Salla dünyayı uykusu gelsin, Samsun güzelse sebebi sensin
“Samsun” deyince “19 Mayıs”, “Atatürk” diye bilgileri sıralamaya başlar insanlar ama bilmezler bu şehrin nasıl bir yer olduğunu... “Büyük” şehirken “küçük” muamelesi görmenin, “tütün”ün, Kızılırmak’ın, Amazonların, Çiftlik Caddesi’nin, 55’in, “az”ın, “daa”nın ne anlama geldiğini bilmezler...
Geçenlerde arkadaşlara muhabbet ediyoruz. Söz, Samsun’dan açıldı. Bir arkadaş, “Atatürk’ün oraya çıkmasından başka Samsun’un bir numarası yok.” dedi. Samsun’a dair bildiklerimi düşündüm: Evet, çoğu insanın aklına ilk olarak Atatürk’ün Samsun’a çıkışı geliyor. Ama benim ilk aklıma gelen, İlhan Mansız’ın Beşiktaş’a gelmeden önce Samsunspor’da oynadığı... Tahmin edeceğiniz üzere bir dönemin her genç kızı gibi ben de İlhan Mansız’a hayrandım. Ama ta Samsun’da oynadığı günlerden itibaren... Bu nedenle de bir şekilde Samsunspor maçlarını izlemeye çalışırdım. Ha bir de “elli” yerine “ealli” diyen arkadaşım geliyor aklıma. Bu konuya sonra değineceğim ama peki, gerçekten “Atatürk’ün oraya çıkmasından başka Samsun’un bir numarası yok mu?” diye merak diyor insan.
Öncelikle şunu belirtelim, Atatürk arkadaşlarıyla Samsun’a vapurla gelmiş ama bizler artık gemiyle vapurla gidemiyoruz. Karadeniz’in en büyük limanı bu şehirde ve tüm limanlar ticaret için kullanılıyor. Sadece belli mesafelerde çalışan gezi tekneleri var. Ama yine de şehirdeki Kurtuluş Savaşı hissiyatını yaşamak istiyorsanız hızlı bir rota çizmeye çalışayım. Detaya girmeyeyim çünkü amacım bu hissiyat dışında şehirde neler olduğunu, insanların nasıl bir yaşam sürdüğünü anlatmak.
KURTULUŞ YOLU
Mustafa Kemal Atatürk, Bandırma Vapuru’yla Samsun’a geldiğinde ilk adımını tütün iskelesine atmış. Eskiden tütün ticaretinin yapıldığı yer olduğu için bu isimle anılıyor. Tarihî iskele aslına benzer şekilde yeniden yapılmış ve balmumu tekniğiyle yapılan heykeller yerleştirilmiş.
1878 yılında inşa edilen Bandırma Vapuru’nu görebilmek için “Kurtuluş Yolu”ndan Doğu Park’a gitmelisiniz. Millî Mücadele Parkı olarak geçen bu bölge, açık hava müzesi şeklinde... Atatürk’ün şaha kalkan at üzerindeki tasviri olan Onur Anıtı, yedi figürlü Millî Kurtuluş Anıtı, Millî Mücadele’yi simgeleyen seramik ve bronz rölyefler, Şehitler Yazıtı, İstiklal Savaşı’nda kullanılan top, tüfek, torpido, denizaltı mayınları ve uçaksavar gibi savaş malzemeleri bu alanda bulunuyor. “Bandırma Gemi Müzesi” içindeki kamarada Atatürk ve dört silah arkadaşının balmumu heykelleri; gemiyle yaşıt duvar saati, telefon, harita ölçüm malzemeleri, yangın tüpü, masa ve sandalyeler sergileniyor.
Atatürk’ün kaldığı Mıntıka Palas Oteli, Gazi Müzesi’ne; ilk karargâhı olarak kullandığı Mesudiye Oteli, Havza Atatürk Evi Müzesi’ne dönüştürülmüş. Bu müzelerde Mustafa Kemal’in kullandığı eşyaları ve savaş hatıralarını görebilirsiniz. Şehirdeki bu coşkuyu hissetmek isteyenler, tarih olarak da millî bayramları seçebilir. Şimdi biz bu “coşku”yu bir kenara bırakıp şehirde başka neler olduğuna bakmadan biraz halkın yaşamına göz atalım.
