YAZARLAR

'Rasyonel olacaklar galiba' derken ‘ne şiş yansın ne kebap’ta buluştular!

Biraz Mehmet Şimşek’in selefi Nureddin Nebati tadında bir söylem de geliştirdiğini gördüm Erkan’ın. Şişirilmiş umut kumpanyası gibi!.. Sonrasındaki bir açıklama ise içime kurt düşürdü. TCMB Başkanı’nın gerek sunumu gerekse sonraki açıklamaları buram buram cari siyaset kokuyor, asıl beni huylandıran da bu!

Tam da rasyonel ekonomi-politikaları uygulanmaya başlıyor derken, bir kez daha yanıldığımızı anlamış olduk. İlk ipucu Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Eylül ayı enflasyonunu açıklamasıydı. TÜİK’e göre, yıllık enflasyon Eylül'de yüzde 61.53 oldu. Aylık artış yüzde 4.75 olarak açıklandı. Oysaki Temmuz ve Ağustos aylarında, TÜİK geçmiş dönemdeki çarpıtılmış enflasyon rakamlarına göre çok daha gerçeğe yakın rakamlar açıklamıştı. Temmuz ayı TÜFE için yüzde 9.49, Ağustos ayı TÜFE için yüzde 9.09... Ne hikmetse, birdenbire aylık enflasyon oranı Eylül'de yüzde 4.75’e iniverdi. Yine TÜİK’in hesabı çarşıya uymamaya başladı, yani son iki yıllık fabrika ayarlarına dönüverdi.

Hemen ardından Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda bir sunumu vardı. Merakla bekliyorduk... Öncelikle “Acaba bu komisyonda kaç tane AK Parti ve MHP milletvekili var ve bunlardan kaçı o meşhur ‘Türkiye Ekonomi Modeli’nin amigoluğunu yapmıştı? Nasıl tepki verecekler?” diye! Meğerse ne kadar safmışız!

MASAL GİBİ BİR HEDEF Mİ KOYDUK YİNE?

Hafize Gaye Erkan, öyle bir sunum yaptı ki, özellikle son iki aydır TCMB’nin yaptığı faiz artırımlarının ve Para Politikası Kurulu metinlerinin sürdürülebilirliği ve inandırıcılığı konusunda kafalar iyiden iyiye karıştı. Hatırlayın yorumları, “Artık ekonomi yönetimi dezenflasyonist politikaları tavizsiz sürdürme konusunda çok kararlı. ‘Büyüme mi, enflasyonla mücadele mi?’ sorusunun yanıtı çok net. Tek hedef enflasyonla mücadele” ve benzerleri... Çünkü metinlerden böyle bir sonuç çıkıyordu. Anlaşıldı ki, o metinler de biraz öylesine yazılıyormuş! Zira TCMB Başkanı dezenflasyonist politikalar sürerken büyümenin de bal gibi mümkün olduğunu söyleyiverdi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda... Herhalde AK Parti ve MHP milletvekilleri çok mutlu olmuştur. Ama burada da durmadı TCMB Başkanı, bugüne kadar pek çok kişinin şüpheyle yaklaştığı Erkan, tam anlamıyla popülist bir siyasetçi jargonuyla sunumunu yaptı. O jargona sonra geleyim, önce şu ‘enflasyonla mücadele içinde büyüme’ tezine şöyle bir bakalım. Evet, gerçekten de bazen öyle olabilir. Söz gelimi, AK Parti’nin iktidarının ilk yıllarında böyle bir süreç yaşanmıştı. Peki ama gerek yurtiçi gerekse yurtdışı koşulların bugünkü koşullarla herhangi bir benzerliği var mıydı? Uzaktan yakından alakası yoktu!  

GÖKTEN DOLAR MI YAĞIYOR BU ARALAR?

Öncelikle o yıllarda, gökten dolar yağıyordu. Küresel krizin ardından Fed ve diğer merkez bankaları matbaaları deli gibi çalışmış ve küresel ekonomiye trilyon dolarlar enjekte edilmişti. Para yatırım yapacak yer arıyordu. Küresel sermaye ekonomisinin belini doğrultmuş ne kadar gelişen piyasa varsa, oraya koşuyordu. Bundan da önemlisi, 2001 krizi sonrasında büyük çöküş yaşayan Türkiye ekonomisi, Kemal Derviş’in acı ilacını içmiş, bedelini ödemişti ve dipten dönüyordu. Yani olabilecek en uygun ve cazip koşullar vardı. Bu dönemde enflasyon dirençli değildi ve Türkiye ekonomisi ciddi bir daralmanın ardından büyüme açlığı içindeydi. Yani Hafize Gaye Erkan’ın söylediği gibi ‘enflasyonla mücadele ederken büyüyebilirdi’.

