Prof. Celal Şengör'ün 'Nuh Tufanı' savunması
Cumhuriyet yazarı Barış Terkoğlu, Prof.Dr.Celal Şengör'ün Nuh Tufanı savunmasını yayınladı. Şengör savunmasında, RTÜK'ün ve savcılığın bir mitolojiye dayanarak bilime karşı çıktıklarını belirtti.
DUVAR- 'Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılamak" iddiasıyla suçlanan Prof.Dr.Celal Şengör, bugün ifade vermeye gitti. Avukatı Celal Ülgen’in hazırladığı savunmada Şengör, Nuh Tufanının masallara dayandığını, bilimsel dayanağı olmadığını anlattı.
Barış Terkoğlu'nun "Gülşen’i tutuklatan savcının önünde: Celal Şengör'den 'Nuh Tufanlı' savunma" başlıklı yazısının ilgili bölümleri şöyle:
"Musa'yla ilgili ilk yazılı kaynak Babil Sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir. Bu metinler Musa’nın yaşadığına inanılan dönemden yaklaşık olarak 1000 yıl sonrasına denk geliyor ve Musa veya Kutsal kitap ile ilgili bazı anlatıların Babil-Sümer anlatıları ile benzerliklerine de ışık tutabilir. (…) Musa'nın doğumu ve büyütülmesi ile ilgili anlatılan öykülerin bir kısmı Akad kralı Sargon, Hint en:Karna ve Yunan Oedipus öyküleri ile örtüşür, yani belli ki masalsı bir karaktere yakıştırmadır. (…) 21. yüzyılın başlarında arkeologlar, İbrahim, İshak veya Yakup'u güvenilir tarihi şahsiyetler yapacak herhangi bir bağlam kurma umudundan vazgeçtiler.
Şengör’ün 2003'te dünyanın en prestijlilerinden olan Amerika Jeoloji Derneği tarafından yayımlanan bir kitabında Nuh Tufanı menkıbesini detaylı olarak inceleyerek onun da 1875'ten beri pek çok Eski Ahit uzmanı, Asurolog, tarihçi ve arkeoloğun da defaatle yayımladığı gibi—tamamen Sümer, Asur ve Babil mitolojilerine, yani masallarına dayandığını, sözde dünyayı kaplayan bir tufan için jeolojik en küçük bir iz bile bulunamadığını belgelemiştir. Şengör'ün eserinin orijinalliği ilk defa Sümer, Akkad, Babil, Yunan ve Eski Ahit anlatılarını sütunlar halinde dizerek bir ‘deneştirme şeması’ oluşturması olmuştur. Şengör'ün şeması hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde Nuh Tufanı menkıbesinin eski Mezopotamya masallarından türediğini ispat etmekte, kendinden önce pek çok bilim insanı tarafından zaten ortaya atılmış bu görüşü desteklemektedir. Bu şema dilekçemiz ekinde sunulmaktadır.
Din ve bilimin konularının birbirleriyle örtüşmediğini iddia etmek tarih cehaletinin bir sonucudur. Zaten öyle bir şey olsa binlerce yıllık sürtüşme olmazdı. Yaradılış efsanesinden tutun da Nuh Tufanı’na, dillerin ayrışmasından insanların mucizelerle hastalıklarından kurtarılmalarına, dünyanın şeklinden Ay ve Güneş’in yörüngelerine ve Güneş sisteminin geometrisine kadar pek çok konuda hem din hem de bilim ortaya görüşler atmışlardır. Bunların hepsi birbiriyle örtüşür ve çelişir. Bu çelişkilerin istisnasız hepsi bilim lehine çözülmüş, din her seferinde geri adım atmak zorunda kalmıştır.
Türkiye'de de Diyanet ve RTÜK, Orta Çağ'ın görüşlerine geri dönerek benim dile getirdiğim bir tarihi gerçek için Habertürk kanalına ceza verilmesini temin etmişlerdir. Maalesef bir Cumhuriyet Savcısı da 21. yüzyılda bilimi reddederek dinsel masalları değerlerin temeli yapan bir görüş için beni şüpheli ilan etmiştir. Bu yapılan hiçbir bilimsel ortamda savunulamaz, her iki kurumu da gülünç duruma düşürür. RTÜK ve Savcılık bilimsel olarak hiçbir tarihi belgesi olmayan bir mitolojiye dayanarak bilime karşı çıkmaya yeltenmiştir. En çok iki tür gerçek fikrine sığınmaya kalkabilir ki, bu da günümüzde biraz tahsilli ve aklı başında insanları ancak güldürür. RTÜK ve savcılık bilimsel bir ifadeye ceza vermeye kalkışarak, bilime karşı çıkmaktadır. Galile'yi ve Darwin'i mahkum eden kiliseleri göz önünde bulundurarak günün birinde kendilerinin de aynı duruma düşeceğini düşünüp aldığı karardan vakitlice vaz geçmelidir." (YAZININ TAMAMI)