Bahçeli: 30 Ağustos yasaklandı demek vatana ihanet
Devlet Bahçeli, Doğu Akdeniz'de yaşanan gerginliğe ilişkin, "Türk milletinin sinir uçlarına basmanın şiddetli sonuçları olacağını görmeyen, göremeyen, görse bile önemsemeyen Yunanistan ve zalim destekçileri sonu çok kötü olacak bir tahrik kampanyasının orta yerindedir" dedi. Bahçeli daha sonra ikinci bir açıklama yaparak Oniki Ada'nın statüsünün yeniden görüşülmesi için 9 Eylül'de İzmir'de bir yürüyüş yapacaklarını söyledi.
ANKARA - MHP lideri Bahçeli '30 Ağustos Zafer Bayramı' dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Bahçeli'nin gündeminde Doğu Akdeniz'de yaşanan gelişmeler vardı. Bahçeli, "Akdeniz ve Ege'deki tarihsel çıkarlarımıza sırt dönmemiz düşünülemeyecektir. Düşünenler de ya düşkünler ya da hesap hatası içine düşenlerdir" diye konuştu. Bahçeli muhalefetin 30 Ağustos kutlamalarının yasaklandığı yönündeki eleştirileri için de 'vatana ve millette ihanet' dedi.
İstanbul Barosu'na ölüm orucunda vefat eden Avukat Ebru Timtik'in fotoğrafının asılmasını da eleştiren Bahçeli açıklamalarından başlıklar şöyle:
30 AĞUSTOS TEPKİLERİNE YANIT: Bizim nazarımızda Malazgirt Zaferi ile Büyük Taarruz ve 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Zaferi aynı kanın aynı damarda, sadece farklı tarihlerde akışından başka bir manaya gelmeyecektir. Boyalı medyanın, köksüz bazı siyasetçilerin “Malazgirt’i kutladılar, 30 Ağustos’u yasakladılar” iftiraları yalnızca ecdada hakaret değil, kesif olarak vatana ve millete ihanettir.
EBRU TİMTİK FOTOĞRAFININ ASILMASI: İstanbul Barosu’nun önüne şehit savcımız M.Selim Kiraz’ın dökülen kanında parmak izi bulunan işbirlikçi teröristin paçavradan müteşekkil posterini asanlarla, tarihte husumet kazısı yapan odaklar aynı çanaktan beslenen kokuşmuşlardır.
AKDENİZ VE EGE'DE GERİLİM: 30 Ağustos Zaferi’mizin 98’inci yıldönümünde Akdeniz ve Ege korsan dayatmaların, küstah provokasyonların, husumet gösterilerinin ana sahası olmuştur. Yunanistan’ın gerilim politikaları, mütecaviz ve mütehakkim arzuları Türkiye’nin sabır ve tahammül ölçülerini kırılma noktasına kadar bükmüş, nihayetinde son aşamaya getirmiştir. Akdeniz ve Ege Denizi’nde donanmalar karşılıklı olarak mevzilenmiştir. Aslında iki ayrı blok ve siperde toplanan hak ile batıl, kahraman ile korkak, Türk milletiyle diğerleridir. Peşpeşe yapılan askeri tatbikatlar, Navtex ilanları, havada ve denizde vahim dalaşmalar sıcak çatışma riskini günbegün tırmandırmaktadır. Anlaşılan odur ki, Yunanistan’ın denize dökülme istek ve iştahı yeniden kabarmıştır. Türk milletinin sinir uçlarına basmanın şiddetli sonuçları olacağını görmeyen, göremeyen, görse bile önemsemeyen Yunanistan ve zalim destekçileri sonu çok kötü olacak bir tahrik kampanyasının orta yerindedir. Akdeniz ve Ege’de derinleşen ve mayına çarpması an meselesi olan cepheleşmenin süratle yumuşaması, çatışmasızlığın hakim olması, gerginliğin azalması, son tahlilde krizin yatışması elbette samimi beklentimizdir.
DİPLOMASİ SONUÇ VERMEDİ: Bu kapsamda Yunanistan’ın uluslararası hukuka muvafık ve müzahir hareketi kaçınılmaz bir mecburiyettir. Bir diğer sorun da, Fransa’nın 1959 ve 1960 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmaları’nın hilafına Güney Kıbrıs Rum Yönetimi topraklarına askeri varlık konuşlandırmasıdır. Yeni bir Macron kumpası tedavüldedir. Fransa’nın yanısıra nerede durduğu belli olmayan İtalya, sinsi sinsi arkadan dolaşan bazı Körfez ülkeleri ve Mısır Akdeniz’de çok tehlikeli bir girdaba kapılmışlardır. Yunanistan 1923 Lozan ve 1947 Paris Antlaşmaları gereğince askerden arındırılması gereken 23 adadan 16’sını silahlandırmış, adeta kaleye çevirmiştir. Üstelik Oniki Ada’ya ilave olarak pek çok coğrafi formasyonla ilgili süregelen tartışmalar maalesef Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir. Yunanistan 98 yıl önce denize döküldüğü yerden tekrar vatan topraklarımıza çıkmanın ve tutunmanın hedefindedir. Karşımızda yeni bir işgal projesi bulunmaktadır. Bu durum sonu ve sonucu ne olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti adına var oluş yok oluş meselesidir. Bugüne kadar diplomatik temaslar, uzlaşma çabaları, görüşme, buluşma ve sorunları masaya yatırma süreçleri işe yaramamış, fayda sağlamamıştır. Yunanistan ile aramızdaki sorunlar hafiflemek bir yana giderek içinden çıkılamaz hale gelmiştir.
