YAZARLAR

Ratched: Kötülüğün kökleri

Mildred Ratched aslında katıksız ‘Murphyvari’ bir kişilik... Ryan Murphy’nin yarattığı karakterler dönemin baskın düşünceleri karşısında eğilmeyen ve başkaldıran kişilerdir. Tıpkı burada Ratched’ın ataerkil düşünce ve sosyal baskıya karşı isyan bayrağı açan kişiliği gibi…

Ryan Murphy’nin son eseri ‘Ratched’ dizisi, Milos Forman’ın 1975 yılında çektiği unutulmaz başyapıtı "Guguk Kuşu"nun artık ‘kült’ mertebesine ulaşmış başhemşire ‘Ratched’ karakterine yeni bir yorum getiriyor. ‘Ratched’ dizisi her ne kadar jeneriğinde de belirtildiği gibi başkarakterini Forman’ın filmindeki başhemşire üzerinden kurmuş olsa da ve Sarah Poulson’un çizdiği portrenin birçok yönü Louise Fletcher’ın canlandırdığı role benzese de, dizi son kertede esinlenmiş olduğu filmden oldukça ‘kopuk’ ve bağımsız duruyor.

Tıpkı David Fincher gibi Netflix kanalıyla yoğun ve verimli bir iş birliğine girmiş olan Ryan Murphy daha önce ‘The Politician’ veya ‘Hollywood’ gibi oldukça ses getiren ve beğeni toplayan dizilere imza attı ve bu son ‘bebeği’ de aynı etkiyi yaratacak gibi duruyor. Çünkü Murphy, Mildred Ratched karakterini bize tekrar sunarken (ya da hatırlatırken) hem beklenmedik bir ‘pop’ estetiği kullanıyor hem de bütün ‘aşırılıklarına’ rağmen hikayesinin ‘raya oturmasını’ sağlayan çok güçlü bir oyuncu kadrosundan yardım alıyor.

1940’lı yıllarda Mildred Ratched adında orta yaşlı bir kadın, hemşire olarak iş bulmak için Kuzey Kaliforniya’nın merkezinde bulunan Lucia psikiyatri hastanesine başvurur. Önce ret cevabı alan ancak daha sonra bir şekilde doktor Richard Hanover’ın yönetimindeki bu hastanede iş bulan Ratched, yavaş yavaş çalışanları ve hastaları etkisi altına alarak, kötücül planlar kurmaya başlar. Bu arada dört rahibi vahşice öldürmekten dolayı idama mahkum olmuş Edmund Tolleson da bu hastanede tutulmaktadır ve Ratched’ın ona karşı esrarengiz bir ilgisi vardır.

TOPLUMDAN SOYUTLAMAK

Hatırlanacağı üzere, "Guguk Kuşu" 1975’de çekildiğinde o zamanlar gelişen ‘anti-psikiyatri’ akımının izlerini fazlasıyla taşımaktaydı. Filmin karakterleri ve içinde bulundukları ‘sistem’ kurmaca olmayıp, 68 ruhunun özgürlükçü ve eleştirel havasıyla alevlenen ve modernliğin türlü kurumlarının baskıcı taraflarına yönelen başkaldırış hareketi içinde yerini buluyordu. Akıl sağlığı yerinde olmayan (‘deli’(!)) kişiler, modernlik öncesi toplumlardan farklı olarak kapatılmaya ve psikiyatri merkezlerinde ‘normalleştirilmeye (!)’ çalışıldılar. ‘Anti- psikiyatri’ akımı bu süreçlerdeki şiddete ve baskıya karşı çıkıyor, "Guguk kuşu", karakterleri ve konusuyla tam da bunu yansıtıyordu.

‘Ratched’ dizisi ise aynı temaya günümüzde kendini daha fazla hissettiren eşcinselliğe yönelik baskılara karşı mücadelenin ve kadın dayanışmasına ilişkin feminist hareketin dokunuşlarını ekliyor ve belki de bu nedenle film boyunca hiçbir zaman ‘empati’ duymadığımız kötücül Ratched bile ‘eşcinsel’ oldukları için türlü türlü işkencevari tedavi (!) yöntemlerine maruz kalan iki kadına yardım elini uzatıyor.

Aslında Ratched karakteri ilk bakışta neredeyse ‘örnek’ gösterebilecek bir duruşa sahip. Saygılı ve zeki bir hemşire, işini titiz ve disiplinli bir şekilde yapmaya hevesli bir profesyonel ve duygularını pek dışa vurmasa da gereken hassas noktalarda hastaların isteklerine kulak veren bir görevli. Ancak bu düzgün ve sağlam görünüşünün altında, kariyerinde yükselmek için herkesi harcamaya istekli, sinsi, şantajcı, acımasız ve sorunlu, kısaca kötücül bir karakter yatıyor.

BİR ‘PREQUEL’… AMA NE İÇİN?

Bütün bunların yanında ‘Ratched’ dizisinin ‘zayıf karnı’ bir açıdan esinlendiği karakterden ‘kopukluğundan’ kaynaklanıyor çünkü dizi sonuç olarak bir ‘prequel’ yani "Guguk Kuşu" filminden aşina olduğumuz bir karakterin ‘önceki hayatını’ veya ‘gençlik yıllarını’ temel olarak alıyor. Seyirci olarak ‘saf kötülüğün’ temsili olabilecek bu kadın figürüne belki inanıyoruz ama hikayedeki olay örgüsü o kadar ‘bilinçli’ bir şekilde karıştırılıyor ki ‘Ratched’ın bu davranışlarının sağlam dayanağını bulmakta zorlanıyoruz. Başka bir deyişle dizi, ‘prequel’ kimliğini, yönünü taşımakta bazen güçlük çekiyor. Başkarakter olaylara giriştiğinde zaten ‘deliliğe’ kaymış durumda ve içindeki şiddet duygusunu giderek daha çok dışa vuruyor. Dolayısıyla adeta sözü verilen ‘Ratched’ın kökenleri’ hikayesi hiçbir zaman somut bir karşılık bulmuyor ve bu, ilgiyi biraz aşağıya çekiyor. Belki de dizi, Ratched’ın geçmişine daha fazla zaman ayırsa daha yerinde bir karar olurdu. Çünkü bu ‘bilgi eksikliği’, seyircinin gözünde adeta Mildred Ratched’ı herhangi biri haline getiriyor. Dizinin kahramanını seyirciye ‘sevdirmeme’ gayreti, bu durumda ters tepiyor.

LUCİA’NIN SAKİNLERİ

Sanki Milos Forman’ın filminde olduğu gibi bu ‘karamsar ve karanlık’ dünyada ufak bir ‘ışığı’ Lucia hastanesindeki personel ve hastalarda buluyoruz. Bu sekanslarda tam anlamıyla ‘ayağa kalkan’ dizi, hastaların bu ‘ölüm saçan’ kadın karşısındaki çaresizliği ve zayıflıklarına yöneliyor. Onların bu aciz durumunda belki de ilk kez bir ‘duygusal’ sığınma limanı, bir ‘empati’ hissiyatı buluyoruz.

Bu arada Ratched dışında hastane personelinin başında olan Dr. Hanover ve başhemşire Betty Buckley, aslında sertlik ve acımasızlık açısından ondan hiç de geri kalmıyorlar. Ratched’ın ‘bam teline’ bastığı hastaların veya arkalarından iş çevirerek tuzağa düşürdüğü hastane çalışanlarının durumu, Hanover’ın uyguladığı gaddar ‘lobotomiyi’ yaşayan veya işkenceden farksız olan ‘su tedavisi’ gören hastalarınki kadar acılı olmasa da sonuç aynı şekilde yaralayıcı, zarar verici hatta ölümcül oluyor.

Ryan Murphy, bizi bu ortamın içine sokarken kendisi için önemli konulara da parmak basıyor: Zamanında ciddi bir hastalık gibi görülen ‘eşcinsellik’ durumu ve toplumun genelinden farklı görünen kişilere uygulanan baskı, şiddet ve zorlama… Özellikle zamanında ne yazık ki kullanıldığı bilinen, ("Guguk Kuşu" filminden de hatırladığımız) zapt edilemez hastalara, ‘tedavi’ kılıfı altında yapılan ve onları adeta bir ‘bitkiye’ dönüştüren ‘lobotomi’ sekansları ürkütücü olduğu kadar düşündürücü olan sekanslar…

‘POP’ DÜNYADAKİ KARAKTERLER…

‘Ratched’ dizisindeki sanat yönetmenliği gerçekten göz dolduruyor. 40’lı yılları bize iliklerimize kadar hissettiren dekorlar, kostümler ve aksesuarlar ‘birinci sınıf’. Ancak yönetmen dönemi hissettirmek için ‘retro’ bir doku yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda hikayenin kanlı, sert ve biraz gerçeküstü, neredeyse ‘absürt’ yönünün altını çizen, çok özel renklerle bezeli ortamlar da sunuyor. Örneğin Lucia Hastanesi'nin koridorları, soğuk ve ‘aşırı’ temiz olmasının yanında taşıdığı renklerle ve insanı içine soktuğu ‘hipnotik’ duyguyla garip bir uzay gemisi havası estiriyor. Aynı şekilde dizinin ‘kötü annesini’ temsil eden Lenore Osgood’un evi de zengin olduğu kadar abartılı, ‘pop art’ öğeleriyle dolu ve saçma sayılabilecek kadar gereksiz süs eşyalarından geçilmeyen bir mekan olarak çiziliyor.

‘Ratched’ aynı zamanda görkemli bir oyuncu kadrosu barındırıyor. Her ne kadar (Sharon Stone dışında) önemli oyuncuları tanımak birkaç dakikamızı alsa da, sert başhemşire Buckley rolünde usta oyuncu Judy Davis, az ama öz rolleriyle biraz kaçık otel patronunu canlandıran Amanda Plummer, senelerce oynadığı ‘Sex and The City’ dizisinden sonra çok farklı bir rolle bulduğumuz Cynthia Nixon ve aradan geçen bunca yıla rağmen hala cazibesini korumayı başaran Sharon Stone gerçekten unutulmaz karakterler çizmeyi başarıyorlar. Ancak onların ve diğer oyuncuların arasında asıl parlayan tabii ki filmin kahramanı ‘Ratched’e hayat veren aktris Sarah Paulson oluyor. Daha önce Ryan Murphy ile çalışmış olan oyuncu, karakterin taşıdığı donuk ve duygusuz suretinin altında ne kadar şeytani, hastalıklı ve tehlikeli bir kişilik yattığını bize sürekli hissettirmeyi başarıyor.

Sonuç olarak bakarsak Mildred Ratched aslında katıksız ‘Murphyvari’ bir kişilik... Ryan Murphy’nin yarattığı karakterler dönemin baskın düşünceleri karşısında eğilmeyen ve başkaldıran kişilerdir. Tıpkı burada Ratched’ın ataerkil düşünce ve sosyal baskıya karşı isyan bayrağı açan kişiliği gibi…


Kerem Bumin Kimdir?

1976 yılında Paris'te doğdu. 1994 yılında İzmir Özel Saint-Joseph Lisesinden mezun oldu. 1996-2000 yılları arasında Strasbourg Sosyal Bilimler Fakültesinde (USHS) Tarih ve Edebiyat bölümlerinde okudu. Ardından 2000 yılında İstanbul'a geri dönüp 2004 yılında Bilgi Üniversitesi Sinema/ Televizyon bölümünden mezun oldu. 2004 yılından itibaren çeşitli uzun ve kısa metrajlı sinema filmlerinde ve Belgesel filmlerde yardımcı yönetmen olarak görev aldı. Semih Kaplanoglu'nun 'Süt' adındaki sinema filminin ekibinde yer aldı. Son birkaç yıldır Yunan yönetmen Angelos Abazoğlu ile birlikte, Arte kanalı için Belgesel filmler üzerinde çalışmaya devam ediyor . Gazete Duvar'da sinema filmleri üzerine eleştiriler yazıyor .