Salgın kontrolden çıktı: Ölüm oranları vaka oranlarına göre yüksek
Covid-19 verilerinde, vaka sayısına göre ölüm oranlarının yüksek olduğunu belirten uzmanlar, “Halk sağlığı düzenlemesi yapılmadan bu salgınla başa çıkacağımızı düşünmek gerçekçi değil” diyor.
ANKARA- Türkiye'nin Covid-19 salgın tablosunda vaka ve ölüm oranları yeniden artışa geçerken, aşılama çalışmaları da devam ediyor. Ülke genelinde şu ana kadar toplamda 95 milyonun üzerinde kişi aşılanırken, ikinci doz aşı olanların oranı yüzde 45’lerde seyrediyor. Uzmanlar, aşılama programına rağmen Covid-19’un yol açtığı vakaların yükselişe geçmesini ve artan ölüm oranlarını değerlendirdi.
Türkiye’de yaklaşık iki yıldır etkisini sürdüren korana virüsü salgınında açıklanan resmi verilere göre; vaka sayıları ve ölüm oranların tutarsız olduğunu savunan uzmanlar, diğer yandan da Covid-19 salgınını kontrol altına almada halk sağlığı düzenlemeleri olmadan tek başına aşının faydasız kalacağı görüşünde.
VAKAYA GÖRE ÖLÜM FAZLA: BİRKAÇ NEDENİ OLABİLİR
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Kurulu eski üyesi, Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Osman Elbek’e göre, Dünyadaki vaka sayısı en yüksek 10 ülke dikkate alındığında Rusya ve Türkiye’de son dönemlerde ölüm oranlarında sert bir yükseliş oldu.
Vaka sayılarına oranla ölüm artışlarının daha yüksek seyrettiğine işaret eden Elbek, bu durumun nedeni olabilecek birkaç sebebi şu şekilde açıkladı:
“'PCR testi pozitif olanların yüzde kaçı ölüyor?' oranını gösteren hızda bir yükseliş var. Yüksek vaka sayısına sahip olan dünyanın diğer ülkelerinde, -mesela Birleşik Krallık, Hindistan, Amerika, Fransa gibi ülkelerde- bu kadar sert bir yükseliş görmüyoruz. Bunun nedenlerini şöyle sıralayabiliriz: Birincisi güncel saha deneyimlerini de dikkate alırsak az PCR yapıyor olabiliriz ve hafif ve orta düzeydeki hastalara tanı koyamıyoruzdur; sadece ağır vakalara tanı koyabiliyordur. O yüzden onları daha çok kaybediyoruzdur. Bu arada insanlar PCR testi yaptırmak istemiyor. Çünkü testleri pozitif çıkarsa işe gidemeyecekler. IMF’nin son yayınlanan raporlarına göre Türkiye, diğer ülkelere göre Gayrisafi Milli Hasıla’sının (GSMH) yüzde 2,7 gibi küçük bir bölümünü Covid-19 desteğine ayırıyor. Bu yüzden de insanlar geçim kaygısı nedeniyle test yaptırmaktan kaçıyor. Bu insanlar toplumda dolaşmaya devam ettiği için salgını baskılayamıyoruz. İkincisi ise; Türkiye’de adı henüz konulmamış vakası çok daha ağır seyreden bir varyant olabilir. Bu da ağır vakalarımızı artırmış olabilir.”
'BİZ ASLINDA ŞU AN VAKA SAYILARIMIZIN ARTMASINDAN DEĞİL, YETERİNCE ARTMAMASINDAN KAYGILIYIZ'
Toplum içerisinde Covid-19 salgının hızlanarak yayılmaya devam ettiğini ancak PCR testi eksikliği nedeniyle vakaların tespit edilemediğini belirten Elbek’e göre; aslında açıklanandan çok daha fazla olgu mevcut.
Elbek, “Biz aslında şu an vaka sayılarımızın artmasından değil, yeterince artmamasından kaygılıyız. Ölümler bu kadar artarken vaka sayısının ölümlerin karşısında görece olarak az kalması bizi daha çok endişelendiriyor. Toplum içerisinde hastalık hızlanarak yayılmaya devam ediyor ama biz vakaları bulamıyoruz. Biz ne kadar fazla vaka bulabilirsek o kadar fazla kişiyi izole edebiliriz. Bu konuda iki önlem geliştirebiliriz: Birincisi Covid-19’a yönelik sosyal ve finansal desteği artırarak insanların PCR testi yaptırmalarına olanak sağlamak, ikincisi ise hastane kapasiteleri yetmediği için daha geniş alanlarda PCR örneklemesi yapmak ve gerçekten özel bir varyantımız varsa, bu varyantı saptamak için genetik analiz sayısını artırmak. Sonrasında da epidemiyolojik bilgiler konusunda ne yapacağımızı planlamamız lazım” dedi.
'AKTİF VAKA SAYIMIZ 500 BİNİ AŞTI Kİ, 18 AYLIK SÜREÇTE EN YÜKSEK RAKAMA ULAŞTI'
Elbek, şu aşamada salgının kontrolden çıktığını da sözlerine ekleyerek, “Aşı geldi, salgın bitti” algısının, Türkiye’de salgın ortamını içinden çıkılmaz bir hale getirdiğini belirtti. Elbek, “Türkiye’de aşı çok önemli ancak yaygın test ve izolasyon ile birleşebilirse etkili olur” dedi ve ekledi:
“Son birkaç günlük temel üreme katsayımız açıklanan resmi vakalara göre birin üzerine çıktı. Yani bu salgının kontrolden çıktığını gösteriyor. Sonbahar ve kış aylarının gelmesi ve kapalı ortamların etkisiyle ekim-kasım aylarında yüksek vaka sayılarına ulaşma kaygımız vardı; ama sanırım bu tablo daha da öne çekilmek zorunda kalınacak. Bugün salgın stratejisini değiştirmezsek toplumda hastalık çok yaygın olacak ama yeterli PCR testi yapılmadığı için hastalığa yakalanan hasta sayımız görece daha az olacak. Görece bugün PCR testlerimizi az yapmamıza rağmen aktif vaka sayımız 500 bini aştı ki, 18 aylık süreçte en yüksek rakama ulaştı. Biz bu rakamın bile düşük olduğu kaygısındayız. Türkiye’de salgının ne kadar kontrolden çıktığını bundan daha iyi anlatacak örnek yok. 200’ün üzerinde seyreden ölüm sayılarını biz toplum olarak kanıksadık. Bir yıl öncesine göre daha kötü bir durumdayız ama kanıksadığımız için bunları konuşmuyoruz. Aşıyı mutlaka test ve izolasyonla birlikte düşünmemiz lazım.”
'KORANA VİRÜSÜ TABLOSU İÇ AÇICI DEĞİL'
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Halk Sağlığı Birimi Başkanı ve Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Uzm. Dr. Nasır Nesanır ise, mevcut korona virüsü tablosunun iç açıcı olmadığını söyledi.
Buna sebep olarak da düşük test sayıları, yetersiz filyasyon ve aşılamanın geç başlamasını gösteren Nesanır, Türkiye’de salgının yönetilemediğini savundu.
Özellikle son dönemde filyasyonun sadece ilaç dağıtmaktan ibaret olduğunu ifade eden Nesanır,
“Şu an çok az sayıda temaslıya test yapılıyor ya da temaslı kendini saklıyor. Çünkü devlet iş kaybına uğrayan insanlara yeterli desteği sağlayamıyor. Filyasyon sadece evlere ilaç dağıtmaktan ibaret değildir. Bu durumda da filyasyonun sağlıklı bir şekilde yapıldığı söylenemez. Çin’de salgının başından bu yana toplam vaka sayısı 95 bini daha bulmadı. Çin’de 4 bin 636 ölüm var ve geçen yıl mayıs ayından bu yana da ülkede Covid-19’a bağlı ölüm görülmedi. Delta varyantı tüm dünyada sorun ama Çin, bu sorunu yaygın aşılama, filyasyon ve izolasyonla aştı. Türkiye’de halk sağlığı düzenlemeleri de yapılmadığı için salgını kontrol altına alamıyoruz” diye konuştu.