MERKEL'İN ÇAĞRISI: ABD ile Almanya’nın Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk yapması mutabakat kapılarını şu ana kadar aralayamamıştır. Üstelik Almanya Şansölyesi Merkel’in tüm AB ülkelerini Yunanistan’ın yanında yer almaya daveti esasen bir Haçlı çağrısıdır. Dolduruşa gelen Yunanistan Navtex ilan ettiğimiz alanları en son altı savaş uçağıyla ihlal etmeye niyetlenmiş, Kıbrıs’ın güneybatısında bu hevesi kursağında kalmıştır. Ateşle oynayan Yunanistan, kışkırtan Fransa, kazanana oynamak üzere kurulan kumar masasına oturanlar ise tanıdık ve bildik ülkelerdir. Yunanistan’ın Fransa, İtalya ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı askeri tatbikatlara karşı ayrı ayrı iki Navtex ilan edilmiş, 1-2 Eylül 2020’de de İskenderun açıklarından atış eğitimi yapacağımız duyurulmuştur. Türkiye kararlıdır, geri adım atmayacaktır. Türkiye haklıdır, ne hakkından ne de hukukundan vazgeçmeyecektir. Şayet vazgeçilirse Anadolu topraklarının yeni bir istila dalgasıyla karşılaşması mukadderdir.
VERİLECEK TAVİZ YOK: Sismik Araştırma gemimiz Oruç Reis’in önünün kesilmesi Türkiye’nin kara ve deniz vatanına kast etmektir. Güç kullanılarak buna izin verilmeyecektir. Akdeniz ve Ege’deki tarihsel çıkarlarımıza sırt dönmemiz düşünülemeyecektir. Düşünenler de ya düşkünler ya da hesap hatası içine düşenlerdir. Yunanistan’ın 12 deniz mili dayatması bir savaş sebebidir. Yükselen tansiyonun kanamaya ve dehşet verici bir kapışmaya yol açıp açmayacağını tayin edecek husus Yunanistan’ın bundan sonraki tavır ve tutumudur. Aksi halde günah Türk milletinden gitmiş olacaktır. Milletimizin acil beklentisi Ege’de hakim olan statükonun sorgulanması; adil, eşit ve hakkaniyetli şekilde dengelenip değiştirilmesidir. Oniki Ada’nın coğrafi, siyasi ve diğer özellikleri hesaba katılarak hukuken tekraren ele alınması Ege’de barış ve istikrar umutlarına canlılık katacak, ülkemiz aleyhine teşekkül eden adaletsizliği bir nebze de olsa telafi edecektir. Ancak Yunanistan kötü niyetlidir, uluslararası hukuka, egemenlik haklarımıza ve milli güvenliğimize açıktan meydan okumaktadır. Sonuçlarına katlanmak üzere Türk milletine meydan okuyanın akıbeti ya mezar ya da mezattır. Türkiye’nin vereceği bir taviz yoktur.
'Dokuzuncu ayın dokuzunda yürüyüş yapacağız'
Bahçeli yazılı açıklamasının ardından bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada da Oniki Ada'nın statüsünün yeniden görüşülmesi için 9 Eylül'de İzmir'de yürüyüş yapacaklarını açıkladı. Bahçeli, "Bugünkü basın açıklamanızda Oniki Ada’nın coğrafi, siyasi ve diğer özellikleri hesaba katılarak hukuken tekraren ele alınmasını istediniz. Biraz açar mısınız?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Oniki Ada meselesi Türk milletinin kanayan yarasıdır. Bu adalar haksız, hayasız ve hukuksuz şekilde elimizden alınmıştır. Oniki Ada’nın statüsü tekrar değerlendirilmelidir. Yunanistan ile aramızdaki Ege sorunu aslında Oniki Ada sorununun yeni bir boyut kazanmasından başka bir şey değildir. Türkiye’nin egemenlik hakları ve milli güvenliği adalar üzerinden tehdit edilmektedir.
Bizim konuyla ilgili çalışma ve değerlendirmelerimiz devam edecektir. Elbette yapacaklarımız ve söyleyeceklerimiz sırasıyla kamuoyuyla paylaşılacaktır. İlk etapta hedefimiz şudur. Dokuzuncu ayın dokuzunda saat dokuzda, yani 9 Eylül 2020 günü, İzmir’de düşmanın denize döküldüğü muhit ve mıntıkaya kadar, Oniki Adayı temsilen teşkil edilecek oniki heyetin her birinde seksen bir ülküdaşımın bulunması suretiyle istiklal için kararlılık yürüyüşü yapacağız." (DUVAR)