Sahaflar: Kitap fuarlarına çerez ve süs olsun diye dahil ediliyoruz
Ankara’daki sahaflarla ekonomik sorunların, internetin mesleklerine etkisini ve okuyucuların değişen taleplerini konuştuk...
ANKARA- Sahaflık pek çok insan tarafından ‘kolay bir meslek’ olarak görülse de dönemin bütün gelişmelerinden doğrudan etkilenen bir iş. Yaşanan ekonomik zorluklar, değişen alışkanlıklar ve dönemden döneme farklılık gösteren “moda konular” sahafları ve sahaflığı etkiliyor. Ankara’da meraklılarının adreslerini çok kolay bulduğu, müdavimlerinin sık sık uğramayı ihmal etmediği sahafları dolaştık. Ekonomik krizin yansımasından mesleğin geleceğine, teknolojik koşullara uyumlarından okuyucuların tepkilerine birçok konuda sahaflarla sohbet ettik.
"OĞLUM BANA ‘BABA’ DEĞİL ‘USTAM’ DER"
1975 yılında bir yandan lise okurken diğer yandan boş kalan zamanlarında tezgâh açarak bu işe başlamış ve o günden bu yana sahaf dünyasından kopmamış Ömer Türkoğlu ilk ziyaret ettiğimiz sahaf. Ömer Türkoğlu’nun 3-4 yıl önce oğlu Mustafa Türkoğlu’na devrettiği sahafın ismi Berdelacuz Sahaf. Osmanlıca sözlüğü açıp gözünü kapatarak seçtiği ve dükkanının ismi olan ‘Berdelacuz’un anlamını Türkoğlu, “Berdelacuz, kocakarı soğukları demek. Her sene mart-nisan ayı gibi havalar ısınmaya başladıktan sonra şiddetli bir soğuk gelir ve 2-3 gün sürer. O soğukların adı” ifadeleriyle açıklıyor.
Sahaflıkta işin metasının bilgi olduğunu söyleyerek sözlerini sürdüren Türkoğlu, sahaflarla ikinci el kitapçıların birbiriyle karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Türkoğlu bu iki işin iç içe olabileceğini belirterek, sahafın sahip olduğu nadir bulunan malzemeye ilgi, merak ve mesleğine verdiği önemin mesleğin esasını oluşturduğunu söylüyor. Buna dayanarak, sahaf dünyasından kopamadığını aynı zamanda iyi bir kitap koleksiyoneri olduğunu dile getiren Türkoğlu, işi oğluna devretmesine karşın hala oğlunun yönlendiricisi olduğunu söylüyor ve ekliyor, “İyi bir sahaf olması için elimden gelen çabayı gösteriyorum. Oğlum bana ‘baba’ değil, ‘ustam’ der.”
SON 5-6 YILDIR İŞLER İYİ DEĞİL
Türkiye’deki son gelişmeler ışığında işlerin nasıl gittiğini sorduğumuz Türkoğlu, son 5-6 yıldır işlerin iyi olmadığını söylüyor. Bu durumun iki ana sebebini “pandemi” ve “ekonomik buhran” olarak açıklayan Türkoğlu, sahaflığın yaptıkları iş itibariyle ticari anlamda “kırılgan meslek” olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Sahaflık dünyada çok itibarlı ve prestiji bir meslek. Türkiye’de bir kısım aydının, entelektüelin ve bilginin peşinde koşan insanın bunun farkında olmasına rağmen devletin çok duyarsız olduğunu, devletin ve devleti yönetenlerin cahil olduğunu söylemek zorundayım. Sahaflar sadece ticaret yapmıyor. Gitgide tükenmeye yüz tutmuş bilgi kaynaklarını yeniden topluma kazandıran insanlarız. Sahaflar olmasa birçok nadir kitap yeniden selüloz haline gelecekti.”
