Karamollaoğlu: Bize kulak vermiyorsanız Durkheim'e verin
SAADET lideri Temel Karamollaoğlu ekonomideki durumu şöyle eleştirdi: "Ünlü sosyolog Emil Durkheim, 'Bir toplumda intihar vakaları kısa sürede çok hızlı artış gösteriyorsa, sebebi kişisel nedenler değil, toplumsal sorunlardır” der. Bize kulak vermiyorsunuz bari Emil Durkheim’e kulak verin. Milletimizin feryadına sayın Cumhurbaşkanı ve mesai arkadaşları kulak vermelidir." Karamollaoğlu, Gezi davasında verilen beraat kararlarının ardından Osman Kavala'nın gözaltına alınmasını ise "Havsalamızın alması mümkün değildir" diye eleştirdi.
DUVAR - SAADET Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gezi davasında verilen beraat kararlarının ardından Osman Kavala'nın yeniden gözaltına alınmasıyla ilgili olarak "Bunu bizim havsalamızın alması mümkün değil. Osman Kavala anayasal düzenle mücadele iddiası ile gözaltına alınıyor hâlbuki hakikatte iktidar anayasal düzeni bir kenara iterek kendi kararları istikametinde adalet mefhumunu zorluyor" dedi.
Temel Karamollaoğlu'nun düzenlediği basın toplantısında verdiği mesajlar şöyle:
TÜRKİYE POLİS DEVLETİNE DÖNÜYOR: Bu hafta gündemimize Gezi Parkı Davasında verilen beraat kararları ile başlamak istiyorum. Öncelikle belirtmeliyim ki hepimizin farklı kanaatleri, olaylara farklı yaklaşımları olabilir. Fakat adalet herkese lazımdır. İnsanların sokağa dökülmeden hakkını adalet kurumlarının çatısı altında alabildiği bir Türkiye'nin inşa edilmesi bizim en büyük temennilerimizden birisidir. Bu sebeple Gezi Parkı Davasında başta Osman Kavala olmak üzere verilen beraat kararlarını umut verici olarak görüyordum, fakat kararın akabinde farklı bir kararla karşılaştık. Basın toplantımıza bir ümitle başlayacakken, bu sabah düşüncelerimizi kökünden sarsan bir haber ile uyandık. Bu konuda göze çarpan bazı hususlar var. Birincisi Osman Kavala farklı gerekçelerle gözaltına alınmaya devam edecek gibi gözüküyor. Bunu bizim havsalamızın alması mümkün değil. Osman Kavala anayasal düzenle mücadele iddiası ile gözaltına alınıyor hâlbuki hakikatte iktidar anayasal düzeni bir kenara iterek kendi kararları istikametinde adalet mefhumunu zorluyor. Daha öncede dile getirdik tutuklama sadece idari bir tedbirdir. Kaçma tehlikesi olan veya mevcut verileri bozma imha etme ihtimali olan insanlar tutuklanırlar. Tutuklama bir ceza değildir, ceza haline gelmemesi lazımdır. Ama ne yazık ki bugün bu hale geldi. Böyle bir mantık olabilir mi? Türkiye tam bir polis devletine dönüyor.
DARBE MİLLETE YAPILIYOR: Malumunuz olduğu üzere son günlerde bir darbe söylentisi aldı başını gidiyor. Darbe endişesi dillerden düşmüyor. Burada birkaç hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum; Ekonomimiz: 4 milyon 396 bin işsiz, 140 milyar lira faiz gideri, 123 milyar lira bütçe açığı ile darbe yemiş durumda. Dış Politika: Suriye başta olmak üzere atılan yanlış adımlar sebebiyle içinden çıkılamayacak şekilde darbe yemiş durumda. Adalet: Adalet sistemimiz güçlünün korunduğu, mazlumun ezildiği, insanların hukuka güveninin kalmadığı bir düzen haline getirilerek darbe yemiş durumda. Ahlak: Yolsuzluk ve israf vaka-i adiye durumuna getirilerek toplum ahlakı darbe yemiş durumda. Tablo apaçık ortada… Siz şimdi oturacaksınız açık oturumlarda darbe olacak mı olmayacak mı diye tartışacaksınız. Asıl darbe bugüne kadar milletimize yapılmıştır ve milletimiz kan ağlamaktadır.
HUKUKSUZLUK KARŞISINDA DURACAĞIZ: Şu hususu da buradan dile getirmek istiyorum. Herkes bilmeli ki bu milletin iradesine hukuksuz şekilde müdahale etmek niyetinde olan kim var karşısında bizi bulur. Biz 15 Temmuz gecesi bu duruşumuzu net bir şekilde ortaya koyduk. Birileri saklandıkları yerlerde acaba hangi taraf galip gelecek diye beklerken bizim teşkilat mensuplarımız sokaklara döküldü. O gece şehit olan, gazi olan teşkilat mensuplarımız var. Bizim darbeler karşısındaki tutumumuz budur. Eğer bir darbe şüphesi varsa bu ülkenin ilgili kurumları üzerine düşeni yapmalı, bu şüpheyi ortadan kaldırmalıdır. Bu söylentiler milletimizin dikkatini maruz kaldığı sıkıntılardan bir nebze başka tarafa çekse de uzun vadede ülkemizin menfaatine değildir.
