Rusya basınında geçen hafta: 'Kilit halka Rusya değil'
ABD’nin sömürge siyaseti enformasyon ve finans akışına yaslanıyor, ancak bunların Çin tarafından sarsıldığı tespiti yapılıyor. Bu kapsamda Rusya’nın rolü sadece bir askeri ortak olmaya indirgeniyor.
Hazal Yalın
Bu hafta da geçen hafta olduğu gibi iki yazıyla yetineceğiz.
Bunların ilki, Aleksey Maslov’un Sut vremeni ile yaptığı çok uzun bir söyleşinin görece bir bölümü. Maslov, Rusya’daki en önemli Çin uzmanlarından biridir. Aynı zamanda Moskova Devlet Üniversitesi Asya ve Avrupa Ülkeleri Enstitüsü Müdürü. Maslov yakın zamana kadar medyanın ilgisini daha az çekiyordu, ancak Pelosi’nin Tayvan ziyareti Çin’e ilgiyi artırınca bu alanın en önemli ismi Maslov daha çok işitilmeye başlandı. Maslov’un öngörülerini başkalarına göre daha önemli ve değerli kılan şey, sadece jeopolitik penceresinden bakmayıp Çin’in iktisadi yapısına büyük önem veriyor oluşu. Üç şeye dikkat çekiyor. Birincisi, Çin anakarasında yaşayanlarla diaspora Çinlilerinin (Tayvan dahil) mantalitesindeki derin farklılık. İkincisi, Tayvan’ın Çin bünyesine katılmaktan aslında iktisadi menfaati olduğu vurgusu. Üçüncüsü, ABD’nin (Maslov böyle anmasa bile) sömürge siyasetinin enformasyon ve finans akışına yaslandığı, ancak bunların Çin tarafından sarsıldığı tespiti. Bu kapsamda Rusya’nın rolünü sadece bir askeri ortak olmaya indirgiyor.
Bu haftanın ikinci yazısı, Rusya Merkez Bankası’nın cuma günü açıkladığı geleceğe yönelik senaryolar raporu. Rusya’da sistem-içi liberalizmin iki sarsılmaz kalesinden biri olan Merkez Bankası (diğeri Maliye Bakanlığı), doğal ki, kapitalizm dışında bir yol öngörmüyor. Ancak bu raporda benim dikkatimi çeken şey bu değil. Şu: Banka, gelecek senaryolarını serimlerken bunlara karşı ne tedbirler alacağını belirtmiyor. Bir durum analizi yapmakla yetiniyor ve bu durumu (her iki halde de) kaçınılmaz kabul ederek kendisi konumunu kurucu değil regülatör olarak tanımlıyor.
Bu gelecek senaryoları son zamanlarda farklı kuruluşlar tarafından da hazırlanıyor. Geçen haftanın en ilginç örneklerinden biri, TsMAKP’ın üçlü senaryosuydu. Bu üçlü senaryonun ikisi, Merkez Bankası senaryolarıyla aşağı yukarı örtüşüyor; ancak TsMAKP bir de “otarki” senaryosu geliştirmişti; bu, devlet kontrolünün güçlendirilmesine (en genelde de adı anılmayan sosyalist tedbirlere) dayanıyordu, bu senaryonun gerçekleşmesi halinde krizden en az hasarlı çıkılacağı öngörülüyordu ama “otarkinin” gerçekleşme ihtimali de diğerlerine göre çok daha azdı: sadece yüzde 13. TsMAKP’ın tahminlerinde dikkat çekici bir diğer nokta da batının yaptırım siyasetinin en az 13-15 yıl daha devam edeceği tahminiydi.
'Kilit halka Rusya değil'
Çin, askeri planda bir “başarı” istemiyor. Çin, Tayvan’ın kendi hatalarının ayırdına şöyle ya da böyle varmasını istiyor.
Çin Tayvan’a saldırmak isteseydi bunu çoktan yapardı. ... Çin, Tayvan’ı savaş vasıtasıyla barışa zorlamak istiyor. Tayvan çevresindeki, Tayvan’ın üzerindeki atışlar bunun için yapıldı: Tayvanlılar başlarının üzerinden füzeler geçtiğini, hayatın bir cehenneme dönmekte olduğunu anlasınlar diye.
Şuna da dikkat edin: şu anda Çin’in temel karşı-tedbirleri ABD’yi değil Tayvan’ı hedefliyor. ...
Çin, Tayvan’a teklif ettiği şeyi çoktan formüle etti: “Tek ülke iki sistem”. Bu formül Hong Kong’da çökene kadar iyi işledi. ... Düşünce gerçekten gayet makul: belli bir süre boyunca (Makao ve Hong Kong’da 50 yıl) geçiş sürecini devam ettirmek.
