Sahi şimdi ben kiminle imza yapacağım!
Saroyan “mezarım Frezno’da, kalbim Erivan’da, ruhum da Bitlis göğünde kanatlanmış uçuyor” demişti ya! Mıgırdiç Axparigin de ruhu hep o kadim surların üzerinde kanat çırpacak, hem de dünya durdukça.
Şeyhmus Diken
Mıgırdiç Margosyan ustayı, öldüğü ve henüz toprağın bağrına sarmalanmadığı gün yazmak, içten söylüyorum benim için çok zor ve zor olduğu kadar acı verici. Çünkü yara henüz çok sıcak, sanki farkında değilmişiz gibi. Ama canım kardeşim Vecdi istedi kıramazdım ve o ruh haliyle yazıyorum.
İlk haberi yabancı bir televizyon kanalı ölümü doğrulamak için arayıp verdi. Sonra Rober’i aradım. Daha sonra inanmayarak bir de Tomo abiyi ve Payline ablayı aradım, doğruydu. Usta bırakıp gitmişti işte “benden bu kadar” der gibi.
Sık sık görüşüyorduk. Baharda bir Diyarbakır buluşması yapalım dediğimde, sanki kendisi de inanmıyormuş gibi “zor, bu hastalık, tedavi bezdirdi...” deyivermişti.
Gitti işte...
Yazdım, bir daha yazayım. Son gelişlerinden birindeydi. Özel izinle girmiştik ilk kitabına ad olan Gavur Mahallesi'ne. Abdullah Demirbaş’ın Sur Belediye Başkanlığı döneminde adı verilen ve evinin bulunduğu “Mıgırdiç Margosyan Sokağı” artık yoktu. Dümdüz bir tarlaya dönmüştü.
Bir sokak ötedeki benim evimin bulunduğu sokak da artık yoktu. Suratımızdan düşen bin parça misali hüzün ve öfkeyle çıkmıştık mahalleden. Yolda “hele şu boyacılara gidelim de ayakkabılarımıza birer fırça vursunlar” demişti. Bırak abi, mahalle sokak gitti, evde gitti. Bari tozu kalsın demiştim.
Hoş şimdi tozu da kalmadı ya! Yerine bize ait olmayan evler, mekanlar yaptılar.
Mıgırdiç Margosyan ağabey sadece yazdıkları, edebiyatı ile değil! Ruhuyla da bir memleket sevdalısıydı. Eşi Selma Abla demişti bir kez bana; “Dünyanın neresinden davet etseler hiç heyecanlanmaz ve ‘bakarız ederiz’ filan der. Ama Diyarbakır olunca gözleri parlar. ‘Mutlaka gitmeliyim’ der” demişti.
Bir gün Suriçi'nde yürürken ve önüne gelenle selamlaşırken; “yaw Şeğmus bilisen, imza mimza, kitap mitap walla hikâye! Aha bu caddede bir yürümek yetiyor insana...” demişti.
Dört yıl önce 2018 TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı'nın onur yazarıydı. Ona Suriçi'nin kadim mekanlarından birinde 80. yaşgünü armağan gecesi yapmıştık. Sunucu bendim. Hayli mutlu ve keyifliydi. Yervant sahneye çıktığında “mutlaka birkaç dilden birlikte oku; Ermenice, Kürtçe, Türkçe...” demişti.
Diyarbekir insan kadrini kıymetini bilen bir şehirdir. Ustaya her gelişinde kucak açtı. Ve o da çok sevildiğini hep bildi. Okurlarının her biri her gelişinde yeniden yeniden ve bir daha yeniden aynı kitapları imzalatıyorlardı. Sırf birkaç kelam etmek, bir fotoğraf karesinde anı kalıcılaştırmak için. Bu, usta için de mutluluğun diğer adıydı adeta.
Göçüp gitti işte!
Hani William Saroyan “mezarım Frezno(ABD)’da, kalbim Erivan’da, ruhum da Bitlis göğünde kanatlanmış uçuyor” demişti ya!
Mıgırdiç Axparigin de ruhu hep o kadim surların üzerinde kanat çırpacak, hem de dünya durdukça.