YAZARLAR

Rüyaların ortasından, sınırların ötesinden sürrealizm

45 farklı ülkenin sanatçısına yer verilen sergide, birkaç eser hariç sürrealizmin ana isimlerini göremiyorsunuz. Serginin güzelliği, Paris çevrelerinden hatta olabildiğince Avrupa’dan uzaklaşıp, 1920’lerden 1970’lere dünyadaki sürrealistlere bakması...

“Gerçeküstücülük, daha önce göz ardı edilmiş çağrışımların üstün gerçekliğine, rüyaların sınırsız güç ve etkisine, düşüncenin çıkar gözetmeyen oyununa olan inanca dayanır.
André Breton

İncecik çarpık bacaklı bir fil, eriyen bir saat, “Bu bir pipo değildir”, Frida Kahlo’nun kâh porte olarak kâh bir hayvan vücuduna iliştirilmiş size dik dik bakan kalın kaşlı gözleri. Hoşunuza giden birtakım “manasız” resimler. Muhtemelen surrealism ile ilgili genel görüş bu. Bu hafta Londra’da Tate Modern’da gördüğüm Surrealism Beyond Borders (Sınırların Ötesinde Sürrealizm) sergisini heyecanlı heyecanlı patronuma anlatırken, o da “narkotik etki altında yapılmış resimler” deyip gülüp geçti. Bakın bu da ikinci genel görüş.

İkisi de biraz doğru ama oldukça eksik. Sürrealizm, nam-ı diğer gerçeküstücülük, bir oyundan değil ibaret değil, altı dolu düşünsel bir inşa. 1920’lerde Paris’te Sürrealist Manifesto’nun yayınlanması ile edebiyattan doğan akım, sınırları aşarak dünyada kendine farklı ve hatta bu sergide de gördüğümüz üzere, daha anlamlı bir yer buldu. Bir ruh hali olan sürrealizm, karşı çıkan tavrıyla tekinsiz olana ulaşmak, bilinçsiz arzularımıza dokunmak, hayalleri hayata geçirmek için gerçekliği yıkmayı amaçladı. Böylece dünyadaki birçok sanatçı için otoriteye meydan okumanın ve yeni bir dünya hayal etmenin bir yolu oldu. Daha anlamlı bir yerden kastım da tam olarak bu.

Her ne kadar gerçekliği yıkmaya çalışan, düşünerek, tartışarak hayal gücümüzün, yapabileceklerimizin olduğunu sandığımız (ya da bizim için çizilip dayatılmış) sınırlarını zorlayan tavrı hoşa gitse de kurcaladığınızda Avrupalı sürrealistlerin yer yer sömürgeci olduğunu, birkaç kadın sürrealistin varlığı dışında genel görüşün kadınları metalaştırdığını, homofobik söylemlerde bulunduklarını fark ediyorsunuz. Akım sınırları aştığında ise, dayatmacı politikalara karşı bir dayanışma, kadınların varlıklarını ortaya koyması ve cinsiyet kavramının sorgulanması ile daha anlamlı bir hale geldiğini ve asıl düşünsel sınırların o zaman aşıldığını görüyorsunuz.

.

SINIRLARIN ÖTESİNDE SÖYLENECEK SÖZLER VAR

45 farklı ülkenin sanatçısına yer verilen bu sergide, birkaç eser hariç Dali, Magritte gibi sürrealizmin ana isimlerini göremiyorsunuz. Serginin güzelliği, Paris çevrelerinden hatta olabildiğince Avrupa’dan uzaklaşıp, 1920’lerden 1970’lere dünyadaki sürrealistlere bakması. Bu çerçevede ele alınan sanatçılar, sürrealizmin isyan ruhunu belirlemiş, birçoğu sık sık seyahat etmiş fakat genel olarak bir gruba dahil olmamış sanatçılar. Evet, rüyalar, hayaller resimlerinde, yazılarında, fotoğraflarında var ama sınırlar ötesinde çok daha politik bir hava seziyorsunuz. Brezilya, ABD, Meksika, Kolombiya, Prag, Portekiz, Japonya, Güney Kore, Mısır, İran’da akımın etkilerini ve bu ülkelerde yaşananlara göre şekil almasını görüyorsunuz. Sergide sürrealist çizgiler benimseyen sanatçıların bu duruş üzerinden Alman işgaline karşı, sömürgeciliğe karşı, totaliter rejimlere, politik baskılara karşı, Netflix sağ olsun protest ruhunu iyi öğrendiğimiz Şikago hareketinin muhalif duruşlarını okuyorsunuz.

