Gelecek Partisi: İstanbul Sözleşmesi kazanımdır
Gelecek Partisi Kadın Politikaları Başkanı Habibe Çiftçioğlu Başer, partide kadın temsiliyetini karar alma organlarına taşıyarak güçlendirdiklerini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gözden geçireceğiz” dediği İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili “Önümüzde Emine Bulut cinayeti varken erkek mağduriyetinden bahsedilemez” diyen Başer, “Daha iyisi yapılacaksa tartışalım. Kazandığımız haklarımızı kaybetmeyeceksek, geriye gitmeyeceksek, tartışalım. Yoksa İstanbul Sözleşmesi bir kazanımdır” dedi.
Eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun genel başkanlığını yaptığı Gelecek Partisi teşkilatlanma çalışmalarını sürdürüyor. Şubat ayı sonuna kadar 41 ilde örgütlenme çalışmalarını tamamlaması beklenen Gelecek Partisi, büyük kongreyi de en geç temmuz ayında gerçekleştirmeyi öngörüyor. Genel merkezde ayrı bir Kadın Kolları Başkanlığı kurmayan partide, ‘gölge kabine’ olarak nitelendirilen 16 Politika İzleme Kurulu arasında Kadın Politikaları Başkanlığı yer aldı. Başkan olarak da Habibe Çiftçioğlu Başer görevlendirildi. Başer ile partisinin kadın politikaları başta olmak üzere son dönemde artan kadına yönelik şiddet, İstanbul Sözleşmesi ve nafaka ile ilgili konuları konuştuk.
Gelecek Partisi’nde 17 kişilik Parti Başkanlık Kurulu’nda 3 kadın yer alıyor. 16 kişilik Politika İzleme Kurulu’nda da 3 kadın bulunuyor. Partinizdeki kadın temsiliyetini yeterli buluyor musunuz?
Yeni kurulan bir partide örgütlenmek zaman alıyor. Gelecek Partisi olarak 6 ay içerisinde örgütlenip kongreye gideceğiz. Eminim ki o zaman partimizdeki kadın temsili de artacak. Partideki kadın temsili konusunda genel başkanımız başta olmak üzere teşkilat başkanımızın da hassasiyeti var. Mesela Bartın’da kurucu il başkanımız Yasemin Dora Kurtkaya. Yasemin Hanım aynı zamanda parti kurucularımızdandır. Biz kadın il başkanlarımızın da çok olmasını arzu ediyoruz. İşini iyi yapacağını düşündüğümüz kişilere görev vermeyi düşünüyoruz. Özellikle kadın politikalarından sorumlu başkan yardımcısı olarak diyorum ki; kadınlar göreve gelip o işi çok iyi yapsınlar ki, daha sonra daha fazla kadına görev verebilelim. Zamanla kadınların daha çok görev aldığını göreceksiniz.
'KADIN TEMSİLİYETİNİ KARAR ALMA ORGANLARINA TAŞIYARAK GÜÇLENDİRDİK'
Kadın kolları başkanlığı kurmadınız, neden? Gelecek Partisi olarak kadın politikanız nasıl şekillenecek? Öncelikli sorunlara ilişkin tespitler ve çözüm önerileriniz var mı?
Parti tüzüğümüze göre, Kadın Politikalar Başkanlığı ile Gençlik Politikaları Başkanlığı kurduk. Bu şekilde aslında bu makamların statüsünü yükselttik. Siyasete bakıldığında kadın kolları başkanlığının parti yönetimi kararlarında imzası yoktur, valiye bildirilen il listelerinde de isimleri yoktur. Biz kadın temsiliyetini karar alma organlarına taşıyarak güçlendirdik. Yetkisini ve etkisini artırdık. Kadın politikalar başkanı aynı zamanda genel başkan yardımcılığı görevinde bulunuyor. Bu da gücü artırıyor. Bu kapsamda illerde ve ilçelerde de kadın kolları başkanlığı kurduk. Oralarda kongreler yapılacak ama genel merkezde kongre olmayacak. Biz hiçbir şeyi zayıflatmak üzere değil güçlendirmek üzere strateji geliştiriyoruz. Kadın politikalarımızı şekillendirirken bir bütün olarak görüyoruz. Kadının doğumundan, aile yapısına, eğitimden, istihdamına kadar incelemek ve takip etmek gerekiyor. Tüm kurumlar ortak çalışmalı ve yapılan kanunları desteklemeli. Öncelikli alan eğitim olmalı. Biz bu açıdan bakıyoruz.
'KADINA BAKIŞI, ÖNYARGIYI DEĞİŞTİRMEMİZ LAZIM'
Özellikle son dönemde Türkiye’de en çok konuşulan, tartışılan konuların başında kadın istismarı ve cinayetleri geliyor. Kadın istismarı ve cinayetlerinin temel sebebi olarak neyi görüyorsunuz?
Kadın istismarı ve cinayetine cehalet bile gerekçe gösterilemez. Az önce de dediğimiz gibi eğitimsizlik temel sebeplerden biri. Bir kadın cinayeti gördüğüm zaman “ben erkek çocuk yetiştirirken nelere dikkat etmeliyim” diye düşünüyorum. Toplumun kadına bakışı, önyargısını değiştirmemiz lazım. Kadının da bir birey olduğunu, eğitim, istihdam hakkına sahip olduğunu kabullenmemiz lazım. Aileden sonra okullarda da bu konuya ilişkin davranış şekilleri müfredata girmeli. Her koldan bir zihniyet dönüşümünden bahsediyorum.
'NAFAKADA EVLİLİK SÜRESİ DİKKATE ALINMALI'
Son dönemde nafaka hakkı başta olmak üzere Medeni Kanun'da tanımlı ekonomik haklar, 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi üzerinden tartışmalar yapılıyor. Öncelikle nafaka konusunu ele aldığımızda parti olarak bu konuya ilişkin tavrınız ve çözüm öneriniz nedir?
Devlet bir kanun çıkartırken toplumun ve bireylerin haklarını korumak üzere bir kanun çıkartır. Bir kişinin korunması, diğer kişiye mağduriyet verilmemesidir. Yani evliliğin ve boşanmanın olduğu yerde, güçlü olan tarafın zayıf olan tarafa maddi katkıda bulunması şeklinde nafaka belirlenmiş ve uygulanmaktadır. Az da olsa nafaka alan erkekleri de görmek mümkün. Ancak bu düzende mağduriyetlerin yaşandığı ifade edilmekte. Bizim de bu konuya ilişkin çalışmalarımız var. Kısa süre sonra da tekliflerimizi sunacağız. Ama geniş çerçeve çizecek olursak, nafakada evlilik süresi dikkate alınmalı. Ama düzenleme kadının mağduriyetine sebep olmamalı. Verilen karar hiçbir taraf için de mağduriyet oluşturmamalı.
'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DEĞİL, UYGULANABİLİRLİĞİ TARTIŞILMALI'
İstanbul Sözleşmesi’ne gelecek olursak, sözleşmenin aile yapısını bozduğuna dönük fikirler var. Hatta bir kesime göre de kadın cinayetlerinin sebebi olarak gösteriliyor. Kadın örgütleri ise İstanbul Sözleşmesi’nin verdiği hakların korunmasından yana mücadele yürütüyor. Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sözleşmeyi incelemeye açtığı söyleniyor. Sizin bu konuda tutumunuz nedir?
İstanbul Sözleşmesi’nin çıkış sebebi tüm dünyada kadını korumaktır. Bir ihtiyaçtan doğmuştur. Sözleşmenin ilk imzacısı da Türkiye’dir. İstanbul Sözleşmesi üzerinden yapılan tartışmalar, eleştiriler devam ederken dahi son bir yılda 300’ün üzerinde kadın öldürüldü. Özellikle kadının şikâyeti üzerine erkeğin evden uzaklaştırılması ve kadının beyanının esas alınması tartışılıyor. Bunun aile bütünlüğünü bozduğu söyleniyor. Şiddetin olduğu yerde uzlaşı ya da arabuluculuk da olmaz. Kadın her şeyden önce bir bireydir.
İstanbul Sözleşmesi’nin kadına sağladığı haklar arasında kadının şikâyetçi olduğu andan itibaren devlet korumasında olmasına yöneliktir. Baskılardan ötürü şikâyet geri alınsa dahi kadının korunması, takibi devam etmelidir. Bizim burada konuşmamız gereken maddelerin tartışılması değil, tartışılan maddelerin ne kadar uygulandığı olmalı.
'EMİNE BULUT KANAYAN YARAYKEN ERKEK MAĞDURİYETİNDEN BAHSEDİLEMEZ'
İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapısını bozduğunu, özellikle muhafazakâr erkekler için mağduriyet yarattığını düşünmüyorsunuz diyebilir miyiz?
Önümüzde Emine Bulut örneği kanayan bir yara olarak karşımızda dururken erkeğin mağduriyetinden nasıl bahsedilebilir. Isparta’da eski erkek arkadaşı tarafından öldürülen Güleda Cankel örneği hâlâ tazeyken bu tartışmaları anlamsız kılıyor. Bu yüzden kadının beyanı esas alınmalı. Yapılan her şikâyet değerlendirilmeli, kararı yine yargı vermeli. Sözleşmede sadece tartışılan maddeler yok; önemli koruma tedbirleri de var; adreslerin gizli tutulması, kadının korunması, istihdam edilmesi gibi… Biz bunları uygulamada göremiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin öngördüğü maddeleri uygulamada yerine getirmiş olsak belki de bu mağduriyetleri yaşamıyor olacağız. İstanbul Sözleşmesi kadını koruyor. Ama bu değil ki, tartışmayalım, konuşmayalım. Daha iyisini yapacaksak, kazanımlarımızı kaybetmeyeceksek üstünde çalışalım. Ama bu sözleşmeyi yapılış itibariyle, imzalanma itibariyle, yapıldığı an itibariyle kadını, mağduru kesinlikle korumak amaçtır. Bu konuda da başarılı adımlar atılmıştır diye düşünüyorum.
'O BABA EN AĞIR CEZAYI ALMALI'
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin ‘aile yapısını bozduğuna’ ilişkin tartışmalar yürütülürken birçok kadın, aile üyelerinin fiziksel ve cinsel istismarına da maruz kalıyor. Bunun son örneği Ankara’da meydana geldi. Bir baba, sevgili olduğu gerekçesiyle kızını öldürüp yol kenarına attı. Bu olayın ardından babasından şiddet gören kadınlar sosyal medyada bir araya geldi yaşadıklarını anlatarak tepki gösterdi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu vakalar için de sizin önerdiğiniz bir yasal mutabakat ya da anlaşma var mı?
Korkunç bir durum. En ağır cezayı almalı. Ama o babayı o hale getiren toplum baskısı. Toplumun bilinçlendirilmesi önemli etken. Kadının bir birey olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Bunu kabullenmemiz lazım. Ama bu konuda da erkekler ile birlikte çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkenin ortak sorunlarını birlikte mücadele ederek çözebiliriz.
Bir yanda da bir kadını sevgili şiddetinden kurtarmak isterken bir kişinin ölümüne yol açan Kadir var! Kadın örgütleri Kadir’in ceza almamasını savunuyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Kadir vicdani bir durum sergiledi” dedi. Ancak bir kişi de hayatını kaybetti. Bu davada adalet nasıl sağlanır. Siz bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kadir’in davasını yakından takip edeceğiz. Bu olayla birlikte toplumsal duyarlılığın artırılması da şart. Biz Emine Bulut cinayetinde yardım etmeyip video çeken kişiye tepki gösterdik. Bir erkek bir kadına zulmederken başka bir erkek müdahale ediyor. Olması gereken toplumsal duyarlılığın artırılması.
'KADIN MAĞDURİYETİNDEN BAŞKA BİR ŞEY GÖRMÜYORUZ'
AK Parti, kamuoyunca “çocuk evlilik” olarak da nitelendirilen çocuklara cinsel istismar suçlarında mağdur ve failin evlenmesi halinde, cezanın ertelenmesini öngören düzenlemeyi Meclis’e getirmeyi planlıyor. Sizin bu konuda tutumunuz nedir?
Bunu nasıl değerlendirmemi bekliyorsunuz. Değerlendirilmeyecek bir konu. Kendi rızasıyla evlenmiş iki kişi var. Çocukları olmuş. Çiftler 25 yaşına gelmiş, sen küçük evlendin diye cezalandırılıyor. Kadın, çocukları ile ortada kalıyor. Sadece az da olsa bu kısımda mağduriyet var. Onun dışında kadının mağduriyetinden başka bir şey görmüyoruz. Gençlerin bu gibi durumlarda şikayet etmesi gerekiyor ve kadının beyanının da esas alınması gerekiyor. Bu kişi evlendirilmek zorunda bırakılmayacak, devlet müdahale edecek. Vakaları ayrı ayrı hassasiyetle değerlendirmek lazım. Ailenin evlendirilmesi yönünde baskısı sürüyorsa çocuğun aileden dahi alınması şart. Kadının tecavüzcüsü ile evlendirilmesinin yolunun açılması o kadın için ne büyük travma. Bu konunun üzerinde de çalışmalarımız devam ediyor.
'KANALLARA ÇIKANLAR GÖNÜLLERDEN ÇIKTI, BİZ KANALLARA ÇIKMASAK DA OLUR'
Parti sahada nasıl karşılık buluyor. Anket yaptırıyor musunuz? Bir erken seçim olasılığı görüyor musunuz?
Sahada en çok duyduğumuz tepki, “Ne kadar cesursunuz” oluyor. Bir ülkede parti kurmak cesaret işi olmuşsa ne kadar doğru bir karar verdiğimizi görüyoruz. Sahadaki tepkiler çok iyi. Zaman zaman anketler yaptırıyoruz. Kamuoyundaki oturtulduğumuz yerden çok daha iyi durumdayız. Doğru bir şey yaptığımızla ilgili zerre endişe duymuyoruz. Fark ediyorsanız ana akım medyada da çok yer bulamıyoruz. Bu ülkenin başbakanlığını yapmış kişinin istifası bile bu ülkede haber olmadı. Kanallara çıkanlar gönüllerden çıktılar. Biz kanallara çıkmasak da olur. Erken seçim olsun veya olmasın biz işimizi yapıyoruz. Gönüllere değmek için çalışmalar yapıyoruz. Partideki bütün kararları ortak alıyoruz. “Ben yaptım, olacak” gibi bir anlayış içerisinde değiliz. Demokratik anlamda hayal ettiğimiz siyaseti yaşıyoruz.