BİZ SAMSUNLUYUZ, KOMBİ SEVİYESİ 55’TİR BİZDE
Biraz önce yazmayı unuttum; Samsun deyince bir de aklıma plakasının 55 olduğu geliyor. “Biz Samsunluyuz kombi seviyesi 55’tir bizde”, “Samsunlu olmak, 56 aldığın bir sınavda ‘Hocam onu 55 yapalım’ demektir” ya da “Biz Samsunluyuz! Bize yanlış yapmadan önce 55 kere düşünün arkadaş” özlü sözlerinden dolayı değil, bizim “Bulgar” Ali dediğimiz arkadaşım “Samsunlu” Ali’nin arabasının plakasının 55 olmasından dolayı... “Samsunlu” dedim ama Aliler aslında Bulgaristan göçmeni. 1989’da Türkiye’ye, Yalova’ya göçmüşler. Geldiklerinden yedi ay sonra da laborant olan annesinin tayini Samsun’a çıkmış ve 1990’ın Ocak ayında, soğuk mu soğuk bir günde eşyaları toplayıp yola koyulmuşlar. “Bu soğukta ne yaparız, nasıl ısınırız?” derken tuttukları evin önüne gelince bakmışlar, birer pikap odun ve kömür var. Kimseyi tanımamalarına rağmen bir grup insan da onları karşılamaya gelmiş. Meğer gelenler, eşya taşımalarına yardım etmek isteyen annesinin yeni iş arkadaşlarıymış ve odunla kömürü de onlar almış. Bu hikâyeyi Ali’den dinlediğimde benim bile içim ısınmıştı.
BÜLBÜLÜ ALTIN KAFESE KOYMUŞLAR, 'YEMİŞİM ALTIN KAFESİ, BENİ SAMSUN’A GÖTÜRÜN' DEMİŞ
Aliler dışında Bulgaristan’dan Samsun’a öyle aman aman bir göç yok. Zamanında Kırım’dan, Yunanistan’dan gelenler olmuş ama asıl “büyük göç” Irak’tan yaşanmış. 2019 verilerine göre 22.790 kişiyle Iraklılar, Samsun’da yaşayan yabancı sayısında başı çekiyor. Hatta kendi semtlerini oluşturmuşlar, kendi iş kollarını kurmuşlar. Onları 6.310 kişiyle Suriyeliler, 1.320 kişiyle de Afganlar takip ediyor. “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ‘Yemişim altın kafesi, beni Samsun’a götürün’ demiş.” hesabı; büyük mü, küçük mü olduğuna karar verilemeyen kente akın akın gitmiş insanlar. Geçmişte halklar arasında ciddi kavgalar yaşansa da ufak ufak birlikte yaşamayı öğrenmeye çabalamışlar.
90’LARIN VİTRİN SÜSÜ SİGARALAR
Bir yandan insanlar Samsun’a akın ederken geçim derdine düşen Samsunlular da birer birer memleketlerinden kopmak zorunda kalmış. Bunun en büyük sebeplerinden biri de fabrikaların tasfiyesi ya da özelleştirilmesi... Nasıl mı? Hani sizlerin de evinde var mıydı bilmiyorum; biz küçükken yani 90’larda, sigara içmemelerine rağmen babama çalışırken Almanya’da hediye edilen yabancı sigaralarla Bafra, Samsun gibi sigaralar evin en ihtişamlı vitrininde dizili dururdu. O zamanlar, tabii ki orada duran sigara paketlerinin bir hikâyesi olacağını, bir şehri nasıl etkileyeceğini akıl bile edemezdim.