BÖYLE PEMBE TABLO OLMAZ!

Peki ya bugün böyle bir ihtimal var mı? Hemen söyleyeyim böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali sıfır... Hemen hemen her çizdiği pembe tablo için bu geçerli. Önce enflasyonla mücadelenin halihazırdaki durumuna bakalım. Enflasyon tüm beklentilerin ötesinde dirençli çıktı. Öyle kolay kolay enflasyon oranındaki yükselişin azalacağına dair çok az ipucu var. Öncü göstergeler henüz umut saçan bir halde değil. Buyurun Hizmet ÜFE’ye, buyurun Tarım ÜFE’ye... İkisi de kısa dönemde TÜFE oranlarının hızlı bir biçimde düşeceğine işaret etmiyor. Peki o zaman nasıl oluyor da TCMB Başkanı bu kadar net konuşabiliyor? Komisyondaki sunumunda “Enflasyonun ana eğilimi Eylül ayı itibarıyla yavaşlamaya başlamıştır” saptamasını yapıyor. Daha önceki iki ay, enflasyon oranları zirve yapmışken... Temmuz ve ağustos ayındaki yüksek oranlı artışların sebebini ‘dolaylı vergilerdeki artırımın etkisi’ne bağlıyor. Peki sonra? Yine Erkan’a göre enflasyon Mayıs 2024’ten sonra baz etkisiyle düşüşe geçecek. E zaten normalde hep öyle olmaz mı? Mayıs ayıyla itibaren baz etkisi olur! Yani bu mudur?

Benim görebildiğim enflasyondaki ana eğilim yavaşlamaya falan başlamış değil, büyük olasılıkla TÜİK etkisiyle yavaşlatılmış durumda! Ve bunun danışıklı dövüş olduğunu düşünüyorum.

Bir başka cevabını merak ettiğim soruya geleyim. Erkan sunumunda, Eylül 2023-Haziran 2024 arasını ‘geçiş dönemi’ olarak nitelendiriyor. Bu süre hangi verilere ve hangi göstergelere göre saptanmış belli değil. Üstüne üstlük içinde bulunduğumuz dönemin Haziran 2025’e dek uzanan adı ‘dezenflasyon dönemi’ ve bunun taviz verilmeden yürütülmesi gerekmiyor muydu? Şimdi ne oldu da süre kısalıverdi?

SEÇİM ÖNCESİNİN İPUÇLARI MI?

Peki dezenflasyonist politikalar taviz vermeden sürerken nasıl büyümeden taviz verilmeyecek? Yoksa faiz artırımları yumuşatılacak mı? Ya da seçim sürecine gireceğimiz dönemden itibaren bugüne kadar alınmaya çalışılan önlemler mi gevşetilecek? Bence ikincisi... Zaten o sürece girilirken şu anda sözü edilen ve ‘enflasyonla mücadele içinde büyüme’ tezinin ayrıntılarını açıklayacaklarmış. Bir ‘eşik değer katsayısı’ndan söz ediyorlar söz gelimi... Enflasyon eşik değeri OECD ülkeleri için yüzde 3.62 olarak tespit edilmiş. Enflasyon oranı bu değerin altındayken enflasyonun ekonomik büyüme üzerindeki etkisi pozitif, fakat istatistiksel olarak anlamsızken enflasyon oranı bu değerin üzerine çıktığında büyüme üzerinde bozucu etkiler yaratıyor. Sözünü ettikleri bu olsa gerek. Hadi Türkiye enflasyon konusunda diğer OECD ülkelerine göre şerbetli de, Orta Vadeli Program’da gelecek yılın enflasyon tahmini yüzde 33. Ben bunu da çok anlamadım, anlayan varsa beri gelsin!

‘ARKA KAPI’ MÜDAHALESİ VAR, AMA BİR SORUN NEDEN?

Benim dikkatimi çeken ve önemli olan bir açıklaması daha var TCMB Başkanı’nın, ki bu sanırım son dönemde yine döviz kurlarına ‘arka kapı’ müdahalesi yapıldığına ilişkin iddialara karşı bir cevap niteliği taşıyor. Erkan, uzunca açıklamış: “Kuru tutma gibi bir niyetimiz yok, olsaydı göreve geldiğimizden sonra gördüğümüz kur artışları yaşanmazdı”. Merkez Bankası’nın kurların düzeyini ya da yönünü belirleme amaçlı döviz alım ya da satım işlemleri kesinlikle yapmadığını vurgulamış Erkan, “Bizim kur hedefimiz yok, kur projeksiyonumuz yok. Türk Lirası’na FX piyasasında bazı zamanlarda sığ, çok düşük miktarlı hacimlerle 10 milyon dolarla, 5 milyon dolarla kura atak yapma durumları oluşabiliyor. Dünyadaki her merkez bankasının görev alanında olduğu gibi, TCMB de böyle bir sığ ortam oluştuğu zaman gerekli likiditeyi sağlamak için piyasaya girer fakat bu minimaldir”. İşte ben burada sadece o ‘minimal’in ne kadar olduğuna takıldım!

