Rusya basınında geçen hafta: Rostov halkının Wagner yorumu: 'Sonuçta gelenler bizimkilerdi'
Rostov şehir sakinleri tuhaf bir rahatlık içindeydiler; Vagnercilerle fotoğraf çektirenler ve yemek ısmarlayanlar da vardı, ancak öğleden sonra bazı marketlerde kuru gıda raflarının boşaldığı görüldü.
Hazal Yalın
Geçen haftanın seçkisi iki gün gecikmeli; cumartesi ve pazar gününün olayları bunu gerekli kıldı.
Olayların basına yansıması üzerine durmaktansa (bunlar genellikle haberin ötesine pek az geçiyor) kendi görüşlerimi kısaca özetlemekle yetineceğim.
Gelişmelere esas itibariyle iki açıdan bakılabilir. Birincisi: halk nasıl karşıladı? Unutmayalım ki öncesi olmakla birlikte gerilimin nitel bir farklılık kazandığı kesit 24 saatten az; bu nedenle kitlelerin olası çatışmaya yaklaşımı olgunlaşmış, bilinçli bir tutum yansıtmıyordu. RBK’nın sayfalarına dün düşen kısa röportajlar bunu objektif bir açıklıkta gösteriyor. RBK’nın alıntı yaptığı bir Vagnerci, kendilerine verilen talimatlardan birinin kolluk ile çatışmaya meydan vermemek olduğunu söylemiş; bununla birlikte durumun gergin olduğunu da eklemişti: “Aynı bahçede büyümüş insanlar birbirlerine silah doğrultabilirlerdi.” Rostov şehir sakinleri ise tuhaf bir rahatlık içindeydiler; Vagnercilerle fotoğraf çektirenler ve yemek ısmarlayanlar da vardı, ancak öğleden sonra bazı marketlerde kuru gıda raflarının boşaldığı görülmüştü. Diğer şehirler kuşkusuz gelişmeleri Rostov kadar yakıcı hissetmiş olamazlar; ama bir Rostov sakininin şu sözleri, halkın bu ilk ve tek 24 saat içindeki tutumunu özetler mahiyette: “Sonuçta gelenler bizimkilerdi.” Çatışma şehir dışında orduya ait 6 helikopter ve 1 uçağın düşürülmesini aşıp şehir çatışmalarına evrilseydi, elbette bu rahatlık olmazdı; ama çatışanların “bizimkiler” olduğu düşüncesi önemli.
Sonuçta Putin belli bir siyasi zarar gördü ancak konjonktürel olarak iktidarını tamamen sadık kalan siloviki nezdinde pekiştirmekle kalmadı, “fetreti” önleme düşüncesi hiç değilse konjonktürel olarak Putin’in itibarını muazzam ölçüde yükseltti.
Bundan sonra ne olacak? Gerek Prigojin’le ilgili mart ayında yayınlanan yazımda, gerekse de dün olayların bilançosuna dair yazımda değindiğim gibi, bu süreç kaçınılmaz olarak merkezi iktidarın tedrici ama kararlı şekilde güçlendirilmesiyle sonuçlanacaktır.
* * *
Seçkimizde bir kez daha 4 ayrı makalenin tamamına yakınının çevirilerini bulacaksınız.
TASS, Sovyetler Birliği’nin gündem belirleyen resmi haber ajansı değilse bile önemini koruyor. Gaşkov’un ABD’nin Suriye’deki askeri varlığına dair TASS’taki değerlendirmeleri, Amerikan tarafının uluslararası hukuku çiğnediğini hatırlatıyor.
EADaily’de Makedontsev çok önemli bir meseleyi gündeme getirmiş: Pakistan’ın Kiev rejimine Polonya üzerinden silah sevkiyatı. Bu konudaki iddiaları ilk defa Hindistan basını yazmıştı. Makedontsev gelişmeleri özetliyor.
Kommersant’ta Zabrodin, Fransa Devlet Başkanı E. Macron’un BRICS toplantısına “misafir” statüsünde katılmak için giriştiği atraksiyonu ele almış. Zabrodin haklı olarak, mevcut durumun, batının güney ülkelerinin sempatisini kazanmak için yürüttüğü mücadeleyi koordineli hale getirdiğine işaret ettiğini vurguluyor.
Vedomosti’de Lakstıgal ise Kazakistan’ın Astana formatına ev sahipliğini bırakma kararını inceliyor. Lakstıgal, Kazakistan’ın ya Batı baskısıyla karşı karşıya kaldığını veya olası bir baskıya karşı ön almak için bu kararı verdiğini yazıyor.
'Alenen suç, ama Beyaz Saray’da tereddüt yok'
... O zamanki ABD Başkanı Trump Amerikan askerlerinin geri, okyanus ötesine taşınması gerektiğini ve bunun çıkmazdan çıkış olabileceğini kabul etmişti. 2019’da IŞİD teröristleri yeraltına itildiğinde Beyaz Saray görevin tamamen yerine getirildiğini ve Amerikalıların çıkacağını açıklamıştı. Ama anlaşıldı ki herkes bunda mutabık değildi. Protesto işareti olarak Pentagon şefi Jim Mattis istifa etti. Trump da baskı altında kararını geri çekti. ...
2023 haziranında ABD Dışişleri Bakanı A. Blinken bir kez daha, IŞİD’çilerle mücadelenin ABD için “bitmediğini” ve bu nedenle birliklerinin Suriye’de kalacaklarını, bunun daha ne kadar zaman süreceğinin ise belirsiz olduğunu açıkladı.
2023’te ABD Kongre üyesi Matt Gaetz bu meseleyi açıklığa kavuşturmaya çalıştı ve Temsilciler Meclisi’ne birliklerin Suriye’den çıkması için bir karar sundu. Cumhuriyetçilerin hukuk kanadına yakın olan Gaetz de herhalde başarılı olacağını düşünmüyordu; tasarı sadece 103 oy aldı. Ama Beyaz Saray’la doğrudan bir görüşme girişimi sayılabilir. Gaetz, savaşın sadece Amerikan askeri-sınai kompleksi için gerekli olduğunu, başkanın da bunun yolundan gittiğini düşünüyor; şöyle diyor: “Biden bizim Suriye savaşına katılmaya devam etmemizde ısrarcıysa neden savaştığımızı, hedefin ne olduğunu ve zaferin nasıl bir şey olacağını Amerikalılara söylesin.”
Bu durumda ortaya çıkan hukuki boşluk, ABD’nin uluslararası hukuka çifte bakışını gösteriyor ve kendine has bir “casus” temsil ediyor: Amerikalılar Şam’la ilişkilerini koparmadan Suriye topraklarında konuşlanmaya ve ortaya çıkmış bulunan kendinden menkul devlet yapılarına yardımda bulunmalarına hakları olup olmadığı hakkında Şam’ın görüşünü sormaya gerek olmadığını düşünüyorlar. Kimi yerlerde alenen suç olarak görülen şey başka yerlerde Beyaz Saray’da hiçbir şüphe ya da tereddüt doğurmuyor. (İ. Gaşkov / TASS, 19 Haziran)
'Pakistan’dan Ukrayna’ya silah sevkiyatı'
Pakistan genellikle herhangi bir dış siyaset operasyonundaki rolüne dair verileri açıklamaz. Bununla birlikte Pakistan’ın askeri-sınai kompleksiyle ilgili gizli nitelikteki bilgiler gene de ortaya çıkıyor. Hindistan basını 20 Mayıs’ta Pakistan’ın Ukrayna’ya Polonya üzerinden silah sevkiyatıyla ilgili yeni bilgileri yayınladı. Haberlerde Pakistan savunma ticareti şirketi Kestral Trading’in Ukrayna’ya silah sevkiyatını kolaylaştırmak için Varşova’da Balferrten Investments adında bir şirket kurduğu ileri sürülüyor.
