RafDuvaR: Yeni çıkan kitaplar
Gazete Duvar yayın dünyasının nabzını tutmaya devam ediyor. Son günlerde yayımlanan, birbirinden farklı alanlarda dikkat çeken ve okurla buluşan kitapları derledik...
“Vaktinde, doğamız şimdi olduğu gibi değildi. Üç cinsten oluşuyordu: güneşten doğan ve iki erkekten oluşan erkek, yeryüzünden doğan ve iki kadından oluşan kadın, aydan doğan ve bir kadınla bir erkekten oluşan androjen. Yuvarlak biçimli, dört kollu, dört bacaklı, birbirine ters duran iki yüzü, tek bir başı olan bu üç cins de, her yöne hareket edebiliyor ve bir çemberin içinde dönen akrobatlar gibi hızla toparlak olabiliyordu. Son derece güçlü ve zinde olan bu olağanüstü insanlar, tanrılara saldırmak için gökyüzüne tırmandılar. Ama işin sonu kötü bitti. Pervasızlıkları yüzünden cezalandırıldılar. Zeus, tanrılar konseyini topladıktan sonra, insanları ikiye böldü, yüzlerini kesip birbirlerine doğru çevirdi. Birbirlerinin nasıl ceza çektiğine şahit olmak, onları daha mütevazı yapacak; bölünerek sayıca çoğaldıkları için Zeus’a duyulan inanç daha da yaygınlaşacaktı. İşte ta o zamandan beri insanlar arzunun ne olduğunu biliyorlar. Çaresizce, eksik olan öteki yarılarıyla yeniden birleşmeyi istiyorlar…” Aristophanes böyle anlatıyor hikâyenin başını. Bakalım, devamı nasıl geldi?
Arzu, Chantal Jaquet, Çevirmen: Ece Durmuş, 96 syf., Otonom Yayıncılık, 2020.
1950’li yılların başında, daha sonra en şöhretli serileri Vakıf ve Robot’a öncülük edecek Gelecek Tarihi
öykülerini yazdıktan hemen sonra Isaac Asimov ilk romanlarını kaleme aldı. Artık hem okurlara hem de
yayıncılık dünyasına kendini kabul ettirmiş büyük ustanın neredeyse tüm külliyatına egemen olan Galaktik
İmparatorluk evreninin ilk uzun kurguları da böylece ortaya çıktı. Nükleer felaketin Dünya’yı yerle bir
etmesinden binlerce yıl sonrasını anlatan Galaktik İmparatorluk Serisi insanlığın, galaktik medeniyet ve ilk
Galaktik İmparatorluk’un doğuşuna uzanan yolculuğunun başlangıcı.
1949 yılında Joseph Schwartz, emekli, mutlu bir terziydi. Sonra bir anda kendini bambaşka bir zamanda buldu.
Artık ilk Galaktik İmpartorluk’un en şaşaalı döneminde, Dünya’da çaresiz bir yabancıydı. Üstelik Dünya,
galaksinin varoşu olarak görülüyordu, gökyüzünde bir çakıl taşıydı ve İmparatorluk’un 200 milyon gezegeni
tarafından nefret edilen bir yerdi. Çünkü hiç kimse Dünya’nın, insanlığın doğduğu yer olduğuna inanmak
istemiyordu. Joseph Schwartz, topraklarının çoğunun radyoaktiviteyle mahvolduğu, altmış yaşını aşan herkesin
ötanazi yapmaya zorlandığı bu yoksul Dünya’da fena bir maceraya atılacaktı.
Bir de şu sorun vardı tabii: Joseph Schwartz altmış iki yaşındaydı.
Gökteki Çakıl Taşı, Isaac Asimov, Çevirmen : M. İhsan Tatari, 280 syf., İthaki Yayınları.
Paul Lafargue’ın Tembellik Hakkı adlı eseri 1883’te yayımlanmasının ardından Komünist Manifesto’dan sonra en çok dile çevrilen, en çok baskısı yapılan, en çok okunan, atıfta bulunulan, tartışılan başyapıtlardan biri oldu. Lenin Rusya’da 1905 Devrimi sürecinde çok sayıda baskı yapan Tembellik Hakkı’nı Ekim Devrimi üzerinde önemli etkiye sahip yapıtlardan biri olarak tanımlamıştı.
19. yüzyılın sonlarında on yedi saate varan çalışma saatleri üzerine kapitalizmin insanı köleleştiren, mutsuzlaştıran ve yoksullaştıran düzenini keskin bir ironiyle eleştiren Lafargue Tembellik Hakkı’nda bir yandan da aşırı üretimin büyük savaşlara, sömürgeciliğe yol açacağını vurguluyor. Vahşi kapitalizmin yanı sıra çalışmaya övgüler yağdıran Marksist ideolojiyi de eleştiren Lafargue aylaklığı, tembelliği övmekten çok insanların yaşamaya vakit ayırması gerektiğini savunuyor.
Tembellik Hakkı, Paul Lafargue, Çevirmen: Ebru Erbaş, 56 syf., Can Yayınları, 2020.
Ahmet Ağaoğlu, 1936’da Cumhuriyet’te tefrika edilen ve ölümünün ardından 1939’da kitap olarak basılan sıra dışı metni Ben Neyim?’e, Yeraltından Notlar’ı andıran bu satırlarla başlıyor. Kitap boyunca diğerkâm iç (benlik) ile bencil dış (benlik) arasındaki derin çelişki anlatıldığı için bu yönüyle bizde çok örneği olmayan “itiraf edebiyatı”nın erken örneklerinden biri sayılmalıdır Ben Neyim?. Vâ-Nû, coşkuyla selamladığı bu metnin “papaz huzurunda günah çıkartan Hıristiyan sofuları” bile kıskandıracağını söylerken, Peyami Safa kitapta “içi ile dışı arasındaki tezatın çirkefi içine batmış ahlak sefilinin ruh portresi”nin çizildiğini vurgularken metnin bu yanını öne çıkarmışlardır.
Kitap bir yanıyla da Cumhuriyet’in Batılılaşma girişiminin biçimciliğinin, yaratılmak istenen yeni siyasal yapıya uyumlu bireyler yaratılamamasının eleştirisidir. Bu son derece ilginç metne, Ağaoğlu’nun Malta’da sürgündeyken yazdığı halde yine ölümünden sonra kitaplaştırılabilen ve odağında yine benzer, ama bu kez 1908 İnkılabı’na yönelik çok daha sert bir eleştiri bulunan Gönülsüz Olmaz adlı anlatısını da ekledik. Aylin Özman da bu metinleri Ağaoğlu’nun düşünsel macerası içinde konumlandıran, bahsi geçen eleştirilerin temelinde yatan ahlak ve siyaset anlayışının sınırlarına da dikkat çeken son derece bilgilendirici bir sunuş yazdı.
Ben Neyim?, Ahmet Ağaoğlu, Hazırlayan: Tuncay Birkan, 120 syf., Can Yayınları, 2020.