Sahneleri 'ölümsüz' yapan sihirli formül: Müzik hafızayı yönlendirmek için nasıl kullanılıyor?
Başarılı bir müzik parçası, çoğu zaman dilimize dolanan şarkıları, bir diğer deyişle ‘kulak kurtlarını’ barındırır. Bunlar, çoğu zaman başarılı olan ve yakın zamanda müzik listelerinde çıkış yakalayan
Libby Damjanovic
Her beş Amerikalı yetişkinden biri, her gün bir film izlemeyi başarıyor. Bu, gündelik telaştan uzaklaşmak ve sevdiklerinizle birlikte biraz gevşemek için harika bir yol. Peki, dün gece izlediğiniz film hakkında gerçekte ne hatırlıyorsunuz?
Filmin ismini, hikaye taslağının genel hatlarını ya da filmde rol alan Hollywood yıldızını hatırlayabilirsiniz. Fakat biraz daha derinlere inin. Şu anda filmdeki belirli bir sahne ne kadar kolay aklınıza geliyor? Ve daha da önemlisi, filmde kullanılan müzik parçalarını işitebiliyor ya da tanıyabiliyor musunuz?
Film yapımcıları, uzun zamandan beridir filmleri, sahneleri ve karakterleri daha unutulmaz hale getirmek amacıyla müziği kullanıyorlar. Artık, psikolojik araştırmalar bu sürecin arkasında yatan bilimi açığa çıkarmaya başladı.
KARAKTERİ YORUMLAMAMIZA YARDIM EDİYOR
Müzik, sinema deneyimimize öylesine sıkı biçimde bağlı ki, kimi zaman bu yüzden yanlış anılara sahip oluyoruz. Yeni bir araştırma, kısa bir film sahnesini seyrettikten sonra, izleyicilerin üçte ikilik kısmının -öyle olmasa dahi- sahneye bir müzik parçasının eşlik ettiğine inandığını ortaya koydu. Bilim insanları buna ‘beklenti önyargısı’ adını veriyorlar.
Başarılı bir müzik parçası, çoğu zaman dilimize dolanan şarkıları, bir diğer deyişle ‘kulak kurtlarını’ barındırır. Bunlar, çoğu zaman başarılı olan ve yakın zamanda müzik listelerinde çıkış yakalayan şarkılar olma eğilimi taşırlar.
Eski hitlerin yeni yorumları, filmin bir sahnesiyle eşleştirildiğinde izleyicileri eğlendirmeye yardım eder. Şarkı söyleyen, ayaklarını alışılmış bir ritimle yere vuran insanların, onlarca yıldır sahip oldukları alışkanlığı yansıtır. Bundan ötürü, özellikle de izleyiciler üzerinde bir etki yaratmak için kısıtlı bir sürenin söz konusu olduğu film fragmanları söz konusu olduğunda, etkili bir pazarlama ‘havucu’ olarak sıkça kullanılırlar.
Müzik, bunun yanı sıra, karakterleri yorumlamamıza da yardım eder. Araştırmalar, 15 saniyelik ürkütücü bir müzik parçası dinlemenin, ekrandaki karakterlerin yüz ifadelerinde korku emareleri aramak için kritik bir işaret olabileceğini ortaya koyuyor.
Peki ama daha derin olan duygusal bağlantılar nasıl kuruluyor? Film yapımcıları, akılda kalıcı ve fark yaratan film sahneleri kurgulamaya çalışırken bir dizi tekniğe başvurur. Çoğu zaman ses ve görüntüler arasındaki eşgüdümün duygu temelli özellikleri üzerinde yoğunlaşırlar. Bununla birlikte, müziğin, görsel hafızayı gerçekten de bu yolla etkileyebileceğini gösteren kesin bir kanıt mevcut mu?
Müzik ve hafıza konusunda gerçekleştirilen araştırmalar, bu iki unsurun birbiriyle güçlü bir biçimde ilişkili olduğunu ortaya koydu. İnsanlar, sırasıyla benzer bir olumlu ya da olumsuz duygusal etkisi olan müzik parçalarıyla birlikte izlediklerinde, olumlu ya da olumsuz bir film sahnesinde geçen olayları, karakterleri ve final sahnesini hatırlamakta daha başarılıdır.
Filmin duygusal içeriği ile müzik arasındaki benzeşmeye ‘ruh hali uyumu etkisi’ denir. Zihnimizdeki hafıza kırıntılarını süratli, zahmetsiz ve daha kolay yönlendirilebilir bir bütün halinde ‘kümelendirerek’ daha önce izlediklerimize ilişkin hafızamızı güçlendirir.
İRONİ VE UYUMSUZLUK
İroni, bir şeyi söylerken tam aksini ifade etme becerisiyle bağlantılıdır. Genelde dilbilimsel bir araç olarak görülür, ses ve görüntü eşleşmelerinde de göze çarpar. İronik zıtlık tekniğinde üzüntü, kızgınlık ve korku benzeri olumsuz olayları ya da hisleri tasvir eden sahneler, duygusal açıdan olumlu müzik parçalarıyla eşleştirilir.
Bu eşleşme, uyumsuz içerikteki arka planla, film sahnesinde sergilenen duygusal havayı bozar ve genelde aklımıza kazınan alaycı ya da melankolik bir etki yaratır. ‘Bowling for Columbine’ [Benim Cici Silahım] ve ‘A Clockwork Orange’ [Otomatik Portakal] filmleri, uyumsuz bir müzik parçasının eşlik ettiği şiddet dolu olay örnekleriyle doludur.
Ruh halindeki görülen bu uyumsuzluğun yarattığı etkiler, izleyicilerin beklentileri üzerinde yaşanan bir başka dönüşü temsil eder. Bunun ardından neler olacağına ilişkin yaklaşımımıza biçim vermeye yardım etmesi noktasında, şahsi tecrübelerimize ve müzikal akımlarla olan ilişkilerimize güveniriz.
Mesela, ağır tempolu, hüzün dolu bir müzik parçasının eşlik ettiği kısa bir düğün eğlencesi videosu izlemek, görsel içerikle düğün partilerine dair daha önceki (doğrudan ya da dolaylı) tecrübelerimiz arasında ortaya çıkan uyumsuzluk hususunda bizi uyarır. Zihnimizdeki film senaryosu şunu sorabilir: “Partiye gelenlerin dans edebileceği eğlenceli müzik nerede?” Bunun yanıtını aramak, müziğin hissettirdiği ruh hali uyumsuzluğu etkisini daha da fazla fark etmemize neden olur. Bu durum, hafızamızda daha açık bir görüntü oluşturmamıza imkân tanır.
TEST EDİLDİ VE ONAYLANDI
Gerçekten de bu meseleyi laboratuvar ortamında test ettik. Altmış katılımcıdan, bir romantik komedi filminin fragmanını hüzünlü ya da neşeli müzik parçalarıyla yahut müzik olmadan seyretmelerini istedik. Sonrasında, fragmana dair hafızalarını testten geçirdiğimizde, sahne akarken hüzünlü bir müzik dinleyen katılımcıların, film sahnesini neşeli bir müzik parçasıyla ya da müzik olmaksızın izleyen kişilere kıyasla daha iyi bir görsel hafızaya sahip olduğunu gördük.
Ruh hali uyumsuzluğunun yarattığı etkiler sadece görsel-işitsel eşleşmelerden ibaret değildir. Kokular gibi öteki duyularla da anlaşılabilirler ve bizleri yakın çevremizde ortaya çıkan beklenti ihlallerine karşı süratli ve verimli bir biçimde uyarmaya yararlar. Bu olgu, neredeyse beynimizin daha fazla dikkat etmesini ve bu sayede olayı daha iyi anımsamasını sağlayan bir “sırada ne var” ayarına benzer.
Bu etkiler görece kısa süreli gibi görünüyor ve bir film fragmanını ya da sahnesini içeren birkaç dakikanın ötesinde, uzun vadeli bir etki yaratıp yaratamayacakları şimdilik tam olarak bilinmiyor. Netice itibariyle, daha eski deneyimlerimizden bilgi sağlarlar ve bir sonraki olay örgüsü için hazır ve beklemede olan uzun süreli hafızamızda depolanırlar.
Peki, sağır ya da işitme engelli insanlarda olduğu üzere, müzikle bağlantılı bu duygulara dair daha eski deneyimlerimiz parçalandığı ya da tamamen eksildiği zaman ne olur?
Mesela, bir müzik parçasına “uğursuz” şeklinde bir altyazı eşlik ettiğinde, hafızamızdaki uğursuzluk hissettiren müzikle benzer bir ironik kontrast etkisi yaratabilir mi? Beklenmeyen şeyin beklenene dönüştüğü bir durumda ortadaki ironi yok olur mu? Bu sorulara verilecek yanıtlar, film izleme evrenimizde yeni bir kapı aralayabilir.
Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)