ANKARA’DA DOĞRU DÜZGÜN SAHAF FUARI YAPMIYORLAR
“Devletin bu mesleğe şefkatle yaklaştığını hissettirmesi gerekir” diyen Türkoğlu, büyükşehir ve ilçe belediyelerinden beklentilerini de anlattı. Ankara’da “doğru düzgün” bir tane sahaf fuarının gerçekleşmediğini, gerçekleşenlerinse “ticarileştiğini” söyleyen Türkoğlu, ATO’da gerçekleşen kitap fuarlarına sahafların “çerez” ve “süs olsun diye” dahil edildiğini belirterek şöyle devam etti:
“Örneğin Ankara’da Büyükşehir Belediyesi var, ilçe belediyeleri var. Bir sahaf fuarı yapmıyorlar. Sakarya’da veya Yüksel Caddesi’nde 2-3 metrelik barakalarla sahaf kulübeleri yapılıp 6-7 gün festival yapılsa; kitabiyat, bilgi ve bilgi teknolojileri üzerine konferanslar verilse; birileri anılarını anlatsa fena mı olur?”
ANKARA’DA SAHAFLAR YALNIZ
Yapılacak etkinliklerin kültürel etkileşim için de önemli olduğunu söyleyen Türkoğlu, belediye yetkililerinin sahaflarla gelip konuşmasının ve sahaflardan ricacı olmalarının ve bu ricanın sahaflar tarafından olumlu karşılanmasının aynı zamanda sahaflar için can suyu olacağını vurguluyor ve ekliyor “Ankara’da sahaflar yalnız.”
SAHAFLAR ARTIK DÜKKÂNA DEĞİL, APARTMAN DAİRELERİNE…
Sahafların ayakta kalmasına diğer bir yakıcı engel de kira sorunu. Berdelacuz Sahaf da bu sorun ile karşı karşıya kalmış ve 5-6 sene önce Kızılay’dan bugünkü yerine, Yenimahalle ilçesine bu sebeple taşınmış. Türkoğlu son dönem kiraların sürrealist rakamlar olmasının sahafları dükkân kapatmaya zorlayıp küçük apartman dairelerine taşınmak zorunda bıraktığını dile getiriyor ve “Kızılay’da sahaf dükkânı açabilmeniz için 8-10 bin lira kira vermeniz gerekiyor. Sahafların bunu karşılamaları mümkün değil ki bunun elektriği, suyu, stopajı var. Sahaflar artık dükkâna değil, apartman dairelerine…” diyor.
SAHAFLIK İÇİN İNTERNET KURTARICI MI?
Sahaf Türkoğlu’yla sohbetimiz ilerlerken konu internetten açılıyor. Yılların sahafı, sahaflık için interneti tamamen bir kurtarıcı olarak görmüyor. İşlerin yürümesinde iki temel sahaf portalının rol aldığını belirten Türkoğlu’na göre kampanyalarla zaman zaman düşüşler olmasına rağmen kitap fiyatlarını geçen kargo fiyatları hala bir sorun. Bu anlamda kendilerine bir alan açmakta zorlandıklarını ifade eden Türkoğlu, Instagram ve Facebook’ta kitap yayınlamak zorunda kalan sahaflarla ilgili de üzüntüsünü dile getiriyor ve ABD’deki fuarlardan örnek veriyor:
“ABD’de fuarlar nadir olur. Prestijli fuarlardır. İnsanlar orada nadir bulunan kitapları kilitli camekanlarda sergiler ve bilirler. Siz ilgiliyseniz kilidi açar, size gösterir. Kitaba dokunmak önemlidir. Sevgi ifadesidir. Sevdiğiniz kelimeye dokunma ihtiyacı hissedersiniz. Biz ise bugün Instagram’dan, Facebook’tan kitap fotoğrafı yayınlıyoruz.”
İNSANLARIN GÜCÜ NORMAL BEDELLERİ ÖDEMEYE YETMİYOR
Yaşanan bu zorlukların fiyat politikasını nasıl etkilediğini sorduğumuz sahaf Türkoğlu, ayda bir yapılan mütevazı mezatları anlatıyor. Ankara’daki bu mezatlarda hedef kitlenin öğrenciler olduğunu, ancak öğrencilerin yaşadıkları yemek, barınma sorunları ve kısıtlı bütçelerini göz ardı edemediklerini dile getiren Türkoğlu, “İnsanların gücü normal bedelleri ödemeye yetmiyor. 1 liradan kitap açıyoruz” diyor.
