Salgın sırasında zaman algımız değişti

Covid-19 salgını gündelik yaşamımızda eşi benzeri olmayan bir yıkıma yol açtı. Salgınla birlikte hayatımıza giren karantinalar, zaman algımızda radikal değişimlere neden oldu.

Google Haberlere Abone ol

Robin Abcarian

Bu size de oldu mu? Yıllık muayeneniz için randevu almak amacıyla diş hekiminizi arar ve 2019’un nisan ayından bu yana onu görmediğinizi keşfedersiniz. Bir toplantı için giyinirken, aniden, iki gün önce zaten katılmış olduğunuzu fark edersiniz.

Kendinizi takvime bakarken bulursunuz zira haftanın hangi gününde olduğunuzu hatırlayamaz ve ardından ayın hangi haftasında olduğunuzu da bilmediğinizi fark edersiniz.

ZAMAN BOZULMASI

Covıd-19, herkesin bildiği üzere kurbanlarının tat ve koku alma duyularını bozarken, geçtiğimiz 16 ay boyunca sağlıklı kalmayı başaran çoğumuz bundan farklı bir semptom geliştirdik: Bozulmuş bir zaman duygusu. Kimileri tarafından, küresel salgın on yıldan daha uzun bir zamandır devam ediyormuş gibi hissediliyor. Benim içinse bunun tam tersi geçerli; zaman sıkıştırılmış gibi görünüyor.

Aylar boyunca süren korku ve sokağa çıkma yasağı insanlara sıkışmışlık hissettirdi. Dişçimi daha yeni görmüş gibi hissediyorum ama aslında iki yıldan fazla oldu. Zavallı dişlerim… Deneysel psikolog Ruth Ogden, “İnsanlar için, zaman bir saat gibi işlemez. Zaman fazlasıyla esnektir.” (Salvador Dali’nin sarkık saatleri betimleyen meşhur resmi, ‘Hafızanın Kalıcılığı’ geliyor aklıma.)

Liverpool’daki John Moores Üniversitesi’nde ders veren Ogden’ı aradım çünkü kendisi insanların zamanı nasıl algıladıkları konusunda bir uzman. Salgın karantinaları esnasında, İngiltere’de 600’den fazla insanın nasıl zaman geçirdikleri hakkında bir araştırma yürüttüğünü söylüyor. Bu insanlardan yalnızca yüzde 20’si zamanın normal hızında geçtiğini hissetmişti. Geri kalanların yüzde 40’ı zamanın daha hızlı ve diğer yüzde 40’ı daha yavaş geçtiğini bildirdi.

SOSYAL YAŞAM BELİRLEYİCİ BİR ETKEN

Tatmin edici sosyal bağlara sahip olanlar, tatmin edici olmayan sosyal yaşamlara sahip olanlara kıyasla zamanın daha hızlı geçtiğini bildirme eğilimindeydiler. Şu halde, neden bazılarımız zamanın izini tamamen kaybetmişti?

Ogden, salgının bizi 'zamansal belirteçler' diye tanımladığı şeylerden mahrum ettiğini dile getiriyor. “Eğer evde çalışıyorsanız, istediğiniz zaman öğle yemeği yiyebilir ya da uyumaya gidebilirsiniz” diyor: “Her günü bir diğerinden ayıran ve bizi zaman kapsamında tutan tüm normal şeyler ortadan kalktı. Cumartesiyi ‘cumartesi’ yapan şey, işe gitmemeniz, rahatça uzanabilmeniz, evden dışarı çıkmak zorunda olmamanızdı.”

Şimdiyse, her gün bir sonraki güne karışıyor; bu, bazı insanların 'Bulanık gün' [ing. Blursday] diye adlandırdığı bir olgu. Salgın dalgası ilk vurduğunda, Ogden üçüncü çocuğuyla birlikte doğum iznindeydi. Gayet anlaşılır bir şekilde, onun zaman duygusu da değişti. Telefon görüşmemizde, bana “Aslında bir cehennemdi” diyor. “Bir günde yalnızca 24 saat olduğuna inanamadım. Çok daha uzunmuş gibi hissettim.”

Bunun sebebi, keyfimiz yerindeyken zamanın gerçekten de uçarcasına geçmesi ve keyifsiz olduğunuzda adeta sürüklenmesidir. Hiç kimse, ideal olarak, neden bunun tersinin olması gerektiğinden tam anlamıyla emin değil. Buna karşın, bu işte duyguların önemli bir rol oynadığına inanılıyor. Aynı zamanda evrimsel bir nedeni de olabilir.

EVRİMSEL NEDENLERİ DE VAR

Ogden, şöyle konuşuyor: “Duvar ve kol saatlerimiz olmadan ve daha zor bir dünyada yaşamak zorunda kalmadan önce, belki de esnek bir zaman duygusuna sahip olmanın sağladığı bir avantaj söz konusuydu. İnsanlar için, ölümcül bir tehdit altında olduklarına inandıklarında, zaman yavaş geçer. Eğer bir mağara adamıysanız ve bir aslan size saldırmak üzereyse, vereceğiniz tepkiyi planlamak için daha fazla zamanınız olduğunu hissetmek, size bir avantaj sağlar.”

Yaşlandıkça, zamanın daha hızlı aktığınız da biliyoruz.

On bir yaşındaki bir çocuk: “Doğum günümün gelmesi neden bu kadar uzun sürüyor?”

Ben: “Yine mi Noel zamanı geldi?”

Araştırmacılar, bu durumun büyük olasılıkla kaç yıldır hayatta olduğumuzla bağlantılı bir mesele olduğunu ifade ediyorlar. Eğer beş yaşındaysanız, bir yıl tüm hayatınızın yüzde 20’sine tekabül eder. Yirmi yaşındaysanız, bir yıl hayatınızın yalnızca yüzde beşidir. Ve yaşınız ilerledikçe, bir yıl çok daha kısa bir birim haline geliyor gibi görünüyor.

Ayrıca Ogden, “Çocuklar daima meşguldür. Bir yıl sonsuzluk gibi görünür, çünkü pek çok şey yaparlar” diyor. Kimi araştırmacılar, küresel salgın sırasında zaman algısında bir paradoks yaşandığını fark ettiler.

YENİ YAŞAMA ALIŞTIKÇA YAVAŞLIYOR

Duke Üniversitesi’nden fizikçi Adrian Bejan, “Zaman Neden Uçar (ve Nasıl Yavaşlatılır)” adlı bir sohbet kapsamında BBC’ye verdiği radyo röportajında, BBC çalışanı Armando Iannucci’ye, salgının ilk günlerinde pek çok insanın zamanın yavaşladığını hissettiğini belirtiyor çünkü yepyeni bir deneyim ve davranış yelpazesine sahiptik ve günlük hayatımız bize yabancı geliyordu.

En nihayetinde, maske kullanımı, el yıkamak ve evden çalışma gibi şeyler gündelik bir hale geldikçe, zamanın tekrar hızlandığını ifade ediyor. (Tabii ki, üç küçük çocukla bir evde sıkışıp kalmadıysanız.)

Küresel salgının zaman algımız üzerindeki kalıcı etkilerinden biri, ona daha fazla değer vermemiz olabilir. Sonuç itibariyle, kim işe gidip gelmek için bir araçta bir buçuk saat geçirmek ister ki? Ya da yataktan çıkıp bilgisayarı açabilecekken ofise gitmek için bir saat hazırlık yapmayı mı istersiniz? Tuhaf bir şekilde, psikoloji çevrelerinde, zaman, özellikle çekici bir araştırma konusu olarak görülmüyor.

Ogden, “Kariyerimin tamamını başka bir şeyi araştırmam gerektiğini dinleyerek geçirdim zira hiç kimse zamanla ilgilenmiyordu” diyor. Salgın öncesinde, hayatı boyunca en fazla üç kez demeç vermişti. Yalnızca geçen yıl içinde en az elli demeç verdi. Sanırım artık onun zamanının geldiğini söyleyebiliriz.


Yazının orijinali LA Times sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)