Bu, Hong Kong’un durumunda, bölgenin idari, mali, adli sistemini koruması demek. Yani orada yerel mahkemeler işliyor ve bir tür uyum dönemi yaşanıyor. Teorik olarak bölgeler öylesine yakınlaşıyorlar ki hiçbir problem ortaya çıkmıyor.
Ama gerçeklik, Hong Kong tecrübesinin Tayvan’a uygulanamayacağını gösterdi. Tayvan’da, bugünkü ÇHC içinde erimeyi istemeyen çok sayıda Tayvanlı var. Bu da ekonomiyle ilişkili değil. Bu, insanların başka bir enformasyon ortamında yaşıyor olmalarıyla ilgili. Bilindiği gibi Çin’de pek çok enformasyon kaynağı, arama kaynağı bloke edilmiş durumda; Hong Kong’da ise Tayvan’da olduğu gibi insanlar başka bilgi kaynaklarından da yararlanıyorlar. Sonuçta başka bir mantalite ortaya çıkıyor. ...
İktisat siyasetini alırsak, Tayvan’ın ÇHC bünyesine katılması kötü olmaz, çünkü pek çok Tayvan şirketi, mesela Asus, Acer, ya ÇHC’de çalışıyorlar, ya da ürünlerini ÇHC üzerinden ihraç ediyorlar. ÇHC tabii bankacılık sistemiyle, sistemdeki açıklarıyla dünyaya açılmak için büyük bir olanak sağlıyor. Bu yüzden birçok Tayvan şirketi, bunların Çin’deki sayıları on binleri buluyor, çoktan uyum sağlamış durumda. Bunlar ortak şirketler ve Tayvanlılar da Çin’le birlikte çalışmaya çağrılıyor. ...
Pelosi’nin ziyaretinin ne olduğunu anlamak gerek. Tayvan’ın, Çin’in ve ABD-Çin ilişkilerinin bütün tarihi “Pelosi’den önce” ve “Pelosi’den sonra” diye ayrılacak. Pelosi’nin orada ne söylediğinin ve ne yaptığının bir önemi yok.
Bu ancak, bütün bunların büyük bir Amerikan konsepti içinde şekillendiğini anlayarak kavranabilir. Fikir çok rafine. ABD yaklaşık 2015-2016’dan beri yerküredeki büyük bölgeler üzerinde kontrolü kaybetmekte olduğunu anlamaya başlıyor. Bu her şeyden önce enformasyon, gıda, mali akış üzerinde kontrol. ABD’nin toprağa ihtiyacı yok, bu anlamda toprak istila eden bir ülke değil. ABD, enformasyon ve finans akışını kontrol eden bir ülke.
Çin ise tam bu dönemde kendi yeni gelişme modelini hayata geçirmeye başlıyor; bu model öncelikle, Çin’in dünya fabrikası olmaktan dünyada anlam üreten bir ülke olmaya geçmesiyle ilişkili. Çin 2013’ten beri insanlığın ortak kaderi kavramını, “tek kuşak tek yol” iktisadi programını ileri sürüyor ve bunu da yüksek teknoloji ürünleri üretimiyle tamamlıyor. Daima ABD’nin kontrol ettiği bir alana akın ediyor. ÇHC çok sayıda süper bilgisayar üretiyor ve ABD’yi geride bırakıyor. Silahlara süper teknoloji uyguluyor. Yani Çin, kendisiyle girişimler yoluyla değil doğrudan teknoloji yoluyla ilişkili makroekonomik bir bölge yaratmaya başlıyor. Ayrıca aktif bir şekilde Orta Asya’ya, Güneydoğu Asya’ya, ASEAN ülkelerine nüfuz ediyor. Kendisinin pek de büyük dostları olmayan ülkelerle, mesela Hindistan’la birlikte çalışmaya başlıyor. Yeri gelmişken, Rusya burada kilit bir halka değil. Rusya daha ziyade büyük bir askeri ortak. ... (A. Maslov, Y. Vısokov / Sut vremeni, 11 Ağustos)
'Rusya Merkez Bankası’nın gelecek senaryoları'
Rusya Merkez Bankası, 12 Ağustos’ta açıkladığı “2024 yılı ve 2024-2025 dönemi tek devlet para-kredi siyasetinin temel istikametleri” adlı raporunda Rusya ekonomisinin dış şartlara bağlı olarak gelişmesinde iki alternatif senaryo ileri sürdü:
“Hızlandırılmış uyum” ve “küresel kriz” senaryoları. “Hızlandırılmış uyum”, dünya ekonomisinin mevcut eğilimler içinde gelişmeye devam edeceği ve büyük merkez bankalarının faiz yükseltmelerine rağmen büyük ölçekli bir resesyondan kaçınılabileceği görüşüne dayanıyor. [Buna göre] Jeopolitik arka plan da 2022 ortaları itibariyle değişmeden kalacak; Merkez Bankası orta vadede Rusya’nın ihracat, ithalat, yatırım ve teknolojik işbirliğine getirilen dış sınırlamaların da esas itibariyle korunacağı görüşünde.
Bu şartlarda Rusya GSYH’sı 2022’de yüzde 4-6 düşecek ... ancak 2023’te yükselme eğrisine geçecek (MB diyapozu yüzde eksi 2 ile artı 1 arasında öngörüyor), 2024’te de yüzde 2,5-3,5 büyüyecek.
MB açıklamasına göre bu senaryoda Rusya ekonomisi başlıca dürtüyü iç talebin hızla yeniden tesis edilmesinden ve keza yeni ekonomik ilişkilerin ortaya çıkmasından ve paralel ithalat mekanizmasının genişletilmesinden alıyor. Paralel ithalat yoluyla pazarların hem yeni hem de alışılmış emtia ile dolması sonucu şok da baz senaryoda olduğundan daha hızlı telafi edilecek. Ayrıca, uyum tahminine etki eden faktörler arasında ihracat nakliye ve lojistiğinde durumun az bir iyileşmesi de var. ...
Bunun sonucunda mal ve hizmet dengesinde cari fazla 2023 baz senaryosuna göre biraz daha artış gösterecek (161 milyar dolar yerine 175 milyar dolar).
MB’nın “küresel kriz” senaryosu ise dünya ekonomisinde parçalanmanın ... çok daha hissedilir olması durumuna dayanıyor. Pazarlar bölgesel bloklarda daha da yoğunlaşacak, ülkeler görece avantajlarını kullanmaya daha az, üretimlerinde lokalizasyon artışına ise daha büyük ölçekte yönelecekler.
Bu şartlarda iki temel risk ortaya çıkar. İlki, dünya ekonomisinin durumunun kötüleşmesi. MB uyarısına göre: “Gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerde stagflasyon eğilimleri güçlenebilir. Faiz artımları enflasyonu istikrarlı bir şekilde yavaşlatmak için yeterli olmayabilir, enflasyon beklentileri bugünkünden daha fazla olabilir, hedeften sapabilir...”
İkinci risk, Rusya’ya yönelik jeopolitik gerilimin Rusya’nın ihracatına ek sınırlamalar da getirilerek artması. Belgede şöyle deniyor: “Dünya pazarında petrol ve petrol ürünleri arzının kısılması kısa vadede Brent petrol fiyatlarında güçlü bir artışa neden olur. Şirketlerin masrafları büyümeye başlar ve enflasyon daha da hızlanır.” Bu, bütün dünyada politika faizlerinde ani bir yükselişi tetikler, bu da, borç yükündeki büyük genişleme ve talep düşüşü devam ederken girişimciler tarafından bir bütün olarak piyasada gelirleri istikrarsız ve riskli varlıklara sahip borçluların mali durumunun abartılı değerlendirmesine yol açar.
“Sonuçta dünya ekonomisinde boyutu itibariyle 2007-2008 kriziyle karşılaştırılabilir bir iktisadi ve mali kriz başlayabilir.” Dünya ekonomisi ani bir yavaşlamaya girer, bu da genel fiyat artışı temposuna dezenflasyonist etkide bulunur. Ancak tedrici yavaşlamaya rağmen dış enflasyon, öngörülebilir dönemin sonuna kadar hedef seviyeye geri dönmez. Petrol fiyatları kimi büyük ekonomilerdeki resesyon sarmalı işinde düşük dış talebin baskısından başka Rusya petrolüne indirimin genişlemesine yol açacak jeopolitik arka planın da baskısı altında kalır.
Kriz senaryosunda Rusya’nın Ural marka petrolünün fiyatları öngörülebilir bir gelecekte baz senaryodakinden büyük miktarda düşük olur: varil fiyatları 2022’de 80 dolardan 2023-2024’te 35 dolara düşer, 2025’te de ancak 40 dolara yükselebilir. 2023-2024’te cari fazla baz senaryosunun ancak yüzde 35-40’ını bulur (baz senaryoda 161 ve 87 milyar dolar öngörüldüğü halde 64 ve 28 milyar dolara düşer).
MB, dünya krizinin jeopolitik sahnede kötüleşmeye eşlik edecek tarzda gerçekleşmesinin Rusya ekonomisinin yeni şartlara uyum ve yapısal yeniden yapılanmaya geçişini büyük ölçüde güçleştireceği uyarısını da yapıyor. Ekonominin çıktısı 2023’te, 2022’de olduğundan da çok azalır (2022’de yüzde 5,5’a karşılık ertesi yıl yüzde 8,5). Düşüş 2024’te devam eder (eksi yüzde 2-3), yükseliş ancak 2025’te başlar ki bu da yüzde 1’den fazla olmaz. ... (Y. Vinogradova / RBK, 12 Ağustos)