Sergide en çok dikkatimi çeken salonlar, Afrika kıtasında sürrealizmi anlatan ve kadın sürrealistlere yer veren salonlar oldu. Güney Afrika’daki sürrealistlerin çocuksu çizgileri bana son iki haftadır bu gazete kaleme aldığım Art Brut (ham sanat) ve kurucusu Jean Dubuffet’yi hatırlattı. Dubuffet nasıl kalıpları, akademiyi reddederek el değmemiş, gerçek yaratıcılığa ulaşmak istiyorsa, sürrealistler de insanların modern medeniyetin temelleri olduğuna inandığı mantık, gelenek ve muhakemeyi yıkmak ve böylece entelektüel özgürlüğe ulaşmak istiyorlardı. (Bu üç yazıyı bu çerçevede beraber değerlendirebilirsiniz.) Afrika’da yukarı, kuzeye doğru çıktığımızda ise Mısır’da kuvvetli bir sürrealist hareket olduğunu öğrenmek beni şaşırttı. Avrupalı, bu anlamda politik kör sürrealistlerin tam tersine, sömürgeciliğe isyandan doğmuş bir dayanışma şekli olmuş sürrealizm Mısır’da. Son olarak, çok hayranı olduğum sürrealist kadınlar İngiliz-Meksikalı Leonora Carrington ve İspanyol Remedios Varo’yu bizzat yakından görmek beni çok sevindirdi. Claude Cahun’un cinsiyeti sorgulayan eserleri ile de yan yana gelince, sergiyi gerçekten tamamlayan sanatçılar olmuşlar.

.

Elbette ki film gösterimleri ve etkinliklerin eşlik ettiği sergide birçok dergi, metin, broşür gibi materyal var. Avrupa’da sevdiğim bir duruş olarak birçok eleştirmen serginin bu anlamda çok kalabalık ve yorucu olduğunu söylemekten geri durmamış. Türkiye’de ünlü bir müzeyi böyle açık açık eleştir, sonra bir daha açılışa çağırılıyor musun bakalım? Hele birden fazla eleştirmen aynı konuda eleştiri yapsa olay çıkar herhalde.

Yazıyı bağlarken, güzel şeylerden de bahsedeyim ve küçük bir gururu bir haberle paylaşayım. Geçenlerde sosyal medyada, geçen kış Paris’te gördüğüm David Hockney sergisini paylaşmıştım. Birkaç yabancı arkadaşım çok beğenip mesaj atmış, nerede görebiliriz diye. Dedim ki bu sergi gezici bir sergi; Amerika’dan Paris’e geldi, bir sonraki şehir ne olur bilmem, size haber veririm. Birkaç gün sonra bir baktım ki David Hockney’nin baharı İstanbul’da, Sakıp Sabancı Müzesi’nde getiriyormuş bu Mayıs’ta! Gururla geri döndüm arkadaşlarıma. Sürrealizm sergisini araştırırken serginin daha önce Tate Modern’ın sergiyi beraber kurguladığı New York’taki The Metropolitan Museum’da gösterildiğini öğrendim. Şimdi Londra’da, kim bilir belki de daha sonra İstanbul’da. Olmaz mı, olabilir!

.

Surrealism Beyond Borders sergisi, 29 Ağustos 2022’ye kadar Londra Tate Modern’da görülebilir.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.