DERS KİTABI SATMAK YA DA SATMAMAK...
Öğrenciler tarafından ders kitaplarına bir talep olup olmadığını sorduğumuz sahaf Türkoğlu, talep olduğunu ancak satmadıklarını söylüyor. Türkoğlu bunun sebebine dair, “Ders kitabı satmamamız bizim iyi bir sahaf ve gerçek sahaf olma konusundaki kararlılığımızın bir göstergesi” diyor ve devam ediyor:
“Biz sahafiyelik kitap satmak istiyoruz. Bahsettiğim sahaflıkla-ikinci el kitapçılık arasındaki sınır çok geçirgen olduğu için ikinci el kitap da satıyoruz. 80-90-2000’lerde basılmış roman, hikâye ve nitelikli şiir kitapları satıyoruz. Üniversitedeki biraz daha marjinal sayılabilecek kitapları satıyoruz. Örneğin, hukuk bilimine giriş kitabı satıyoruz. Roma Hukuku kitabı satabiliyoruz. Şüphesiz, ders kitabı satıyor olsaydık durumumuz daha iyi olurdu.”
BİR SAHAF ÖMRÜNDE EN FAZLA ÜÇ YA DA DÖRT BÜYÜK KÜTÜPHANE ALABİLİR
Türkoğlu sahafların birçok çeşitli kaynaktan kitap edinmesine rağmen birbirini tekrar etmeyen, özgün kitap bulmada gitgide zorluk yaşadıklarını dile getiriyor. Kaynak bulunsa bile edinilen kaynakların akşamdan sabaha satılmadığını ifade eden Türkoğlu, “Kitabın beklemesi de iyi, itirazımız yok ama bizim o parayı da döndürmemiz gerekiyor. Döndüremeyince ekonomik açmaz içine giriyoruz” diyor.
Sahaflar için güzel kütüphaneye denk gelmenin de maddi bir sınırı var. Türkoğlu’na göre bir sahaf ömründe en fazla 3-4 defa büyük kütüphane alabilir. Bunu yakın zamanda yaşadığı bir olayla örneklendiriyor: “Geçen gün bir yere gittim. 50 tane Osmanlıca kitaba 80 bin TL istediler. Bu gerçekçi bir rakam değil, hiçbir sahaf o kitabı alamaz.”
BAZEN KİTAP BULMADA İKİ SENE BOYUNCA YAPRAK KIMILDAMAZ
Sahaflar arasında kitap alımı konusunda bir parça rekabet olduğunu ifade eden Türkoğlu yine de sahafiyelik malzeme bulmanın “kısmet” olduğunu vurguluyor ve şu şekilde sözlerini bitiriyor:
“Biz hakikaten kitap bulma konusunda kısmete inanırız. Bir balıkçılar inanır bir de biz inanırız…Bazen birer hafta arayla çok güzel kitaplar alırız, paramız kalmaz (eyvah bütün parayı kitaba yükledik deriz) bazen de (kitap bulma konusunda) iki sene boyunca yaprak kımıldamaz bir kitap alamayız. Tamamen kısmet. Siz ona tesadüf de diyebilirsiniz.”
İNTERNET ÜZERİNDEN SATIŞLA SAHAF DÜKKÂNI KENARDA KÖŞEDE KALMIŞ DÜKKÂN OLMAKTAN ÇIKTI
İkinci durağımız Çankaya Tunalı Pasajı’nda 25 senedir sahaflık yapan Erdal Özdemir’in dükkânı oluyor. Aynı zamanda edebiyat öğretmeni de olan Özdemir, okuma oranlarının düşüklüğü dışında işlerinin şu anda sorunsuz gittiğini söylüyor. Bu sorunsuzluğun ise en büyük sebebi Özdemir’e göre internet. Özdemir “İnternet üzerinden satışın başlamasıyla sahaf dükkanının kenarda köşede kalmış, sadece belirli kişilerin uğradığı bir dükkân olmaktan çıktığını” belirtiyor ancak sözlerine şu şekilde bir ekleme yapmak istiyor:
“Bu bir elimiz yağda bir elimiz balda demek değil. Ülke güllük gülistanlık demiyorum. Ben hakkına kanaat eden ve kendini geçindirmek arzusundan başka bir hedefi olmayan bir insanın düşüncesini söylüyorum. Çok kazanıyoruz demiyorum, kiramızı ancak çıkartıyoruz. En azından borcumuz harcımız olmuyor, bunun altını çizmek isterim.”
