Protestonun sanatı belgesel oldu
2001’de kurulan aktivist sanatçı kolektifi Indecline’ın Ekim 2020’de Rolling Stone dergisinde prömiyeri yapılan belgeselinde, sanatı eleştiri amacıyla üretmek isteyenler için çok önemli bir tavsiye veriliyor. “Eğer askerleri ve polisleri bile güldürebiliyorsanız yaptığınız doğru bir mücadele demektir.” Bu yaklaşıma Türkiye’de ‘orantısız zeka’ adı verilmişti...
DUVAR - Aktivist sanatçı kolektifi Indecline, son dört yılda ürettiği işleri içeren ‘The Art of Protest’ (Protestonun Sanatı) belgeselinin prömiyerini Rolling Stone dergisinin web sitesinden yaptı. Indecline, 2016’da ABD’deki parklara ve sokaklara diktiği hiperrealist Trump heykelleriyle dünya medyasının gündemine yerleşmişti. Hazırladıkları bu yeni belgeselde ise sanatın bir protesto biçimi olarak eleştirel şekilde kullanılmasını, kendi işlerinin yanı sıra çağdaşlarının ve eski kuşaktan sanatçıların yaptıkları üzerinden tarihsel şekilde anlatıyorlar. Belgeselde siyahların sivil haklar mücadelesinin başlangıcından itibaren direniş amacıyla üretilen sanatın köklerine değiniliyor ve bu yaklaşım 2020’de Black Lives Matter (Siyahların Yaşamı Değerlidir) hareketine uzanan sürece bağlanıyor.
Indecline’ın işleri ve belgeselde görüşlerini belirten diğer sanatçıların yaptıkları, sanatsal ifade özgürlüğünün sınırsız olması durumunda, sanat sayesinde adaletsizlik ve ayrımcılık gibi konularda toplumsal bilinç sağlamanın mümkün olduğunu ve bir şeyi sanat kullanarak protesto etmenin daha etkileyici olduğunu kanıtlıyor. Örneğin Banksy’nin Gazze’deki duvara yaptığı resmini hatırlarsak sanatçıların sanatla eleştiri üretirken, ülkeleri, liderleri veya dinleri hedef göstererek aşağılamaya çalışmadığını, aksine eleştirdikleri durumun toplumda nasıl bir etki bıraktığını yansıtmayı amaçladıklarını söyleyebiliriz. Banksy, Gazze’de yaptığı resimde, duvarlar ardına hapsedilen çocukların özgürlüğe dair imkansız hayalini anlattığında, politik durumun ve savaşın, insanları ve çocukları ne kadar çaresiz hale getirdiğini, hiç taraf tutmadan dünyaya hatırlatmıştı.
Banksy gibi tarafsız kalarak üretilen eleştirinin bütün dünyanın saygısını kazanması mümkün. Provokasyon amaçlı, özellikle kadınları aşağılayan türden 'edepsiz' işleri ise sanat kapsamında değerlendiremeyiz, bunlar genel olarak politik tuzak amacı taşır. İfade özgürlüğünü sahiplenen bir devletin, provokasyon amaçlı işleri görmezden gelip, bunları umursamaması daha doğru olur; böylece bu tip işlerle kurulan politik tuzağa düşülmez.
Eleştiri içeren ve protesto niteliğine sahip sanat üretmenin toplumu bilinçlendirmek açısından neden daha doğru olduğunu açıklamak için Indecline’ın Ekim 2020’de prömiyeri yapılan bu belgeseli iyi bir referans sayılabilir.
Indecline’ın belgeselinde sanatı eleştiri amacıyla üretmek isteyenler için çok önemli bir tavsiye veriliyor. Burning Man ve Billboard Liberation Front’tan John Law, “Mizah kullanmak çok önemli… Eğer askerler ve polisler bile yaptığınızın insanlık adına olduğunu anlıyorsa ve onları güldürebiliyorsanız, yaptığınız mücadele etmek anlamında mümkün olan en iyi yöntem demektir” diyor. Biz bu yaklaşıma Türkiye’de ‘orantısız zeka’ adını vermiştik.
Örneğin The Yes Men adlı, Indecline’dan biraz daha eski bir grup, 2000’lerin başında henüz akıllı telefonlar ve internet bu kadar yaygın değilken kamusal alanda yaptıkları işlerle insanları hem şaşırtıp hem de güldürmeyi başararak eleştiri üretmişti. The Yes Men’den Igor Vamos, Indecline’ın belgeseli için yaptığı röportajda, “Yıldız Savaşları’nı düşünün, orada karanlık tarafa isyan edenlerin mücadelesi vardır. Şu anda gezegenimize zarar verenler oradaki karanlık tarafa benziyor” diyor. The Yes Men’in eski işlerinden birinde, bir banka şubesine gidip hesabını kapatmak isteyen bir adama, bankanın içindeki bir kadın “Burada ne yapıyorsun?” diye sorduğunda, adam “Hesabımı kapatmaya geldim” yanıtını veriyor. Kadın bir anda bankanın içinde “Hey millet! Hesabını kapatıyor!” diye bağırıyor. Bu sırada, bankadan içeriye dalan parti kıyafetleri giymiş insanlar, “Yaşasın, hesabını kapatıyor” diyerek ellerindeki balonlarla müzik eşliğinde dans etmeye başlıyorlar. ‘Bankada parti’ adlı bu komik ve kısacık performans aslında ciddi bir kapitalizm eleştirisiydi. The Yes Men’in bu performansında hiçbir kamu malına zarar verilmiş değil, herhangi bir kanuna aykırı davranılmış değil. Bu performans bir banka şubesinde, insanlara ve bankaya zarar vermeden komik bir parti gösterisi yapmaktan ibaretti.
2001’de kurulan Indecline, sanatsal ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlayan işlerinde The Yes Men ile aynı prensibi benimsiyor: Bir şeyi eleştirirken insanları güldürebilmek.
Ressam ve çizer Eric Drooker, “Yaptığınız iş ya çok güzel olsun ya da çok komik olsun. Vermek istediğiniz mesaj, bu ikisinden birinde insanların zihinsel önyargılarını aşmayı başarır” diyor. Genelde komik görünen politik karikatürlerin, masumiyet maskesi altına saklanan ciddi bir toplumsal eleştiri olduğunu belirten Drooker, karikatürün en etkili yöntemlerden biri olduğunu düşünüyor. Sanatı protesto amacıyla kullananların, mizah kullanmak konusunda en eski esin kaynaklarından biri ise Charlie Chaplin’in Hitler parodisi. Chaplin’in bu filmi, 1933-1942 arasında en yüksek gişe hasılatı elde eden film olmasıyla hem kendi dönemini hem de sonraki dönemi etkileyen bir yapımdı.
‘Protestonun Sanatı’ adlı bu belgeselin başlangıcında gösterilen ve Indecline’ın dünyaca ünlü olmasını sağlayan işinden kısaca söz edelim. 2016’da başkanlık seçimi öncesinde, New York’ta bir parka kaçak olarak dikilen, birebir insan ölçülerindeki, nü Trump heykeli bir anda selfie objesine dönüştü. Heykeli görenler yanına koşup onunla selfie çektiler, park yönetimi ise beklendiği üzere, izinsiz olduğu gerekçesiyle heykeli aynı gün kaldırdı. 18 Ağustos 2016 Perşembe sabahı Union Park’a 09.40 civarında dikilip 13.20’de kaldırılan Emlak Kralı Trump’ın çıplak heykeli, sadece bu kadarcık sürede internete yayılan fotoğraflarıyla İngiliz gazetelerinden Reuters’e kadar bütün dünyada haber olmuştu bile.
Bu hiperrealist heykelde bu kadar dikkat çeken şey, Trump’ın erkeklik organının mikro ölçüsüydü. Antik Yunan heykellerindeki gibi görsel estetik amaçlı bir küçültme değil, alenen erkekliğiyle dalga geçen şekilde yapılmıştı. Manhattan’daki Union Square Park’ın yanı sıra San Francisco, Cleveland, Los Angeles ve Seattle’daki dört noktaya daha yerleştirilen heykeller, Cumhuriyetçilerin başkan adayı Trump’ın ABD’yi felakete sürükleyecek bir canavar olduğunu anlatmaya çalışıyordu. “The Emperor Has No Balls” (İmparatorun Hayaları Yok) adı verilen heykelin ismi, Trump’ın cinsel organının neden bu kadar insanlık dışı betimlendiğini zaten açıklıyor.
New York Polisi, heykeli yapanın ve dikenlerin peşine düşmedi çünkü kaidesinde ‘Ginger’ adlı bir sanatçının ismi vardı. Polise göre, heykeli yapan bir sanatçı var olduğuna göre, bu heykel ifade özgürlüğü kapsamında kabul edilmeliydi. Bu yüzden heykel birkaç saat yerinde durabildi.
Ana akım medyada ana haber bültenlerine kadar yansıyan bu heykel yerleştirme işi, herkesin gözünde sanat değildi. Fox gibi Trump taraftarı birçok medya Indecline’ın bu anarşist eylemini aşağıladı. Elbette, heykel dikme işi, önceden izni alınmadan gerçekleştirildiği için kural tanımazlık ve sivil itaatsizlik içeriyordu. Indecline’ın Ginger’ın yaptığı heykelleri izinsizce kamusal alanlara dikme performansı, anarşist bir tavır olmasının yanında, birkaç saat içinde bir sürü insanı güldürdüğü ve bütün dünyada duyulduğu için, toplum düşmanı bir iş olarak görülemez. Bir toplumda ifade özgürlüğünün sınırları ne kadar geniş olursa o toplum o kadar eğlenir, eğlendikçe kaynaşır çünkü yeni ortak değerler yakalamış olur. Donald Trump, bu heykeli hiç umursamadı. Melania Trump ise bunun fotoğrafını kendi Instagram hesabından paylaştı!
Sanatsal ifade özgürlüğünün kısıtlanmaması ve siyasetçilerin eleştiriye ve mizaha sınırsız tahammül göstermeleri, demokrasinin ilk şartlarından biri. Trump, bu çirkin heykel için Indecline’a dava açmadı çünkü onları umursamadı. Melania Trump ise kendi sosyal medya hesabından heykelin fotoğrafını paylaşmasıyla mizaha ne kadar toleranslı olduğunu gösterdi.
Indecline’ın belgeselini daha fazla anlatmak doğru olmaz. Shephard Fairey, Tom Morello ve Dave Navarro, 45 dakikalık bu kısa belgeselde yer alan isimlerden sadece bazıları. Dead Kennedys, Anti-Flag, Pussy Riots gibi grupların üyeleri ise punk müzisyenlerin ticari sisteme direnmesinden bahsediyor. Pussy Riots’ın bir performansı yüzünden Rusya’da hapis yattığını hatırlarsınız…
Unutmayalım ki propaganda ve provokasyon amaçlı işler uzun vadede değer kazanmaz ama toplumsal bilinç sağlamak için üretilen sanatın bütün dünyayı etkileme gücü olduğunu söyleyebiliriz. Banksy’nin başarısını zaten başka türlü açıklayamayız.
Indecline’ın ‘The Art of Protest’ (Protestonun Sanatı) belgeselini Rolling Stone dergisinin bu sayfasından izleyebilirsiniz: