YAZARLAR

Rıza Çalımbay kendini inkâr etti ve gitti

Teknik/taktik olarak yetersiz kaldı Çalımbay. Ortaya bir bilgi koyamadı. Hiçbir yenilik getiremedi. Kendisinden önce denenenleri tekrarlayıp başarılı olmaya çalıştı, olmadı. Yine de tüm bunlar bir kenara atılabilir. Fakat Çalımbay’ın genç oyuncular konusundaki muhafazakâr tavrı; işte esas sorun buradaydı. 

Bir hafta önceki Lugano maçını bitirdiğinde sahada altı özkaynak oyuncusu birden vardı Beşiktaş’ın: 2003 doğumlu Emirhan Delibaş, 2004 doğumlu Demir Ege Tıknaz, Serkan Emrecan Terzi, Aytuğ Batur Kömeç, 2005 doğumlu Semih Kılıçsoy ve 2007 doğumlu Mustafa Erhan Hekimoğlu. Bu, Beşiktaşlıların aylardır umutlandığı, hayâl kurduğu ve mutlu olduğu belki de tek andı.

Oysa aynı maçın ilk yarısında tıpkı sezonun büyük çoğunluğunda olduğu gibi sahada azap çekmişti siyah-beyazlılar. Cenk Tosun’un şansının da yanında olduğu bir golüyle ilk yarıyı önde kapatsalar da, rakip kaleye sadece bir isabetli şut yollayabilmişler ve rakip ceza sahasının içinde yalnızca dört kez topla buluşabilmişlerdi. Buna karşın Lugano’nun Beşiktaş ceza sahasının içinde topla buluşma sayısı ise 21’di. 

Özkaynak oyuncularıyla geçirilen ikinci yarıdaysa Beşiktaş çok daha tempolu, istekli ve tehditkârdı. Rakibiyle eşit sayıda ceza sahasında topla buluşan siyah-beyazlılar (11), rakip kaleye ise dört isabetli şut göndermiş ve harika bir maç çıkaran 19 yaşındaki Emrecan’ın ceza sahası dışından attığı seyirlik bir golle maçı 2-0 kazanmıştı.

GENÇLER NEREDE?

Dün akşamki Alanyaspor maçının 11’indeyse Emrecan yoktu. Haftalardır sakat olan Arthur Masuaku iyileşince forma hemen ona verilmişti. Demir Ege de ilk 11’de yoktu. Savunma merkezinde de Daniel Amartey, bir kez daha Aytuğ Batur’a tercih edilmişti. Bir tek Semih kendini başlangıç kadrosuna atabilmişti.

Bunun nedenini ise şöyle açıkladı Rıza Çalımbay: “Bugün kazanmamız gerekiyordu ve genç oyuncularımızı böyle zor bir ortama sokmak istemedik.”

İyi ki 1980’de Beşiktaş’ın teknik direktörü olan Dorde Milic de kendisi gibi düşünmüyordu. İyi ki özkaynaktan çıkan Ziya Doğan’a, Fikret Demirer’e, Süleyman Oktay’a ve Rıza Çalımbay’a inanıp şans vermişti. O sayede Ziya Doğan’ın iki golüyle kazanılan Eskişehirspor deplasmanında 15 yıllık şampiyonluk hasreti bitmişti Beşiktaş’ın. O sayede 16 yaşında Beşiktaş formasını sırtına geçiren Rıza Çalımbay, kulüp tarihinin en çok forma giyen oyuncusu, kupalara ambargo koyan takımın efsane kaptanı, Atom Karınca’sı olmuştu.

YÜRÜYEN CENK SAHADA, KOŞAN SEMİH KENARDA

Teknik direktör Rıza Çalımbay ise Beşiktaş’taki ikinci döneminde de bu konuda ne yazık ki yine sınıfta kaldı. Elbette ikisinde de ideal şartlar yoktu. Ama böyle dönemler, Beşiktaş’ın özünü hatırlaması ve yüzünü o tarafa dönmesi için daha elverişlidir. Beşiktaş’taki görev süresi boyunca Çalımbay’a düşen birinci görev de bu olmalıydı. 

Teknik/taktik olarak yetersiz kaldı Çalımbay. Ortaya bir bilgi koyamadı. Hiçbir yenilik getiremedi. Kendisinden önce denenenleri tekrarlayıp başarılı olmaya çalıştı, olmadı. En basit olarak, elinde bir kenar forvet yokken, üç merkez forvetle 4-3-3 oynamaya çalıştı. Elindeki kadro 4-4-2’ye çok daha uygundu, ki kendisi de oyunculuk hayatının en başarılı dönemlerini bu formasyonda geçirmişti, ama teknik direktörlüğünde bunu hiç denemedi. Yine de tüm bunlar bir kenara atılabilir.

Fakat Çalımbay’ın genç oyuncular konusundaki muhafazakâr tavrı; işte esas sorun buradaydı. Alanyaspor karşısında Beşiktaş’ın rakip ceza sahasında topla en fazla buluşan oyuncusu Semih Kılıçsoy’du (5), en fazla hava topu kazanan oyuncusu ise Demir Ege Tıknaz’dı (4). Biri hiç hak etmemesine rağmen oyundan alındı, diğeri hak etmesine rağmen ilk 11’de yoktu.

Beşiktaş içine düştüğü karanlıktan ancak ve ancak kendi gençleriyle çıkabilir. Çalımbay’ın buna herkesten daha çok inanması gerekirdi. Fakat Aytuğ Batur’u Amartey’in korkunç performansına rağmen her maç yanında oturtarak, Lugano maçının en iyi oyuncularından Emrecan’ı bir sonraki maç yedek soyundurarak, Demir Ege’yi bu kadar vasat bir orta saha rotasyonunda 11’in değişmez bir parçası yapamayarak ve dün akşam maçı yürüyerek tamamlayan Cenk Tosun’u 90 dakika sahada tutup Semih’i oyundan alarak en başta kendi varlığını, kendi geçmişini inkâr etti. Ve sonunda kendisi dışında herkesi suçlayıp gitti. 

Futbolcu Rıza Çalımbay, her zaman için Beşiktaş tarihinin en müstesna yerinde olacak. Keşke teknik direktör Rıza Çalımbay’ın da bu tarihte kendisine yakışan bir yeri olabilseydi. 

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Beşiktaş ise artık önüne bakmak zorunda. Taraftarlar dün akşam yeni başkan Hasan Arat’tan bütün takımı satmasını istediler, ama bu elbette mümkün değil. O yüzden Beşiktaş’ın bir an önce eldeki oyuncuları toparlayacak, bilhassa genç oyuncularla çalışmayı seven, onları geliştirmeyi bilen, belirli bir metodoloji sahibi bir teknik direktörle anlaşması lâzım. 

Kulübün artık günü kurtarmaya yönelik her türlü öneriyi elinin tersiyle itip, bu yönde yapılan medya baskılarına direnip, yüzünü Beşiktaş’ın geleceğini şekillendirecek plan ve projelere dönmesi ve bu sayede ikna edilebilecek profesyonellerle çalışması şart.

Fakat bir hafta içinde önce bir kulüp başkanının sahanın ortasında maçın hakemini yumrukladığı, ardından başka bir kulüp başkanının hakem kararına sinirlenip takımını sahadan geri çektiği bir ligde bunlar ne kadar mümkündür? Bu da ayrı bir muamma.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.