Putin’in B Planı: Rus ruleti mi, dehşet dengesi mi?
İlhak süreci tamamlandıktan sonra Putin “Harekât amacına ulaştı” diyerek savaşı bitirmek üzere masaya dönebilir. Fakat Ukrayna’nın durmaması halinde ikinci senaryo tetiklenir. Rusya toprağı ilan edilen bu bölgelere yönelik saldırılar doğrudan Rusya Federasyonu’na yapılmış sayılacaktır.
Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin nükleer tehdit ve kısmi seferberlik kararı eşliğinde Ukrayna’da işgal edilen dört bölgeyi ilhak etmeye hazırlanıyor. Kiev’den dönen, Odessa’ya demir atamayan A Planı’ndan sonra işgal edilmiş bölgeleri Rusya’ya katmayı öngören B Planı’na geçiliyor. Elbette bunlar deklare edilmiş planlar değil. Hariçten bizim okumalarımız! Buna karşın Kuzey Akım’a yapılan sabotaj Putin’e yanıt gibi duruyor. Oyunun kuralları karşılıklı olarak değişiyor. Rusya içinde tepkiler büyürken Putin’in batılıları suçlarken üzerinde durduğu 1991’den sonraki ‘ikinci bölünme’ senaryosu akla geliyor.
Putin’in hamleleri bir Rus ruleti mi yoksa kaybetme seçeneğini dışlayan bir strateji mi?
Rus ordusunun 6 Eylül’den itibaren Harkiv’den çekilmesi, Ukrayna’yı yok etme pahasına tek çözümü Rusya’nın mutlak yenilgisinde gören Batı kanadını askeri yardımları artırma konusunda biraz dürttü. Öncesinde Rusya’nın yenilmeyeceği öngörüsüyle “toprak karşılığında barış” önermesi alttan alta pişiriliyordu. Batı’nın silahıyla “Savaş Kırım’da başladı, Kırım’da bitecek” diyen Volodimir Zelenski’ye Harkiv’in şerefine biraz daha omuz verileceği anlaşıldı. Beri tarafta Rusya, Ukrayna’da enerjisini tüketirken çok önem verdiği periferide etkisini yitiriyor: Barış gücü olarak devreye girdiği Azerbaycan-Ermenistan hattındaki çatışmalar ve Kırgızistan-Tacikistan sınır anlaşmazlığının nüksetmesi bunun iki örneği.
KIRIM SENARYOSU TEKRARLANIYOR
İşte Putin’in hamlesi böylesi bir tablo karşısında geldi. 21 Eylül’de bir taraftan kısmi seferberlik ilan edilirken diğer yandan Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya’da Rusya’ya katılım için referandum düzenlenmesi kararlaştırıldı. Kısmi referandum protestolarla karşılanırken Rusya’dan kaçış manzaraları oluştu. Bu dışarda heyecan yaratsa da Putin’in planında bir duraksama sezilmiyor.
23 Eylül’den itibaren 5 gün süren referandumun sonuçlarına göre Rusya’ya bağlanma önerisine Luhansk’ta yüzde 98,42, Donetsk’te yüzde 99.23, Herson’da yüzde 87.05, Zaporijya’da yüzde 93.11 oranında destek çıktı. Bu bölgelerin tamamı Rusya’nın kontrolünde değil. Tarihte ‘Yeni Rusya’ diye anılan bölgeyi Rusya Federasyonu’na katacak ilhak süreci böylece başlatılmış oldu. Muhtemelen ekimin ilk haftasında mesele Rus parlamentosunun gündemine alınacak.
Putin’in yarın parlamentoda bir konuşma yapması bekleniyor. Vekillere mi, yoksa ulusa mı seslenecek, belli değil. Ne diyeceğine dair bahisler açıldı: Sıkıyönetim mi ilan edecek? Yedeklerin yurtdışına çıkışına yasak mı getirecek? Dört bölgenin ilhak kararına destek verip Federasyon Konseyi ve Duma’dan yasal süreçleri tamamlamalarını mı isteyecek? 21 Şubat’takine benzer Rus coğrafyasında sorumlulukları olduğuna dair hamasi bir konuşma mı yapacak? Merakla bekleniyor.
NÜKLEER TEHDİT BİR BLÖF MÜ? STRATEJİ NE?
Peki, kısmi seferberlik ve referandumlar krizi nereye taşır? Bu rotanın çıkacağı tek bir kapı yok. Görülen o ki 300 bin yedek askerle referandum düzenlenen yerler tahkim edilecek. İlhak süreci tamamlandıktan sonra Putin “Harekât amacına ulaştı” diyerek savaşı bitirmek üzere masaya dönebilir. Fakat Ukrayna’nın durmaması halinde ikinci senaryo tetiklenir. Rusya toprağı ilan edilen bu bölgelere yönelik saldırılar doğrudan Rusya Federasyonu’na yapılmış sayılacaktır. Bu durumda “özel operasyon” savaşa dönüşebilir. Putin nükleer silah kullanma tehdidiyle caydırıcı bir çizgi belirlemeye çalışıyor. Belli ki amaç Batı’nın ilhak edilen bölgelerle ilgili yeni durumu sineye çekmesi ve silah akışına son vermesi.
