Rusya basınında geçen hafta: 'İran’la işbirliği potansiyeli henüz hayata geçmiş değil'
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Ryabkov: “Son yıllarda İran'la karşılıklı işbirliği yeni zirvelere ulaştı. Bu pek çok yükümlülük getiriyor. İlişkilerimizin parlak bir geleceği olduğuna eminim."
Seçkideki üç yazının ilki, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryakbov’un İran’la karşılıklı ilişkiler üzerine demeci. İkinci yazı, son zamanlarda etki alanını genişleten Tsargrad’ın çizdiği bir felaket senaryosu. Üçüncüsü ise 7 Ekim’de Hamas ve diğer Filistinli güçlerin İsrail içlerine yaptığı saldırıdan sonra ortaya çıkan savaş-öncesi durum dikkate alındığında çok daha önemli sayılabilir. Rusya’nın Beyrut Büyükelçisi Aleksandr Rudakov, Pravda.RU’ya konuşmuş. Okur, bu mülakatta birkaç kelimenin altının çizili olduğuna dikkat edecektir. Metinden anlaşıldığı kadarıyla Rudakov mülakatı yazılı olarak yanıt vermiş ve bu kelimeler onun tarafından vurgulanmış.
'İran’la işbirliği potansiyeli henüz hayata geçmiş değil'
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, İran İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 45’inci yıldönümü vesilesiyle verilen kabulde gazetecilere, Rusya-İran ilişkilerinin potansiyelinin henüz tam olarak hayata geçmediğini, ikili ilişkilerin parlak bir geleceği olacağını söyledi.
Bakan yardımcısı şöyle dedi:
“Son yıllarda muhtelif alanlarda karşılıklı işbirliği yeni zirvelere ulaştı. Bu pek çok yükümlülük getiriyor. İlişkilerimizin parlak bir geleceği olduğuna eminim. Bunların potansiyeli sadece hayata geçmemiş değil; aynı zamanda birlikte ne çok işe yarar şey yapabileceğimizi de daha yeni yeni kavramaya başlıyoruz.”
Ryabkov, Rusya tarafının İran’la maddi alanda işbirliğine büyük önem verdiğini vurgulayarak şöyle dedi:
“Altyapı, sanayi, ticaret, turizmin artırılması, insanlar arasında temaslar, bankacılık işbirliği… bütün bunlar, ilgileneceğimiz ve büyük önem vermekte olduğumuz öncelikli görevlerdir.”
Rusya devlet başkanının Yakındoğu ve Afrika ülkeleri özel temsilcisi, Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov da iki ülke arasında “güvene dayalı diyalog” olduğunu belirtti. Bogdanov şöyle özetledi:
"İran ve Türkiye’yle birlikte esasen Suriye’deki askeri eylemlerin ve iç savaşın önlenmesinde garantör olduğumuz Astana formatında koordinasyona büyük önem veriyoruz. Elbette, Yakındoğu gündemindeki diğer meselelerle ilgili de devamlı görüş alışverişinde bulunuyoruz. Şu anda Filistin problemi en öne çıktı.” (TASS, 8 Şubat)
'Türkiye ip üzerinde dans ediyor'
Tam şu günlerde Avrupa’da NATO’nun en büyük tatbikatı Steadfast Defender-2024 yapılıyor. Tatbikata 30’dan çok ülke katılıyor ve ölçeği itibariyle 1988 tatbikatını hatırlatıyor.
Tatbikatın Finlandiya, İsveç, Estonya, Macaristan, Almanya, Polonya, Litvanya, Letonya, Norveç, Romanya, Slovakya ve Britanya topraklarında 31 Mayıs’a kadar süreceği biliniyor. NATO yönetimi manevraların başlıca amacının Rusya’ya karşı koymak olduğunu da gizlemiyor.
Kremlin, bunun Rusya sınırlarında yeni bir provokasyon olduğunu, ittifakın Rus devletine karşı olası yeni provokatif eylemler için “zemin yokladığını” belirtti. Ancak Tsargrad TV siyasi gözlemcisi Andrey Perla’ya göre hasmın Rusya’yla büyük bir savaşa şu an hazır olması mümkün görünmüyor.
