SES yöneticisi Ulaşoğlu: Sağlıkçılara 5 günde bir test yapılmalı
İzmir'de 400'den fazla sağlık çalışanının korona virüsüne yakalandığını söyleyen SES yöneticisi Hülya Baran Ulaşoğlu, beş günde bir test yapılması gerektiğini söyledi. Ulaşoğlu, "Aktif hasta bakımına giren, aspirasyon yapan sağlıkçılar dahi test yaptıramadı" diyor.
İZMİR - Korona virüsü mücadelesi devam ederken, sağlık çalışanları hem kendileri hem de halk sağlığı açısından yeterli önlem alınmadığını dile getiriyor. Koruyucu malzemenin, hastanelerdeki önlemlerin yeteri kadar sağlanamadığı şeklindeki şikayetler devam ederken sağlık çalışanlarından nitelikli sağlık hizmeti vererek, salgına karşı savaşmaları bekleniyor.
Sağlık emekçilerinin korona virüsü salgını sürecinde yaşadıklarını paylaşan Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şube Yöneticisi Hülya Baran Ulaşoğlu, İzmir’de 400’ün üstünde sağlık çalışanının pozitif olduğunu söyleyerek, “Halktan biri pozitif çıkarsa evdeki herkese test yapılıp, ev içi karantina yapılıyor. Ama biz kendimize test yaptıramıyoruz. Aktif hasta bakımına giren, aspirasyon yapan sağlıkçılar dahi test yaptıramadı. Çünkü test yapmak için sağlıkçılarda da ateş, öksürük gibi belirtiler isteniyor. Oysa beş günde bir test yapılması gerekiyor. Yoğun bakım ve Covid kliniklerine yapsalar ona da razıyız!” dedi.
'SORUN ÇIKTIĞI ZAMAN PANSUMAN YAPILIYOR'
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca geçtiğimiz günlerde Covid-19’un ülkemize geç gelmesinin bir başarı olduğunu söyledi. Siz bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Çin'de ilk Covid-19 teşhisi konulduktan 72 gün sonra yani 11 Mart'da bizde ilk resmi Covid-19 vakası açıklandı. Dünya Sağlık Örgütü, o gün aynı zamanda resmi olarak Dünya’da pandemi ilan etti. Dünya Sağlık Örgütü, pandemi ilanını daha ileri tarihlerde ilan etse, bize daha geç gelir miydi bilemiyorum. Ama bu tesadüf insanı ister istemez düşündürüyor...
Kaldı ki Covid-19’un ülkemize geç gelmesi bir başarı ise, bunun bizim için bir avantaj olması gerekmez mi? Bu süreçte dünya örneklerine bakarak ülkede pandemi hazırlığımızı yapabilirdik. Bildiğiniz gibi ta o zamanlar kurulmuş bir bilim kurulu var. Pandemi yönetiminin halk sağlıkçıların işi olduğunu tüm sağlıkçılar bilir. Ama bilim kurulunda halk sağlıkçıların sayısı bile meslek örgütlerinin baskılarıyla artırıldı. Bizim ülkemize gelene kadar Covid-19 un girdiği ülkelerde sağlık alanında resmen bir savaş ilanı vardı. O süreçte önce saldırının geldiği yer olan uluslararası havaalanları denetim altına alınarak, giriş çıkışlar kontrol edilebilirdi. Ama sınırdan 350 binin üzerinde geçiş oldu ve devamında da bilimsel karantina uygulanmadı. Atama bekleyen, haksız-hukuksuz işlerinden ihraç edilen sağlıkçılar işe alınıp personel açığına çözüm bulunabilirdi.
Dolayısıyla halka hijyen eğitimi, mesafenin önemi, sahadaki sağlıkçılara “mış” gibi yapılan hizmet içi eğitimleri değil, ciddi eğitimler verilmeliydi. Hatırlarsanız bu kadar basit bir test sistemi için günlerce her ilden örnekleri toplayıp Ankara’ya gönderdik. Neden yaygın testin her ilde bakılmasına bu kadar geç başlanıldı? Kaliteli yaygın test her ilde uygulanabilirdi. Ama bizde her şeyde olduğu gibi sorun çıktığı zaman pansuman yapılıyor.
'ALANDAKİ SORUNLARI EN İYİ BİZ BİLİYORUZ'
Sağlık emekçileri olarak salgın yönetimiyle ilgili yeteri kadar bilgiye sahip misiniz? Enfekte sağlık çalışanı sayısı, uygulanan tedavi şekilleri gibi bilgiler meslek örgütleri ile paylaşılıyor mu?