FABRİKADAN ALIŞVERİŞ MERKEZİNE
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı’ndan Eda Kaplan’ın “Tütün Fabrikasından Alışveriş Merkezine: Samsun Tütün Fabrikası’nın Dönüşümü” isimli muhteşem bir yüksek lisans tezine denk geldim. Meraklısının detayları okumasını tavsiye ederim ama üşenenler için özetlemeye çalışayım:
Osmanlı’dan itibaren Samsun, tütün yetiştiriciliğinde ve sigara üretiminde önemli bir merkez... Ama dış borçlar nedeniyle 1884 yılında tütün ekimi ve işlenmesine dair tekel hakları, otuz yıllık süre için Reji Şirketi (Regie Con-interessee des Tabacs Ottomans) denilen özel şirkete verilmiş. 1924 yılına gelindiğinde devlet, Reji’ye son vereceğini açıklamış ve tazminata rağmen Reji tahliye edilmiş. Samsun’daki fabrika da diğerleri gibi TEKEL’e dönüştürülmüş. Yıllar boyunca da yatırımlar, destekler derken Samsun’da tütün üretimi artmış da artmış. Samsun köylüsü tütün üretimine ağırlık verirken kent halkının büyük çoğunluğu da tütün fabrikalarında çalışarak, evini, arabasını almış; çocuğunu okutmuş... Kültürel bir dönüşüm de yaşanmış, kadınlar çalışma hayatında yer almaya başlamış. Derken Samsun’daki fabrika 1997 yılında tasfiye edilmiş. Çalışanların kimisi emekli olmuş kimisi de Ballıca Sigara Fabrikası’na gönderilmiş. O eski fabrika da bir süre atıl kaldıktan sonra Torunlar GYO ve Turkmall Şirketler Grubu tarafından kiralanmış ve alışveriş merkezi yapılmış. Üretim mekânı olmuş size tüketim mekânı...
2001 yılına kadar yüksek fiyat ve garanti alım yapan devlet, tütünde piyasanın belirleyicisi olmaktan çıkmış. Üstüne bir de 2008 yılında Ballıca’daki fabrika özelleştirilerek British American Tobacco’ya satılmış. Tezdeki dikkat çeken bir rakam da 2000 yılında 23.042 olan tütün üretim miktarının 2017 yılında 5.587’e gerilemesi. Böyle böyle köylü, tütün ekmeyi bırakırken kentte de işsizlik almış başını gitmiş. Bakın Eda Kaplan’ın tezi için görüştüğü eski bir fabrika çalışanı ne diyor: “Şimdi gidince oraya üzülüyorum. Keşke diyorum, kapanmasaydı çoluğumuz çocuğumuz da çalışsaydı diyorum.”
SAMSUN’UN AMAZONLARI
Tütün konusunu kapatmadan önce size Samsun’daki bir söylenceden bahsedeyim: Çok eski devirlerde, Samsun ve çevresinde, Amazon denilen savaşçı kadınlar yaşarmış. Çocuklarını ve başka ülkelerden kaçırdıkları kız çocuklarını da kendileri gibi yetiştirirlermiş. Günün birinde Karadeniz’den gelen savaşçılar, Amazonları yenmiş ve iç kesimlere doğru sürmüşler. Amazonlar da kendilerini kurtarmak için saçlarını kesip toprağa gömmüşler. Zamanla bu saçlar filiz vermiş ve tütün olmuş.
Günümüzde bu tarihî söylenceyi yaşatmak için midir bilmem Samsun Batıpark’ta Amazon Köyü Müzesi bulunuyor. Burada iki devasa Amazon kadınının temsili heykelleri yapılmış ve eski yaşantılarından birkaç durum canlandırılmış.
GÜNEŞİN DOĞDUĞU ŞEHİR
Kendine “19 Mayıs Kenti”, “Atatürk’ün Şehri”, “Karadeniz’in Başkenti”, “Karadeniz’in Mezopotamyası” gibi isimler takan Samsun’un sloganı ise “Güneşin Doğduğu Şehir”... Hani şehirlerle özdeşleşmiş bazı capsler var ya bu ilimizle ilgili de internette “Samsun’da sıradan bir gün” capsleri dolaşıyor. Çoğu cinayetli, silahlı, tanklı, keskin nişancılı, intihar edene atla tezahüratı yapanlı falan... Biraz Teksas edasında sanki... Yazının başında yer yer alıntı yaptığım özlü sözlere devam edeyim mi? Bakın neler diyorlar:
- Samsunlu olmak çok güzel bir şey... Atar yapıyorsun ve buna bir sebep gerekmiyor.
- Bizi her şey sinirlendirir çünkü Samsunluyuz.
- Atara atar, gidere gider, Samsunluyuz şeklimiz yeter.
- Biz Samsunluyuz kardeş. Biz belaya bulaşmayız, bela bize bulaşır.
İnsanın “Amaningo” deyip kaçası geliyor. Peki, Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin 2000 yılında, “Elektrik Direğine Değil, Stres Direğine Vurun!” sloganıyla sinirli vatandaşları için stres direği diktiği doğru mu?