Kestral Trading, Çinli savunma şirketi Beijing Heweiyongtai Science & Tech Co Ltd ile de dron temin etmek ve Kiev’e göndermek için anlaşma imzalamış. Kaynaklar, dron verilerinin Polonya’nın Gdynia limanı üzerinden gönderilmesinin mümkün olduğu görüşünde. Keza, içinde füzelerin de olduğu 200’den çok askeri amaçlı yükün Pakistan topçu fabrikaları (Pakistan Ordnance Factories) tarafından gemiyle Ukrayna’ya gönderilmesine hazırlanıldığı, geminin Antigua ve Barbuda bayrağı taşıdığı haberleri de yayınlandı. İddiaya göre Pakistan önümüzdeki 3 ay boyunca Ukrayna’ya 3 parti 155 mm topçu mühimmatı gönderecek. Askeri amaçlı yükler Pakistan’ın Karaçi limanından Polonya’nın Gdynia limanına gönderilecek, oradan da Ukrayna’ya sevk edilecek. Deniz yoluyla mühimmat sevkiyatı MV Maj Richard Winters, MV SLNC Magothy ve MV Ocean Freedom tarafından gerçekleştirilecek.
Buna karşılık Ukrayna da Pakistan’a Mi-17 helikopterleri için motor ve yedek parça temin edecek. Bir süre önce Pakistan’ın Mi-17 helikopterlerine motor ve yedek parça alımı için 1,5 milyar dolarlık sözleşme imzaladığı haberleri de çıkmıştı.
Hindistan basınının daha önceki haberleri gibi Pakistan’ın Ukrayna’ya Polonya üzerinden silah sevkiyatına dair haberler de ilgiyi hak ediyor. Nihayetinde Pakistan da Polonya da ABD’nin olduğu gibi Britanya’nın da müttefiki; bunlarsa Ukrayna’nın başlıca sponsorları.
Pakistan ile Polonya’nın son yıllarda askeri alanda işbirliğini geliştirmeye başladıklarını da unutmayalım. Yeni silah sevkiyatı haberlerinin ardından İslamabad’da 5 Haziran 2023’te Pakistan ve Polonya arasındaki siyasi istişarelerin 8’inci raundunun yapıldığı da ortaya çıktı.
... 17 Haziran’da Hindistan’da yayınlanan The Economic Times, Pakistan’dan Ukrayna’ya ileride yapılacak olan silah sevkiyatlarıyla ilgili bir haber yayınladı. Bu defa Pakistan topçu fabrikalarından üretilen silahlar ABD’nin Ürdün’deki Akaba askeri deniz üssünden ABD bayrağı taşıyan bir gemiyle gönderilecek. Habere göre yükte hava savunma silahları, çoknamlulu roketatarlar, kurtarma araçları, fişek ve yedek parçalar bulunacak. Gazete, bunun, Pakistan’ın Ukrayna’ya silah sevkiyatı için iki ülkeyi kullandığı ilk olay olduğunu belirtmiş. ... (P. Makedontsev / EADaily, 20 Haziran)
'Güneyin sempatisini kazanma mücadelesinde koordinasyon'
Ukrayna’daki çatışmanın yakın zamanda çözüleceği beklentisinin olmaması Batıyı Rusya’ya karşı cepheleşmede yeni yaklaşımlar arayışına zorluyor. ABD ve Avrupa “küresel güneyin” tarafsızlığını koruyan ülkelerinin tutumuna etki etmeye çalışıyorlar. Önümüzdeki günlerde Amerikan başkanının Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, Brezilya, Hindistan, Çin, Türkiye, BAE ve başka bir dizi devletin daha temsilcileriyle çatışmaya dair kendi bakışlarını telkin etmek için görüşmeyi planlıyorlar. Fransa Devlet Başkanı Macron da geride kalmıyor: BRICS liderler zirvesine misafir olarak katılmak için başvuruda bulundu, keza Paris’te gelişmekte olan ülkelere yatırımlarda büyük bir artıştan yana olduğunu söyledi.
Dünya şimdilik Ukrayna’nın karşı taarruzunun geleceğini tartışıyor; Batılı siyasetçilerin görüşüne göre taarruzun ardından görüşmeler için “yeni imkânlar” ortaya çıkabilir, diplomatik faaliyet de yerinde durmuyor. Kiev’in müttefikleri bu defa diğer uçtan ilerlemeye karar vermişler: tarafsızlığını koruyan ülkelerle çalışacaklar. ...
