PTT, edebiyat dünyası, zam ve kültürel hegemonya-II
PTT'nin fiyat düzenlemesi sadece bir zam mı? Yüzde 400’lere ulaşan bu artışı sadece PTT’nin işletme maliyetlerindeki artışla açıklamak mümkün mü; değilse, bu zammı hükümetin yaklaşan seçimlerle ilgili bir tasarrufu, bir türlü kültürel hegemonya kuramayan, kuramadığı için hayıflanan iktidarın muhalif kesimleri maddi olarak da sindirme, yıldırma politikalarının bir parçası olarak mı düşünmek gerekiyor?
NE DEDİLER?
Edebiyat Nöbeti Dergisi Sahibi ve Sorumlu Yazı işleri Müdürü Celal Karaca’nın da sorularımı cevaplarken altını çizdiği gibi, “Geçen haftadan beri sosyal medyada edebiyat dergilerinin sorunları tartışıl[makta.] Önce Artemis Sanat dergisinin sahibi Yusuf Çağlar’ın hazırladığı bir metin paylaşıldı. Arkasından şair Kaan Eminoğlu’nun destek paylaşımı ses getirdi. Son olarak Bursa’ da yayımlanan Eliz Edebiyat, Çini Kitap, Sarmal Çevrim dergilerinin birlikteliği ile oluşan 'Bursa Dergiler Platformu'nun Kültür ve Turizm Bakanlığına, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına, PTT Genel Müdürlüğüne seslenen bir paylaşımı sosyal medyada yer aldı.”
Elbette, sadece birkaçının düşüncelerini sizlerle paylaşacağım yazarlar, çevirmenler, yayıncılar ve elbette aralarına kendimi de dahil edeceğim müzmin okurlar; ülke depremle, selle, seçimle, geçimle… hemhâl olmuşken araya sıkıştırılıp, “oldu bitti”ye getiriliveren bu zamlara tepkililer ve bu zammın basitçe bir “fiyat artışı” ya da “artan maliyetlerin fiyatlara yansıtılması” vb. değil, yaklaşan seçimlerle ama asıl da Erdoğan’ın kuramadığı için hayli müteessir olduğu “kültürel hegemonya” ile yakından alakalı olduğu düşüncesindeler.
Dinçer Demirkent’in “Erdoğan’ın imkânsız aşkı” diye tanımladığı şu kültürel hegemonya mevzuunu da unutmadan hatırlatayım size: İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen Ensar Vakfı Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan, “Siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.” demişti, 2017’de. Erdoğan’ın konuşma yaptığı Ensar Vakfı’nı hatırladınız mı? Durun onu da bir çırpıda hatırlatayım: Karaman'da Ensar Vakfı ve Karaman Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezunları Derneği'ne (KAİMDER) ait evlerde kalan çocuklar cinsel istismara ve tecavüze maruz kalmışlardı. 2012-2015 yılları arasında, 9-10 yaşlarında çok sayıda çocuğa tecavüz ettiği polis raporuyla belgelenen 54 yaşındaki Muharrem Büyüktürk adlı öğretmen 4 Mart 2016 tarihinde tutuklanmış; kabul edilen iddianameyle beraber Muharrem Büyüktürk'ün “çocuğa nitelikli cinsel istismar, hürriyeti tahdit, kasten yaralama ve müstehcen görüntüleri izletme” suçlarından hâkim karşısına çıkarılmasına karar verilmiş; olayın ortaya çıkması üzerine 29 Mart 2016'da Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı, öğretmen Muharrem Büyüktürk'ün meslekten ihraç edildiğini açıklamıştı.
Dinçer Hoca haklı: Her şeyi kısa sürede nakde/kâra çevirmekten başka bir şey düşünmeyen; “alışverişten” gayrı bir “ahlâk” düsturu, “neyin çok satacağından fazla bir mikyâsı olmayan Türkiye sağı, “Bilim insanlarının yıllarca emek verdikleri kurumlardan kovulduğu dönemlerde muhtarlara o [Külliye’de] kep giydirildi” ama bir türlü kültürel hegemonya tesis edemedi; edemedi ama bu da ona dert oldu.
