Punctum Dergi yayın hayatına başladı
Punctum Dergi, yayın hayatına başladı. Derginin ilk dosyası "Eleştiri: Hayranlık'tan Linç'e" oldu.
DUVAR - Adı Roland Barthes’ın Camera Lucida’sından ilhamla konulan Punctum Dergi, yayın hayatına başladı. Dergi, makaleler, denemeler, Minyatür adı verilen kısa değiniler, çeviriler ve söyleşilerin yanı sıra, Radyo Punctum başlığı altında sunulan çeşitli podcast programları ve önem atfedilen kitap eleştirilerini içerecek.
Cana Bostan'ın Genel Yayın Yönetmeni olduğu derginin yayın kurulunda ise Begüm Kovulmaz, Emine Ayhan, Cem İleri, Murat Erşen yer alıyor. Dergide iki aylık periyotlarla yayınlanacak dosyalar dışında, haftalık dosya-dışı içeriklere ve birbiriyle söyleşme içindeki polemik dizilerine de yer verilecek.
"Eleştiri: Hayranlık'tan Linç'e" adlı ilk dosyada yer alan yazılar ve isimler şöyle:
"Glenda’yı O Kadar Seviyoruz Ki: Dörtlü Seksek" Aslı Odman, "Eleştiri Ne Âlemde" Maurice Blanchot (çev. Eda Çaça), "J. M. Coetzee, 'Romancının Romanı': Hayranlığın Mübadele Değerine Tercümesinin Edebi Eleştirisi" Emine Ayhan, "Punctum’un Pundu I: 'Severance' Dizisi ve Günümüz Çalışma Koşullarında Bölünmüş Benlik" Süreyyya Evren, Selen Ansen ile Söyleşi: Güncel Sanat ile Edebiyat Arasında Seçilmiş Yakınlıklar" Cem İleri, "Aydınlanma ve Eleştiri: Şimdiki Zamanın Ontolojisi" Murat Erşen, "Adnan Benk’in Eleştiri Eylemi" Fatih Altuğ, "'Bir Milim Bile Olsa': Adorno, Eleştiri ve Umut" Elis Şimşon, "Kendrick Lamar: Gönülsüz Kurtarıcı I" Begüm Kovulmaz, "Edebiyat Eleştirisi ve Mizah" Cihat Duman, "Edebiyattaki Eleştiri: Henry Fielding", Hüseyin Deniz Özcan, "Yerli ve Milli Bir Spor Olarak Türkiye’de Linç "Barış Aydın, "Tarihsizleşme Üzerine" Abdurrahman Aydın, "Benjamin Filistin’de Konferansı İçin Notlar" Cana Bostan, "Yazının Kaçış Noktası: 'Mikrogram'lar ve Haydut Romanı" Cemal Ener, "Punctum Olarak Okuma" Cem İleri, "Tereddütlü Müttefiklik: Umut Tümay Arslan ile Söyleşi" Cana Bostan, "Başka Başka Dünyalar: Bilimkurgu" Begüm Kovulmaz / Murat Erşen, "Studium no.00" Utku Özmakas / Yasin Karaman, "Dilviran no.01" Abdurrahman Aydın, "Ses Süpürücü no.01" Mustafa Avcı.
NURDAN GÜRBİLEK: TÜRKÇEDE 'EDEBİYAT YAPMAK' DEYİŞLERİNDE HEP BİR BOŞ LAF VURGUSU VAR'
Derginin ilk sayısında Cana Bostan, Nurdan Gürbilek ile 'Denemenin Etikleri' üzerine söyleşti. Gürbilek, "Sanat, edebiyat, felsefe gibi kutsiyet atfetme ile değersizleştirmenin birlikte işlediği bu alanlarda, ya da diğer bir deyişle, “başka kimse yapamaz” ile ‘‘herkes yapabilir’’in dünyasında eleştiri geliştirirken, bir düşünme ehliyetinden söz edilebilir mi?" sorusuna şöyle yanıt verdi:
"'Herkes yapabilir'de bir yalan var, çünkü bu dünyanın herkese eşit imkânlar, eğitim ve boş zaman sunmadığı gerçeğini gizliyor. Popülizm 'herkes yapabilir'den çok ya da onun yanı sıra, 'yapmasan da olur' gibi bir değersizleştirmeyle de çalışıyor. Türkçede 'edebiyat yapmak', 'felsefe yapmak' ya da 'entel dantel işler' deyişlerinde hep bir boş laf vurgusu var. Ama 'kimse yapamaz'da da bir imtiyaz bariyeri var. Düşünmenin bir ehliyetinden söz edilebilir kuşkusuz, ama onun bir 'ehliyet, ruhsat lütfen'e dönüşmemesi için düşüncede bir Rancière uğrağı mutlaka olmalı. Mülksüzlerin özgürleşmesinin 'yukarıya' karşı 'aşağının' değere bindirilmesinden değil, üretimle düşünce üretimi arasındaki o bölme çizgisinin kesintiye uğratılmasından, yoksulları oldukları yere çivileyen zaman-mekân düzeninin, o 'herkes kendi işini yapsın'ın ihlal edilmesinden, yoksulların sadece ekmek kavgası üzerine değil, toplumsal gerçekliğin doğası ya da metafizik meseleler üzerine de söz almalarından geçeceğini söyler Rancière. Burada hem 'herkes yapabilir'e hem de 'az sayıda kişi dışında kimse yapamaz'a, yani hem popülizme hem de elitizme karşı geliştirilmiş bir eleştiri var.
Politik doğruculuktan söz ettiniz, ilk ortaya çıktığında bir doğruluk ânı vardı, kültürün ve dilin dokusuna sinmiş ayrımcılığa karşı bir uyarı, ama bugün sanki hazır bir doğruluk kitine, ders çalışmadan sınıfı geçme yöntemine dönüştü. Bir de çoğu durumda nedense hep başkalarının yanlışını bulma kılavuzuna. Edebiyatta önemli olan yalansızlıktır, sahteliği ya da yanlışı kendinde de yakalamak; yoksa hazır bir doğrunun illüstrasyonu olmaya doğru meyleder edebiyat."
'KEŞKE 'SİMİT SAT, ONURLU YAŞA!'DAN DAHA İYİ BİR SLOGAN BULABİLSEYDİK'
Gürbilek, "Eleştiri hangi güç karşısında kırılgan ya da hangi kırılganlık karşısında güçlüdür?" sorusuna ise "Bugün Gezi’yi, oradaki karşılaşma anlarını, o çoğul itiraz ve dayanışma dilini yeniden savunduğumuz günlerdeyiz. Keşke karın tokluğuyla başın dikliği arasındaki o zor mücadelenin hakkını veren, 'Simit sat, onurlu yaşa!'dan daha iyi, üzerinde daha çok düşünülmüş bir slogan bulabilseydik. Eğer bir ahlak geliştirilecekse, nesnesinin kırılganlığını, yoksulların ekmekle utanç arasında nasıl ikiye kırıldığını görebilen bir ahlak olması gerekir. Orhan Kemal haysiyet jandarmasının neden hep yoksul mahallelerde gezdiği sorusunu, haysiyetin önemsiz olduğunu söylemek için değil, tersine ne kadar zor bir mücadele gerektirdiğini anlatmak için sorar. Haysiyetiyle oynanmış bütün halklar ve insanlar açısından geçerli bu" diye yanıt verdi.
Söyleşinin tamamı buradan okunabilir. (KÜLTÜR SANAT SERVİSİ)