Bu arada güneyin sempatisini kazanmak için yürütülen mücadele de koordineli hale getiriliyor gibi. Bu ülkeler bir dizi alanda birden batının yükselen ilgisinin objeleri olmaya başladılar. Özellikle Fransa Başkanı Macron özel bir aktivite içinde. Önce kendisini beklenmedik şekilde ağustosta yapılacak BRICS zirvesine misafir olarak teklif etti. Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna patronunun Brezilya, Hindistan, Çin, Güney Afrika ve Rusya liderlerinin zirvesinde bulunmak arzusunu teyit etti. Her ne kadar Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Moskova’nın Macron’u zirvede “uygunsuz bir misafir” saydığını ve bunu Güney Afrika’ya da ilettiğini açıklamış olsa da Güney Afrikalılar Paris’i geri çevirmediler. Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor, kararı devlet başkanı Cyril Ramaphosa’nın vereceğini söylemekle yetindi ve Fransa devlet başkanını davet edecek olurlarsa bunun “BRICS zirveleri için bu türden ilk uygulama” olacağını da belirtti. ... (A. Zabrodin / Kommersant, 23 Haziran)
'Kazakistan’ın Astana formatına ev sahipliğinden çekilme kararının arkasında batının baskısı var'
Suriye’de çözüme yönelik Astana formatının 20-21 Haziran’da yapılan 20’nci toplantısı, Kazakistan’ın başkenti Astana’da yapılan son toplantı olacak. Bu konuda açıklamayı gazetecilere 21 Haziran’da Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımçısı Kanat Tumış yaptı. ...
Tumış, Suriye’nni bölgede tecritten tedricen çıkmasının ve “Arap ailesine geri dönmesinin” “formatın görevini yaptığına” tanıklık ettiğini söyledi. Suriye mayıs ayında Arap Devletleri Birliğindeki üyeliğine geri dönmüştü; daha önce de Suudi Arabistan ve İran Körfezi’ndeki diğer monarşilerle diplomatik ilişkiler tekrar kurulmuştu.
Rusya, İran, Türkiye ve Kazakistan’ın 21 Haziran tarihli ortak açıklamasında, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin yol haritası hazırlıklarının gidişatını görüştükleri söyleniyor. Aynı yerde, Türkiye, İran ve Rusya devlet başkanlarının Suriye’de çözüm konulu toplantısının yıl sonunda Rusya’da yapılacağı da belirtiliyor.
Rusya Bilimler Akademisi Dünya Ekonomisi ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü uzmanlarından Stanislav Pritçin, Astana formatının uluslararası statü açısından önemli olduğunu, ama Kazakistan için artık öncelik olarak görülmediğini belirtiyor. Pritçin’e göre Astana için daha ziyade konjonktürel olan bu karar uzun vadede avantajlı değil. Rusya Uluslararası İşler Konseyi uzmanlarından Kirill Semyonov da Türkiye Devlet Başkanı Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Esad’ın barışması için alan sunmanın Kazakistan yetkilileri için rahatsızlık verici olduğunu, zira her ikisinin de farklı derecelerde olsa bile Batıda kabul görmediklerini söylüyor. Yani sebep, Semyonov’a göre, Batının bu formattan rahatsızlığı; Kazakistan ya onların baskısıyla karşılaştı ya da gelecek baskıdan önce ön almaya karar verdi. Semyonov, üçlü diyaloğun Rusya’da veya başka ülkelerde süreceğini düşünüyor. ...
Astana katılımcıları ayrıca İdlib’deki durumu da ele aldılar. Toplantıya katılanların açıklamasında insani veçheleri de dahil olmak üzere “durumun istikrarlı şekilde normalleştirilmesinin” sağlanması arzusundan söz ediliyor. Semyonov’a göre Türkiye’nin İdlib’deki varlığı, çözümün önündeki kilit problem. Türkiye’nin kendi kontrolü altındaki Suriye Milli Ordusu’nu silahsızlandırmayı ve dağıtmayı kabul etmesi, askeri varlığından vazgeçmeyi ve bölgede yaratılan altyapıyı terk etmesi mümkün değil. Semyonov şöyle diyor: “Burada, en iyi ihtimalle eski asilerin Suriye ordusuna entegrasyonuyla sonuçlanacak zorlu bir pazarlık olacak.” (İ. Lakstıgal / Vedomosti, 21 Haziran)