Ekte düşüncelerine başvurduğum bütün dostlara da aynı soruyu sordum. Bu zam sadece bir zam mı? Yüzde 400’lere ulaşan bu artışı sadece PTT’nin işletme maliyetlerindeki artışla açıklamak mümkün mü; değilse, bu zammı hükümetin yaklaşan seçimlerle ilgili bir tasarrufu, bir türlü kültürel hegemonya kuramayan, kuramadığı için hayıflanan iktidarın muhalif kesimleri maddi olarak da sindirme, yıldırma politikalarının bir parçası olarak mı düşünmek gerekiyor?
Edebiyat Nöbeti dergisi Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Celal Karaca, basım ve dağıtımın yayıncılık sektörünün temel sorunu olduğu düşüncesinde; PTT’nin zammı bu sorunları katmerlendirmekten başka bir işe de yaramayacak diyor.
Kurucu Genel Başkanlığını şair ve yazar Ahmet Telli’nin yaptığı Bilim Sanat Edebiyat Derneği de PTT’nin yaptığı zammı “kabul edilemez” olarak tanımlayan bir açıklama yayınladı. BİSED’in açıklamasında “İktidarın yasakçı ve baskıcı tutumu yetmiyormuş gibi, basılı yayınların okur ile buluşmasının daha zorlaşması anlamına gelen bu zam[ların] hem yayıncılar hem de okurlar için görünmez bir pranga” olduğu vurgulandı.
KAAN EMİROĞLU: 'HAYATIMIZI MAHVEDEN İKİ KAVRAM: SEÇİCİ VİCDAN, PRAGMATİK YAŞAM'
“İtiraz Ediyoruz” başlıklı bildiriyi imzaya açan edebiyatçıların öfkesini örgütlü bir zemine taşıyan ve ekibin içerisinde yer alan şair ve yazarlarımızdan Kaan Emiroğlu da sorularımı cevaplayan edebiyatçılarımızdan bir diğeri. Emiroğlu, bunu “…siyasi bir tutum olarak değil, ekonomik temelleri olan kurumsal bir karar olarak değerlendir[diğinin]” “PTT Kargo’nun bu kararı almasının altında yatan temel etkenin kültür hayatına müdahale etmeye yönelik siyasi bir karar olduğunu iddia etme[nin] meselenin iktisadi boyutunu ıskalamak” olacağının altını çizdi. Eminoğlu’nun cevabını buraya da taşımak isterim:
"PTT Kargo’nun 5.00 TL olan kitap ve süreli dergi gönderim bedeline ilişkin kargo tarifesinde değişikliğe giderek kargo ücretini 20.75 TL’ye çıkarmasını kültürel amaçları olan siyasi bir tutum olarak değil, ekonomik temelleri olan kurumsal bir karar olarak değerlendiriyorum.
PTT Kargo’nun bu kararı almasının altında yatan temel etkenin kültür hayatına müdahale etmeye yönelik siyasi bir karar olduğunu iddia etmek meselenin iktisadi boyutunu ıskalamak demektir. PTT Kargo, özel kargo şirketleri gibi artan maliyetler nedeniyle kargo ücretlerine zam yapmaktadır. Her ne kadar bir kamu kuruluşu olsa da PTT Kargo’nun ticari bir faaliyet yaptığının ve ticari faaliyetlerin kâr ve zarar endeksli olarak düzenlendiğinin farkında olmamız gerekir. Ancak ben PTT Kargo’nun aynı zamanda bir kamu kuruluşu olarak kamu menfaatini öncüllemesi gerektiğini, kamu menfaatinin kurumun kâr-zarar hesaplarından çok daha önemli olduğu gerçeğini hatırlatmak ve kamuoyuyla paylaşmak üzere böyle bir bildiri kaleme aldım. Edebiyatçılarla ticari faaliyet yapan kişi ve kurumların kültür faaliyetlerine bakış açısındaki mantalite farkını ortaya koyarak kararın iptalini talep etmek bu bildirinin esas amacıydı. PTT Kargo kısa vadede kitap ve süreli yayın kargolarından zarar edebilir ancak bu işin kültürel faydası uzun vadede şöyle bir sonucu ortaya çıkaracaktır: Kitap ve süreli yayın dolaşımı önündeki engelleri kaldırıp insanların bilgiye ve sanatsal üretime ulaşımının daha kolay hâle getirilmesinin sağlanması gelecekte şu an yaşanacak maddi kaybın çok daha üstünde bir kazanç elde edilmesini sağlayacaktır.