Salgın yönetimi ile ilgili kimsenin yeterli bilgiye sahip olduğunu sanmıyorum. Çünkü her şey yüzeysel olarak yapılıyor. Bırakın yeterli bilgiyi, biz tüm sağlık alanında örgütlü sendikalar, Tabip Odası, Türk Hemşireler Derneği olarak il kurullarında, hastane kurullarında bile değiliz. Bizler çalışanların örgütü, çalışanların temsilcisiyiz; Bizim orada olmamız, çalışanın orada olması demek. Çünkü alandaki sorunları en iyi biz biliyoruz; biz yaşıyoruz. Ortaklaşırsak belki bir katkımız olur, bilginin şeffaflığı çözümünü kolaylaştırır.
'İLK OLARAK YAŞAMAK VE YAŞATMAK İSTİYORUZ'
Bu süreçte yaşadığınız zorluklar neler?
Bu süreçte çalışırken yaşadığımız sorunlar başka, kendi ailemiz, kişisel yaşantımız ise bambaşka. Sorun çok, ama ilk olarak yaşamak ve yaşatmak istiyoruz. Özellikle küçük çocuğu, kronik hastalığı olan sağlık emekçileri var. Bir türlü bunlara çözüm üretilmiyor. Hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bu çalışanlar neyle işe gelir, neyle gider, soran yok. Kendi imkanlarımızla İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Tabip Odası, SES işyeri temsilcilikleri üzerinden çözmeye çalışıyoruz. Oysa İl Sağlık Müdürlüğü veya başhekimliklerle, yerel yönetimler bunu koordineli bir şekilde çözebilir. Bunun dışında diş hekiminin sürüntü alması, anestezi teknisyeninin filyasyon (hastalığın kaynağını araştırma) ekibinde görevlendirilmesi gibi sürekli görev değişiklikleri yapılıyor. Eskiden bu işi bilen sağlık ocakları vardı ama onlar da aile hekimliği ile birlikte yok edildi. Yani önden eğitim almak, işi bilerek yapmak önemli. Dolayısıyla sıkıntı çok…
'KORUYUCU EKİPMAN İHTİYACI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR'
Peki, pandemi hastanelerinde diğer hastanelerde yaşanan malzeme sorunu çözüldü mü?
Evet, koruyucu ekipman sorunu ilk zamanlara göre daha az ancak şimdi de kalite düşük. Maske sorunu yok ama tulum ciddi bir sorun. Bir tulumun 24 saat giyilmesi bekleniyor. Ama uzun saatler o tulumun içinde kalamazsınız; yemek yemeniz, tuvalete gitmeniz gerek. Bir maskeyi bile çıkardığınızda dışına dokunmadan atmanız öğretilirken, en iyimser tahminle tulumunuzu günde 6 kez çıkarıp giydiğinizi düşünün!
En önemlisi de toplumda pozitif vaka sayısı arttı ve bunlar tespit edilemedi. Tıbbi karantina uygulanmadığı için de ortalıkta dolaşıyorlar. Acil ameliyatlar, poliklinikler kapatılmadı, zorunlu olarak işliyor. Hastane ortamları kirli alanlar. Her ne kadar klinikler, binalar ayrıştırılsa da başarılı olmadı. Bu nedenle sağlıkçılar sanki her yer Covid kliniği gibi koruyucu ekipmanla, donanımlı çalışmalı. Dolayısıyla koruyucu ekipman ihtiyacı her geçen gün daha da artıyor.
Sağlık çalışanlarının barınma, dinlenme, beslenme gibi konularda yaşadığı sorunlar neler?
Formaların hastanelerde yıkanması, kumanya tipi verilen yemekler, barınma hâlâ çok büyük bir sorun. Önceliklerimiz günlük olarak değişiyor. Örneğin ilçelerdeki sağlıkçılar büyük hastanelere çekiliyor. Ev, aile durumlarını soran yok. Personel açığı yüzünden sürekli yer değişiklikleri yapılıyor. Bir günde iki yoğun bakımda birden çalıştırılan, dinlenme yerleri kısıtlı olan, sosyal izolasyonun sağlanamadığı hastaneler var. Tabi birbirine Covid- 19 bulaştıran sağlıkçılar var. Ama bu yaşananlar sayın Zonguldak Valisi’nin dediği gibi dikkat etmemekten değil, çaresiz kalmaktandır. Vali bey şunu bilsin ki; hiçbir sağlıkçı bile bile arkadaşına, ailesine hastalık bulaştırmaz. İzolasyonu bize anlatmasın lütfen. Bu süreçte yakınlarını kaybeden sağlıkçı arkadaşlarımız oldu. Ama bu vicdan azabının asıl sorumlusu sağlıkçıyı korumayan, bulaş olduğunu bile bile çalıştıran, konaklama olanağı sağlamayan, tıbbi karantina uygulaması yapmayan, test yapmayan, yöneticilerdir. Bunun sorumluları bulaş olan sağlıkçıyı riskli yerlerde çalıştırıp, eve gönderen, sağlıkçılara sahip çıkmayanlardır.