Perla’ya göre ittifakın elinde savaşacak bir şey kalmadı, çünkü yürüyen her şeyi Kiev’e verdiler. Eğer Rusya NATO ülkelerine önleyici darbe vurursa bu nükleer felaket anlamına gelir:
“Ne kadar tuhaf gelirse gelsin, günümüzde nükleer bir felaketin tek ilacı tırmandırma. Yani, bir açıdan, NATO ülkelerinin güya bulaşmadığı aktif askeri eylemler devam ediyor, biz de güya bunu kabul ediyoruz. Diğer bir açıdan ise NATO ülkeleri aktif bir şekilde savaşa hazırlanmakla kalmıyor, bu savaşı vereceklerini de açıklıyorlar. Ama bunu yaparken bütün güçleriyle olayın o noktaya varmaması için çalışıyorlar. Bu esasen bir soğuk savaş durumu.”
Perla ayrıca, NATO’nun Rusya ile cepheleşmesine Türkiye’yi de çekmeye çalıştığını belirtiyor. Öyle ki Türkiyeli yetkililer hem sert bir anti-Amerikan retorik sürdürüyor, hem İsrail’i Filistin’e karşı savaş suçuyla suçlarken İsveç’in NATO’ya girmesine de engel teşkil etmiyorlar.
Perla şöyle açıklıyor:
“Neden? Çünkü NATO’ya, Batı bloğuna kendi üyeliğinden vazgeçmek çok korkutucu. Bu çok ağır iktisadi problemler anlamına gelir. Ama Doğuyla, mesela Rusya ve Çin’le işbirliğinden vazgeçmek de aynı nedenle çok korkutucu.”
Özet olarak Türkiye bir sağa bir sola sallanarak “ip üzerinde dans ediyor”. Ancak bir dizi Türk siyasetçi tarafsızlık pozisyonunu korumaya çalışıyor ve ülkenin de tam bu anlayışta olması gerektiğini söylüyorlar.
Özel askeri harekâtla ilgili görüşlerini de belirten Perla, harekâtın, “Batıyla küresel ama şimdilik soğuk savaş çerçevesinde büyük ama lokal bir savaş olduğunu” belirtti. Durum bundan sonra sürekli bir tırmanışa da varabilir (ve bu büyük bir savaşa yol açar), ülkemizden NATO’ya önleyici bir darbeye de varabilir (büyük savaştan kaçınmak için).
“Yani hassas bir noktaya, ama NATO’nun kendisinde cevap verme imkânı bulamayacağı, ürkeceği, gizleneceği, kaçacağı, kendi sınırlarına çekileceği ve parlayamayacağı bir nükleer saldırı. Hangi yöne gidileceğini bilmiyorum. Elbette nükleer saldırı riski çok korkunç. Ama diğer taraftan özel askeri harekâtın zaferle tamamlanması ve bir süreliğine düşman NATO’yla bile olsa omuz omuza yaşama arzusu elbette çok güçlü bizde. Kazanmayı çok istiyoruz.” (Tsargrad, 6 Şubat)
'Hizbullah Lübnan halkının ayrılmaz parçasıdır'
… Savaş şu anda Gazze şeridinde, Suriye’de ve Lübnan’ın güneyinde devam ediyor. Çatışmalar Lübnan’ın büyük şehirlerinden uzakta. Ama bu, insanların öldüğü, binaların ve altyapının yıkıldığı bir savaş.
Lübnan’da hiç kimse Beyrut’un bombalanmasını beklemiyor. Oysa 2006 Temmuz savaşında bu olmuştu. Hizbullah’la İsrail ordusu arasında bugünkü askeri çatışmalar 7 Ekim 2023’ten sonra başladı. Gazze’de çatışma biter bitmez Lübnan’ın kuzeyindeki çarpışmalar da duracaktır.