Edebiyatçıların diğer zamlarla ilgili olarak neden örgütlenip ortak açıklama yapmadığı ancak kargo ücretine gelen zam sonucunda hassasiyet gösterdikleri konusu 'seçici vicdan' ve 'pragmatik yaşam' kavramlarının içerisinde kendine yanıt buluyor. Bildiri yayınlama fikrimi muhafazakâr camiadaki bazı 'edebiyatçılara' açtığım zaman ilk tepkileri 'İmzalarız ama bildirinin içinde siyasi bir ima olmasın.' demek oldu. Bu tutum küçük menfaatlerine sahip çıkmak isteyen ama ideolojik menfaatlerini de ellerinden bırakmak istemeyen pragmatik tutumlarıyla ilgiliydi. Soldaki durum biraz daha farklı olmakla beraber edebiyatın mücadele gücünün toplumsal tabanını kaybetmesiyle ilgili bir tutumun yansıması. Soldaki kültür emekçileri ayın sonunu zor getiren, bir lokma bir hırkayla yaşayan insanlar. Ellerinde siyasi itiraz mekanizması oluşturabilecek olanaklar da mevcut değil. Mevcut tekel yayın ağı onları daha da pasifize etmiş durumda. Seçici vicdanları büyük itirazlarla başa çıkmayacaklarını bildikleri için küçük itirazlarla yetinmeyi kabullenmiş durumda. Ancak bu durumu onlar için büyük bir kusur olarak da görmüyorum. Ankara Gar Katliamı’nda haklı olarak terörü lanetleyen ancak Güvenpark Katliamı’na ilişkin tek bir söz söyle(ye)meyen insanlara 'Neden Güvenpark Katliamı’ndan sonra terörü lanetlemediniz?' diye edebiyatçılara da 'Patates zammı olurken tepki vermediniz de kargo zammına neden tepki veriyorsunuz?' diye sorulduğu vakit buradaki tutarsızlığın bu soruyu soranların seçici vicdana sahip oldukları gerçeğini işaret eder kanaatindeyim.
Peki durum benim açımdan farklı mı? Farklı ama eylemi örgütleyebileceğim insanların olmadığı bir edebiyat kamuoyu içerisinde tek başıma ne yapabilirim? Pek tabii şu an yaptığımı, örgütleyebileceğim konularda edebiyat kamuoyunu bir araya getirerek edebiyatın tepki refleksini canlı tutabilirim. Unutulmamalı ki kullanılmayan refleksler zamanla kaybolurlar. Bu toplumun en ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkması için şair refleksine ihtiyacı var."
AHMET YILDIZ: 'EDEBİYATI GİDERSE O ÜLKE DE KISA SÜREDE YOK OLUR'
Gerçek Edebiyat Dergisi Yayın Yönetmeni Ahmet Yıldız’ın “Edebiyatı giderse o ülke de kısa sürede yok olur, dünyanın en büyük orduları bile kurtaramaz.” cümlesinin hepimizin kulağımıza küpe olmasını da arzu ederim. Yıldız'ın cevabı da şöyle:
"Toplumun gözünde yazar ve şairler, poetikalarından politik görüşlerine, etnik kimliklerinden dini görüşlerine kadar aynıdır, hepsi yazar ve şairdir işte... Oysa üç yazar ve şairden biri diğerini yazar ya da şair saymaz. Ne var ki PTT Kargo’nun kitap ücretlerine yaptığı yüzde 400’lük zam şair ve yazarları ayaklandırmaya yetti. Özel kargo şirketlerinin yıllardır kitaba ve dergiye uyguladıkları kayıtsız tavrı PTT Kargo’nun anlayışlı tavrı dengeliyordu. Gerçi PTT Kargo da ‘AVM’ olalı ancak imzalı kitapları uygun fiyatta göndermeye başlamıştı. Şimdi bunu hepten kaldırmış oldu. Kitap dolaşımı bir ülkede bittiği zaman her şey bitmiş demektir. Belki de kâr zammını protestoda tüm ayrılıkları bir yana bırakarak ortak metne imza atılması bu paniğin ve kaygının sonucudur. Meteorun yaklaştığı dünyada artık herkes eşit insandır!
