Polonya'da AB yanlısı gösteriler: 'Biz Avrupa’da kalıyoruz'
Polonya'da Anayasa Mahkemesi'nin Avrupa Birliği kanununu hukuka aykırı bulması 'polexit' tartışmalarını hararetlendirdi. AB yanlıları protesto düzenledi, "Biz Avrupa’da kalıyoruz" mesajı verdi.
Harun Güney Akgül*
Polonya’da iktidardaki muhafazakâr koalisyona liderlik eden Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) kontrolündeki Anayasa Mahkemesi, geçtiğimiz perşembe günü, beklenmedik bir şekilde Avrupa Birliği'nin (AB) birincil anlaşmalarından birinin kilit maddelerinin Polonya yasalarıyla bağdaşmadığına karar verdi. Gerekçe olaraksa, PiS iktidarının yapmış olduğu adalet reformlarının korunmasını gösterdi. Mahkeme üyeleri, Polonya Anayasasının ülke içinde gerçekliği olmaması halinde, demokratik devlet ve egemenlik gibi konularda söz sahibi olamayacağını aldıkları karara iliştirdi. Bu karar ile birlikte, AB hukukunun belirli yargı alanlarında ulusal mevzuata göre önceliğe sahip olduğu ilkesi reddedildi.
Zaman zaman İngiltere'nin ardından Polonya, Macaristan gibi popülist-otoriter sağ iktidarların AB karşıtı politikaları sebebiyle üyelik dışında kalabileceği konuşulan bir konu olmasına rağmen Polonya Anayasa Mahkemesi'nin böylesine önemli bir karar alacağı beklenmiyordu. Bu kararın ardından Brexit kelimesinden yola çıkarak türetilen ve Polonya'nın AB'den çıkma olasılığına atfen kullanılan “Polexit” kelimesi tekrar AB ve Polonya kamuoyunu meşgul eder hale geldi. Bu kararın ardından; bir dönem Avrupa Konseyi başkanlığı yapan ve geçtiğimiz aylarda eski partisi Sivil Platform'un liderliğini yeniden üstlenerek iç siyasete dönen Donald Tusk’tan pazar günü bu kararı protesto etmek için halkı sokaklara davet eden bir tweet geldi. Bu davete icaben Polonya genelinde muhalefet partileri ve çeşitli sivil kuruluşların öncülüğünde halk Anayasa Mahkemesi'nin kararını protesto etmek için sokaklara döküldü. “Zostajemy w Europie!” (Biz Avrupa’da kalıyoruz) sloganı altında bir araya gelerek Anayasa Mahkemesi'nin kararını eleştiren protestocuların, PiS lideri Kaczynski’nin Varşova'daki mütevazi evine yürüyüşü polis barikatlarıyla durduruldu. Gösterilerde dikkat çeken bir diğer görüntü ise AB ve Polonya bayraklarının birbirine bağlanarak dalgalandırılması oldu.
Geçtiğimiz yıl yine aynı mahkemenin ekim ayında almış olduğu kürtaj kararının ardından örgütlenerek bir araya gelen kadın hareketi Strajk Kobiet (Kadın Grevi) liderlerinden biri olan Marta Lempart gösterilerden önce yaptığı açıklamada, protestolara katılmak için iki önemli nedeni olduğunu söyledi. İlki, nisan ayında Anayasa Mahkemesi kararıyla görevden el çektirilen, eski bağımsız ombudsman Adam Bodnar’ın herhangi bir siyasi partinin baskısı altında kalmadan Anayasa Mahkemesi'nin almış olduğu bu kararın hukuksuz olduğunu ilan etmesi. İkinci neden ise, örgütten arkadaşı Dana Wawrowska ve grubunun gösteriler için çoktan Varşova'ya hareket etmesi. Lempart bunu “onlarla birlikte olmak benim görevim, onlar ne yaptıklarını biliyorlar" diyerek, aslında farklı bir liderlik örneği göstererek, üyelerinin çoğu kadınlar ve gençlerden oluşan Strajk Kobiet hareketinde örgütün lideri değil, liderin örgütü takip ettiği bir yapının oluştuğunun ipuçlarını bir röportajında bize veriyor. Meydanlarda aktif olduğu kadar sosyal medyada da aktif olan Strajk Kobiet; Twitter adresinden protestolar süresince gelişmeleri an ve an takipçileri ile paylaştı ve en önemlisi, herhangi polis müdahalesine karşı kriz masası kurarak, yardım için ulaşılması gereken telefon numaralarını protestocuların bilgisine sundu. Polonya kamu televizyonu TVP'nin gösterilere ait görüntüleri izleyicilere ‘Anayasa karşıtı gösteri’ altyazısı ile paylaşması, PiS iktidarının gösterilere yaklaşımını ortaya koyar nitelikteydi.
Sivil Platform lideri Donald Tusk protestocuların buluşma noktası olan Kraliyet Kalesi önünde on binlerce kişiye seslendi. Muhafazakâr koalisyonun neden AB’yi terk etmek istediğinin açık olduğunu söyleyen Tusk, olası bir kopmada iktidarın demokratik kuralları kolay bir şekilde ihlal edebileceğinin altını çizdi. Tusk’ın ardından muhalefet partilerinden politikacılar, sanatçılar ve aktivistler de konuşmalar yaparak AB içerisinde kalma isteklerini kamuoyuna haykırdı.
Hem AB ve hem de Polonya hükûmetinin Belarus’ta Alexander Lukashenko’ya karşı izledikleri ortak politika, Polexit tartışmalarını bir süredir unutturmuştu. Belarus sınırını Lukashenko karşıtı muhaliflere açık tutan Polonyalı yetkililer, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinden mültecilerin Belarus sınırından ülkeye giriş yapmasına izin vermiyor ve mültecilere karşı sert müdahalede bulunuyor. Bu durum Polonya'nın izlediği ikircikli politikayı tekrardan açığa çıkararak AB’nin ve insan hakları örgütlerinin tepkisini çekmesine neden oldu. Mülteciler AB içerisine adım atmak için böylesine bir gayret gösterirken, Polonya’daki iktidarın tam tersi bir şekilde AB dışına adım atmak istemesi ortaya trajikomik bir resim çıkarıyor. Bu gibi gelişmeler 2023 yılında yapılacak parlamento seçimlerine kadar Polonya'daki mevcut siyasi havanın gerginleşmeye devam edeceğini gösteriyor. AB ve içerdeki muhalefete karşı her geçen gün gücünü yitiren PiS, koalisyon ortakları ile pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini de gözeterek erken bir seçimden kaçınmak için kalan iki senede iç ve dış politikada dikkatli adım atmak zorunda.
*Doktora öğrencisi, Wroclaw Üniversitesi Siyaset Bilimi