Portreleriyle, yok edilmek istenen kadınlarla konuştu: 'Hepimiz burada değiliz' sergisi
Nadide Acar Karaca’nın kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla hazırladığı “Hepimiz Burada Değiliz” sergisi, Turgut Pura Vakfı Sanat Galeri’sinde İzmirlilerle buluştu.
Nuray Pehlivan
İZMİR - Ressam Nadide Acar Karaca’nın resimlerinin yer aldığı, Nihat Özdal’ın küratörlüğünü üstlendiği “Hepimiz Burada Değiliz” sergisi, Turgut Pura Vakfı Sanat Galeri’sinde İzmirlilerle buluştu. Sergi, 7 Nisan tarihine kadar ziyaret edilebilir.
Özellikle son dönemde artan kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla Nadide Acar Karaca tarafından hazırlanan sergi, ev ya da beden ile ilgili empati kurduğu kumaşlar üzerine yapmış olduğu portrelerden oluşuyor. Karaca, toplumun cinsiyet, cinsellik, sınıf, namus gibi imalarını çamaşır suyu benzeri bir malzeme kullanarak bu sınıflandırmalar üzerine “temizlenmek”, “silinmek”, “yok edilmek” istenen kadınlarla konuşuyor.
14 yıldan bu yana İzmir Devlet Tiyatrosu’nda çalışan ve kendi atölyesinde de sanat çalışmalarını sürdüren Karaca’nın önceki yıllarda da kadın ve beden temasını merkeze alan çalışmaları oldu.
‘ÇAMAŞIR SUYU NAMUS KAVRAMINA GÖNDERME İÇERİYOR’
Klasik resim materyallerinin dışında malzemeler kullanan Acar, bu malzemeleri seçmesinin tema ile ilişkisini şöyle anlattı:
“Çalışmalarımda çiçekli kumaşlar ve çamaşır suyu gibi malzemeler kullandım. İlaveten sunum öncesinde dikiş ve ütü yapmam gerekiyordu. Tüm bunlar toplumda kadına iliştirilmiş veya kadınsal olanı işaret ediyor. Çamaşır suyu "namus”, temizlenme”, “arınma" kavramlarına bir gönderme içerirken, çiçekli kumaşların ardından bize bakan yüzleri, onların birey kimliklerini hapsettiğimiz toplumsal sembolleri tarif ediyor. Kumaşların üzerindeki renkli çiçekler, artık var olmayan o kişilerin biricik kimlikleri, artık sadece yakın çevrelerinin anımsayabileceği çalınmış yaşam coşkularını sembolize ediyor.”
Karaca “Hepimiz Burada Değiliz” isimli sergisinin hazırlık sürecini ise şöyle anlatıyor:
“Aslında bir süreç içerisinde yapmış olduğum bu portreler, sergilenmeyi bekliyordu. Konusu itibari ile hassasiyet ve özenle sergilenmesini istiyordum. Serginin küratörlüğünü üstlenen Nihat Özdal ile yöntem konusunda hemfikir olduk ve serginin ismini Meksika’da kadın cinayetleri ile ilgili bir hareket olan ‘Noestamostodas’ yani Türkçe söylersek ‘hepimiz burada değiliz’ olarak belirledik. Kar amacı gütmeyen, whitebox olmayan ve odalardan oluşan bir ev olarak inşa edilmiş Turgut Pura Vakfı Sanat Galerisi’ni mekan olarak seçtik.”
‘BU NİCELİKLERİN ARDINDA YARIM KALMIŞ HAYATLAR VAR’
Yok edilen kadınların yüzlerini, estetik bir dille yeniden görünür kılmak, hatırlatmak, birey yönleri ile onları toplumun hafızasında yad etmenin çalışmalarında temel çıkış noktası olduğunu ifade eden Karaca, şöyle devam etti:
“Günlük haber akışında rastladığımız kadın cinayetleri, birer rutin haber haline geldiğinden beri, artık mağdurlar birey kimliklerinden öte, birer sayı ve nicelik halinde tarif edilmeye başlandı. Kadın cinayetleri sayaçları, dijital anıtlar yapıldı. Kaybolan birey gölgelenerek, istatistikler ile tarif edilen birer sayı haline geldi. Bu niceliklerin ardında, göz ardı edilen gerçek kişiler ve yarım kalmış hayatlar var. Genç yaşta yaşam hakları çalınan bu kadınların, onları konu eden haberlerdeki kan, silah, saldırı, tecavüz gibi şiddetin jargonundan çıkma sözcükler yerine, layık oldukları çiçeklere bezenmiş ince basmalar ile, güzel gülüşleri ile anılarak vakur bir vedalaşmayı hak ettiklerini düşündüm.”
‘MAĞDURLAR ARTIK ÇOK KALABALIK’
Bireyin özgün kimliğinin kendi birincil sosyal çevresi tarafından biliniyor olsa da toplumun kalanı için habere konu olan bir figürden öteye geçemediğini hatırlatan Karaca, son olarak şunları söyledi:
“Bu figürler ardışık haber dizgilerinde birer isim, birer hashtag veya o gündemin kamusal nefretinin sembolü haline geliyor. Ancak bireyin benzersiz varlık imgesi yani yüzleri ve ifadeleri unutuluyor. Bu yüzden yaşanan trajedinin asli öznesinin bir birey olduğunu yeniden hatırlatmak ihtiyacı hissettim. Ayrıca kadın cinayetleri ile karşılaştığımızda, onlara birer istisna olarak bakıyoruz. Ancak mağdurlar artık çok kalabalıklar ve birer istisna olmanın çok ötesindeler. Bu sergi ile onların topluca bize baktığı ve bizim de o kalabalıkla yeniden yüzleştiğimiz bir karşılaşma zemini yaratmak istedim. “