PALA: ÖLÜM ORANINA GÖRE OLGU SAYISININ 50 BİN CİVARINDA OLMASINI BEKLERDİK
Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala’ya göre ise, Türkiye’deki Covid-19 tablosu şeffaf bir şekilde kamuoyuna sunulmuyor; bu da uzmanların değerlendirme yapmasını zorlaştırıyor.
Nitekim Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı tablo ile kendi hazırladıkları epidemiyolojik modellemenin farklı olduğuna vurgu yapan Pala, 1 Eylül korona virüsü tablosunu değerlendirirken farkları şu şekilde açıklıyor:
“302 bin test yapılmış, 23 bin 946 vaka ve 290 da ölüm belirtilmiş. Burada test pozitifliği yüzde 7,6 civarındadır. Salgını kontrol altına alma kriterleri içinde bunun yüzde 3’ün altında olması beklenir. Türkiye’de halen test politikası açısından temaslılara ve risk gruplarına değil, yalnız semptomu olanlara test yapıyoruz. Şu anda hâlâ test pozitifliğimiz çok yüksek, aktif olgu sayımız 500 binin üzerinde seyrediyor. Bizim yaptığımız modellemelere göre ölüm sayıları bu kadar artış gösterirken olgu sayılarının bununla paralel ve geçmişteki kadar artış göstermemesi beklendik bir durum değil. Son iki üç hafta içerisinde ölüm sayısının günlük 200’ün üzerine çıktığı durumlarda günlük olgu sayısının da 40 binlere yakın olmasını beklerdik ama öyle bir durum ortaya çıkmadı. Bizim kurduğumuz epidemiyolojik modele bakarsak bu günlerde olgu sayımızın 50 bine yakın seyretmesini beklerdik. Bunu tartışabilmek için bakanlığın sağlıklı, şeffaf bir veri açıklaması lazım. Çok kapsamlı şekilde de virüsün genetik analizini yapması lazım.”
'HALK SAĞLIĞI DÜZENLEMESİ YAPILMADAN, SADECE AŞIYLA, SALGINLA BAŞA ÇIKACAĞIMIZI DÜŞÜNMEK GERÇEKÇİ DEĞİL'
Türkiye’de atlanan bir gerçek olduğuna dikkat çekerek, “Halk sağlığı düzenlemesi yapılmadan sadece aşıyla bu salgınla başa çıkacağımızı düşünmek gerçekçi değil” diyen Pala,
“Kişisel deneyimime göre ben ölüm sayılarının ekim-kasım arasında bu düzeylere gelebileceğini tahmin ediyordum. Bunun arkasında Delta varyantının Türkiye’de bizim umduğumuzdan daha erken dönemde ve daha fazla etkili olmuş olması yatabilir. Bu konuda değişik hipotezler var: Bunlardan bir tanesi Türkiye’de bilmediğimiz, henüz adı konmamış, diğer olarak adlandırılan farklı varyantların varlığı. Geldiğimiz noktada öyle anlaşılıyor ki; biz 2021 yılının nisan 15 ila mayıs ayının ilk haftası içerisindeki günlük yüksek ölüm sayılarına doğru gidiyoruz. Bu durumda eylül-ekim ayı aylık ölümler açısından belki de en fazla ölümün kayıtlara geçebileceği ay olma iddiasını sürdürüyor. Bunun üzerine gelecek haftadan itibaren okulların ve üniversitelerin açılıyor olması eylül ayında hastalıkla ilgili hem olgu hem de ölüm sayılarındaki artış öngörüsünü doğrulayabilir. Okulların açık tutulması bazı koşullara bağlı. Ders sürelerinin 40 dakika olacağı açıklandı. Bu olağanüstü durumda havalandırmanın bulaşta etkili olduğunu düşünürsek günde 6 saat ders yapılması yerine 8-9 saat ders yapılıp, ders saatleri 20 dakika ile sınırlı tutulabilir. Sınıf mevcutları yarıya düşürülebilir. Bu düzenlemeler yapılmaksızın, her ne pahasına olursa olsun okullar açılsın yaklaşımı faturası ağır bir şekle dönebilir. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek mantıklı değil. Halk sağlığı düzenlemeleri yapılmadan sadece aşı salgında etkili olmaz” ifadelerine yer verdi.