Askeri eylemlerin başlıca suçlusu Hizbullah değil, Gazze şeridinde ortaya çıkan durum. İsrail’in Batı Şeria gibi Gazze şeridinde de devam eden işgalini hesaba katmalıyız. Çok daha fazla sivilin hayatını kaybedeceği büyük bir savaş olmaması için her tür çabayı göstermeye çalışıyoruz. Çünkü bugünkü şartlarda öncelikle askerler değil siviller, kadınlar ve çocuklar ölüyor. Bunların, özellikle de İsrail gibi, sivil tesisleri yok etmeye yönelik yüksek hassasiyetli silahlarla, son derece çok sayıda füzelerle, bombalarla sürdürdüğü “askeri harekâtlar” deniler eylemlere karşı korunma vasıtaları yok. …
İsrail’in askeri ve siyasi yönetiminin Lübnan’ın güneyinde problemler olduğunu söylediklerini uzun süredir duyuyoruz. Bunu anormal bir durum sayıyorlar. Gerçekten de anormal, zira askeri eylemler devam ediyor ve İsrail ve Lübnan tarafından yerinden edilmiş insanlar var. Herkes mümkün olduğunca çabuk çözüm istiyor. Ama Lübnan’la veya Hizbullah’la İsrail ordusu arasındaki askeri eylemlerin kesilmesinin biricik şartı, Gazze şeridindeki askeri eylemlerin kesilmesidir. Eğer İsrail Lübnanlı yetkililere yaptığı tehditleri hayata geçirirse burada ağır bir durum ortaya çıkar. Yahudilerin Gazze şeridinde neler yaptıklarını görüyoruz. Benzerini Lübnan şehirlerine, altyapısına da yapacaklarını söylüyorlar. Bu çok üzücü olur. …
Lübnan 2019’dan beri birbirini takip eden güçlüklere rağmen hayatta kalmayı, yaşamayı başarıyor. İnsanlar her şeye alışıyorlar ve bütün güçlüklerin üstesinden geliyorlar. Elbette durumun iyileşmesini ümit ediyorlar. Eğer ansızın, iktisadi nedenlerle zaten yerle bir olmuş olanlara yeni yıkımlar ekleyecek askeri eylemler başlarsa bu Lübnan için felaket olur. Ama İsrail için de kolay bir gezinti olmaz. …
Bugüne kadar Lübnan direnişi Hizbullah saflarından yaklaşık 180 kişi hayatını kaybetti. Sivillerden de yaklaşık 20 kişi öldü. Yani savaş gayet sınırlı bir alanda sürüyor olmasına rağmen 200’ün üzerinde kurban var. Yerinden olanların sayısı ise 80-100 bin kadar. Bunlar yoğun nüfuslu sınır bölgelerini terk ettiler. Ama gene de farklı nedenlerle ayrılamayıp o şartlarda kalan insanlar da var. Bunların kriz yüzünden mali imkânları yok, yurtlarını bırakamıyorlar. 80-100 bin mülteci Lübnan’ın şehirlerine dağıldı. Lübnan kriz şartlarında bu insanlara evlerini terk etmek zorunda kaldıkları için yardımda bulunamıyor, mali tazminat ödeyemiyor.
Altyapıdan pek çoğu tahrip oldu. Artı, İsrail fosfor bombaları kullanıyor. Bu da insanların başlıca gelir kaynağını teşkil eden tarım topraklarına ciddi zarar veriyor. Yani binaların fiziken yerle bir edilmesinden başka otlaklar, meyve bahçeleri, zeytinlikler de fiziken yok ediliyor. …
Lübnan’da pek çok insan, Rusya olmasaydı Suriye’nin 2015’ten sonra yıkılacağını düşünüyor. Dahası, Rusya sınırdaki ülkeleri de radikal İslam vebasından kurtardı. Lübnan’da birçok insandan, Rusya olmasaydı Lübnan’ın da bundan zarar göreceğini işittim. …
Hizbullah’a gelince. Birincisi, Hizbullah’ı hiçbir zaman terör örgütü olarak tanımadık. İkincisi, Hizbullah’ın Lübnan halkının ayrılmaz bir parçası olduğunu düşünüyoruz. Onların parlamentoda, hükümette, şu anda icra yetkileriyle çalışan kendi temsilciliği var. Hizbullah’ın Rusya’yla tıpkı Sosyalist İlerici Parti veya Lübnanlı diğer siyasi hareketler gibi ilişkiler içinde bulunmaya hakkı var. Bu nedenle, bu kriterlerden yola çıkarak Hizbullah’la özel ilişkiler olduğunu söyleyemem. Evet, Hizbullah temsilcileri Rusya’ya gelip gidiyorlar. Bu normal bir şey. Biz de pek çok ülkenin parlamentosuyla karşılıklı ilişki içindeyiz ve bunun içine farklı siyasi partiler giriyor. … (Pravda.RU, 9 Şubat)