2. Dünya Savaşı'nda sağlıklı yaşam deneyi
2. Dünya Savaşı'nın sonunda Avrupa'daki kitlesel açlık sorunu ile mücadele etmek için yapılan bir deney sağlıklı yaşam, zinde görünme ve obezite gibi konularda psikolojinin etkisini göstermişti...
DUVAR - Sağlıklı yaşam ve zinde görünme arzusu insanları diyet yapmaya zorluyor. Ancak, diyet yapan kişilerin birçoğu ne kadar dikkat ederlerse etsinler bir türlü istedikleri kiloya ulaşamıyor. Bazı bilim insanları bunun nedenini açlığın kalori yoksunluğuna karşı güçlü bir biyolojik tepki olmasından daha çok her şeyin 'zihninde' olmasına bağlıyor. Bu konuda yapılan en ünlü çalışmalardan birisi 2. Dünya Savaşı devam ederken gerçekleştirilen 'Minnesota Deneyi'. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’de yürütülen projede, “Onların daha iyi beslenmesi için aç kalır mısınız?” sorusuyla Avrupa’daki toplu kıtlığın mağdurlarını nasıl tedavi edeceklerini anlamak için birçok genç insan ‘kobay’ olmaya çağrıldı. Altı ay aç bırakılacaklardı. Sağlık araştırmasına ABD ve İngiltere’deki birçok vicdani retçi gönüllü katıldı.
Deney 1944 yılının Kasım ayında başladı. Katılımcılar ilk üç ay uygun kiloya göre beslenip gözlemlendiler. Sonra birden, yemek oranları önemli ölçüde azaltıldı. Deney boyunca günde iki öğün yemek verildi. Bu bazen lahana, şalgam ve yarım bardak süttü. Başka bir gün çavdar ekmeği ve biraz fasulye. Hiçbir zaman et yemediler. Yedikleri tüm yemeklerin kalorisi 1800 ya da onun altında idi. Diyet oldukça zorluydu. Altı ay boyunca aldıkları kaloriden 1000 ya da daha fazlasını yakmaları için haftada 36 kilometre yürümek ya da koşmak zorundaydılar.
‘Minnesota Deneyi’ açlık karşısında psikolojik sorunların nasıl tedavi edilebileceği konusunda birçok soru işareti de doğurdu. Bu araştırma halen beslenme ve yeme bozukluğu ile ilgili çalışan akademisyenler tarafından referans olarak gösterilen bir çalışma. Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoterapist Mehmet Başkak, bu önemli deneyi hatırlatarak uyarılarda bulunarak şunları anlattı:
AÇLIĞIN FİZYOLOJİSİ VE PSİKOLOJİSİ: Denekler 36 kişiydi, bunlardan bazıları askerlik yapmayı reddedenlerdi, bazıları zayıftı bazıları değildi. Erkekler ilk 12 haftada ortalama 0.453 gr vücut yağını kaybetti ancak yiyecek yoksunluğu devam etmesine rağmen sonraki 12 hafta boyunca her hafta sadece ortalama 0.113 gr. vücut yağını vermeye devam ettiler. Ve bu onların verdiği tek fizyolojik tepki değildi. Elleri ve ayakları şişti; saçları döküldü; yaraları yavaş iyileşti. Sürekli üşüdüler ve metabolizmaları yavaşladı. Şikayetlerinin birçoğu, psikolojik etkilerdi. Erkekler depresif, uyuşuk ve huzursuz oldu. Öfke nöbeti geçirdiler. Libidoları düştü. Gece-gündüz takıntılı bir biçimde yiyecek düşündüler. Minnesota araştırmacıları buna “yarı açlık nevrozu” dedi.
VERDİKLERİ KİLOYU HIZLA GERİ ALDILAR: Maruz kalınan açlık dönemi sona erdiğinde, deneklerin “yeniden beslenmesine” izin verildi. İlk başlarda daha fazla kalori almalarına izin verildi ancak ne kadar olduğu konusunda kısıtlandılar. Devamlı gözlem altındaki bir alt grubun doyma durumuna gelmesine izin verildi, bu da şaşırtıcı derecede zordu. Denekler, günde 10 bin kaloriye kadar devasa miktarda yiyecek tüketiyorlardı. Verdikleri kilo ve yağları hızla geri aldılar. 20 haftalık toparlanmanın ardından, başlangıçta olduğundan yüzde 50 daha fazla vücut yağı almışlardı. Araştırmacılar buna “aç bırakma sonrası obezite” dedi. Birçok tartışmanın içinde saklı olan kilo vermenin en iyi yolunun, kalori yoksunluğunun bir sonucu olan açlığın bir mesele olmadığı varsayımıdır. Sağlık ve devlet kurumları, obez ve aşırı kilolu kişilere, ‘daha az yiyin, kalorileri azaltın’ demektedirler. Ve yalnızca 24 hafta boyunca tahammül edilebilir ama bir ömür boyu değil. Minnesota deneyinde, yarı açlığın sona erdiği zaman, yeniden besleme periyodunun iyi bitmeyeceği söyleniyor.
PSİKOLOJİK HAZIRLIKTAN YOKSUN DİYETLER ÇÖZÜM DEĞİL: Geçtiğimiz yüzyıldaki obezite araştırmasının büyük bir kısmı, obezin daha az yemesine, açlığa daha iyi tahammül etmesine ve bu mantıkla kilo vermesine neden olabilecek davranışsal teknikleri açıklığa kavuşturmaya odaklandı. Obezite salgını bu tekniğin başarısız olduğunu düşündürüyor. Bütün mesele aşırı yemenin, gereğinden fazla kaloriyi bedene yığmanın psikolojik, bilinçaltı sebeplerini bulmak.
DUYGUSAL ALT YAPI ELE ALINMALI: Açlığın, kalori yoksunluğuna karşı güçlü bir biyolojik tepki olmaktan ziyade bir şekilde her şeyin zihninde olduğuna inananlar için, tanrıça Ceres’in Thesaly Kral Erysichthon’a Yunan mitolojisinde verdiği kader oldukça ilginçtir. Tanrıça Ceres, erkeğin merhametini uyandırmak için bir ceza icat etmiş. Açlıkla erkeğe işkence etmiş. Erysichthon, daha sonra kendisini kale ve krallık dışında yiyip nihayetinde kendi bedeninden beslenerek yavaş yavaş ölmüştür. Günümüzde, aşırı kilolu olanların tok olduklarında ya da doyduktan sonra dahi yemeye, atıştırmaya devam ettiklerini düşünecek olarsak, sadece pinti diyetlerle aç kalmaya zorlayan zayıflama önerilerinin başarısızlığa mahkum olacaktır. Duygusal alt yapı ele alınmadıkça, açlıkla yapılan girişimler deneydekine benzer bir sonuçla karşılaşabilecektir. (Kaynak: Evrensel)