Bunu bir türlü doğrulatamadım ama araştırırken şöyle de enteresan iki habere rastladım: 2015’te Samsun’un Canik ilçesinde avcıların kovaladığı yaban domuzu şehir merkezine inince, insanlar hayvanı linç etmeye kalkmış ve saatlerce işkence yapmışlar. 2020’de de organ bağışıyla ilgili bir toplantıya katılan Samsun Müftüsü Hayrettin Öztürk, konuyu zorda kalınca insan ve domuz eti yemenin caiz olduğuna getirmiş. Ortam buz tabii!
İSTİKLAL Mİ, ÇİFTLİK CADDESİ Mİ?
Sizin de ilinizde vardır; amaçlı amaçsız bir ayağı bir yukarı yürünen yollardan... Samsun’un mecburiyet caddesinin adı İstiklal Caddesi ama halk “Çiftlik Caddesi” diyor. İstanbul için İstiklal Caddesi neyse Samsun için de Çiftlik Caddesi o... Cadde dönerci, mağaza ve telefoncu dolu... İnsan pideci dolu olmasını bekliyor hâlbuki. Çünkü ilin en meşhur yiyeceği bu; Türkiye’de “Samsun Pidesi” olarak bilinse de gerçeği “Bafra Pidesi”... Cadde 2014’te trafiğe kapatılmış ama 2020’de tekrar açılmış. Granitle kaplı zemin araçlara dayanamayınca da tam yirmi beş milyon çöp olmuş ve asfalt dökülmüş. Belediyenin çiftliği olmuş anlayacağınız.
Bu arada bir kafeye oturursanız dikkatinizi çekebilir; Samsunlular çay doldururken süzgeç kullanmıyor, kimisi de tanelerini bir güzel çiğniyor. Bir de Samsun ağzı var tabii, dikkatinizi çekecek... Ağzı derken konuşmadan bahsediyorum. Hani yazının başında “elli” yerine “ealli” diyen Samsunlu arkadaşımdan bahsetmiştim ya... E harfinin olduğu her kelimeyi bu şekilde, “açık e” ile telaffuz ediyorlar. Hemen her cümlelerinin sonuna ekledikleri “daaa” var bir de... “Az gel daaa” gibi... “Az” orada ne mi oluyor? Ben de bilmiyorum, kibarlık gibi bir şey sanırım. Çünkü “Az çay ver” dediklerinde sizden az çay istemiyorlar.
KIZLI ERKEKLİ GEZMEK YASAK!
Samsun’un upuzun bir kıyı şeridi var. Genelde insanlar, şehir merkezinde deniz girmiyor, onun yerine balık tutuyor. Üniversiteye yakınlığından dolayı daha önceleri öğrenci mahallesi gibi olan Atakum, lüks bir semt hâline gelmiş ve kumsalları, yeme içme yerleri, alışveriş merkezi, sineması, dinlenme alanları, parkları ve iskeleleriyle tatil beldesine dönüşmüş durumda. O nedenle başlıca denize girme yeri olarak Atakum tercih ediliyor. Ancak denizi ve kumsalı çok güzel olsa da yağışların sık ve çok olması, güneşli gün sayısının az olması gibi nedenlerle deniz turizminin geliştiği söylenemez.
Üniversitelilerin şehir merkezini çok tercih etmemesinin sebeplerinden biri de muhafazakâr yapı olabilir. Çünkü bakın 2004 yılında neler yaşanmış? Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin dokuz kişilik motorize zabıta ekibi; deniz kenarında, çimlerde ya da ağaç altında sohbet eden çiftleri, “uygun” şekilde davranmaları için uyarmış. Bulundukları yerden ayrılmalarını ve banklarda oturmalarını istemiş. Ekiplerin hedefi sadece sevgililer de değil, lise kıyafetiyle sahilde gezenleri de “Gidip ders çalışın” diyerek evlerine yollamış.
