Samet Altıntaş: Bedreddin’in ‘komünist’ olduğu Türk solunun, ‘zındık’ olduğu Türk sağının hurafesidir

Samet Altıntaş'la kitabı 'Ben Şeyh Bedreddin'i konuştuk. Altıntaş, "Şeyh Bedreddin Destanı'nı Necip Fazıl yazsaydı Bedreddin Mahmud türbesi yüzlerce kişinin ziyaret ettiği bir ‘evliya’ olacaktı" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Osman Palabıyık

DUVAR - Samet Altıntaş, 12 Ocak 1986'da Almanya’da doğdu. İlkokulu Yalova Atatürk İlköğretim, ortaokulu Bursa Hürriyet ve Ticaret Sanayi Odası İlköğretim okullarında, liseyi ise Süleyman Çelebi Lisesi’nde okuyan Altıntaş, 2009’da Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu.

2012’de Bursa Osmangazi Belediyesi’nin düzenlediği Ahmet Hamdi Tanpınar makale yarışmasında ödüle layık görülen Samet Altıntaş 2016'da Bursa’nın 'Daveti-Bir Osmanlı Başkenti Güncesi' adıyla şehir tarihi kitabını yayımladı. Çalışma, Washington Kongre, Princeton Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Chicago Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Oxford Üniversitesi kütüphanelerinde araştırmacılara kaynak kitap olarak sunuldu. Aynı sene İstanbul şehir kitaplığında bir ilk olan 'Boğaz’ın Dört Muhafızı' adlı çalışması da okuyucuyla buluştu.

Ayraç, Arka Kapak, Bursa’da Zaman gibi dergilerde kitap tahlillerinde bulunup, şehir yazıları kaleme alan ve Hürriyet Seyahat’te gezi yazıları yazan Samet Altıntaş'ın son kitabı 'Ben Şeyh Bedreddin: Derviş - Devlet - İsyan' Timaş Yayınları tarafından yayımlandı. Altıntaş ile 'Ben Şeyh Bedreddin'in yolculuğu ve tarihimizdeki Bedreddin figürü üzerine konuştuk.

'BEDREDDİN'İN 'KOMÜNİSTLİĞİ' ZİHNİME ATILMIŞ BİR ÇENGEL OLDU'

'Ben Şeyh Bedreddin'i yazmaya başlamadan önce, yola çıktığınız, aklınızdaki ilk soru neydi?

Hep söylüyorum, burada da tekrar etmiş olayım: İlk kitabım 'Bursa’nın Daveti-Bir Osmanlı Başkenti Güncesi'ni yazarken; Çelebi Mehmed bölümünde Şeyh Bedreddin’e de değinmiştim. Tabii tafsilatlı değil, üstünkörü bir temastı bu. Ama Bedreddin’in ‘zındık’lığı ya da ‘komünist’liği süreç içinde zihnime atılmış bir çengel oldu. Biraz bu ‘acaba’lardan yola çıktım ve Simavlı monografisi kaleme almaya çalıştım.

Yazım serüveni nasıl geçti, okumalarınızla birlikte ortalama ne kadar süre çalıştınız?

İşin doğrusu, meslek gereği devamlı surette okuyor ve yazıyorum. Elimde her ne iş varsa -ki buradaki ‘iş’ kitap merkezli bir dünyanın alet çantasını imliyor- kafamdaki yazı taslaklarına uygun notlar çıkarıyorum. Bu söylediğim her ne yazacaksam onun motif kısmı. Bir de serüvenin asıl meşgalesi var. O da konuyla alakalı literatürde neler kaydedilmiş onlara bakmak, makaleleri, kitapları okumak. Üstüne bir de Youtube ve Podcast’e de bakıyorum, oralarda neler konuşulmuş diye. Karikatürize edersem; toplu taşımada kulaklığımda yazacağım kitapla alakalı sempozyum, söyleşi, röportaj, analiz dinlemeleri, aklımda da kurguyu nasıl şekillendireceğime dair puzzlelar oluyor. “Ne kadar süre çalıştınız?” dediniz. Tam tarihi tespit edememekle birlikte ortalama bir yıl diyebilirim.

Şeyh Bedreddin üzerine yazılmış onlarca kitap var, kaleme aldığınız 'Ben Şeyh Bedreddin' diğerlerinden farklı olarak ne söylüyor okura?

Evet, belki onlarca kitap var ama neredeyse çoğu ideolojik bir çerçeveden bakıyor Bedreddin’e ve onunla irtibatlandırılan isyan sürecine. Ben meselenin tarihsel kökenini kaydettim öncelikle. Sonra Bedreddin’in etrafındaki halkaya swot analiz yaptım. Şeyh’in sufiliğini de vahdet-i vücut-vahdet-i mevcut dilemmasında işledim. Sonuç olarak gördüm ki Bedreddin’in huruç repertuvarını bizzat kendisinin hazırladığı ve bu kalkışmanın şefi olduğu meselesi flu. Bir komünist manifesto olarak algılanan Vâridat’ı ise tarihi kayıtların söylediğine göre ağırlıklı olarak Melâmiler anlamış. Melamet şemsiyesinin altında şaşıracağınız isimler var.

'ŞEYH BEDREDDİN MUHİPLERİNİN GÖNLÜNDE BÜYÜK BİR TASAVVUFÎ ŞAHSİYET'

Ben Şeyh Bedreddin - Derviş-Devlet-İsyan, Samet Altıntaş, 256 syf., Timaş Yayınları, 2021.

Her kesimin, herkesin kendine göre yorumladığı bir Şeyh Bedreddin var, bunun temel sebepleri nedir?

Çünkü Türkiye’de tarih bir ring sahası, tarihçi de boksör gibi. Hâl böyle olunca ideolojik muarızınızı dövmek için geçmişteki malzemeleri rakibinizin üstüne boca ediyorsunuz. 1936’da 'Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı'nı Nâzım Hikmet değil de Necip Fazıl kaleme alsaydı ya da Bedreddin Musa Çelebi’nin değil de Çelebi Mehmed’in kazaskeri olsaydı, Bedreddin Mahmud türbesi bugün yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilen bir ‘evliya’ olacaktı. Bu arada Şeyh Bedreddin, muhiplerinin gönlünde zaten büyük bir tasavvufî şahsiyet, not düşeyim.

Herkesin kendine göre yorumladığı Bedreddin figürü var diyoruz ancak insanlar doğru yorumluyor ya da kavrıyorlar mı?

Kestirmeden cevap verirsem hayır. Ama zaten tarihe intikal etmiş bir olayı, kişiyi ne kadar doğru anlayabiliriz ki? Elimizdeki veriler manipüle edilmiş metinler de olabilir. Osmanlı resmi tarih yazıcılığında Bedreddin isyan sahibi olarak tanımlanıyor. Bu bilgi ne kadar muteber olabilir diye kendi kendime çok sordum. Çünkü I. Mehmed eliyle yeniden kurulan bir devlet var. Doğal olarak kerameti kendinden menkul bir tarih anlatısında Simavlı zındık da oluyor asi de… Ama Sufiler, devletin kurduğu bu barajı, Varidat şerhleriyle aşmışlar. Bu meseleleri ‘Manzaradan Parçalar’ ve ‘Bir Bedreddin Sarkacı: Varidat’ bölümlerinde ele almaya çalıştım.

'BEDREDDİN'İN 'KOMÜNİST' OLDUĞU TÜRK SOLUNUN, 'ZINDIK' OLDUĞUYSA TÜRK SAĞININ HURAFESİDİR'

Bedreddin’in bu kadar çok popüler olmasında Nazım Hikmet’in katkısı yadsınamaz. Kitapta siz de her bölümün başında Nazım’dan epigraflara yer veriyorsunuz. Bu yansıma üzerine ne söylemek istersiniz?

Şüphesiz Nâzım, Bursa hapishanesinde Şerefeddin Yaltkaya’nın Bedreddin ile ilgili yazdığı risaleyi okumasa, bir Bedreddinî’den Şeyh’i dinlemese ve kısa özgürlüğünde evinde Bedreddin Destanı'nı yazmasaydı, muhtemelen Şeyh Bedreddin’i kalabalıklar tanımayacaktı. Ben Nâzım’ı ve şiirini onu okumaya başladığımdan beri severim. Bu muhabbetimden ötürü destanın ilgili yerlerini, sizin de dediğiniz gibi, kitabın her bir bölüm başına epigraf olarak kaydettim. Her ne kadar Nâzım’ın nazımı, tarihsel olarak gerçek değilse de şairin fiction’ına bigâne kalamazdım. Zaten çalışmamda Nâzım’ın açtığı yolda, gösterdiği hedefte yazılan kurgulara itiraz ettim. Çünkü Bedreddin’in ‘komünist’ olduğu Türk solunun, ‘zındık’ olduğuysa Türk sağının bir hurafesidir.

Kitabın alt başlığı “Derviş-Devlet-İsyan” buradan hareketle sormak istiyorum, devletle derviş arasındaki çatışma tarih boyunca hep var mıydı?

Hem de nasıl… Kalkışmalar, tahkikat, sürgün, tekkelere el koyma gibi birçok hadise var tarihin dipnotlarında. Belki majör anlatıda Osmanlı’nın ‘hoşgörü’lü tavrı, sufi çevrelerle muhabbeti örnek bir tablo olarak resmediliyor ama otoritenin egemenlik alanına adım atıldığında siyasal iktidarın nasıl refleksler verdiğini merak edenler bol bol menakıpnâme okuyabilirler.

'ŞEYH BEDREDDİN İSMİ MAYINLI BİR ARAZİ GİBİ'

Biraz önce de bahsettiğimiz gibi herkesin kendine göre bir Bedreddin figürü var. Buna göre de yayınları tercih ediyorlar belki. Sizin kitabınızın yayımlanmasından sonra okuyuculardan nasıl yorumlar geldi?

Şeyh Bedreddin ismi mayınlı bir arazi gibi. Çünkü kişinin ideolojik muhayyilesinde yarattığı ve onu tarihe yamadığı bir kişi Simavlı. Çalışmamı okuyanların bana söylediği ilk şey monografinin oldukça nesnel bir perspektiften süzüldüğü oldu. Kaynakça ve görsel zenginliğinde hemen herkese yer vermeye gayret ettim. Doğrusu böylesi bir ‘alkış’ hoşuma gitmiyor değil. Elbette ben de bir çatı kurdum, şema çizdim, alt metinde mesaj/selam verdim. Ama bunu yaparken; Bedreddin’i ve 1416 İsyanı’nı hep tarihi hikâyenin etrafında ördüm. Ve bunu oluştururken de genelde şairleri konuşturdum. Çünkü bir şiir ya da mısra, karmaşık görünen, kördüğüm olmuş meseleyi anlamanıza ve açmanıza yarar. Hayatın keşmekeşinde bir şiir nasıl ilaç oluyorsa, tarihin karmaşasında da şiire ihtiyaç duyuyorsunuz.