Demirtaş: Bir sabah Başak ile Meral Hanım'ın kapısını çalar 'Kahvaltıya geldik' derdim

Tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, muhalefet cephesinde hiçbir ayırım yapılmadan, ön şart ve ön yargılara teslim olunmadan herkesin demokrasi ilkelerinde buluşması gerektiğini söyledi. Demirtaş, "Siyasi amaçla bir araya gelmeden önce tüm liderler, sırf aile ziyareti kapsamında ve insani ilişki çerçevesinde, bir kahvaltı için herhangi bir liderin evinde buluşarak birbirlerini daha yakından tanımaya, daha iyi anlamaya gayret edebilirler. Mesela ben dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve 'Kahvaltıya geldik' derdim" ifadelerini kullandı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, muhalefetin demokrasi ittifakı kurabilmesi gerektiğini dile getirirken, siyasi liderlerin insani ilişki de geliştirmesi gerektiğini söyledi. Demirtaş, dışarıda olsaydı eşi Başak Demirtaş ile birlikte İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in evine ziyarete gidebileceğini söyleyerek örnek verdi.

Medyascope TV'den Ruşen Çakır'ın sorularını yanıtlayan Demirtaş, kızlarıyla görüştürülmemesi konusundaki soru üzerine şunları söyledi:

'KIZLARIMI ÇOK ÖZLÜYORUM ANCAK VİCDANSIZLIKLAR AZMİMİ ARTIRIYOR'

"Tüm hapishanelerde tam bir insanlık dramı yaşanıyor. Ölümden işkenceye, tecritten sağlık sorunlarına kadar oldukça ciddi sorunlar varken benim, çocuklarımın ikisini birlikte göremiyor oluşumu ciddi bir mesele haline getirmem doğru olmaz. Ancak eşim ve kızlarım, hakeza tüm ailem tutsak yakını olduklarından, haklı olarak bu ayırımcı uygulamaları dile getiriyorlar. Benden çok kızlarıma, ailemin geri kalanına yönelik bir haksızlık yapılıyor. Ama bu da bana özgü uygulama değil, tüm mahpuslara aynısı yapılıyor. Evet, kızlarımı çok çok özlüyorum ancak bu vicdansızlıklar, hukuksuzluklar mücadele azmimi artırıyor" dedi.

Selahattin Demirtaş'ın diğer bazı sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” yazınız geleceğe yönelik. “İttifak modeli” önerisi ise bugüne ait. Bugün ve geleceği aynı anda tasarlamanın zorlukları neler?

Geleceği konuşacaksak bugünden başlamak, yani öncelikle bugünü planlamak dışında bir seçenek yoktur bence. Yarınlarımız için bugünü örgütlemek, sözümüzü ve eylemimizi bugünden icra etmek zorundayız. Aksi durumda geleceğe dair umutlarımız tatlı hayallerin ötesine geçemez.

Demokratik bir topluma ulaşabilmenin ilk adımları bunu kimlerle, hangi yöntemlerle, hangi ilkelerle yapacağımızı belirleyip hayata geçirmektir. Yani demokrasi ittifakı olarak sunduğum tartışma taslağı, gelecekte bir demokrasi kurmanın ön koşuludur, olmazsa olmazıdır. Benim sözünü ettiğim ittifak ve mücadele birliği kurulmadan da seçim kazanılabilir belki ama demokrasi kazanılamaz. Ben seçim kazanmanın tek başına demokrasiyi getirmeyeceğini anlatmaya çalışıyorum. Seçimi, hangi ilkeler ve amaçlar etrafında yürüttüğünüz mücadeleyle kazandığınız da önemlidir.

'İTTİFAKI BÜYÜTELİM DİYORUM'

İktidarın kaybettiğini, fakat kendiliğinden gideceğini beklemenin de yanlış olduğunu söylüyorsunuz. Doğru olan tam olarak ve mümkünse özetle nedir?

Bu sorunuzu, tam da az önce anlatmaya çalıştığım meseleyle bağlantılı olarak yanıtlamak isterim. Her iktidarın bir ömrü vardır. Zamanla yıpranırlar ve halkın desteğini kaybederek iktidardan düşerler. Bu durum AKP için de geçerlidir. Ama önemli olan, AKP’nin siyasi miadını doldurmasını beklemek, bu zaman içinde de zulümlere ve tahribatlara seyirci kalmak yerine, demokrasi mücadelesini büyüterek iktidar değişimini zorlamaktır. Yani sandıktan sadece AKP’nin yerine herhangi bir iktidar çıkarmak yerine, olabilecek en demokratik seçeneği çıkarabilmektir, asıl başarı.

Ayrıca demokrasi mücadelesi, geniş toplumsal kesimlerin desteğini alır ve kitleselleşirse seçim de bir an önce yapılır ve değişim daha erken başlar. Böylece zulmün yaratacağı daha fazla tahribatın da önüne geçilmiş olur. AKP’nin kendiliğinden gitmesini beklemek yerine, mücadeleyi ve demokratik güç birliğini, ittifakı büyütelim diyorum.

Çağrısını yaptığınız demokrasi cephesini isimlendirmeniz mümkün mü? Örneğin İYİ Parti, DEVA, Gelecek ve Saadet partilerini de potansiyel bileşenler olarak görüyor musunuz?

Ben muhalefet cephesinde hiçbir ayırım yapılmadan, ön şart ve ön yargılara teslim olunmadan herkesin demokrasi ilkelerinde buluşması gerektiğine inanıyorum. Yoksa bagajı, eleştirel geçmişi olmayan siyasetçi ya da parti var mı ki? Bence tüm siyasetçiler olarak geçmişimize özeleştirel yaklaşarak geleceğe odaklanmamız dışındaki her türlü yol, muhalefete kaybettirir.

Yaşanan sorunların büyüklüğünü, yakıcılığını, aciliyetini görerek her siyasetçi, demokrasi için yan yana durmak zorundadır. Bunu yapmayan veya yapamayanları halk da tarih de affetmez.

İzleme imkanınız olmadığını biliyorum ama belki mealen size iletmişlerdir: Medyascope’ta iki metninizi değerlendirdiğim bir yayında sizin “ne?” sorusunu cevaplarken “nasıl?” sorusunu aynı netlikle cevaplamadığınızı ileri sürdüm. Örneğin demokrasi cephesinin muhtemel bileşenleri arasındaki geçmişten gelen sorunların nasıl aşılır?

Ben, hapishanedeki siyasetçi bir rehine olarak dışarıya bir tartışma metni sundum sadece. Bunu eksiğiyle, gediğiyle tartışıp geliştirmek, hayata geçirmek dışarıdakilerin işidir. Ben buradan kimse adına karar da veremem pratik siyasete müdahale de edemem. Bunun için pozisyonum da imkanım da yok. Dolayısıyla “nasıl” sorusunun pratikteki cevabını dışarıdaki siyasetçiler bulacak. Ben elimden gelen desteği sunarak kolaylaştırıcı olabilirim ancak.

Örneğin, siyasi amaçla bir araya gelmeden önce tüm liderler, sırf aile ziyareti kapsamında ve insani ilişki çerçevesinde, bir kahvaltı için herhangi bir liderin evinde buluşarak birbirlerini daha yakından tanımaya, daha iyi anlamaya gayret edebilirler. Mesela ben dışarıda olsaydım bir sabah Başak ile birlikte Meral Hanım’ın kapısını çalar ve “Kahvaltıya geldik” derdim.

Yıllar önce, Ankara’da, bir akşam Tayyip Bey’in evine neredeyse bu şekilde gidecektim. (Rahmetli Dengir Bey de bunu önermişti.) Ancak Sayın Erdoğan bizim açımızdan hep öngörülemeyen bir lider oldu. Bizimle insani, siyasi ilişki geliştirmede ketumdu. Çözüm sürecinde bile böyleydi. Normalde başkalarına karşı böyle olmadığı biliniyordu ama bize karşı hep ketumdu. Oysa ben şuna inanıyorum; önce birbirimizin insan yönüne odaklanalım ki, siyasi sorunlarımıza dair çözüm noktasında daha iyi anlaşabilelim. Hepimiz bu acılı coğrafyanın bahtsız çocuklarıyız, nasıl olur da birbirimize düşman gibi bakarız? Ben bunu kabul etmiyorum.

Siyaseten hep farklı yerlerde durduk, duracağız. Çoğulcu demokrasinin gereği de budur zaten. Ama bizler birbirimiz için ne düşmanız ne de tehdit. Perişan hale getirilmiş Türk’ün de Kürt’ün de sorununu birlikte çözüp, birlikte yaşamı mümkün kılmakla sorumlu siyasetçileriz. Ama önce insanız, sonra siyasetçi. Siyasetçi kimliğimiz insanlığımızın önüne geçmemeli. Geçince kamplaşma başlıyor, karşılıklı suçlamalar yapılıyor ve tüm diyalog kapıları kapanıyor, siyaset tükeniyor. Oysa siyaset çözüm üretmek için var.

'HDP'Yİ SIKIŞTIRMAK YERİNE CESARETLENDİRMELİLER'

Daha önemlisi iktidar ortaklarının, muhalefetin bir araya gelmesini “beka” söylemi ve HDP’yi şeytanileştirerek ve ellerindeki sonsuz imkanları kullanarak engellemeye çalışmaları nasıl etkisiz kılınabilir?

Bunun en etkili yolu, barış siyasetini büyütmektir. Tüm HDP’liler samimiyetle silahların susmasını, çatışma ortamının nihai olarak bitmesini istiyor. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Diğer partiler de bunu istiyorsa -ki farklı tanımlar yapsalar da bunu istediklerini ifade ediyorlar- o halde HDP’yi sıkıştırmak yerine HDP’ye destek olmalılar, HDP’yi cesaretlendirmeliler. Bunu da ancak siyaseti öne çıkararak, siyasi çözümlere açık olarak yapabilirler.

Askeri yöntem dışında bir yol önermeyenler barışa nasıl katkı sunabilirler ki? “HDP terörle arasına mesafe koysun, terörü kınasın” dayatması yerine bence, “Şiddetin nihai olarak sonlanması için HDP’nin önerilerini dinlemek ve değerlendirmek istiyoruz” demeliler. Bundan bir şey kaybetmezler. Aksine, Türkiye toplumunun yararına olur bu.

HDP’nin mevcut potansiyelini tam olarak harekete geçiremediğini ve bunun tek sebebinin devletin engellemeleri olmadığını düşünenler var ve ben de onlardan biriyim. Katılır mısınız?

Buna, en başta kendimi de dahil ederek katılıyorum. HDP olarak gücümüzün farkında değiliz. Gücümüzü çözüm siyaseti için yeterince kullanamıyoruz. HDP yönetimi barış için de tüm sorunlara siyasi çözümler için de daha fazla inisiyatif geliştirebilmelidir, kendilerine güvenleri tam olmalıdır. Halk onlardan, öncelikle barış siyasetini büyütmelerini ve mutlaka bir çözüm yolu açmalarını bekliyor. Türk’ü de Kürt’ü de HDP’den haklı olarak bunu istiyor ve bekliyor.

HDP yönetimi de bunu başaracak birikime, deneyime ve kadroya sahiptir. Barış siyaseti; şiddeti, ekonomik sorunları, adaletsizliği, demokrasiyle ve özgürlükle ilgili sorunları birbirleriyle bağlantılı, ama adım adım çözmeyi hedefleyen, ilgili aktörleri ve muhatapları en gerçekçi çerçevede çözümün parçası haline getiren bir yol haritası içermelidir.

Görebildiğim kadarıyla HDP, zorlansa da bunu yapmaya çabalıyor, bunun için büyük emek harcıyor. Tüm saldırılara, kışkırtmalara ve provokasyonlara rağmen HDP’nin bundan vazgeçmemesi son derece değerli ve önemlidir. Bu noktada HDP’nin hakkını teslim etmek gerekir.

RÖPORTAJIN TAMAMI