MİLLETİMİZ SESİNİ DUYURAMIYOR: Bugün geldiğimiz noktada milletimizin en önemli gündem maddesini ekonomi oluşturmaktadır. İnsanımız geçinemiyor; bir tarafta işsizlik bir tarafta yetersiz ücret… Sadece doğalgaz faturaları bile bu kış milletimizin cebini ateş gibi yakmaya yetmiş durumda. İnsanımız bir şekilde sesini duyurmaya çalışıyor, Sn. Erdoğan’ın grup toplantısında; “Çoluğum çocuğum aç. Bana yardım edin” diye feryat eden vatandaşın hali ortada. Geçtiğimiz hafta Konya’da borçlarını ödeyemediği için kendisini kamyonuna asarak intihar eden vatandaşımızın hali ortada. Sizden istirham ediyoruz; bir an bile olsa bu feryada kulak verin. Ünlü sosyolog Emil Durkheim der ki; “Bir toplumda intihar vakaları kısa sürede çok hızlı artış gösteriyorsa, sebebi kişisel nedenler değil, toplumsal sorunlardır” der. Bize kulak vermiyorsunuz bari Emil Durkheim’e kulak verin. Milletimizin feryadına Sn. Cumhurbaşkanı ve mesai arkadaşları kulak vermelidir.
İKTİDARIN ZİHNİYETİ İLE EKONOMİ DÜZELMEZ: Milletimizin içinde bulunduğu bu sıkıntıdan çıkışın tek yolu bir an önce ekonominin düze çıkarılmasıdır. İktidar haftada bir ekonomimiz büyüyor, uçuyor gibi açıklamalar yapsa da durumun böyle olmadığını görmelidir. Bugüne kadar lafla peynir gemisini yürütemediklerini, ekonomi zihniyetlerinin yanlış olduğunu fark etmelidirler. Doğru isabetli adımlar atılması lazım; yatırımların artması, üretimin artması, ithalatın azalması, ihracatın ivme kazanması lazım bunlar lafla olmaz! İktidarın zihniyetini anlatmak için Zafer Havalimanını örnek göstermemiz yeterli olacaktır. 1 milyon 232 bin yolcu garantisi verilen Kütahya Zafer Havalimanı'ndan geçtiğimiz yıl 82 bin yolcu uçmuş. Şimdi sormak istiyorum bir havalimanı fizibilitesini rant uğruna doğru düzgün hesaplayamayan bu iktidarın Kanal İstanbul gibi projelerine nasıl güvenelim? Bu öngörüsüzlük ekonomimizi içinde bulunduğu krizden nasıl çıkarsın?
ADALET BAKANI'NA DESTEK: Gündemimize milletimizin muzdarip olduğu bir başka konu ile devam etmek istiyorum. “Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar” Bu sebeple adalet ve hukuk bizim için olmazsa olmazdır, bir devlet adalet ile kaimdir. Bu sebeple "Suçla ve suçlulukla mücadele ederken masum insanları incitmemek gerekir. hakkı ve hukuku yücelttiğimizde başarıya bir adım daha yaklaşmış olacağıza" açıklamalarında bulunan Adalet Bakanı Sn. Abdülhamit Gül’ün bu yaklaşımını değerli ve kıymetli buluyorum. Sayın Bakan’ın bu konuda bir çaba içinde olduğu intibaını taşıyoruz. Kendisi de bilmelidir ki zedelenen adalet müessesinin düzeltilmesi için atılacak her adımın en büyük destekçilerinden birisi Saadet Partisi olacaktır. Çünkü biz inanıyoruz ki adalet olmazsa olmazdır. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, haksızlık vardır. Kim zulme meylederse karşısında durmamız ne kadar elzemde adalet için sarf edilen en ufak çabanın dahi destekçisi olmamız da bir o kadar elzemdir.
SURİYE’DE İNSANLIK KRİZİ YAŞANIYOR: Gündemimizin son başlığı olarak Suriye ve özelinde İdlib’de yaşanan krize değinmek istiyorum. Şu an en büyük sıkıntı Suriye’nin içinde bulunan muhalif silahlı grupların ne olacağıdır. Hem oradaki masum halkın katledilmemesi hem de silahlı güçlerle alakalı sorunun çözülmesi bir süreç gerektiriyor. Türkiye’nin öncülüğünde bölge ülkeleri ile ortaya konulacak bir bölge içerisinde barış içinde tutup orada zulmü önlemek ve insanların huzur içinde yaşamalarını temin etmek esas hedef olarak ele alınmalı. Aksi taktirde bölgede huzurun temin edilebileceğini düşünmüyorum. Bugün BOP’u anlamadan bölgedeki sorunu çözemeyiz. Bu proje ABD’nin projesidir ve bu davasından vazgeçmez. Bu sebeple ABD’nin gazına gelip bölgede ateşi körüklememeyiz. ABD ha bire arkanızdayız vurun diye gaz veriyor. Sayın Erdoğan’ın ABD temsilcisinin gazına gelmeyeceğiz açıklaması ümit verici bir açıklama. Umarız devamı gelir. Suriye’de istikrar sağlanmalı, bölgede akan kan bir an önce durdurulmalıdır. Bakınız 9 yıldır yaşanan bu iç savaş kimsenin faydasına olmadı. Bu savaştan en büyük zararı bu coğrafyanın insanları gördü. Hiç değilse bu noktadan itibaren barış sağlanmalıdır. (HABER MERKEZİ)