'Süleymani olayı ABD ile birkaç devletin kararıdır'
Gelecek Partisi Dış Politikalar Başkanı Ümit Yardım, Libya’ya asker gönderilmesi konusunda tereddütlü olduklarını söyledi, siyasi süreç üzerinden çözüm için BM’yi işaret etti. ABD’nin İran operasyonunun Libya’daki gelişmelerin de önüne geçeceğini söyleyen Yardım, “Türkiye için askeri, ekonomik etkileri olacak” dedi. Yıldırım, suikastın ABD'nin birkaç devletle birlikte stratejik kararı olduğunu söyledi.
ANKARA - Ahmet Davutoğlu liderliğinde kurulan Gelecek Partisi’nde Dış Politikalar Başkanlığını üstlenen Türkiye’nin eski Avusturya Büyükelçisi Ümit Yardım ile Türkiye’nin dış politikadaki hamlelerini ve Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeleri konuştuk. Libya’ya asker gönderilmesini içeren tezkerenin Meclis’ten geçmesiyle başlayan süreçte Türkiye’nin bölgede iki ayrı güç ile karşı karşıya kalacağına dikkat çeken Yardım, “Türkiye, her ne kadar meşru hükümet çerçevesinde orada bulunsa da sahaya baktığımızda Libya halkının yarısını, devlet yönetiminin yarısını dışlamış ve onların karşısında olarak gidiyoruz” dedi. Yardım, ABD’nin İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'yi öldürmesine ilişkin ise, 2020 yılına bu gelişmelerin damgasını vuracağını, Türkiye’nin askeri ve ekonomik olarak etkileneceğini söyledi. Yardım’ın sorularımıza yanıtları şöyle oldu:
Parti olarak Kanal İstanbul’a ilişkin raporunuzu açıkladınız. Ekolojiden ekonomiye birçok yönden tartışılıyor. Montrö Sözleşmesi üzerinden nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kanal İstanbul’un en tartışılmayacak bölümü Montrö Antlaşması’dır. Kanal İstanbul projesinin iki boyutu çok önemli; birisi Montrö içindeki geçiş rejimi, diğeri ise güvenlik boyutu. Bu konularda hiçbir makam tatmin edici açıklama yapmadı. Montrö, savunma stratejimizi etkiler mi? Nasıl etkiler? Ne tür riskler ile karşı karşıyayız? Bu soruların cevabı yok. Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin yıllar süren çalışmaları neticesinde ortaya çıktı. Bu antlaşmayı son 150 yılın en önemli hukuki ve siyasi kazanımı olarak görüyoruz. Montrö, Karadeniz, Boğazlar, Marmara ve geçiş üzerindeki Türk denetimini ortaya koyuyor ve uluslararası sistem anlamında herkesin uyduğu hukuki bir yapı oluşturuyor. Ben yeni bir konferans ile Montrö’nün tartışmaya açılma riskini çok yüksek görüyorum. Çünkü Kanal İstanbul yapılırsa bu kaçınılmaz olarak Karadeniz güvenliği tehdidini, kanal üzerinden geçişleri, Marmara bağlantısını gündeme getirecek. Montrö’nün temel ruhu Karadeniz’deki güvenlik ile ilgidir.
Türkiye'nin geçen sekiz yıl boyunca yürüttüğü Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bugün gelinen noktada Suriye politikasına dönük çıkmazların sorumlusu olarak dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu gösteriliyor. Gelecek Partisi olarak Suriye’de hedeflediğiniz yol haritası nedir?
Suriye, Türkiye için iç ve dış politikada bir numaralı, en güncel konulardan bir tanesi. Bu kadar kritik bir dosyayı “Birisi sorumlu, birisi sorumsuz” şeklinde bir yaklaşımla ele almak kesinlikle yanlıştır. Bir sorun varsa bu kimsenin üzerine ihale edilemez. Bu demokratik yönetim sağduyusuna da aykırı. Ülkelerde bir takım kararlar ortaklaşa ve koordineli alınır. Suriye gibi bir konu siyasetteki aktörlerin birbirlerine yönelteceği bir malzeme değildir. Suriye’de siyasi bir çözüm, meşru bir hükümet, yeni bir anayasa gibi tutumlar genel prensibimizdir. Ancak Suriye konusu tek başına tartışılacak ve analiz edilecek bir konu.
TÜRKİYE’NİN LİBYA’DA ‘İÇ SAVAŞ’ AÇMAZI
Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Meclis'ten geçti. Siz parti olarak konuya nasıl bakıyorsunuz? Diplomatik yollarla çözüme ulaşılabilir mi? Libya toprağındaki Türk askerinin karşılaşabileceği riskler nelerdir?
Tarihsel süreç içerisinde bakıldığında Libya, Türkiye’nin en yakın olması, ilgi göstermesi gereken yerlerden biridir. Ancak Libya’daki siyasi gelişmelerin bugün geldiği nokta, dış politika anlamında çok hassas olunması gereken bir konumda. Fayez al-Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti meşru düzeyde tanınan bir hükümettir. Ancak geçmiş 4 yıla bakacak olursak Libya, 2 buçuğa bölünmüş bir ülkedir. Hafter, Sarraj hükümeti ve kabile yapılar. Bu yapı içinde Türkiye’nin bölgeye asker göndermesi gerçekten çok kritik sonuçları olabilecek bir husustur. Türkiye, her ne kadar meşru hükümet çerçevesinde orada bulunsa da pratikteki sahaya baktığımızda Libya halkının yarısını, devlet yönetiminin yarısını dışlamış ve onların karşısında olarak gidiyoruz. Bu da Libya halkı için farklı bir Türkiye algısına yol açabilir.
'LİBYA’YA ASKER GÖNDERİLMESİNDE TEREDDÜTLÜYÜZ'
Türkiye’nin askeri müdahalesi Hafter güçlerini geri çekilmeye iter mi? Veya bu durumu Türkiye askerlerinin sıcak temasa girme ihtimalinin güçlenmesi olarak yorumlayabilir miyiz?
Hafter’in etki alanını oldukça genişlettiğini görüyoruz. Sarraj hükümetinin Trablus bölgesinde oldukça yoğun bir baskı altında olduğunu görüyoruz. Türkiye’nin göndereceği asker takviyesinin Hafter güçlerini durdurup durduramayacağı sürecin izlenmesiyle belli olur. Dolayıyla Libya ile ilgili aktörlerin her ne kadar Sarraj hükümetini tanıyorlarsa da her birinin farklı ajandaları ve gündemleri var. Sonuç olarak biz Libya’ya asker gönderilmesi hususunda tereddütlüyüz. Türkiye’yi yeni bir takım çok radikal ve ciddi sıkıntılarla yüz yüze getirebileceğini düşünüyoruz. Biz Birleşmiş Milletler (BM) sürecinin canlandırılmasını, siyasi süreç üzerinden çözümün işletilmesini arzu ediyoruz.
'SÜLEYMANİ OLAYI IRAK ÇERÇEVESİNDE CİDDİ GELİŞMELERİN BAŞLANGICI'
Türkiye gündemi yoğun ancak bir yandan da bölgede sıcak gelişmeler yaşanıyor. ABD, İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani'nin ve Haşd-i Şabi Komutanı Ebu Mehdi el Mühendis’in öldürüldüğünü açıkladı. Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmeler dengeleri nasıl etkiler?
Kasım Süleymani olayını duyduğum an ilk reaksiyonum; 2020 yılına bu odaklı gelişmelerin damgasını vuracağı yönünde oldu. Hatta Libya gelişmelerinin dahi önüne geçebilecek mahiyette olduğuna ilişkin. Bunun ipuçları son dönemde veriliyordu. Amerika’nın İran ile ilişkileri Irak üzerinden çok komplekstir. İki gün önce ABD büyükelçiliğine yapılan saldırı 2020 yılının olumsuz geçebileceğinin en büyük emaresiydi. Kasım Süleymani olayı, Irak çerçevesinde çok ciddi gelişmelerin başlangıcıdır. Kendisi ile birlikte hayatını kaybettiği söylenen Ebu Mehdi’in, Haşd-i Şabi’nin üst düzey komutanı olması ile bağlantılı hem de Kasım Süleymani’nin İran politikasındaki üst düzey konumu ile ilgili bağlantı olarak Irak’taki konumudur. Kasım Süleymani’nin öldürülmesi ABD ile birlikte birkaç kritik devletin stratejik kararıdır.
'IRAK KAOSU TÜRKİYE’Yİ ETKİLEYECEK'
Ortadoğu’da yaşanan bu gelişmelerden Türkiye nasıl etkilenir?
Bu süreçten sonra Irak kaosunun en büyük olumsuz etkisi Türkiye’ye olacak. Irak’ta hükümet yapısının bozulması, Sünni- Şii gerginliğinin yeniden tırmanması, İran, Hizbullah ve bağlantılı Haşd-i Şabi güçlerinin çok daha etkin şekilde Irak iç politikasına dahil olması ülkedeki sosyal gerginliklerin çok daha şiddetlenmesi ve iç politikaya yansımasına neden olacak. Bütün bu Irak kaosu Türkiye’yi siyasi, askeri, ekonomik olarak ciddi anlamda etkileyecek.