Rolünü büyütmek: Cyle Larin
Larin’in pas alışverişi zayıf, topla arası çok iyi değil, savunma katkısı sınırlı; ama şu ana kadarki performansıyla Beşiktaş’ın şampiyonluğa yaklaşırken verim maksimizasyonunun en somut örneği.
Suat Başar Çağlan
George Best bir zamanlar David Beckham’ı şaka yollu şöyle tanımlamıştı: “Sol ayağı yok, kafa vuramıyor, top kazanamıyor ve pek gol atamıyor. Onun dışında iyi oyuncu.” Cyle Larin çok hızlı koşamıyor, bitiriciliği çok kaliteli değil, pas alışverişi zayıf, kontrolü vasat altı, pek iyi top süremiyor. Onun dışında harika bir oyuncu.
Larin her şeyiyle Türk futbol iklimine ters bir figür. Kuzey Amerika kültüründe yetişti ve çocukluğunda buz hokeyi oynuyordu. Ontario’da büyüdükten sonra kıtanın en büyük futbol ligi MLS’te kendine yer buldu. Normalde NBA’den duymaya alışkın olduğumuz bazı unvanları var. Mesela 2015 yılında Orlando City tarafından Draft’ın ilk sırasında tercih edildi. Aynı sezon “Yılın Çaylağı” seçildi ve attığı 17 golle MLS’te çaylak sezonunda en çok gol atan oyuncu rekorunu hâlâ elinde bulunduruyor. Kanadalı oluşunu yadırgamamamızın belki de tek sebebi Atiba (Manisaspor’un şaşaalı günlerini hatırlayanlar için Josh Simpson da not düşülebilir). Yeni Kıta’da küçük yaştan itibaren yıldız adayı olarak görülüp, farklı dönemlerde Werder Bremen, Hertha Berlin, Wolfsburg, Genk ve Club Brugge gibi takımlarla idmanlara çıktı. Ancak o günlerde Eski Kıta’nın gözüne yeterli görünmedi.
2017-18 sezonu devre arasında 1,85 milyon Euro bonservis bedeliyle Beşiktaş’a geldi. Açıkçası Beşiktaş’a gelişinde herkes –muhtemelen BJK yönetimi de dâhil– Larin’in kalitesinden ziyade Atiba’nın sözüne ve Şenol Güneş’in forvetler üzerindeki olumlu etkisine güveniyordu. Geldikten sonra üç ay forma bekledi ve hakkındaki homurtular artmaya başladı. Ardından 5-1’lik Göztepe maçının 83. dakikasında ilk kez oyuna girdi ve üç dakika sonra golünü attı. Ancak istikrarsız performansı sürdü. Abdullah Avcı yönetimindeki Beşiktaş’ta ilk tam sezonunda sadece 310 dakika oyunda kalabildi ve sezonu bir golle kapattı. Taraftarın zaten düşük olan beklentisi tükenmiş, oyuncunun “ölü yatırım” olduğu fikri ağır basar olmuştu.
Yönetim 2019-20 sezonu başlamadan Larin’i satılık listesine koydu; ama Belçika’dan Zulte Waregem oyuncuyu satın almak yerine opsiyonlu kiralamayı tercih etti. Bu, aslında istemeden yapılmış akıllıca bir hamleye dönüştü. Jamaika asıllı oyuncu Belçika’da ilk kez Avrupa’ya alışma sinyalleri gösterdi. Sezonu dolu dolu oynadı ve 7 gol 10 asistlik performansıyla gençliğinde neden bir yıldız adayı olarak görüldüğünü gösterdi. Zulte 2,5 milyon Euro’luk satın alma opsiyonunu kullanmayınca sezon başında Beşiktaş’a döndü. Takımın başında ise artık Sergen Yalçın vardı.
VERİMLİLİK
Sergen Yalçın’ın futbolda yetenekle ilgili biraz fikri olsa gerek. Muhtemelen Larin’i ilk görüşünde oyuncunun neleri yapıp yapamayacağını anlamıştı. Larin topa ne kadar az dokunursa etkinliği o kadar artacak bir oyuncuydu. Üstelik 1,88’lik boyuna rağmen Türkiye ligine göre atletizmi hiç fena değildi, bu yüzden kendisi için özel bir rol tasarlanabilirse verimli olma şansı vardı. Kadrosunda hücumu çeşitlendirmek için çok fazla alternatif bulunmayan Sergen Yalçın, A planını Ghezzal-Larin asimetrisi üzerine kurdu. Oğuzhan, Mensah ve Ljajic’in mevcut form durumlarında merkezden üretkenlik sağlamak zor görünüyordu. Bu yüzden sol ayaklı Ghezzal sağ kanattan içeri kat edecek veya ortalarıyla forveti besleyecek, sol kanat forvet oynayan Larin bu ortaları arka direk koşularıyla gole çevirmeye çalışacaktı. Bu basit ama makul plan, Nisan ayına geldiğimizde onun “Arka Direk Larin” olarak anılmasını sağladı. Zaman zaman oyunun rakip sahaya yıkıldığı bölümlerde “pivot sol açık” veya “pivot kanat forvet” olarak adlandırılabilecek, birkaç sene önce Mandzukic’in Juventus’ta üstlendiğine benzer bir rolle hücuma kayda değer katkı yaptı. Yakaladığı form ve istikrar sayesinde en iyi ihtimalle yardımcı oyuncu olması beklenen sıkışık sezonda rolünü büyüterek takımın kilit unsurlarından birine dönüştü.
Bitime yedi maç kala ligde 15 gol 4 asistle oynayan Larin, gol sayısında takımın santrforu Aboubakar’ı yakaladı, asist sayısında ise ilk beşte yer alıyor. İstatistikleri ve sahadaki varlığıyla sezonu tarif eden oyuncu oldu. Sergen Yalçın’ın verim maksimizasyonu üzerine kurulu Beşiktaş’ında takımın karakterini belki de en iyi yansıtan isim durumunda. Dört gol attığı 6-0’lık Rizespor galibiyetindeki rakamlar Larin’in oyun ekonomisini somut bir şekilde ortaya koyuyordu. 33 kez topla buluşan oyuncu beş şut çekerek dört gol bir asistle oynadı.
BİZİM EVLATLARIMIZ DURURKEN!
Larin’in yetenek kümesinin dar ve kısıtlı olduğu doğru. Bu yüzden de çalışmanın gücünü ve eldekinden şikâyet etmemeyi göstermek için güzel bir örnek. Gerçi biz ne zaman özel bir yeteneği olmayan bir oyuncu görsek, “bizim evlatlarımız dururken!” retoriğiyle söze başlayıp “Türkiye’de bin tane Larin gibi topçu var!” şeklinde devam etmeye bayılıyoruz. Öte yandan Cyle Larin tam da gelişmek için gösterdiği çabayla bizim “duran evlatlarımızdan” ayrılıyor.
Futbol, avantajlarınızı öne çıkarıp dezavantajlarınızı örtmek üzerine kuruluysa, bu konuda gerek Sergen Yalçın gerekse Larin şu ana kadar oldukça önemli bir iş çıkarıyor. Bugünkü ortamda sürekli en iyisini isteme eğilimi bulunsa da başarı, hele Türkiye’deki kulüplerin bugünkü mali durumu göz önüne alındığında, kusursuzluktan uzak parçaları optimum verimle bir araya getirebilmekten geçiyor. Artık takımların belli yaşa ulaşmış, sakatlık kaydı kabarık ve maliyeti çok yüksek olan Guti, Falcao veya Perotti gibi lüksleri yok; belki de hiç olmamalıydı.
Larin geçtiğimiz haftalarda Kanada basınına yaptığı açıklamada, “Hayalim Avrupa’da oynamaktı ve şimdi buradayım. Fakat amacım sadece Avrupa’da olmak değildi. Oynayıp goller atmak ve MLS’teki gibi isim yapmak istiyordum. Daha yapacak çok işim var” diyor. Belirgin zaafları yüzünden Avrupa’nın üst liglerinde kendine yer bulup bulamayacağı hâlâ şüpheli, üstelik bugün itibariyle 26 yaşını doldurdu; ancak son iki sezonki performansı böyle bir ihtimal olduğunu gösteriyor. Diğer yandan şimdi gerçekten de acil bir işi var. Cenk Tosun’un sezonu kapatması ve Aboubakar’ın sakatlığa yatkınlığı sebebiyle son virajda hücumu tamamen sırtlaması gerekebilir. Eğer bunu başarabilirse zamanında Sasa Iliç’in Galatasaray’da ve Nobre’nin Fenerbahçe’de yaptığı gibi, takımı başarıya götürecek ekstra katkının sahibi olarak Türk futbolunun şampiyonluk hikâyelerindeki sürpriz yardımcı oyunculardan biri olabilir.