Türkiye hepimizindir. Edebiyatı giderse o ülke de kısa sürede yok olur, dünyanın en büyük orduları bile kurtaramaz. Belki de bu panikle gözü kapalı herkes imzaya koşuyor. Edebiyat dünyasından tartışmalardan korkmamak gerekir. Kıran kırana tartışmalar o edebiyat ortamının sağlıklı olduğunun göstergesidir. Bu nedenle her görüşten her anlayıştan yazar ve şairin kargo ücretlerine yapılan zamma karşı ortak metin imzalaması iyi bir iştir. Ben de seve seve imzaladım, kim imzalamış bakmak aklıma bile gelmedi.
Elbette ki bu ülkede zamla yaşamak yaşam biçimi oldu, toplum alıştırıldı. Şekere tuza ete süte zam da yazar ve şairleri üzüyor ve yazılarıyla, seçtikleri konularla buna tepkilerini her zaman dile getiriyor. Ama kitap taşıma ücretlerine zamda devlet kurumunun da devreden çıkarılması bir panik havası bir terk edilme duygusu yarattı. Bu da tepkiyi artırmıştır. Umarız PTT Kargo istismarcılar var diyerek bu zamma devam etmez makul bir seviyeye çeker."
CELAL İNAL: 'AMAÇLANAN KÜLTÜREL VE SANATSAL ÜRETİMLERİN DOLAŞIMININ ÖNÜNÜ KESMEKTİR.'
Celâl İnal, kadim dostum, şair, yazar ve Adanalı; Celâl de bu zamları kültür ve sanat yaşamımıza yönelik ciddi bir saldırı” olarak nitelendiren edebiyatçılardan:
"PTT Kargo’nun kitap ve süreli yayın kargo ücretinde yüzde 300 dolayında gerçekleştirdiği tarife değişikliği aslında AKP- MHP iktidarının bütün maddi olanaklarına rağmen varlık gösteremediği ve teslim alamadığı kültür ve sanat yaşamımıza yönelik ciddi bir saldırıdır. Bu müdahale ile amaçlanan kültürel ve sanatsal üretimlerin dolaşımının önünü kesmektir. Kaldı ki bu tarife değişikliği ile yapılan zam ülkemizin resmi enflasyon verileriyle de çelişmektedir.
Köhnemiş ve her girişimi paraya tahvil eden bu zihniyettin kültür sanat alanına bu tarz müdahalesi kabul edilemez."
Turnalar dergisi Genel Yayın Yönetmeni, Folkor/Edebiyat dergisi kurucusu ve Yayın Koordinatörü̈ Metin Turan, PTT tarihinin “Türkiye’de liberalizmin nasıl bir kamu soygunculuğu ile oluşturulduğuna” örnek olduğunu söyleyerek başladığı sözlerine Özal ile birlikte nasıl adım adım PTT’nin şirketleştirildiğini özetleyerek devam etti. 1980’li yıllarda yazın hayatına başlayan ve bugün de birçok edebiyat dergisi ve gazetesinde yazıları yayınlanmaya devam eden Turan, 1980’li yıllarda “bile” “Gazeteler için ise durum[un] daha da kolay” olduğunu belirtmektedir. Turan, bir şirket gibi kâr ve zarar veçhesinden dergi kitap gibi edebî ürünlerin kargo işini fiyatlandıran PTT’nin “Bu yaklaşım[ının] neoliberal sistemin çürümüşlüğünün, kültür ve sanatı nasıl gördüğünün en çarpıcı fotoğrafı” olduğunu da sözlerine eklemektedir.
SON SÖZ
TİP Milletvekili Sera Kadıgil, 2022’nin son günlerinde TBMM’de yaptığı ve hükümetin muhalif basına yönelik tutumunu eleştirdiği konuşmasında “…gerekirse dumanla haberleşeceğiz, sizi yine tarihin tozlu sayfalarına gömeceğiz” diyordu.
Toplumsallığın ve öznellik biçimlerinin iktidar/direniş dinamiği içinde oluştuğunu düşünen Foucault’la bitirelim. Onun birçok ama birçok eserinde benzer bir ifadeyi bulmak zor değildir; lakin münhasıran onun Cinselliğin Tarihi’ndeki kelimeleriyle “İktidarın olduğu yerde direnme vardır. Direnme hiçbir zaman iktidara oranla dışsal konumda değildir."[1]
Hay Allah! Söz nereden nereye geldi.
NOTLAR:
[1] Foucault, M. (1993). Cinselliğin Tarihi, Cilt,1. Çev. Hülya Tufan. İstanbul: Afa Yayınları., S. 101