YAZARLAR

Şairin şiltesi, salyangozun kabuğu

Salyangozun kabuğuna imrenmemek elde mi! İçinde uykuya daldığı, korunduğu, kıvrımlarıyla güzelleşen bir kabuk. Bu kabuğa edebiyatımızın derinlerinden bir akraba arıyor zihnim. Sayfalar, şiirler, sözcükler arasından bir şilte çıkageliyor. Üzerinde yatana kabuk olmuş, onu büyütmüş, kollamış. Kimin bu şilte? Ziya Osman Saba’nın. Yalnız o, salyangozun kabuğu ile şiltenin akrabalığına inandırabilirdi.

Hep oturduğum kahvenin önündeki betonda kimileyin parlak izler oluyor. İşte o zaman salyangozların güne benden önce başladığını anlıyorum. Bugün, o günlerden biri. Düz olmayan, birbirine karışmış çizgiler güneş vurduğunda simli birer fona dönüşüyorlar. Büyüleyen bir ışıltı.

Geçtikleri yere bu iç içe izleri bırakırken düşünmeye çalışıyorum salyangozları. Ve onları uzun uzadıya hiç izlemediğimi fark ediyorum. Cep telefonumu çıkarıp arama motoruna soruyorum: “Salyangoz nasıl iz çıkarır?” Video sekmesini seçiyorum. Önüme gelen başlıkları görür görmez bu gaflete düştüğüme hayıflanıyorum: “Salyangozdan kurtulmanın en kolay 12 yolu, bahçede sümüklü böcekle mücadele, tereyağlı salyangoz…” Reçete çağının uzman videoları uzayıp gidiyor. Şu incelikli, sakin hayvanı arama motorunun karmaşasına bıraktığım için kendime o kadar kızgınım ki. Sokak veya ekran fark etmeden karşılaşılan insanın yıkıcılığı da cabası.

Not alıyorum defterime: Uzaklarda arama. Salyangozları ekransız izle!

Kahveye oturup defterine yazılar yazan ben, çayını içerken ayağıyla yere şekiller çizen kadın ya da masadaki su bardağını devirip yerleri ıslatan çocuk… Hepimiz iz peşinde miyiz?

Kendi adıma söyleyeyim, çoğunlukla büyüleyici izine değil kabuğuna imreniyorum salyangozun. İçinde uykuya daldığı, korunduğu, kıvrımlarıyla güzelleşen bir kabuk. Bu kabuğa edebiyatımızın derinlerinden bir akraba arıyor zihnim. Zor olmuyor bulmam. Çünkü kabuğu düşündükçe tanıdık, sıcacık bir his beliriyor. Derken sayfalar, satırlar, şiirler, sözcükler arasından bir şilte çıkageliyor. Zaman geçip giderken sığınağa dönüşen bir şilte. Üzerinde yatana kabuk olmuş, onu büyütmüş, korumuş, kollamış. Gün gelmiş eskimiş, ama yine de hatıralar gibi değerli olmaya devam etmiş. Kimin bu şilte? Ziya Osman Saba’nın.

Şilte Ziya Osman Saba’nın, bundan sonrası okurun.

“Şiltem”, şairin yatılı okuldayken tam on iki yıl üzerinde yattığı döşeği için yazdığı unutulmaz bir yazı. Bu kısacık metinin etkisi, tıpkı yağmurlu ve çiğli günlerde kabuğundan çıkan salyangozun geçtiği yerde bıraktığı o ışıltılı ize benziyor. Salyangoz için kabuğu neyse Ziya Osman Saba için de karyolasındaki şiltesi o.

Üzerine yattığı o ilk gece, boyu şiltenin boyunun yarısı kadar. Şair dokuz yaşında. Her sene başka başka yatakhanelerde “hep bu aynı şilte”. İçinde bin bir düşüncesiyle Ziya Osman. Bir çocuk ne için endişelenirse, neden kaygılanırsa, neyin hayalini kurarsa hepsi şiltenin üzerinde. Geceler, okul koridorlarındaki sesler, sınavlar, sevdikleri... “Evi, tatili, yaz günlerinde yapacağım şeyleri hep bu aynı şiltenin içinde düşündüm. Hep bu aynı şiltenin içindeyken aşağıki koridorlardan gelen uzun kedi çığlıklarını dinledim. Leyli bir mektebin vereceği acıları ilk önce bu şiltenin içinde duydum, imtihanlarımda muvaffak olmam için Allah’a bu şiltenin içinden yalvardım. Ve bazen annemi düşündüm ve belki de ölen annemi düşündüğümden uyuyamadığım zamanlar, gece bekçileri beni teselli için bu şiltenin başında köydeki oğullarından bahsettiler.”

Gel de salyangozun kabuğu ile bu şiltenin akraba olduğunu düşünme.

Ziya Osman’ı büyüten zaman, şilteye de değer geçer. “Siyah dalların birbirine karıştığı kırmızı basmadan kılıfı” eskir, yer yer yırtılır, içinden pamukları dökülmeye başlar. İşte o zaman hemen yeni bir kılıf dikilir. İlk şiirini bu yeni kılıflı şiltesinin sıcaklığında yazar, onu yayımlayacak dergiyi düşünürken uykusuz saatleri yine bu şiltede geçirir. Bazen şiltenin çarşaflarında “dokuz yaşındaki vücudunu” görür gibi olur. İşte o zaman o vücudun bıraktığı izi aramak ister.

Her geçen sene şilteyi “biraz daha katılaşmış, biraz daha şeklini kaybetmiş” bulur. Yine de “ve ben onu her sene biraz daha çok sevdim” der. 15 Mayıs 1931’de şiltenin üzerinde geçirdiği son gece, Galatasaray Lisesi’nden mezun olurken oturur “Şiltem” adlı yazısını yazar.

Bir şilteye ancak Ziya Osman Saba ruh üfleyebilirdi. Bir şilte ile bir çocuk ancak o anlatınca kardeş olabilirdi. Yalnız o, salyangozun kabuğu ile şiltenin akrabalığına inandırabilirdi beni.

Not

“Şiltem”, Ziya Osman Saba’nın Konuşanlar, Bir Hüzünle Sesinde adlı kitabında yer alıyor. Can Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Saba’nın yazılarını, söyleşilerini, mektuplarını bir araya getiriyor. Bu metinlerin sadece dergi ve gazete arşivlerinde kalmamasını kitabı derleyen Tahsin Yıldırım’a borçluyuz. 


Burcu Aktaş Kimdir?

Burcu Aktaş, 1980’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Antropoloji eğitimi aldı. Uzun yıllar Radikal gazetesinde çalıştı. Radikal Kitap’ın editörlüğünü yaptı. Selim İleri’nin iç dünyasını anlattığı Düşüşten Sonra adında bir anlatı kitabı ve Çarpık Ev, Durmayalım Düşeriz, İstasyonda Vals, Vahşi Şeyler isimli dört çocuk romanı var.