SAMSUN’UN MÜZELERİ
Yeteri kadar Samsunluların dedikodusunu yaptığımıza göre “Atatürk’ün oraya çıkmasından başka Samsun’un ne numaraları var?”, gelin hep birlikte bakalım. Şehir merkezinden uzaklaşmadan eski demir yolu işçilerinin lojmanlarından dönüştürülen Samsun Kent Müzesi ile Samsun Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ni gezebilirsiniz. Samsun Panorama Müzesi ise dijital ve diagromik olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor ve Türkiye’nin en büyük yağlı boya tablosu burada bulunuyor. Bu arada millî güreşçi Yaşar Doğu’nun Emirli Mahallesi’nde yaşadığı ev de Yaşar Doğu Müze Evi olarak ziyaretlere açık. Müzenin yanındaki güreş alanında her yıl geleneksel güreş turnuvaları düzenleniyor.
Bafra’da Arkeoloji Müzesi ve bir de Tütün Müzesi bulunuyor. Bafra Tütün Müzesi’nin bahçesinde tütünün yetişmesindeki tohumdan kurutulmasına bütün aşamalar uygulamalı olarak gösteriliyor.
Ladik’teki Akpınar Eğitim Müzesi’nde yetmiş dört yıldır faaliyette olan Akpınar Öğretmen Okulu’nda eğitim gören öğrencilere ait müzik aletleri, resimler, kitaplar ve atölyelerde kullanılan aletler sergileniyor.
Sadi Tekkesi Kuvayi Milliye Müzesi ile Alaçam Mübadele Müzesi, tematik birer müze... Canik Oyuncak Müzesi de adından anlaşılacağı üzere oyuncakların yer aldığı ve bu alandaki Türkiye’nin en büyük müzesi...
AMBARKÖY AÇIK HAVA MÜZESİ
En ilgincini sona sakladım: Ambarköy Açık Hava Müzesi... Köylülerden hibe alan Ladik Kaymakamlığı’nın on dört bin metrekarelik alanda kurduğu Ambar Köy, ahşap mimarisi açısından Osmanlı dönemi özelliklerini yansıtıyor. Yirmi iki buğday saklama ambarı, dört ahşap ev, iki sergen, iki mısır selenderi ve dört su kuyusuyla fantastik bir yer. Eskiden kullanılan alet ve eşyaların yer aldığı Ambar Müze’de, Kağnı arabalarından yayıklara, beşiklerden çeyiz sandıklarına, tahta asker bavullarından testilere, heybelerden örgü makinalarına kadar birçok eser yer alıyor.
AMİSOS TEPESİ VE KRAL MEZARLARI
Türkiye’de tesadüf eseri bulunan birçok antik kent hikâyesi duydum. Amisos Kral Mezarları’na da yol genişletme çalışmaları sırasında rastlanmış. Beş adet mezarın üçü doluymuş. Bu üç mezarda, iskeletlerle altın ziynet eşyaları (ölü hediyeleri), çanak çömlek, cam ve mermerden yapılmış arkeolojik eserler bulunmuş. İncelemeler sonucu erkek olanın Pontus Krallığı’nın en üst düzeyindeki yöneticilerinden (kral, komutan, prens gibi) birine, kadın mezarlarından birinin bu ünlü kişinin eşine (kraliçeye), diğerinin de kızına ait olabileceği düşünülüyor.
Samsun’da yüzey araştırması yapılan İkiztepe’de de Tunç Çağı yapı kalıntıları ve erken Hitit dönemine tarihlenen çok sayıda gömüt bulunmuş.
Ne mutlu ki define avcılarından önce davranılmış!
ASARKALE VE KAYA MEZARLARI
Bafra’daki Asarkale Kaya Mezarları, bu kadar şanslı mıydı, bilemiyorum. Paflagonya Bölgesi’ndeki ve stratejik yönden önemli konuma sahip Asarkale’ye bir tünelle çıkılabiliyor. Asarkale’nin hemen yanında Derbent Barajı’nın yapımıyla oluşan baraj gölü meydana gelmiş. Manzara inanılmaz!
HİTİTLERİN KUTSAL KENTİ
En az birkaç bin yıllık bir yerleşim alanı olduğu tahmin edilen Oymaağaç Höyük Tepe, ticaret kervanlarının önemli uğrak yerlerinden biriymiş. Fırtına tanrısına adanmış ve Hititlerin kutsal kenti Nerik olarak adlandırılmış. Bu bölgede de sayısız tepe, höyük ve tümülüs bulunuyor.
Dündar Tepe ya da Öksürük Tepe diye bilinen on beş metre yüksekliğindeki höyükte; Kalkolitik, Eski Tunç ve Hitit çağlarına ilişkin üç kültür katı var. Yine yapılan çalışmalar sonucunda, Kaledoruğu Höyüğü’nde ve Tekkeköy Mağaraları’nda da buluntular gün ışığına çıkarılmış.
ŞAHİNKAYA KANYONU
Kızılırmak üzerine kurulu olan Altınkaya Baraj Göleti üzerinde ve Vezirköprü’ye on üç kilometre uzaklıkta bulunan Şahinkaya Kanyonu, Altınkaya Barajı’nın en derin yeri olma özelliğiyle dikkat çekiyor. Kızılırmak üzerindeki en dar, en uzun geçit burası... Burada çektireceğiniz fotoğrafı, sosyal medyaya koyduğunuz anda beğenileriniz uçabilir!
KIZILIRMAK DELTASI
Fotoğraf demişken Samsun, bu açıdan şanslı memleket... Kızılırmak Deltası, listenin başında geliyor olabilir. Buradaki Kuş Cenneti, hem fotoğrafçıların hem de kuş gözlemcilerinin uğrak yeri... Canlı türleri, bitki örtüsüyle çok güzel bir yer... Doğayı seviyorsanız özellikle 19 Mayıs Turizm Merkezi’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Nebiyan Dağı ve ormanları, görülmeye değer bir coğrafya... Yürüyerek ya da bisikletle gezerken yılkı atlarıyla karşılaşabilir, su birikintilerinin içinde, çamur banyosu yapan mandaları görebilirsiniz. Galeriç Ormanları’nın en güzel kısmı ise ilkbaharda tabanı tamamen suyla kaplanan yaprak döker ormanları.
YEŞİLE DOYACAKSINIZ
Keza Ayvacık’ın da büyük bir bölümü ormanlık arazi... Ormanın bittiği yerde göl başlıyor. Ticaret ve balıkçılıkla uğraşanlar varsa da insanlarının tamamına yakını fındık başta olmak üzere tarımla uğraşıyor.
Yemyeşil Kunduz Ormanları’nın bitki örtüsü ve ortasından geçen akarsuyu da kesinlikle sizi mutlu edecektir. Bu bölge, yaz aylarında yayla turizmine ev sahipliği yapıyor.
Yine Çam Gölü, uğranılası yerlerden... Uzunkız, Elikbuyran ve Necati Batı yaylaları da yazın sıcaktan bunalanların uğrak yeri...
Çakırlar Korusu ise bu örneklere nazaran biraz daha tesisleşmiş bir yer, tercih sizin. Bu anlattığımız bölgelerde, birçok doğa sporunu yapabilirsiniz.
GLADYATÖRLERDEN ÇİM KAYAĞINA
Antik dönemlerde gladyatör ve horoz dövüşleri gibi etkinliklerin yapıldığı Samsun’da, en popüler sporlar at yarışı, güreş ve futbol... Ama enteresandır, Samsun’da yapılan sporlara baktığımızda golf ve çim kayağı da karşımıza çıkıyor.
Samsun’daki bir kısmı denizi doldurarak elde edilen 300.000 metrekare alan üzerinde bulunan golf sahası, dünyadaki dolgu alan üzerine inşa edilen ilk golf sahası...
Ladik ilçesinin sırtını yasladığı 1.800 metre yükseklikteki Akdağ’da ise çim kayağı yapılıyor. Akdağ’ın yaylalarının uygun zemini, çim kayağı meraklılarının ilgisini çekmiş ve daha sonraları bu amaçla birçok organizasyon düzenlenmiş. Daha sonra 1.500 metre uzunluğundaki telesiyej ve konaklama amaçlı yatırımların ardından bölge, Ladik Akdağ Kış Sporları Merkezi adını almış. Ha bir de Bandırma Plajı’nda su kayağı yapıldığını da ekleyelim ve yazımızı burada bitirelim.
Ne dersiniz, Atatürk’ün oraya çıkmasının yanı sıra Samsun’un başka numaraları var mıymış?
Serpil Kurtay Kimdir?
1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.
Adana’ya gidek mi? Şalvarından giyek mi? Kebabından yiyek mi? 15 Mayıs 2024
Tencerem var, tavam var, Antepliyim havam var 17 Nisan 2024
Balığın esir düştüğü yer: Balıkesir 03 Nisan 2024
Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen 20 Mart 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI