Psikolog Ayten Zara: Şiddetin hedefi toplumun canını yakmak
Taksim’de patlayan bomba, pek çok kişiye geçmişteki benzer saldırıları hatırlattı. Psikolog Ayten Zara, travmaların kuşaktan kuşağa aktarıldığını söyledi.
Osman Çaklı
DUVAR - Türkiye, son 10 yılda pek çok bombalı saldırıya şahit oldu. Saldırıların, neden ve nasıl yapıldığının ötesinde, toplumda büyük bir kaygı ve endişe yarattığı bilinen bir gerçek.
Her ne kadar hayat ‘normale’ döndü gibi görünse de kalabalık caddelerde dolaşmanın, toplu ulaşım araçlarına binmenin, dışarı çıkmanın, bir yakını ya da sevdiğini böyle bir saldırıda kaybetme ihtimalinin doğurduğu endişe, hafızanın bir köşesinde kendine yer buluyor.
Uluslararası Travma ve Aile Çalışmaları Programları Direktörü psikolog Doç. Dr. Ayten Zara, saldırıların toplumdaki etkileri ile ilgili “Travmalar, kuşaktan kuşağa aktarılıyor ne yazık ki. Yani ‘şiddet kültürünü’ bizden sonraki nesillere bırakıyoruz” diyor.
‘İNSANLAR DIŞ DÜNYAYA KENDİNİ KAPATABİLİR’
Yakın geçmişteki bombalı saldırıların, özellikle 2015-2016 yılları arasında yoğunlaştığı görülüyor. Seçime doğru gidilen süreçte ardı ardına Türkiye’nin farklı yerlerinde patlayan bombaların seçimin sona ermesiyle sona erdiği düşünülüyordu. Yıllar sonra 13 Kasım Pazar günü, İstiklal Caddesi’nde patlayan bomba, yeniden seçim sürecinde olan Türkiye’de, geçmişteki sürece benzer bir sürece girildiği sorusunu akıllara getirdi.
Doç. Dr. Zara, bu coğrafyada yaşayan insanların katliama, şiddete ve ölüme dair korkularının oldukça derin olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Toplumsal olarak yoğun kaygılar ve korkular yaşanıyor. Hepimiz için dışarda yabancısı olduğumuz bir düşman-cellat (şiddet) var ve sanki bu düşman, sivil, masum insanlara karşı her türlü şiddeti uygulayabilir gibi geliyor. Bu korku, bazı insanların kendilerini dış dünyaya kapatmasına ya da kendini güvene almak için politik bir gruba körü körüne bağlanmasına neden olabilir.”
‘ŞİDDET GELECEK NESİLLERE MİRAS KALIYOR’
Toplumsal travmaların boyutları bu kadarla sınırlı değil. Zara’ya göre, insanlar böyle durumlarda birbirlerine yabancılaşarak kopma ve bölünmeler yaşayabiliyor. Üstelik git gide daha yalnız, kaygılı, depresif ve asosyal bir sürece girebiliyor.
Sadece kalabalıklara değil, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin de ciddi sorun olduğunun altını çizen Doç. Dr. Zara, “Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik her türlü şiddetin son yıllarda büyük artış gösterdiği görülüyor. Bir de zamanında gerektiği gibi yüzleşilmemiş eski politik, etnik katliamlar ve kırımlar yavaş yavaş toplumun gündemine giriyor ve ciddi sosyopsikolojik sarsıntılara neden oluyor. Travmaları önleyen, tedavi eden programlar ve merkezler maalesef yok. Bu nedenle travmalar, kuşaktan kuşağa aktarılıyor ne yazık ki. Yani ‘şiddet kültürünü’ bizden sonraki nesillere bırakıyoruz ki, bu da bir ülke ve toplum için her anlamda çok yıkıcı bir mirastır" diyor.
‘İNSANLAR BİRBİRİNDEN KORKMAYA BAŞLAR’
Peki bombalı saldırılar, kişi direkt bu olaydan fiziksel zarar görmese etkiler mi? Zara yanıtında şu noktaya dikkat çekiyor: “Masum insanlara karşı yapılmış bombalı saldırıların amacının, bir ülkenin ve toplumun canını acıtmaya yönelik olduğunun unutulmaması gerekiyor.”
Saldırıların toplumda ön kabullere sebep olduğunu ifade eden Doç. Dr. Zara, “İnsanlar içinde yaşadığı toplumda katillerin, zalimlerin olduğunu ve bu zalimlerin halkın hayat ve ruhsal bütünlüklerini tehdit eden katliam planları yaptığını düşünerek hayattan ve insanlardan uzaklaşmaya, yabancılaşmaya başlayabilir. Çünkü her terör ve şiddet olayı, insanın insana ve hayata olan inancını ve güvenini zedeler; sonucunda insanlar birbirinden şüphe etmeye, korkmaya, başlar. Bu korku ve kaygılar da hayatı esir alabilir” diye konuşuyor.
‘GÖRÜNTÜLERİN YAYILMASI TERÖRİZME HİZMET EDİYOR’
Uzmanlar, saldırıya dair görüntülerin dolaşıma sokulmaması gerektiği konusunda çeşitli uyarılar yapsa da sosyal medyanın da etkisiyle şiddet içeren görüntüler pek çok kişiye ulaştı.
Doç. Dr. Zara, görüntülerin bu şekilde paylaşılmasının terörizmin yayılmasına hizmet ettiği görüşünde: “Yaptıkları katliamın sonuçlarının tüm dünyaya duyurulmasını isterler. Çünkü bu, güçlü olduklarını hissetmelerinin tek yoludur. Öteki taraftan toplumun bu tür görüntülere ek olarak şiddeti dilini yaygın şekilde kullanması, şiddet döngüsünü güçlendirir ve şiddetin devam etmesini sağlar. Zamanla toplumu şiddete alıştırır ve şiddete karşı duyarsızlaştırır.