BİZİM GİBİ ÇEKİRDEKTEN YETİŞME DURUMU KALMADI
İnternetten satışların iyi yönü olduğu kadar mesleği kötü etkileyen yönlerinin de olduğunu ifade eden Özdemir, internetten satışlar sebebiyle “Her önüne gelen kitapçı oldu” diyor.
Bu durum ile paralel bir diğer nokta ise çıraklık. Bu anlamda, Özdemir daha önce yetiştirdiği insanlar olduğunu vurguluyor. Sahaflığı “usta-çırak ilişkisiyle gelişen ustadan alınan terbiyeyle, bilgiyle, öğütle belli bir seviyeye çıkan bir meslek” olarak tanımlayan Özdemir, internetin öne çıkmasının hem çekirdekten yetişme hem de fiyat belirleme politikalarını nasıl etkilediğini ise şu sözlerle ifade ediyor:
“Bizim gibi çekirdekten yetişme gibi bir durum kalmadı. İnternetten uzak dönemlerde bir kültür oluşurdu: dergiyi, kitabı yani o ana kadar neyi hiç görmediysen o mutlaka kıymetliydi. Biz bu tecrübeden istifade ederek kitaba fiyat koyardık. Bu kitap 10 lira bu kitap 50 lira diye… Şimdi her şey hazır. Sitelere kitap adı, baskı yılı girince fiyatı çıkıyor.”
KİTAP BULMAK ZORLAŞIYOR
Ancak internetin yarattığı bir diğer problemin ise kaynaklarla ilgili olduğunu ifade eden Özdemir, internetin sahaf kaynaklarını kuruttuğunu ama yine de karamsar olmadığını söylüyor, “Kitap bulmak zorlaşıyor” diyor.
Özdemir aynı zamanda (sahafiyelik kaynak) alışta interneti kullanmadıklarını vurguluyor. Ancak internet bu anlamda da işlerini zorlaştırmış durumda. Öncesinde 10-15 sahaf olduklarını ve kitap vereceklerin bu sahafları bir şekilde bulduğunu dile getiren Özdemir, kitaba ulaşma sıklığının “kitapların artık internette satışa çıkarılması” sebebiyle etkilendiğini belirtiyor.
GÜNDEM OLAN KİTAPLARA TALEP ARTIYOR
Erdal Özdemir, son dönemde herhangi bir kitap türüne özel ilgi olup olmadığına dair sorumuza ise televizyon dizisinde veya programında ismi söylenen ve gündem olan kitaplara talebin arttığını belirterek yanıt veriyor. Bu kitaplar bir dönem 'Kürk Mantolu Madonna', 'Küçük Prens’ken, bir dönem de 'Aşk ve Gurur' olmuş. Son dönemdeelinde kalmayan kitaplara dair Özdemir şu örneği veriyor:
“Zevaco’nun 'Pardayanlar'ı geçen mayıs ayından bu yana elde kalmadı. Son derece ucuz olan bir seri yüksek oranlara satılmaya başlandı. 10 cilt bin liraydı. Sebebi de Sedat Peker’in ilk açıklamalarında kitabı söylemesi. Mesela Vedat Türkali’nin 'Bir Gün Tek Başına' kitabı. Sedat Peker’in paylaşmasının ardından o da çok sattı.”
VAR OLAN KİTABI BULUP VEREMEMEK MANEVİ ANLAMDA SIKINTI VERİYOR
Sahaf Özdemir hayalindeki sahaflık için “daha derli toplu olabilirdik” diyor. Binlerce dergi, plak ve kartpostala sahip olduklarını, bunları daha iyi sergileyebilecekleri bir mekâna sahip olmayı istediğini belirten Özdemir, “Sorulan kitabı bulup verememek ya da müşterinin talep ettiği ve var olan kitabı bulamayıp kendisine verememek manevi anlamda sıkıntı veriyor. Buradaki sıralamayı, nerede ne var onları sadece ben biliyorum. Bu da iyi değil.” diyerek sözlerini bitiriyor.
BAZI KİTAPLARI HERKESE ÇIKARMAYIZ
Sahaf turunda üçüncü durağımız çıkmaz bir sokakta bulunan Anadolu Sahaf oluyor. 3 yıldır sahafta çalışan ve kendisini “çırak” olarak tanımlayan Süleyman Çelik ile konuşuyoruz. Bir yandan yüksek lisans eğitimine devam ederken bir yandan burada çalışmayı sürdüren Çelik’e “çıraklığa başlama sebebini” sorduğumuzda, “Osmanlıca bilen biri gerekiyordu” yanıtını veriyor. Çelik aynı zamanda kitap biriktirmekten ve belgeleri eşeledikçe güzel işler çıkmasından keyif aldığını söylüyor.
İşlek bir sokakta olmamanın müdavim kültürü geliştirdiğinden bahseden Çelik, “İlgilisinin gelip keyif alabileceğini” söylüyor. Kendilerinin de bundan zevk aldığını ifade eden Çelik, “Bazı fotoğrafları, bazı kitapları herkese çıkarmayız. İlgisini hissetmiyorsak…” diyerek tercihlerini dile getiriyor.
Çelik belge ve kaynaklara ulaşmak konusunda ise “Ankara’da bürokrasi kütüphaneleri çok çıkar. Eski kitap yönünden de zengindir. Bir bodrum katına giriyoruz, hiç ummadığımız şeyler bulabiliyoruz. Osmanlıca ya da Fransızca, Almanca malzemeler çıkabiliyor.” diye belirtiyor.
YURTDIŞINA GÖÇ EDENLER KİTAPLARINI SATIP GİDİYORLAR
Çelik’e bu esnada kaynakları elde etme sürecinde geçmişe göre değişen bir koşulun olup olmadığını soruyoruz. Çelik, insanların ilgi alanlarının değişmesi, ölümleri sonrası kalan kütüphaneler gibi kaynak teminlerine ek göç faktörünü dile getiriyor. Türkiye’den yurt dışına göç edenlerin kitaplarını geride bıraktığını söyleyen Çelik, bu süreci şöyle anlatıyor:
“Çok acı ama yurtdışına göç edenler… Yurtdışına göç edenler kitaplarını satıp gidiyorlar. Geçen ay Almanya’ya göçecek bir ailenin kitaplarını aldık. Öncesinde yine İngiltere’ye gidecek bir öğrencinin kitaplarını aldık. Ondan önceki ay Almanya’ya gideceklerin kitaplarını aldık.”
SAHAFLARIN VE ANTİKACILARIN EN FAZLA MALZEME ALDIKLARI DÖNEM
Kitabın geleceğine dair olumlu görüşlere sahip olan Çelik, kitabın yerinin doldurulamayacağını belirtiyor. Kriz dönemlerinde bile sahafların çok etkilenmediğini ifade eden Çelik’e göre kriz dönemleri, sahafların ve antikacıların en fazla malzeme aldıkları dönem oluyor.
Kendi yerinin olması hayalini de dile getiren Çelik bir yandan bu işin koleksiyonerlik boyutundan bahsediyor. Karagöz’e ve geleneksel tiyatroya dair, Ahmet Hamdi Tanpınar ve yazar sözleşmelerine dair sahafiyelik malzemelere merakı buna bir örnek. Bu sebeple, meslekteki kendi geleceğine ve çıraklığa dair sorduğumuz soruya karşılık şu cevabı veriyor:
“Çıraklık ve kalfalık arası bir yerdeyim. Ama o çıraklık bitecek bir süreç değil. İstanbul’da bir ağabeyimiz var. 26 yıl mesleği yaptı. Geçen yıllarda ‘Benim çıraklığım bitti’ dedi. Çünkü matbuat hayatı canlı, her gün farklı bir şey görebiliyorsunuz, keşfedip öğreniyorsunuz.”