RafDuvaR: Yeni çıkan kitaplar
Gazete Duvar yayın dünyasının nabzını tutmaya devam ediyor. Son günlerde yayımlanan, birbirinden farklı alanlarda dikkat çeken ve okurla buluşan kitapları derledik...
İlkesi: Hak, hukuk, adalet, vicdan ve tasarruf
Okul, tebeşir, tahta bilmedikleri köyde o gün köy bekçisi neyin müjdesini veriyordu?
Ünlü bir karikatüristken niçin Yozgat’ın Sarıkaya ilçesine yerleşti?
Yoğun bakım odasında niçin ihale pazarlığına girişti?
İçişleri Bakanlığı’nda valiler toplantısına neden alınmadı?
Tüm doktorlara gönderdiği mektupta neler istedi, sonunda neler oldu?
Makam otomobiline niçin binmiyor, yolculuklarını niçin otobüsle yapıyordu?
Polis minibüste kimlik kontrolü yaparken validen niçin şüphelendi?
“Niğde’de yiyecek ekmeğimiz bu kadarmış” deyince neler oldu?
On yılda yapılacak işi, on kuruş harcamadan nasıl bir yılda bitirdi?
O, niçin bolluk içindeyken kıtlık içinde gibi yaşamayı seviyordu?
“Tutumlu vali” geliştirdiği modelle nasıl işsizliği bitirdi ve modeli örnek oldu?
Bu soruların cevapları Türkiye’nin “efsane vali”si Refik Arslan Öztürk’ün yaşamında gizli.
Yozgat’ın Akbucak köyünde doğdu, hukuk fakültesini bitirdi; karikatüristlik, kaymakamlık yaptı. Bilecik, Niğde, Erzincan ve Manisa valiliklerinde bulundu. Her yerde halkla iç içe, halkın içinde oldu. Hep tasarruf ve kalkınmayı savundu, kendini eğitim ve çağdaşlaşmaya adadı. Bugün Refik Arslan Öztürk adı görev yaptığı illerdeki tarihi yerlerde, sanayi tesislerinde, bürokraside yarattığı ekolde ve hizmet verdiği binlerce insanın gönlünde yaşıyor.
Onu birlikte çalıştığı insanlardan dinleyelim.
Vali Bey, Saygı Öztürk, 288 syf., Doğan Kitap, 2021.
Geyikli Dağ’ın geyikleri çoktan yitip gitmiş halılara dokunmuş, türkülerle çağrılmış rüyalarda rüyetlerde görünüp kaybolmuşken Zehra, muhayyel bir geyiğin sırtında dağı, içinin içini dolaşır. Olmayan bir dünya ile olanı birleştirerek hayatın izlenimini değiştirir; olmayan geyikleri dağa, artık yaşamayan varlıkları kasabaya çağırır, mahalleyi düşle mayalar. Muvaz’a âşık olur. Aşkın yarattığı zaaflarla kendini kaybedip bulur, şaşkınlıklarla dünyayı yeniden ama her seferinde daha derinden keşfeder. Zehra bir ressam, hem de bir hikâyecidir. Dağını, ormanını, denizini, kasabasını, sevdiği oğlanı yeniden yeniden yazıp çizer; kâğıda, masaya, duvara, diline, dişinin arkasına, memesinin altına, karnına, kasığına…
Geyikli Dağ, Cüneyt Uzunlar, 373 syf., Yitik Ülke Yayınları, 2021.
Maurice Wilkins, Francis Crick ve James Watson 1962 yılında Nobel Ödülü aldı ama onları bu ödüle götüren bulgular Rosalind Franklin’in DNA verileri ve fotoğraflarıydı. Yıllarca gölgede kalan Rosalind Franklin hak ettiği itibara ancak ölümünden sonra kavuştu. Brenda Maddox, on beş yaşında bir bilim insanı olmaya karar veren ama yirminci yüzyılın en büyük bilimsel keşfinde görmezden gelinen, dikkat çekici bir şekilde azimli ve samimi genç bir kadının fırtınalarla dolu yaşam öyküsünü anlatıyor.
DNA'nın Kara Leydisi: Rosalind Franklin, Brenda Maddox, Çevirmen: Sibel Sevinç, 296 syf., Ginko Bilim, 2021.
Yıllar, on yıllar, yüz yıllar süresince nice yükler taşımış; nice kuşaklar, nice devirler gelip geçmiş, nice yıkımlara nice zaferlere, nice acılara nice şölenlere tanık olmuş, fakat sabırlı, bilgece suskunluklarını hep koruya gelmişlerdir.
Sait Faik’in “Köprü” şiirinin ilk dizeleri ilk okuyuşumdan bu yana ezberimdedir:
İnsanlar köprüden geçmediği zaman
Acaba köprü düşünür mü?
...
1970 başlarının Londra’sında Thames kıyılarında hüzünle dolaşan genç şairin
aklından gerçekten de Dylan Thomas’tan şiirler geçiyordu…
On dört yıl sonra 1984 başlarında ise, katılmadığım karar celsesinde sekiz yıl ağır
hapis cezasına mahkûm edilen bir “düşünce suçlusu” olarak kendime ait olmayan
bir pasaportla yurt dışına çıkabilmiş olmanın ilk saatlerinde trenle Drama
Köprüsünden geçerken, o köprüden söz eden şiirimi yazıyordum…
Köprülere Şiirler, Ataol Behramoğlu, 64 syf., Tekin Yayınevi, 2021.