'İZMİR’DE 400’ÜN ÜZERİNDE SAĞLIKÇI POZİTİF'
Peki sağlıkçılarda bulaş çıktığında ne tür bir prosedür uygulanıyor?
İzmir’de 400’ün üstünde sağlıkçı pozitif ve çoğu ilk bulaşlar. Yani hastada pozitif olduğunu bilmeden müdahalede bulunan arkadaşlarımız. Bu insanlar günlerce test yaptıramadan çalışmaya devam ettiler. Mesela pozitif bir arkadaşla bilmeden çalışmışsak, 5 gün eve gidip izolasyonda kalıp 5. gün test yapılıyor. Hatta sonuç çıkmadan maskemizi takıp çalışıyoruz, nöbet tutturuluyor. Neden? Çünkü eleman yok, algoritma öyle diyor. Halktan biri pozitif çıkarsa evdeki herkese test yapılıp, ev içi karantina yapılıyor. Ama biz kendimize test yaptıramıyoruz. Aktif hasta bakımına giren, aspirasyon yapan sağlıkçılar dahi test yaptıramadı. Çünkü test yapmak için sağlıkçılarda da ateş, öksürük gibi belirtiler isteniyor. Oysa beş günde 1 test yapılması gerekiyor. Yoğun bakım ve Covid kliniklerine yapsalar ona da razıyız!
'PARAYLA GÜNDEME GELMEK İSTEMİYORUZ'
Bakanın sağlık çalışanlarına üç ay boyunca tavandan ek ödeme yapacağını söylemesi sağlık emekçileri arasında tepkiye neden oldu. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Biz parayla gündeme gelmek istemiyoruz. Halkın gözünde çok para veriliyor gibi asılsız bir algı var. Öyle ki kendi yakınlarımıza bile anlatamıyoruz. Şu günlerde gerçekten en ağır işi yapan, birebir hastayla temas eden ve alanda doktorun dört katı olması gereken hemşireler, personel açığıyla birlikte daha sık çalışıyor. Ama bazı bölümlerde doktorun aldığı ücretin onda birini alıyor. Tüm hastane hijyenini, yemeğini, korumasını yapan sağlık işçisi personel hiç almıyor.
Performans ve döner sermaye uygulaması kendi içinde tamamen adaletsiz, iş barışını bozan, personeli neredeyse birbirine düşman eden bir sistem. Gerçekten bir şey yapmak istiyorlarsa, herkese eşit bir ikramiye, ikinci bir maaş ya da ek ödemeleri maaşa yansıtsınlar. Yıpranma tazminatını, 5 yıla, 1 yıl tüm sağlıkçılar için yasalaştırsalardı, işte o zaman bizim hakkımızı teslim etmiş olurlardı.
'SAĞLIKÇILAR, YÖNETİCİLER VE İKTİDARIN DİLİYLE ŞİDDETE UĞRUYOR'
Son olarak sağlıkta şiddetin önlenmesine yönelik düzenleme ile sağlık çalışanına şiddetin cezası arttı. Sizce bu düzenleme sağlıkta şiddetin son bulması için yeterli mi?
15 Nisan 2020’de kamuoyunda "Sağlıkta Şiddeti Önleme Yasası" olarak bilinen yasa mecliste onaylandı. Tabii ki bu yasayı olumlu buluyoruz. Mutlaka bir caydırıcılığı olacak. Ancak ek ödemede olan adaletsizlik yine devam ediyor. Yasa sağlık personeli ve yardımcı sağlık personelini kapsıyor ancak bizi her türlü şiddete karşı koruyacak güvenliği kapsamıyor. Memur ve teknisyenleri kapsamıyor. Dolayısıyla yasa bu haliyle kabul edilemez!
Ayrıca tüm cezalar yarı oranda artmış ama denetimli serbestlik, hükmün açıklanmasının geriye bırakılması gibi koşulların asla olmaması gerekirdi. 2 yılın altında verilecek cezalar da sorunlu görünüyor. Dolayısıyla sağlıkta şiddete sadece bu yasa engel olamaz. İşte Zonguldak Valisi’nin açıklamasını gördük. Şu pandemi günlerinde “sağlık ordumuz”, diyerek alkışlanan sağlıkçılar, yöneticiler ve iktidarın diliyle nasıl şiddete uğruyor. Sağlıkçılara verilen bir kap yemek bile yük olarak görülüyor. Kendilerine bulaştırdılar diye şiddet uygulanıyor. Alın size şiddet… Asıl şiddet sağlıkçıyı değersizleştiren bu dildir. Sağlıkta dönüşüm programıyla piyasalaşan sağlık sistemi ve tefe konan sağlıkçılarla bu şiddet nasıl durabilir ki!