neden boynun eğri, o da cevap vermiş nerem doğru diye. Benim açımdan bu kovuşturmanın neresi doğru oradan başlayayım karmaşası yaşıyorum. Son yıllarda mahkemelerde oldukça sık karşılaştığımız bir durum var. Suçlanıyorsunuz. Ortada hukukun evrensel değerlerine ve bilimsel kabullerine tekabül eden bilgi ve belgeler yok. Birey olarak ben suçsuzluğumu, üstüne üstlük tutuklu ve 700 km uzaktan yapmak durumunda kalıyorum. Tutuklanmak bir yana nakledilirken yolda bir kaza ile karşı karşıya kalsak, can yitimleri olsa kim hesabını verebilecek veya Sayın Selahattin Demirtaş’ın ailesinin yaşadığı bir kaza aynı şekilde ziyaretime gelen ailemin başına gelecek olsa, kim nasıl hesap verecek? Aynı durum avukatlarımızın defalarca olan gidiş gelişleri için de geçerli. Trafik kazalarında kaybedilen rakamlardan olabiliriz.

SON 3 YILDA 16 BİN HDP'Lİ GÖZALTINA ALINDI: Uzun bir dönemdir HDP’nin kuşatma, itibarsızlaştırma, karalama ve adeta paralize edilmeye çalışılması sistematik bir programa ve iktidar politikasına dönüşmüştür. Hdp ve bütün olarak demokratik çevreler 21. yüzyıl tarzı “tedip ve tenkil” operasyonları ile karşı karşıyalar. Gün geçmiyor ki bir yerlerde HDP’lilere dönük gözaltı ve tutuklamalar yaşanmasın. Son 3 yılda 16 bin HDP’li gözaltına alınmış 4 bin 500’ü tutuklanmıştır. Terör sözcüğü adete sihirlenmiş, hipnotize edercesine topluma karşı kullanılıyor. Yerel seçim sürecinde bu paranteze alınmanın ne kadar kolay olduğu muhalefetçe de görüldü. Oysa ki en büyük terör, bir bütün olarak toplumu kriz, çatışma ve kutuplaştırma politikaları ile post-travmatik stres sendromuna sokan iktidar sahiplerince üretilmektedir. Onun içindir kadın cinayetleri, toplu intiharlar, güvensizlik, karamsarlık, umutsuzluk ve gelecek endişesi başını almış gidiyor.

KÖTÜLÜK SIRADANLAŞIYOR: ​Yerel seçimlerde can suyu verdiğimiz demokrasi ve muhalefet çevreleri de bütün bu yaşananlar karşısında sütten çıkmış ak kaşık değiller. Demokrasi erdemi, demokratik değerlere asgari saygı ve hürmet her şeyden önce haksız hukuksuz uygulamalar konusunda empati yapmayı gerektirir. İktidar, milliyetçilik ve İslamcılık eksenli ülke yararı diye sunduğu, içeride ve dışarıda istikrarsızlık üreten politikaları ile muhalefetin HDP dışındaki kesimlerini de hegemonik alanlarına hapsedebilmektedir. Yaratılan tahribatların ülkemizin geleceğini ne kadar tehdit ettiğini, her gün yaşanan olay ve uygulamaların kötülüğü olağanlaştırdığını, sıradanlaştırdığını görmek zorundayız. Hukuksuzluk ayyuka çıkmış durumda, yurttaşlar güvenini yitirdi.

​KURUCULAR ARASINDA AKP MİLLETVEKİLLERİ DE VAR: Sarmaşık Derneği Diyarbakır’ın en büyük nüfuslu ailesidir. Yaraları sarmaya, en dipteki yoksulluğa derman olmaya çalışanların el açtırmadığı “el ele verdiği” bir buluşmadır. 4  bin 600 aile ve ortalama 6,7’lik aile büyüklüğü göz önünde bulundurulduğunda yaklaşık 31 bin nüfusludur. Derneğimizi kapatanlar bu vebalin altında kalacaklardır. Derneğimizin kurucu heyetinde, denetleme ve yürütme organlarında Ticaret Odası’ndan Baro’ya, DİSİAD’dan MÜSİAD’a, işçi sendikalarından TMMOB’a kadar sivil toplumun geniş bir kesimi görülür. Kurucular arasında daha sonrasında HDP’den, CHP’den ve AKP’den milletvekilleri vardır. ​İş edindirme programları, kadın emeği çalışmaları, çocuk ve genç eğitim destek programları da sürdürülmekte idi. Bu döneme egemen olan paranoid şizofren anlayışın attığı bu adımlarla kul hakkı yemenin bütün biçimlerine bir de bunu eklemiş oldular.

KAYITSIZ AMELİYAT HASTANE KAPATMA GEREKÇESİ: Bırakın dağdan gelen birisini, herhangi bir kişiyi kayıtsız şartsız bir şekilde ameliyat edecek olsanız, bu durum hastanenin kapatılma gerekçesidir. Yüzlerce çalışandan tutun bir bütün olarak hastaneden sağlık hizmeti alan insanlara kadar nasıl mağduriyetler yaratılmış olur. Daha önce birileri kalkıp aya geliş-gidişli otoban yaptık desek toplumun çoğunluğu buna inanır diyebilecek kadar insanların aklı ile alay etmişlerdir. Bu iddianamede geçen bu iftiracı beyanının da ondan eksik kalır bir yanı yok. Fakat garip olan bunu bilgi olarak kabul edip buraya yazanların anlayışıdır. Ağırlaştırılmış müebbet ile yargılanan ve güya 3 yıldır mütemadiyen itiraflarda bulunan kişi, seçimlerden 10 gün önce benim için böyle bir ifade veriyor. Benim ve dolayısı ile partimin kriminalize edilmesi ne kadar önemliymiş ki bu kişi ardından serbest bırakılıyor. (DUVAR)