ALBAYRAK VE NEBATİ ESİNTİLERİ Mİ?

Sonrasındaki bir açıklama ise içime kurt düşürdü. TCMB Başkanı’nın gerek sunumu gerekse sonraki açıklamaları buram buram cari siyaset kokuyor, asıl beni huylandıran da bu! Söz gelimi Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı’yken döviz kurlarını tutmaya yönelik ‘arka kapı’ politikasını savundu Erkan, hem de öyle böyle değil, cansiperane...

Sonra da Nureddin Nebati döneminde Kur Korumalı Mevduat’ın (KKM) o dönemde gerekli olduğunu vurguladı. Bir ölçüde yanlış politikaların sonucu bir ‘denize düşen yılana sarılır’ hesabı olduğundan söz etmek yerine bunu yaptı. Şimdi kurtulmaya çalıştığımız saatli bomba değil mi KKM? Kurtulabiliyor muyuz? Pek öyle kolay olmayacağı kesin, ki zaten KKM’den çıkışlarda azalış eğilimi görülmeye başladı bile! Bunu da görmezden gelecektir büyük olasılıkla...

MİLYARLARCA DOLAR MI YOKSA 2-3 MİLYAR DOLAR MI?

Bitmedi... Biraz Mehmet Şimşek’in selefi Nureddin Nebati tadında bir söylem de geliştirdiğini gördüm Erkan’ın. Şişirilmiş umut kumpanyası gibi!.. Şu yurtdışından gelen milyarca dolarlık doğrudan yatırım tekliflerinden söz ediyorum. Komisyondaki milletvekilleri de merak edip sormuş, “Avrupa mı, Körfez kaynaklı mı?” diye... İşte TCMB Başkanı’nın cevabı: “Ben 22 senedir Amerika’da çalıştığım için bana gelenler genelde Amerika’dan oluyor. Aynı zamanda bizim rezervlerimize doğrudan giriş yapabilecek milyarlarca dolarlık teklif mektubu benim masamda”.

Tabii yandaş medyanın amiral gemisi de sevindirik olup, ‘Wall Street ve Londra’dan trilyon dolar büyüklükte fonlarla görüşmeler yaptığı belirtiliyor. Masada bekleyen fonların prosedürleri tamamlayarak, Türk Lirası varlıklara giriş yapmaları bekleniyor. İlk etapta 2-3 milyar dolarlık bir varlığın Türkiye’ye gelebileceği belirtiliyor’ gibisinden bir haber yapmış. Önce haberin başını okuyup sonra da sonuna bakın. Milyarlarca dolar birden 2-3 milyar dolar oluveriyor!

'CUMHURBAŞKANIMIZIN TALİMATLARIYLA...'

Şimdi asıl meseleye gelelim... Sanki TCMB Başkanı konuşmuyor da milletvekilliğine adaylığını koymaya karar vermiş bir bürokrat konuşuyor. O bürokrat ki, hesapta özerk bir kurumun yöneticisi: “Sayın Cumhurbaşkanı beni TCMB Başkanı olarak atadığında, talimatını, ‘TCMB Kanunu’na uygun bir şekilde fiyat istikrarını sağlayın, hayat pahalılığını bu milletin gündeminden çıkarın’ şeklinde vermişti. Biz talimatı bir defa aldık ve onun doğrultusunda yolumuza devam etmekteyiz. Kendisiyle yakın çalışan ve benim de tanıdığım herkes bilir ki Sayın Cumhurbaşkanımız bilime olağanüstü değer ve önem veren bir liderdir”... İşte beni en çok etkileyen sözleri de bu oldu! Artık yerel seçim sürecinde rasyonaliteden şaşılacağına adım kadar eminim!

Ve tabii çok ucu açık ve yine çok bildik bir cümleyi de kullanmayı öğrenmiş, ABD’de First Republic Bank mudilerine de aynı şeyi söylemiş olmasından ciddi biçimde şüpheliyim: “Görevimizi de layıkıyla, Allah’ın izniyle ve sizlerin de desteğiyle, milletimizin desteğiyle inşallah yerine getirmek için buradayız, bunda da kararlıyız”. Sonra biliyorsunuz, First Republic Bank’ta parası batanlar Hafize Gaye Erkan’a dava açmıştı. Bizim öyle bir şansımız da yok!