RafDuvaR: Yeni çıkan kitaplar
Son günlerde yayımlanan, birbirinden farklı alanlarda dikkat çeken ve okurla buluşan kitapları derledik...
İnsansız Tanrılar
Hari Kunzru, Çevirmen: Burcu Denizci, 432 syf., İthaki Yayınları, 2024.
Hari Kunzru, teknoloji ve popüler kültür alanlarında gazetecilik yaparak geliştirdiği bilgi birikimini, post-kolonyal edebiyat anlayışı ve insan hakları hassasiyetiyle birleştirerek siyasi boyutu eksik olmayan modern romanlar yazıyor. Granta dergisinin 2003’teki en iyi 20 genç Britanyalı yazar listesinde yer alan Kunzru, zamanında kazandığı John Llewellyn Rhys Ödülü’nü, sponsor Mail on Sunday’in göçmen karşıtı haber anlayışından dolayı reddetmişti.
Çölde bir rahip, siyanürlü bir gümüş madeni, gizemli bir yerli dili, bir Amerikan bombardıman uçağı, bir UFO kültü, kafası kıyak bir rock yıldızı, figüranlık yapan bir Irak göçmeni… Belki de hepsini birbirine bağlayan bir “çakal”… New York’ta finans algoritmaları yazan, Sih kökenli matematik dehası Jaz ile yayıncı eşi Lisa, dört yaşındaki otizmli çocukları Raj’ı Mojave Çölü’ne yaptıkları gezide kaybederler. Binbir maceradan sonra tekrar bulunduğunda Raj değişmiş, bambaşka biri olmuştur… İyi de kim?
Farklı zamanları, mekânları, hikâyeleri aynı prizmada birleştiren, rengârenk bir anlatıdan bembeyaz bir çöl aydınlanması çıkaran tersine bir elmas.
Alacakaranlık İtirafları
Şiro Hamao, Çevirmen: Nilay Çalşimşek, 104 syf., İthaki Yayınları, 2024.
“Yamamoto, sen bir insanı öldürmenin ne kadar zor olduğunu hiç düşündün mü? Önceden planlayıp cinayet işlemek, bir şeytan olmadığın sürece yapabileceğin bir şey değil.”
Japon polisiyesinin temellerini atan yazarlardan biri olan ve Japonya’nın en ünlü polisiye yazarı Edogawa Ranpo’yu da etkileyen Şiro Hamao, Alacakaranlık İtirafları’nda tıpkı Şeytanın Çırağı’nda olduğu gibi yine heyecan ve gizem dolu üç uzun öykü anlatıyor.
İlk uzun öykü “Alacakaranlık İtirafları”nda doktor Masao Yamamoto, hastane yatağındaki arkadaşı Ryūtarō Ōkawa’ya karanlık sırlarla dolu itiraflarda bulunur. “Rüyada Cinayet”te Tōjirō cinayet işlemeye karar verir ama işlediği cinayetleri hiç hatırlamaz ve rüya ile gerçek arasında kapana kısılır. “Yoldaki Suçlu”da ise bir tren yolculuğu rahatsız edici olayların yaşandığı bir korku treni yolculuğuna dönüşür.
Bento’nun Tuhaf Huyları
Suat Hayri Küçük, 378 syf., Öteki Yayınevi, 2024.
Nesnesini sarmalayan kavramlar gibi adının hakkını veren “tuhaf” bir metin.
“Gerçeğin canı cehenneme” der gibi gözünü gündüz düşlerine diken Bento’nun tuhaf hikâyesini okurken, “Dur hayat, dur içimde; bulandırma aklımı” diye mırıldanırken bulacaksınız kendinizi.
Psikanaliz ve Devrim
Ian Parker, David Pavon - Cuellar, Çevirmen: Müyesser İrem Temel, Baran Şengül,Ayçe Feride Yılmaz, Eda Kaya, Pelşin Ülgen Kurtul ve Y. Can Derdiyok, 160 syf., Ayrıntı Yayınları, 2024.
Freud, psikoloji dünyasıyla eleştirel ve şüpheci bir ilişki içindeydi. O, psikolojiyi, nesnel bir biçimde bilinebilecek; belirli, gerçek, tamamen açık ve her insanda her zaman aynı olabilecek bir olgu olarak görmedi. Bütün bunlar, Freud’un insan acısının doğasının tarihsel bağlamına ve acının diyalektik bir sürecin içinde kendini semptomlarda gösterdiğine dair değerli çıkarımlar yapmasını sağlamıştır. Bu çıkarımlar aynı zamanda kavrayış ve özgürleşme arasındaki ilişkiye de ışık tutmaktadır.
Tarihi ve psikanalizi sevsek de sevmesek de tarihin kendisi mevcut düzeni alaşağı etme girişimlerinin ve bunların yenilgilerinin tekrar ettiği bir süreçtir. Bir kalemde yinelemeyi bırakıp başarılı olamayız; çünkü tarihi kendi seçtiğimiz koşullarda yazamayız. Verili koşullar içerisinde ve sömürücü yabancılaştırıcı üretim ve tüketim koşullarını oldukları yerde tutan farklı baskı örüntülerine göre hareket ederiz. Bu örüntülerin çok önemli bir işlevi vardır ki o da hayati gereksinimler olan kolektif öz-örgütlenmelerin inşasına engel olmaktır.
Bu manifesto özgürlük hareketleri için, daha iyi bir dünya için hazırlandı. Günümüzün baskıcı, sömürücü, yabancılaştırıcı gerçekliğiyle mücadele eden birey ve gruplara hitaben ve onlar için yazıldı. Bu manifesto bugünkü yaşamın sefil dış gerçekliği ve adına “psikoloji”miz denebilecek, derinlerde “içimizde” olduğunu hissettiğimiz, sıklıkla gerçekliğe teslim olan ya da umuyoruz ki ona isyan eden “içsel” yaşamlarımızın karşılıklı ilişkisi üzerinedir.