Putin’in 21 Eylül’de ulusa sesleniş konuşmasındaki “Bize nükleer silahlarla şantaj yapmaya çalışanlar, rüzgârın kendi yönlerine dönebileceğini bilmeli… Toprak bütünlüğümüz tehdit edilirse Rusya mevcut tüm yolları kullanacak, bu bir blöf değil” çıkışı NATO tarafında da blöf olarak görülmüyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Putin'in nükleer retoriğini ciddiye aldıklarını söylerken ittifakın iki görevi olacağını vurguladı: Biri Ukrayna'yı desteklemeye devam etmek, diğeri çatışmanın tırmanmasını engellemek.
Amerikalılar da bunun ağır bir karşılığı olacağı mesajını Kremlin’e ilettiklerini söylüyorlar. Kuzey Akım’ın sabote edilmesi bunun peşin karşılığı mı? Olabilir.
Putin, Semerkant’taki Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesinde aradığı desteği bulamamış, savaşın bitirilmesi yönünde telkinlerle karşılaşmış ve masaya dönebileceği sinyalini vermişti. Ukrayna’dan bir parça koparmadan çekilmenin yenilgi olacağı, bunun burada bitmeyeceği ve Rusya Federasyonu için yeni bir parçalanma dalgasının tetikleneceği korkusu belirleyici. Tam çekilme Putin için seçenek değil. O yüzden nükleer silahlardan bahsederek savaşı bir yerde durdurabileceği koşulları oluşturmaya çalışıyor.
Putin’in planlarına gölge düşüren tablo içerde oluşuyor. 300 bin yedek asker için yapılan çağrı üzerine yurtdışına çıkmaya çalışan gençlerin sayısında artış var. Seferberlik zamanında askeri görevden kaçmanın cezası 5 yıldan 10 yıla çıkarıldığı halde Gürcistan, Kazakistan, Finlandiya ve Moğolistan’la sınır kapıları hareketlendi. Özellikle Kuzey Osetya Cumhuriyeti’nden Gürcistan’a geçişlerde kullanılan Verhni Lars Sınır Kapısı'nda yığılma bir kaçış görüntüsü veriyor. Rusya kaçışları önlemek için ivedilikle buraya bir askerlik şubesi kurmayı planlıyor. Novaya Gazeta 21-26 Eylül arası 261 bin kişinin Rusya’yı terk ettiğini öne sürdü. The Insider ise Rus-Gürcü sınırından geçenlerin sayısını 115 bin olarak verdi. Gürcistan İçişleri bu rakamların gerçeği yansıtmadığını açıkladı. Bakanlığa göre günlük geçişler 10-11 bini buldu. Bu yüzde 45 artış demek. Fakat gelenlerin yüzde 60’ı tekrar çıkış yaptı. Kazakistan’a girenlerin sayısı ise 98 bin. Bunların 64 bin 234’ü ülkeden ayrıldı.
Kremlin’e bakılırsa Rusya'nın sınırları kapatmayı ya da sıkıyönetime gitmeyi gerektirecek bir tedirginlik içinde olmadığı görülüyor.
SEFERBERLİK İSYANI: KAFKASYA KONTROLDEN ÇIKAR MI?
Putin bu kadar yaptırım yağmuru altında kalmışken biraz daha yük alma pahasına dağılmış Sovyet coğrafyasında genişleme hayallerini bir parça taçlandırabilir. Fakat burada senaryo Putin’in korktuğu yöne yani içeriye kayabilir. İşlerin ters gitmesi ve savaşın büyümesi halinde Rusya’nın içindeki fay hatları tetiklenebilir. Gözlerin hemen bakacağı yer Kafkasya. Mevcut huzursuzluk büyük bir senaryoyu haklı çıkarmasa da bölgedeki kırılgan istikrarı tehdit edebilir.
Ukrayna’da neo-faşizmin tehdit ettiği Rus nüfusu koruma saiki, Rusya’nın tehdit edildiği algısı ve tehlikeyi kaynağında bertaraf etme hedefi halk desteği için yetiyordu. Operasyon muvazzaflar ve profesyonellerle yürütülecekse, ekonomik çöküş olmayacaksa ve günün sonunda bir savaşa dönüşmeyecekse varsın Putin bildiğini yapsın! Fakat kısmi seferberlik durumu değiştiriyor. Çocuklarını ölüme göndermek istemeyen anneler sokağa çıkıyor. Krasnodar, Volgograd, Grozni, Mahaçkale, Hasavyurt, Nalçik ve Baksan gibi yerlerde gösteriler düzenlendi. Elbette itiraz sadece Kafkasya ile sınırlı değil. 21 Eylül’deki kısmi seferberlik alanının hemen ardından 39 şehirde Ruslar sokaklara döküldü, 24 saat içinde 1307 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların 527’u Moskova, 480’i St. Petersburg’daydı. Gözaltı sayısı sonraki gösterilerde iki katına çıktı.
Fakat seferberliğin Kuzey Kafkasya’ya yansımaları biraz farklı. Kafkas halklarının nüfusa oranla Ukrayna’da daha fazla kayıp verdiği ve kısmi seferberlik kapsamında gelen celplerin de orantısız olduğu yönünde genel bir algı var. Çeçenistan’ın yanı sıra 3 milyon nüfusuyla Kuzey Kafkasya’nın en büyük cumhuriyeti Dağıstan üzerinde özel olarak durulduğu anlaşılıyor. Çernovik Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Magomed Magomedov cumhuriyetten sözleşmeli olarak Ukrayna savaşına gidenlerin çokluğunu ekonomik yokluğa bağlıyor. Askerliğin sosyal merdivene dönüştüğünü, Ukrayna’ya gidenlerin çoğunun üniversite mezunu işsiz gençler olduğunu ama hiçbirinin bu kadar ciddi bir operasyona katılmayı beklemediklerini söylüyor. Bir de meselenin Wagner boyutu var. Kısa bir süre önce Wagner’in hapishanelerdeki mahkumları 1500 dolara cepheye götürmek için çalıştığına dair haberler çıktı. Gulagu.net’in iddiasına göre Adıgey’in Tlyustenkhabl kasabasındaki hapishaneden 300 kişi Wagner’e katıldı. Putin’in özel savaş bakanı gibi çalışan Çeçen lider Ramzan Kadirov’un öncü rolü nedeniyle Ukrayna’ya giden Çeçen sayısının orantısız olması anlaşılır bir durum. Savaşa itiraz edenlere hain damgasını vurmakta başı çeken Kadirov’a kalsa Kiev çoktan düşmüştü. Yerel liderler de kendilerini Kremlin’e ispat çabasında olabilir. İnguşetya Cumhuriyeti’nin eski başkanı Yunusbeg Yevkurov şimdi Rusya Savunma Bakan Yardımcısı. Batı Askeri Bölgesi’ndeki silah altına alınanları denetlemeye giden Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun yanında o da vardı.
Grozni, Nalçik ya da Mahaçkale’de sokağa çıkmak St. Petersburg’da gösteri düzenlemeye benzemez. Çeçenistan’daki savaştan beri bölge sindirildi ve silovikinin insafına bırakıldı. Çeçenistan, Kadirov’un demir yumrukları altında. Dağıstan da 1999’dan beri fiilen ‘özel operasyon’ alanı. Putin’in ağır eli orada hep işliyor. Kafkasya’daki özel koşullar 1990’lardaki gibi kitlesel gösterilere izin vermiyor. Bu son gösterilere katılanlar da esasen ateşin düştüğü ocaklardan ibaret. Haliyle bir kalkışma görüntüsü oluşmuyor. Basitçe Kafkasya’daki hissiyat şu: “Ukrayna’da en ağır bedeli biz ödedik, şimdi bizi rahat bırakıp ötekilerin kapısını çalın.”
Hatta Kadirov savaş başladığından beri planlananın üç katı asker gönderdiklerini ve kısmi seferberliğin Çeçenistan’da olmayacağını söyledi. Tabii Kadirov’un boş durduğu söylenemez. Yurtdışındaki muhalif Çeçenlerin sosyal ağı 1ADAT, yüzlerce Çeçen’in “gönüllüler” birliğine yazılmaları için tehdit edildiğini öne sürüyor. Bu olayları ‘kaçırılma’ olarak niteleyen muhaliflerle bağlantılı sivil örgütler de zorla gönüllü ordusuna yazdırılma konusunda şikâyetler geldiğini aktarıyor.
Kafkasya bir kenara, artan tepkilere rağmen Putin’in kamuoyu desteği tepetaklak değil. Levada Center’ın anketine göre Putin’in icraatlarına onay oranı eylülde yüzde 77’e düştü. Savaş başladığında yüzde 71 olan bu oran yüzde 82-83 civarında seyrediyordu. Bu durum sınırlardaki hareketliliği esas alarak Putin’e ömür biçmenin yanıltıcı olacağını gösteriyor.
Özetle şimdilik tablo dışardan çizildiği kadar ağır olmasa da Putin’in korktuğu başına gelebilir. Ukrayna’da çok tehlikeli bir dönemece girildi. Putin bu manevrayı alamazsa Rusya’nın kırılgan coğrafyasında beklenmedik sayfalar açılabilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI