Korona salgını çocukları nasıl etkiliyor? Neler yapılmalı?
Korona virüsü nedeniyle eve kapanmak zorunda kalan çocukların psikolojisi nasıl etkileniyor? Bu sürecin kalıcı bir etki bırakmaması için neler yapılmalı? Boşanmış anne babalar nasıl bir yol izlemeli? Evde kardeş kavgasına karşı ne yapmalı? Uzaktan eğitimdeki sıkıntılar nasıl aşılabilir? Pedagog Sıla Salantur anlatıyor...
Serpil Kurtay
DUVAR - Pedagog Sıla Salantur ile korona virüsü salgınından dolayı, evde kalmak ve eğitimine ara vermek zorunda kalan çocuklarımızla ilişkimizin nasıl olması gerektiğini konuştuk. Aynı zamanda korona virüsü nedeniyle yakınını kaybedenlere, hastalara ve sağlık çalışanlarına ücretsiz terapi desteği veren EMDR Travma İyileştirme Grubu üyesi olan psikolojik danışman Salantur, ailelere çok önemli tavsiyelerde bulundu.
Korona virüsü salgınından dolayı toplumumuzda dolayısıyla evlerde artan bir korku ve paranoya ortamı var. Bu durum, özellikle çocuğu olan ailelere ne tür zorluklar çıkardı? Çocuklar nasıl etkilendi? Bu konudaki gözlemleriniz nedir?
Ne yazık küresel olarak var olan bu sorun, ülkemize de sıçradı. Pandemi günleri, hayatı eve taşımayı mecbur kıldı. Rutinleri bozulan ve eğitim sürelerinde azalma yaşayan çocuklar, gün boyu evin içinde kaldıklarından sürekli olarak sıkıldıklarından yakınmaya başladı. Aileler de sürekli bir etkinlik üreterek çocuğun ihtiyaçlarını karşılama çabası içine girdi. Bu durum ebeveynlerin de tahammül sınırlarını zorlayan bir noktaya geldi. Aynı zamanda çiftler arasındaki tutum farklılıklarının, evdeki görevlerin adil şekilde dağıtılamamasından kaynaklı çatışmalara yol açtığını düşünüyorum. Kaygılı anne ve baba modelinde olan ebeveynlerin çocukları ve mizaç olarak kaygıya yatkın olan çocuklar; sürekli el yıkama, “Acaba şu an ateşim var mı?” gibi sürekli hasta olacağına dair şüphe duyma ve kendini dinleme gibi davranışlar nedeniyle yaşadıkları kaygı ve korku duygusuyla başa çıkmakta güçlük çekiyorlar.
Belirsizlik yetişkin insanlarda bile ciddi bir endişeye sebep oluyor. Peki, çocuklar bu belirsizlik hallerini nasıl yaşıyor? Onlarda sonuçlar neler oluyor?
Belirliliğin olmaması, tıpkı yetişkinler gibi çocuklarda da yoğun kaygı hissetmesine yol açıyor. Çünkü bilgi eksikliği, en temel korku nedenlerimizden biridir. Bilim insanları dahi Covid-19’a ilişkin pek çok bilgi eksikliği yaşıyorken çocuklar ne zaman biteceğinin belli olmadığı bu süreçte çocuk (kaygı duygusunu anlayan ve bunu yansıtmasına izin veren bir aile ile büyümüyor ise) kaygısı davranış problemleriyle bizlere duyuruyor. Yaşının altında bir davranış sergileyerek, bebeksi konuşmak, emzik istemek, tırnak yeme, diş gıcırdatma, tek başına uyuyamama vs. gibi davranışlar çocuklarda aslında karşılanamayan duygusal bir ihtiyacın habercisi olabilir.
Aslında çocukların virüs konusunu anlaması yaş grubuna göre de değişiklik gösterecektir. Belli yaş gruplarına göre salgın konusu ve alınması gereken önlemler çocuklara nasıl anlatılmalı?
Yaşına uygun olarak anlatmakta en zorlanacağımız yaş grubu 11 yaş öncesidir. Çünkü bu yaş dönemi, yalnızca beş duyu organıyla algılayabildiği kadarını anlar. İşte bu nedenle hayatımıza dâhil olan soyut bu virüsü somut hale getirmek gerekir. “Ben bir virüsüm. Bu ara benden çok bahsediyorlar. Siz de beni duydunuz mu? Grip ve soğuk algınlığı virüslerine çok benzerim. Ama merak etmeyin. Çok uzun süre insanların üzerinde kalmam. Temiz yerleri hiç sevmem. Su ve bol sabun ile ellerimi yıkarsanız giderim. İyi ki doğdun şarkısını iki kere söyleyerek ellerinizi yıkadığınızda sizden uzaklaşırım. Ailelerinizin ve büyüklerinizin sözlerini dinleyin” gibi bir metin üzerinden ebeveynler kuklaları konuşturarak bu anlatımı çocuklara yapabilirler. Ergenlik öncesi gelişim dönemi çocuklarıyla haberler, ölü sayısı vs. gibi bilgiler paylaşılmamalıdır.
Okullar tatil edildi, anne ve babalar evde ama birçok ebeveyn de evden çalışmak zorunda. Yani aslında evde çocukla ilgilenecek kimse olmayabiliyor. Aileler bir yandan çalışıp bir yandan da evdeki çocukla ilgilenmekte ciddi zorluklar yaşıyorlar. Örneğin internetten ya da telefondan bir iş görüşmesi yaparken, anne ya da babasıyla oynamak isteyen çocuk ağlamaya başlayabiliyor. Çocuk ağlayınca anne ve baba, bu sefer işini yapamıyor. Evdeki bu kaos ortamı nasıl rayına sokulabilir?
Bu süreçte anne ve babanın, boşanmış ebeveyn ise de evdeki bakım veren bir büyükle takım halinde olması kritik bir öneme sahiptir. Bu durumda öncelikli olarak kendi iş saatlerimizden önce aile-çocuk saati yapmak gerekir. Eğer çocuk, anne ve baba tarafından duygusal doyuma ulaşırsa bu krizlerin yaşanma olasılığı azalır. Bu kriz anlarında da iş esnasında kısa bir izin isteyip, “Biliyorum, çok sıkıldın. Parka çıkmak istiyorsun. Beraber oyun oynayalım istiyorsun. Bunları şu an yapamayız ama işim sona erdiğinde senin sevdiğin bir oyunu yelkovan 7’nin üstüne gelene kadar oynayabiliriz” diye somut bir açıklama yaparak ve duygularını bir ayna misali yansıtarak anlaşıldığını hissettirebiliriz. En önemli nokta da, ailenin işe başlamadan önce bir süre kendisiyle oyun oynayamayacağını açık ve net bir şekilde bildirmesidir. Bu sayede çocuk buna kendini duygusal olarak hazırlar.
Okula giden çocuklar evde bütün gün çok sıkılıyorlar. Bu sıkılma durumu nasıl giderilebilir?
Aslında sorun tam da sıkılmanın giderilmesi gereken bir durum olarak görülmesi ile başlıyor. Hepimiz çocuklarımızın yaratıcı olmasını istiyoruz. Öte yandan da evde kaldığımız bugünlerde her saate bir etkinlik yerleştiriyoruz. Ancak çocuklar, yapılandırılmış oyunlarla üretken yanlarını besleyemiyorlar. Bu nedenle bırakalım bu süreçte günde bir ya da iki, kuralları belli oyunlar oynayalım, 2-3 kitap okuyalım. Geri kalan süre onlara ait olsun. Serbest oyun oynamalarına alan tanıyın ve üretme çabalarını keyifle izleyin. Onlardan çıkan dahice fikirleri görünce çok şaşıracaksınız.
Ne tür oyunları önerirsiniz? Aslında bazı uzmanların birkaç oyun önerdiklerini okudum ama bunları çoğu çocuk sıkıcı olarak nitelendiriyor. Aileler yaratıcı oyunları nasıl bulabilirler? Sizin bu konuda tavsiye ettiğiniz oyunlar var mı?
Her kilidi açan bir anahtar olmadığı gibi her çocuğa keyifli gelecek bir oyun da yok aslında. Bu konu oldukça izafiyet göstermekte. Ancak yine de oyuna ihtiyaç duyan ebeveynler için, “365 Yaratıcı Oyun” kitabını öneririm. Bu kitap serisi her yaş grubuna göre ayrılmış. Çocuklarının yaşına uygun olanı edinip oynayabilirler.
Birden fazlı çocuğu olan aileler, kardeş kavgalarının da arttığını dile getiriyorlar. Özellikle çok çocuklu ailelere neler söylemek istersiniz?
Elbette mevcut koşullarda çok çocuklu ailelerin durumu çok daha güç. Ancak şunu biliyoruz ki, sorunlar bizlerin başetme becerilerini de güçlendiriyor. Kardeş çatışmalarında, -fiziksel bir zarar durumu söz konusu olmadığı müddetçe- ailelerin dâhil olmamasını, taraf tutmamasını ve “Bu sorunu kendi aranızda çözebileceğinize inanıyorum” diyerek problemle çözme becerilerinin gelişmesine katkı sunmasını öneririm.
Çocuklar da tıpkı büyükleri gibi bu ortamdan olumsuz etkilenerek gerginleşiyorlar ve ebeveynlerine daha agresif cevaplar veriyorlar. Çocuklarda bu agresiflik kalıcı olabilir mi? Olmaması için neler yapılmalı?
Bir davranışın kalıcı bir hâl alması için sıklıkla tekrar edilmesi gerekir. Eğer kriz anları gün içinde sayısız kez tekrar ediyorsa, bu durum ebeveyn-çocuk ilişkisini öfkeyle beslenen bir ilişkiye dönüştüreceğinden pandemi sonrasında da bu ilişki biçimi devam edebilir. Ancak aile, geminin kaptanı gibi bu fırtınaya karşı soğukkanlı olur ve öfke duygusuyla başa çıkmayı başarabilirse, çocukta da kalıcı bir sorun olması söz konusu olamaz.
Uzaktan eğitime çocukların pek de uyum sağlayamadığı görülüyor. Daha önce bütün günlerini okulda geçirirken şimdi ekran başında kısa bir ders alıyorlar. Çocukların kimisi bunu okul ya da ders olarak bile görmekte güçlük çekiyor. Çocuklar yeni sisteme nasıl konsantre edilebilir?
Çocukların bu süreci tatil olarak değerlendirmesi nedeniyle aileler çocukların eğitimini evde devam ettirmekte zorlanacaktır. Ancak evin içerisinde bir rutin belirlemek, evde eğitime uyum sağlamalarını hızlandıracaktır. Günün programı, günün başında belirlenmelidir. Buna ek olarak ders çalışmak için belirli bir ortam oluşturmak ve daimi olarak bu ortamın sabit olması gerekir. Ancak bazen bunlar yapılsa bile aileler sonuç alamaz. Çünkü yaptığımız her davranışın sonunda görünür olmayan bir ödülümüz olur. Ders çalışmamanın da ödülü onun yerine çocuğun keyif aldığı bir şeyi yapmasıdır. Dolayısıyla “Önce ders, sonra oyun” dememiz, çocuğun oyun saatini beklemeden bunu ders saatinde yapmasına yol açar. Bunun yerine günlük programda önce çocuğun keyif aldığı bir aktiviteyi belirleyip ardından ders eklenirse ve bunu düzenli olarak her gün yapılırsa klasik koşullanma gerçekleşecek ve her şeyi keyif aldığı her aktivitenin ardından zihni, keyifli aktivite+ders bağını kurduğu için ders çalışmaya başlayacaktır. Ancak alışkanlığa dönüşmesi için minimum üç haftalık bir tekrara ihtiyaç vardır. Evde olunan sürelerde ders çalışma sürelerinin kısaltılmaya gidilmesi de işe yarar bir yöntemdir. Belki bir saatte bitecek ders üç saatte sonlanacaktır ancak hem ebeveyn için hem çocuk için bu süreç krize dönüşmeden atlatılması mümkün hale gelecektir.
Bu süreç uzadığında bu sefer çocukların okula yeniden konsantre olması zor olur mu?
Elbette hayatımızda olan her değişim, yanında bir uyum sürecini de beraberinde getirecektir. Ancak bir önceki soruda da belirtmiş olduğum gibi zihnin alışkanlığa dönüştürebilmesi için tekrara ihtiyacı var. Gün içi planlarımızı bir an önce rutine dönüştürmeyi başarabilirsek, bu durum sandığımızdan daha kolay olacaktır. En önemlisi de okulların tatil edilmediği, yalnızca tedbir amaçlı kapatıldığı vurgusu ev içinde yapılırsa, ders çalışma, ödev yapma gibi sorumluluklar devam ettirilirse, okula geri dönüldüğü zaman adaptasyon dönemi daha kısa sürede atlatılır.
Hangi noktaya gelindiğinde bir uzmandan yardım istenilmeli?
Bu noktada en kilit soru, yaşanılan sorun günlük hayatınızı 0-10 puan arasında kaç puan etkiliyor? Eğer ebeveyn ya da çocuk gün içinde yapması gereken sorumlulukları yerine getirememiş, sosyal etkileşimi zayıflamış ise bu durumda destek almak en doğru karar olacaktır.
“Pedagog da ne diyecek? Bize ne faydası olacak?” gibi bakış açısı olan ailelere buradan bir mesajınız var mı?
Esasında hatamız, pedagogların yalnızca büyük sorunlar yaşandığında başvurulacak kişi olduğunu görmekte başlıyor. Nasıl ki rutin bir biçimde fiziksel sağlığı adına çocuğumuzu kontrol amaçlı çocuk doktoruna götürüyorsak, pedagoglar da çocukların ruh sağlığı için düzenli olarak başvurulması gereken uzmanlardır. Ebeveyn olmayı bilerek doğmuyoruz. Bunu deneyimleyerek öğreniyoruz. Bilim insanları, yetişkinlikte yaşadığımız tüm sorunların kaynağının çocukluğumuzda anne ve baba ile olan ilişkimiz üzerine kurulu olduğunu söylüyor. Kişilik gelişiminde bu kadar önemli olunan bir evrede çocukların dilini anlayıp sağlıklı iletişim kurabilmek çok değerli. Bir metafor üzerinden anlatmam gerekirse, çocukların dilini aileye, ailenin dilini de çocuğa çeviren tercüman oluyoruz. Bu sayede ailelerin, çocukların büyüme yolculuğunda birer pusula olmanın ve onlara nasıl rehber olacaklarının yolunu öğrenmeleri gerekiyor.
Bütün bu konuştuklarımız ışığında salgından dolayı anne, baba ve çocuğun ya da çocukların bütün gün evde olmasının faydaları nelerdir?
Aileler belki de çocuklarıyla bundan sonraki dönemde hiç olamayacak kadar bir arada zaman geçirme fırsatı buldular. Çalışan anne ve babaların en çok zorlandıkları konu, çocuklarının duygusal doyumunu sağlayamamalarıydı. Eğer gerçekten dijital ekrandan uzak, çocuklarıyla etkileşimli bir dönem olarak bu pandemi sürecini atlatırlarsa çocuklar ile ebeveynler arasındaki pek çok problem, kurulan sağlıklı iletişimle ortadan kalkacaktır.
Pandemi gibi durumlarda çocukların sağlıklı bir şekilde süreci atlatabilmesi için yapılmış daha bilimsel araştırmalar var mı? Bu konuda yapılan çalışmaları yeterli görüyor musunuz?
Bununla ilgili ruh sağlığı alanında çalışan meslektaşlarım ciddi oranda bir emek sarf ederek çalışıyor. Çocuklarla çalışmakta olan psikologlar ve psikolojik danışmanlar, çocukların yaş grubuna göre kaygı duygusuyla baş etmeye yönelik oyun ve öykü üretiyorlar. Korona virüsünü yaşa uygun bir şekilde somutlaştırarak anlatan içerikler de mevcut. Bu anlamda oldukça aktif bir şekilde çalışmaların devam ettiğini gözlemliyorum. Ancak bu sorun bizim için de çok güncel bir konu. Bu nedenle çocuklara yönelik henüz istatistiksel olarak yapılmış bilimsel bir araştırma yok. Bu süreç araştırma süreçlerini de baltaladı ne yazık ki. Ancak Çin’de resmi dairelerde boşanma dosyası oranlarının arttığını biliyoruz.
Devlet tarafından yapılacak daha farklı bir örgütlenme ile bu sorun daha kolay çözülebilir miydi?
Devletin halkın kendi yasağını kendi koymasını beklemek yerine, sokağa çıkma yasağı getirmesinin salgının artışını ciddi oranda önleyeceğini düşünüyorum. Buna ek olarak dışarı mecburi olarak işi gitmek üzere giden vatandaşlarımızın olduğunu biliyoruz. Bu süreç ne yazık ki toplumun ekonomisini de ciddi ölçüde sekteye uğrattı. Bu süreçte maddi kaygı güderek, hâlâ iş yerini açmaya devam eden işverenler ve yine aynı kaygı nedeniyle işe gitmek durumunda olan çalışanlar var. Bu noktada devletin Venezuela, İtalya, Fransa gibi ülkelerde olduğu gibi kira, fatura gibi halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılaması mecburi olarak dışarı çıkmasının da önüne geçecektir.
Son olarak sizin de içinde bulunduğu EMDR Travma İyileştirme Grubu ve faaliyetleri hakkında bilgi verir misiniz?
EMDR Derneği’ne bağlı olan bu grup, doğal afet, salgın, savaş gibi toplumu etkileyen travmatik olaylarda ücretsiz terapi desteği vermektedir. Elazığ depreminde hayatını kaybedenlerin yakınlarına da destek vermek adına aylardır Elazığ’a ruh sağlığı çalışanı ekiplerini gönderen grup, şu anda da online terapi desteği ile pandemi sürecinde risk grubunda olan insanlara hizmet veriyor. Şu anda dört gruba ücretsiz online terapi desteği hizmeti veriyoruz. Yakınını Covid-19 nedeniyle kaybeden, kendi Covid-19 hastası olan, yakını Covid-19 taşıyıcısı olan birisiyseniz ya da sağlık çalışanıysanız, [email protected] mail grubundan ya da 05414605390 whatsapp hattından bizlere ulaşabilirsiniz.
YouTube: Pedagog Sıla Salantur
Instagram: pedagogsila